61. Bölüm

Özel Bölüm 1

Meryem Soylu
soylumery

 

Keyifli okumalar...🥰


Bir adam sevdim ben; gözleri ela, saçları kumral. Bir adam sevdim ben; duruşu dik, bakışları sert. Bir adam sevdim ben; merhameti geniş, yüreği sıcacık...

Biliyor musunuz? O bana ne baba ne ağabey ne arkadaş ne de dost oldu. O sadece bana eş, evime er, bebeğime baba oldu. En güzelini de o yaptı. Bir yaprak gibi savrulan kalbimi tuttuğu gibi kalbinin üzerine bıraktı. İzin verdi kök salmama ve ben hiç şikâyet etmeden tutundum kalbine, yerleştim, kuruldum... Orayı mesken tuttum. Şimdi ise kök saldığım kalbinde meyve veriyordum.

Öyle ya... Burası artık benim vatanım, benim toprağımdı...

Elim karnımda usul usul gezinirken daldığım düşüncelerimde savrulmakla meşguldüm. İyiden kendini belli eden karnım hamileliğimi ele veriyordu. Bugün beş aylık olan bebeğimin keyfi oldukça yerindeydi. Tabii bu benim için aynı orantıda değildi. Dördüncü ayıma kadar eksik olmayan mide bulantılarım, hâlâ devam eden yerli yersiz aşermelerim ve Cihangir'in bütün ısrarına rağmen inatla çalışmak istediğim için kliniğimde uyuyakalmam da pek çekilir değildi. Tabii en kötüsü de değişen ruh hâllerim ve kıskançlık konusunda tavan yapan tavırlarım olabilirdi. Cihangir'e tüm gününü zehredebilecek potansiyele sahiptim artık. Yerli yersiz ağlamalarımı saymıyorum bile.

Ne yapabilirim ki? Ben hamileydim, hamile...

Kliniğe gelen müşteriyle başımı kaldırıp kim olduğuna baktım. Aşı için geldiklerini anlamak zor olmamıştı. Yeni yardımcım Eda çoktan karşıladı onları. Hamileliğim sebebiyle çok fazla işimle ilgilenemiyordum. Hayvanlar ne kadar sevimli olsa da hamilelikte riskli olabiliyordu. Bir de kliniğe hasta hayvanların geldiğini düşünürsek çok da sağlıklı değildi. Fakat şimdilerde tam olarak patron olmuştum. Yanımda çalışan Eda ve Kaan benim elim kolum olmuşlardı. İkisi de tekniker olduğu için Kaan sahada, Eda ise klinikte çalışıyordu. İşleri az da olsa büyüttüğüm için ve açtığım hayallerimin ötesindeki klinik sayesinde çok yoğun çalışıyorduk. Bu ise beni mutlu ediyordu. Çünkü çalışmak beni hem özgür hissettiriyor hem de kendi kendime yetebilecek olmam iyi hissetmeme sebep oluyordu. Daha da fazlası sevdiğim mesleği yapıyor olmaktı.

Eda'nın yaptığı aşıyla müşteri giderken içeriye o girdi. Canımın içi, hayallerimin efendisi, göz bebeğim. Girişi bile asildi sevdiğimin. Ah bu hamilelik beni daha da beter bir âşık yapmıştı. Mavi bir gömlek giymişti üzerine, altında ise keten bir pantolon vardı. İçeri girince gözündeki gözlükleri çıkarttı. Ortalığa saçıldı elaları.

Ah kalbim... Dayan, geçecek.

Kandırmasana kalbini. Hayır, geçmeyecek. Âşık bir kalp hiç uslanır mı?

Sahi bu adam neden bu kadar yakışıklı olmuştu?

Ağzımdan akan salyalarla sevdiğim adamı izlerken ben kalkamadan o gelmişti bile yanıma. Yüzünde keyifli bir gülümseme vardı yine. "Güzelim."

Dikkatli bir şekilde ayağa kalktım. "Hoş geldin kocacığım."

Yanağına tatlı bir öpücük bırakmamla o da şakağımdan öptü. "Hoş buldum İnci'm. Hazırsan çıkalım hemen."

"Hazırım."

Çantamı ve telefonumu alırken Eda'ya seslendim. "Eda ben çıkıyorum. Klinik sana emanet."

Muayene odasındaki Eda bize bakarak gülümsemişti. "Hoş geldin enişte." Cihangir başıyla selam verirken devam etti. "Ben hallederim. Cinsiyetini bana da haber et mutlaka."

Şirince gülümsedim. "Bakalım. Bu sefer görebilirse doktor inşallah."

Eda gülerken, Cihangir konuşma daha fazla uzamadan elimi tutup çekmeye başladı. Bugün doktor kontrolüm vardı ve bebeğimin cinsiyetini öğrenecektik. Aslında öğrenmekte geç bile kalmıştık fakat ikidir her seferinde ya pozisyonu düzgün olmuyordu ya da göbek kordonu kapatıyordu. Hiçbir şekilde öğrenemiyorduk.

Hastaneye geldiğimizde heyecanla gülümsedim. "Acaba bu sefer öğrenebilecek miyiz cinsiyetini?"

Cihangir elimi sıkıca kavramış, hastanenin bahçesinden girerken umutsuzdu. "Bu gidişle doğana kadar öğrenemeyecek gibiyiz."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bence bu sefer olacak." Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Söyle bakalım kız mı, erkek mi?"

Cihangir bana kısa bir bakış atıp önüne döndü. "Bence kız ama erkek de olsa kız da olsa dünyanın en mutlu babası ben olacağım."

Dayanamayıp iç çektim. Kalbi güzel adamım benim. "Bence erkek. Canım sürekli tatlı istiyor."

Cihangir bana dönerek gülümsedi. "Yavrum bu aralar senin canının istemediği bir şey var mı?"

Gülen suratım ani bir tavırla solup gitti. "Ne olmuş yani? Daha yeni yeni bir şeyler yiyorum. Hem ben değil ki bebeğin istiyor. Sen şimdi bana ne demek istiyorsun?" Kendimle birlikte Cihangir'i de durdurdum. "Ben her şeyi yiyor gibi mi görünüyorum oradan bakınca? Kilo mu aldım yani? Çirkin miyim ben?"

Hayretle bana bakan Cihangir şaşkındı. Fakat bunlar sanki iyi günleriydi. "Allah da benim belamı..." Kendi kendine homurdanmasıyla gözlerim kısıldı. Fark etmiş olacak ki toparlayarak elini kaldırıp yanağımı okşadı. "İnci'm... Sen benim tanıdığım en güzel, en zayıf, en tatlı, en sevimli, en etkileyici annesin."

Ellerim belimde tek kaşımı kaldırdım. Tek bir yere takılmıştım. "Zayıfım yani."

Alnımdan öpüp beni doktorun odasına yönlendirdi. "Evet güzelim. Zaten dört ay boyunca ne yediysen çıkardın. Şurada bir aydır düzgün bir şeyler yiyorsun. Ne ara kilo alacaksın?"

Kendini iyiden belli eden karnıma baktım. Tabii ki kilo almıştım. Fakat bu bana değil karnımdaki ufaklığa aitti. Karnımda beni sömürmekle meşguldü. Şirince gülümsedim. "Tamam, inandım."

Cihangir başını iki yana sallayarak tekrar elimi tutup ilerlemeye başladı. Doktorun odasına girdiğimizde doktor bizi bekliyor olacak ki gülümsedi. "Hoş geldiniz."

Ben başımla selam verirken Cihangir'le el sıkıştılar. "Hoş bulduk."

Benden çok Cihangir'le samimi olmuştu doktorum. Sanki hamile olan benim kocamdı. İlk zamanlarda erkek olduğu için doktorumu beğenmeyen adam şimdi fazlasıyla memnundu. Ne isterse soruyor hatta evde bir şey oldu mu hemen adamı arıyordu. Doktor sonunda beni fark ederek gülümsedi. "Nasılsınız İnci Hanım? Bir problem var mı?"

"Hayır, gayet iyiyim."

Durumdan memnun olan doktorum muayene kısmını eliyle işaret etti. "Çok güzel. Bir de ufaklığa bakalım, o nasılmış."

Cihangir'in de yardımıyla sedyeye uzandım. Karnımı açarak beklerken Cihangir yanı başımda duruyordu. Doktor yanımıza gelip oturduğunda jeli sürdü. Probu karnımda gezdirirken merakla ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordum. Bir süre bebeğimi inceleyip birçok ölçüm yaptı. En sonunda duymak istediğim kelimeleri mırıldandı. "Bebeğiniz gayet sağlıklı görünüyor ve haftasına göre normal gelişim sürecinde."

Cihangir'e baktığımda dudağındaki kıvrımla elimi kavradı. Hevesle doktora döndüm. "Cinsiyetini bu sefer öğrenebilir miyiz?"

Doktor bakışları ekranda keyifle gülümsedi. "Ufaklık bu sefer öğrenmenizi istiyor."

Cihangir'in elini biraz daha sıktım. Kız da olsa erkek de olsa aynı sevgiyi gösterecektim. Fakat bu garip bir heyecandı. İnsan ne olursa olsun merak ediyordu. Hem odasını ona göre yapacaktım. Hadi onu da geçtim cinsiyetini bilmediğim için kıyafet bile alamamıştım. Evet, daha erkendi ama heves ediyordum işte.

Kocamın eli başıma giderken heyecanımı yatıştırmak istercesine saçlarımı okşuyordu. Doktor kendini ağır çekime almış olacak ki fazlasıyla yavaş bir şekilde bize döndü. En fazla söyleyeceği iki kelime ağzından dökülememişti.

"Kız mı, erkek mi?"

Cihangir'in sabırsız tavrıyla ona baktım. Doktor zor da olsa ağzındaki baklayı çıkardı. "Tebrik ederim küçük bir hanımefendi geliyor."

Olduğum yerde kalmış doktorun dediğini algılamaya çalışıyordum. Kulaklarım duymuştu da beynime iletmeyi unutmuştu herhâlde.

"Kızımız olacak." Cihangir'in sessiz mırıltısı ona dönmeme sebep oldu. İşte şimdi anladım, bizim kızımız olacaktı. Mutluluğum tarifsizdi. Anneliğin kattığı duygu da eklenince ağlamak hiç de zor olmuyordu. Gözlerimden akan yaşlar inşallah hep böyle mutlu, güzel haberler için olurdu. "Çok şükür Allah'ım."

Dudaklarımdan dökülenle bana doğru eğilerek alnımdan öptü. Ağlamamı susturup gülücüğe çevirebilecek tek adam Cihangir'di. "Biliyordum İnci. Senin gibi, güzeller güzeli bir kızımız olacak."

Doktor kendi masasına geçerken biz de toparlanıp yanına geçtik. Aklımdaki soruyu unutmadan sormak istiyordum. "Doktor bey bir şey sormak istiyorum." Doktor önündeki kâğıtlardan başını kaldırarak bana baktı. "Ben bebeğimizi hâlâ hissedemedim. Sizce bu normal mi?"

Gülümseyen doktorum başını salladı. "Bu sizin ilk hamileliğiniz İnci Hanım. Bu gayet normal. Bebeğiniz beşinci aydan sonra güçlü tekmeler atmaya başlayacak. Hissetmeniz yakındır."

Elim karnıma giderken rahatlamıştım ama Cihangir için durum aynı değildi. "Peki ben ne zaman hissedeceğim?"

Şaşkınlıkla Cihangir'e baktığımda doktor ve yanındaki hemşire gülüyordu. "Merak etmeyin Cihangir Bey, İnci Hanım'dan kısa bir süre sonra siz de hissedeceksiniz."

Ben gülerken kocam yine surat astı. Doktorun yanından çıkar çıkmaz homurdandı. "Hayır yani neden sonra hissediyorum ben?"

Tavrı karşısında şaşkın olduğum kadar da gülmemek için çabalıyordum. "Çünkü ben annesiyim."

"Ben de babasıyım."

Hayretle yüzüne baktım. "Farkında mısın, kızımızı ben taşıyorum?"

Onun da bakışları beni yakalarken hâlâ ikna olmuş değildi. "Olabilir, sonuçta yapım aşamasında ben de emek verdim."

Gözlerim büyürken bu adamın rahatlığı beni öldürecekti. Koluna vurarak etrafın duymasına izin vermeden sesimi alçalttım. "Haklısın. Çok yıprattın kendini."

Dudakları çapkın bir gülümsemeye ev sahipliği yapıyordu yine. Kolunu omzuma sararak ilerlemeye devam etti. "Fedakâr bir babayım, kabul et."

Öyleydi. Sadece bu da değil, aynı zamanda fedakâr da bir kocaydı ama şu tavrı da komikti. "Ya, tabii. Bakalım nasıl bir kız babası olacaksın. Bana benzerse görürsün."

Neşeyle gülümsedi. "Bir bordo bereli iki kızı birden rahat bir şekilde idare edebilir."

Ters ters bakarak surat astım. "Yeteneklerin hiç hoşuma gitmedi."

Kıskançlığımdan sebep kahkaha atarak beni arabaya yönlendirdi. "Sadece karım ve kızım için geçerli."

Arabaya bindiğimizde ben eve gittiğimizi düşünürken Cihangir bir bebek mağazasının önüne yanaştı. Arabayı park etmesiyle şaşkınlıkla ona döndüm. "Cihangir..."

Gülümseyerek bana doğru eğilip alnımdan öptü. "Kızımıza ilk alışverişi bensiz yapmayı planlamıyordun herhâlde."

Bir kez daha aşkla baktım sevdiğim adama. Derin bir iç çektim. Kokusu hemen ciğerlerime dolmuştu.

"İyi ki varsın."

Yanağımı okşadı. "Siz de bir tanem."

Elini sıkıca tuttuğum adamla mağazaya girerken mutluluğum tarifsizdi. Yeni doğan kısmına geçtiğimizde kız bebek ürünlerinin olduğu kısma ilerledik. Pembenin her tonuna sahip minicik kıyafetler heyecanımı iki katına çıkardı. Hemen kavuşmak istiyordum bebeğimize. Kendimi kaybetmiş kıyafetler arasında kaybolduğumda bir tane takım dikkatimi çekti. Elime aldığım takımı Cihangir'e göstermek için arkamı döndüm. Onu pembe minik bir zıbına bakarken görünce yüzümde büyüyen gülümsemeyle ona doğru adımladım. "Nasıl gidiyor?"

Başını kaldırıp elindeki zıbını bana doğru uzattı. "Bunu alalım."

Elindeki zıbına baktığımda dudaklarımdaki gülümseme daha da büyüdü. Zıbının üzerinde 'babasının kızı' yazıyordu. Allah'ım ben bu adamı hak edecek ne yaptım? Ne yaptığımı bilmiyordum ama iyi ki de yapmıştım.

Yarım saatten fazla süren alışveriş maratonumuz sonunda bitmişti. Eve geldiğimizde yorgun ve acıkmıştım. Ben arabadan inerken Cihangir çoktan bagaja yönelmişti bile. Ona yardım etmek için yanına ilerlediğimde hemen anlayarak itiraz etti. "Ben hallederim güzelim."

Cihangir'in elindeki sayısız pakete baktığımda yüzüm buruştu. Sanırım ikimiz de kendimizi kaptırmıştık ama şimdiye kadar da hiçbir şey almamıştık.

Önden giderek kapıyı açacağım sırada Nesrin dadım benden önce davrandı. "Hoş geldiniz çocuklar. Geçin hadi."

Şirince gülümseyerek içeri geçtim. Arkamdan giren Cihangir'le Nesrin dadım kapıyı kapatarak gülümsedi.

"Oo bayağı alışveriş yapılmış." Sonra gözleri büyürken heyecanla bana döndü. "Yoksa... Cinsiyetini öğrendiniz mi?"

Sırıtarak paketteki takımlardan birini gösterdim. "Küçük İnci geliyor..."

Nesrin dadım bana sarılırken ikimiz de gülüyorduk. "Analı babalı, sağlıklı olsun inşallah kızım."

Gözlerimi kapatıp derin bir iç çektim. "Âmin Nesrin anne, âmin."

Nesrin dadım bir an donup kalırken usulca geri çekildi. Gözleri dolu dolu bakıyordu bana. "Anne mi?"

Evet, ilk defa Nesrin dadıma anne diyordum. Çünkü hissettiğim yoksunluğu küçüklüğümden beri gideren tek kişi oydu. Annemler onu geçen ay işten çıkarmışlardı. Küçültmeye gittikleri için Nesrin dadım fazla gelmişti onlara. Oysa küçüklüğümden beri ailemizden biriydi. Kerem haber vermese hiç öğrenemeyecektim. Cihangir'e utanarak ricada bulunduğumda ikiletmeden kabul etmişti. "Sen de çalışıyorsun, hamilesin de zaten sana yardımcı olacak biri lazım. Hem ben yokken içim biraz daha rahat olur," demişti. İyi kalpli sevdiğim benim. O günden sonra Nesrin dadım bizimle kalmaya başlamıştı. Ona aşağı kattaki misafir odasını vermiştik. Evin ufak tefek işlerini hallediyor, biz gelmeden de yemek yapıyordu.

Benim bakışlarım da buğulanırken usulca başımı salladım. Dadım tekrar bana sarılmış ağlarken ben de ağlıyordum. Zaten bu aralar her şey ağlama sebebimdi. Bakışlarım Cihangir'i bulduğunda duvara yaslanmış bizi izlerken buldum. O an içim sızladı. Benim kocam da annesizdi. Yüzündeki burukluğu bir tek benim anlıyordum, gülümseyerek bize yaklaştı. "Bu kadar ağlama yeter sanırım. Benim karnım acıktı."

Dadımla gülerek geri çekildiğimizde bir yandan da yüzümüzdeki ıslaklığı kuruluyorduk. "Hadi tamam. Siz yukarı çıkıp elinizi yüzünüzü yıkayın. Ben de masayı hazırlayım."

Nesrin annemin dedikleriyle yukarı çıktık. İkimiz de üzerimizi değiştirip elimizi yüzümüzü yıkadık. Tekrar aşağı indiğimizde Nesrin anneme yardım ederek masayı kurduk. Birlikte yemek yedikten sonra çaylarımızı da içtik. Cihangir benden önce yukarı çıkarken ben de birkaç işimi halledip üst kata çıktım. Yatak odasına girmemle sevdiğim adamı sırt üstü yatağa uzanmış tavanı izlerken bulduğumda onun bu düşüncelere dalmış hâli beni merakta bırakmıştı. "Ne düşünüyorsun Cihan?"

Bakışları hemen beni yakalarken sıcak bir tebessüm vardı yüzünde. "İki İnci'yle birden ne yapacağımı düşünüyordum."

Bu yalana inanmasam da pijamalarımı giyerken kıkırdadım. "Bir bordo bereli iki kızı birden idare edebilir sanıyordum."

Ona kendi cevabını vermemle yatağa oturdum. Elimden tutarak dikkatle kucağına çekti. "Edebilir tabii ama iki İnci'yi birden edebilir mi, sorun o."

Elim karnımda başımı göğsüne yasladım. "Bak kızım baban korkmaya başladı bizden."

Cihangir de elini karnımın üzerine koydu. "Sen annene bakma kızım. Benim tek korkum size bir zarar gelmesi."

Başımı kaldırıp Cihangir'e baktığımda gözlerimiz buluştu. İçimi ısıtan ela gözleri sıcacıktı. Dudaklarına kondurduğum sıcak öpücükle tekrar başımı göğsüne yasladım. Başıma konan öpücüklerle mest olurken ikimizin de elleri hâlâ karnımın üzerinde duruyordu.

O an bir şey oldu.

Elimin altında hissettiğim minik hareketlilik, daha da fazlası karnımda hissettiğim minik darbe dikkatimi çekti. Telaşla başımı kaldırıp Cihangir'e döndüm. "Cihan..."

Kaşlarını çatıp ciddiyetle elini karnıma biraz daha bastırdı. "Kızım."

Sanki bebeğimiz babasını duymuş gibi biraz daha sert ama bir o kadar güçsüz darbesiyle karşılık verirken ikimizin de dudakları kıvrıldı. "Anneciğim." Küçük bir kıpırdanma daha hissettiğimde gülmeye başladım. "Seni çok seviyoruz anneciğim. İyi ki geldin."

Cihangir tekrar beni kendine çekerken alnımdan öptü. "Sizi çok seviyorum kızım. İyi ki geldiniz."

***

İki hafta sonra

"Burçak, o kadar güzel görünüyorsun ki..."

Bana beyazlar içinde tebessümle bakan Burçak'a ben de aynı şekilde tebessüm ediyordum. Kendi memleketinde kınasını yaptığımız arkadaşımın şimdi de erkek evinde düğünü vardı. Geldiğimiz salonun üst katında kızlarla birlikte hazırlanıyorduk. Havaların soğumasıyla düğünü kapalı alanda yapmaya karar vermişlerdi.

Burçak elini kaldırarak karnımı hafif bir şekilde okşadı. "Sen de harika görünüyorsun. Prenses nasıl?"

Başımı eğmemle üzerimdeki bol ve rahat olan pembe elbiseme baktım. Boyu diz kapağımın biraz altında bitiyordu. Artık kendini rahat bir şekilde gösteren karnımı az da olsa elbisemin bolluğu saklıyordu. Üst kısmı kapalı, sırt kısmı ise çapraz kalın askılarla kapatılmıştı.

"Keyfi yerinde."

İkimiz de kıkırdarken Burçak'ın başındaki tacı hafif düzelttim. Duru makyajı esmer tenini o kadar güzel göstermişti ki. Hele kıvırcık saçları... Hepsini serbest bırakmış, straplez tercih ettiği gelinliği ise bu duruma mükemmel uyum sağlamıştı.

Yanımıza gelen Arya, Burçak'a ayakkabısını uzattı. "Al bakalım."

Merakla başımı uzattım. "Herkesi yazdın mı?"

Arya gülerek başını salladı. "Yazdım. Zaten Elif, Dila ve benden başka kimse kalmadı."

Dila ve Yusuf düğüne gelmemişlerdi. İkisi de hem sınavlara hazırlanıyor hem de çalışıyorlardı. Aslında yanımda olmalarını çok istiyordum lakin sorumlulukları ve ilgilenmeleri gereken aileleri vardı. Aklıma gelen şeyle gülümsedim. "Eda'yı da yaz."

Yanımızda duran Elif keyifle atıldı. "Onu da yazdı."

Burçak ayakkabısını giyerken muzır bir bakış attım. "Yarın sabahın köründe arayacağım seni."

Kızlar kıkırdarken Burçak doğrularak sırıttı. "Ulaşabilirsen ararsın."

Gözlerim kısmış Burçak'a kötü bakışlar atıyordum. İntikam alacaktım güya ama buna bile izin vermiyordu.

Açılan kapıyla içeriye Burçak'ın annesi girdi. Hepimizi aşağıya postalarken Arya'yla merdivenleri beraber indik. Kumral saçlarını tepeden atkuyruğu yapmış, yüksek kesim bir straplez elbise tercih etmiş, elbisenin ön kısmı yarım bir şekilde mini dururken yanlara doğru uzayarak arkada ölçülü bir kuyruk oluşturmuştu.

"Seninkini gördün mü?"

Arya düşünceli hâlinden kurtularak başını bana çevirdi. "Görmedim. Burada bir araya geliriz diye konuşmuştuk."

Onaylarcasına başımı sallayarak önüme döndüğümde Akın'ı tam karşımızda gördüm. Gözleri Arya'nın üzerindeydi ve muhtemelen beni bile görmüyordu. Hemen yanında duran Giray ve hayatımdaki en önemli yere sahip olan Cihangir vardı. Gözlerim sevdiğim adamda ışıl ışıl parlarken Giray hareketlenerek yanımıza geldi. "İnci, Burçak hazır mı?"

Gülümseyerek başımı salladım. "Yukarıda seni bekliyor."

Bordo takımının içinde parlayan sarışın, yeşil gözlü adam artık kıvırcığı için saatleri sayıyordu. Yüzünde büyüyen tebessümle merdivenleri tırmanırken bakışlarım tekrar Akın'ı yakaladı. Arya'ya birkaç adımda yaklaşmış tam önünde durmuştu. Elini kaldırarak Arya'nın yanağını kavradı. Başparmağı bir süre yanağını okşadı. Hemen ardından alnına anlamlı olduğunu düşündüğüm bir öpücük bırakıp kulağına eğildi. Ne söylediğini duyamasam da Arya'nın başını kaldırıp hayran hayran Akın'a bakması görülmeye değerdi. Tam bir cadı olan kuzenim Akın'ı görmenin heyecanına kapılırken sesi bile çıkmadı. Elini kavrayan adamla salona doğru ilerlerken arkalarından bakıyordum. "Gözlerin beni de görecek mi İnci'm?"

Yanı başımda duyduğum sesle bir an irkilirken Cihangir kaşlarını çatmış bana bakıyordu. İlgisizliği kaldıramayan kocama gülümseyerek kollarımı boynuna doladım. Dudaklarına minik bir buse bıraktım. "Anlık dalgınlıklarım bana seni unutturmuyor Cihan. Sen bu gözlerde mühürlü olan tek kişisin."

Dudakları hemen kıvrılmış eli çoktan belimdeki yerini almıştı. Alnıma uzun bir buse bırakarak geri çekildi. Eli karnımı usulca okşadı. "Hadi içeri geçelim."

Birlikte salona geçmemizden kısa bir süre sonra Burçak ve Giray salona girmiş ve ilk danslarını yapmışlardı. Arkasından kıyılan nikâh ve arkadaşlarının tıpkı bizim düğünümüzde olduğu gibi hediyelerini vermeleri sonrasındaysa devam eden oyun havaları derken fazlasıyla eğlenceli bir o kadar da yorucu geçmişti. Geriye Giray ve Burçak'ı yolcu etmemiz kaldığında sıkıca arkadaşıma sarılmış ağlıyordum. Sadece balayına gideceklerdi ama nedense çok duygusaldım.

"Kızım yeter ağladığın be. Beni de ağlattın işte."

Burçak geri çekilmiş gözlerini kurularken ben de aynı durumdaydım. "Ay ne bileyim, bu hamilelik beni bu hâle getirdi. Her şeye ağlıyorum."

Arya dayanamayıp güldü. "Kendi kınasında ağlamayan kadın senin kınanda susmadı."

Burçak kendini tutamadığında kahkaha attı. "Aynen ya. Benden çok sen ağladın."

Yine suratım asılmıştı. "O zaman hamile değildim. Ne yapabilirim?"

İkisi de kendini toparlamak isterken tekrar gülmeleriyle ben de onlara eşlik ettim. Mutlulukla atılan kahkahalar kalpten geliyordu.

Hepimizin vedalaşıp ayrılmasıyla birkaç saatlik araba yolculuğunun ardından eve geldik. Gece yarısını geçen saatle gözlerimden uyku akıyordu. Ayaklarımın altının sızlıyor oluşu da cabasıydı. Nesrin annemin uyuyor oluşundan sebep sessizce odamıza çıktık. Yorgun bir şekilde yatağa oturmamla mızmızlandım. "Çok yoruldum ve ayaklarım ağrıyor." Ayaklarıma bakarak düşünceli bir şekilde mırıldandım. "Biraz da şiş gibi görünüyor."

Cihangir üzerindeki ceketi çıkararak yatağın kenarına bıraktı. Önümde diz çöktüğünde kaşlarım havalanmıştı. Ayağımı tutarak dizinin üzerine yasladı. Başını kaldırdığında bakışları sıcacıktı. "Çok mu ağrıyor güzelim?"

Allah'ım... Bütün ağrılarım geçmişti bile...

Dalgın dalgın ona bakarken yavaşça başımı salladım. Eliyle biraz ovduktan sonra gülümsedi.

"Bence karımın güzel bir duşa ihtiyacı var." Yine aşk dolu gözlerle bakıyordum, aynı şekilde tekrar başımı salladım. Ona karşı çıkmamın imkânı var mıydı? O ise yüzündeki çapkın gülümsemesiyle devam etti. "Hem de benimle."

Elimden tutarak ayağa kaldırırken kıkırdadım. "Krizi fırsata çevirmekte üstünüze yok yüzbaşım."

Beni peşinden banyoya götürürken onun keyfi de oldukça yerindeydi. Başını iki yana salladı. "Bütün iyi niyetimle hamile karıma yardımcı olmaya çalışıyorum sarışın." Kapıyı kapatmadan önce son sözlerini söyledi. "Hem karımı mutlu etmek de benim görevim."

 

Son...🌺🌺

 

Bir sonraki özel bölüm sizi daha çok güldürecek... O zamana dek hoşçakalın... ❤️

 

İnstagram: soylumery

Bölüm : 15.12.2024 21:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...