Yeni Üyelik
4.
Bölüm

AVUKAT

@spsrebirth

"Papatya sadece senin aksesuarın olabilir. Hiçbir şeyi senden daha fazla sevemem. " 🌸

 

 

 

Bennu, salonun ortasında kalbine saplanan acıyla kıvranırken sırtını vestiyere dayayıp panik atağın geçmesi için nefes almaya çalışıyordu. 6 yıldır hiç atak geçirmemişti. Şimdi neden çıkmıştı ?

 

Elini göğsüne koyup gözlerini kapattı. 10 dan geriye doğru saymaya başlayarak her sayıda derin nefes alıp vermeye devam etti.

 

Tekrar kapı çaldığında yerinden doğrularak yaklaştı.

 

Delikten baktığında karşısında gördüğü kişiyle büyük bir şaşkınlık yaşarken Sude'nin,

" Bu saatte kim geldi ki ?" Diye sormasıyla irkilmişti.

 

Kapıdaki kişi yine umudunu kaybeden genç kızın gözleriyle kapıyı açmaya karar verdi. O kıza bir hayat borçluydu.

 

Kapıyı açtığında herkes suskunlukla birbirine bakıyordu. Bennu, genç kızın gözlerinde nefret aradı, kendisini suçlayacak bir bakış aradı ama geç kız ona nefretle değil yine acıyarak bakıyordu. Bennu'ya acıyordu.

 

Bennu için zor olanıda buydu !

Kendisine bağırsın, nefret kussun hatta yaşadığı acıyla ona saldırsın canını yaksın istiyordu...

Ama bu genç kız ona acıyordu.

Ve bu bakış hepsinden daha beterdi!

 

Kapının önünde ki sessiz bekleyiş genç kızın ablasının, " Katillerini görmek istedi." deyişiyle son bulmuştu.

 

Çok haklıydı. Bennu'da bir katildi değil mi !

 

Katil,

Belkide evet !

 

Genç kızın kalan son umudunun katili.

 

"Abla, lütfen. Burada başka bir şeyler oluyor biliyorum. " Sonra Bennu'ya döndü.

 

Deniz gibi huzur veren gözleri Bennu'ya gülümsüyordu. "Sadece konuşmak istiyorum. Çünkü senin de bunu istemeyerek yaptığını biliyorum."

 

Konuşulanlardan hiçbir şey anlamayan Sude hızla kapıya yaklaştı.

 

"Ne oluyor. Neden bahsediyorsunuz? "

 

Genç kızın ablası içindeki nefreti kusmaya hazırdı. Ses tonunu yükselterek konuşmaya girdi.

 

"Belli değil mi ? Kardeşin bir tecavüzcüyü savunarak kardeşimin son umudunu da yıktı. "

 

Sude'nin kulağına nefretle giren bu cümleden sonra bedeni, buz dolu bir suyun içine girmiş gibi titremişti.

 

Ne diyordu bu kız ?

 

Kardeşi böyle bir şey yapmış olamazdı. Yapamazdı. Bennu, hayatını mağdur kadınlara adamıştı. Kendisini, onların hayatlarını kurtarmaya adamıştı.

 

"Hayır. Benim kardeşim yapmaz." dedi kardeşine olan güveniyle.

 

Genç kızın ablası, kardeşinin yaşadıkların acısıyla sesini daha da sert çıkartarak bağırmaya devam etti.

 

"Yaptı. Senin kardeşin, benim kardeşimi tekerlikli sandalyeye mahkum eden o şeytana para ile sattı. "

 

Bennu, hiç kimseyi duymuyordu. Konuşulanları takip etmemişti. Tek odak noktası tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş hayatı bir anda altüst olmuş genç kızdı. Mahkemede Mervan'ı savunduktan sonra hızla salonu terk etmişti. Çünkü kızı görmezse yaşadığı vicdan azabı biraz olsun azalır sanmıştı. Ama yine onun istediği gibi olmamıştı. O genç kız hesap sormak için şuan karşısındaydı.

 

Sude, bir cevap alamayınca elini Bennu'nun omzuna koyup sertçe kendine çevirdi.

" Bennu, Ne yaptın ? " diye bağırdı.

 

Sude'nin hayal kırıklığıyla bakan gözleri Bennu'yu kendine getirmişti. "Bunu içeride konuşalım olur mu ?" diyerek kapının önünden çekilip içeriye geçmeleri için yol verdi.

 

****

Barlas, yaklaşık 5 dakikadır kapının açılıp kafasında hayal ettiği o katil Avukatla yüzleşmek istiyordu ama kapı açılmamıştı. İçindeki öfkeyle tekrar zile basıp, kapıyı sertçe yumruklamaya başlamıştı.

 

Yan dairenin kapısının açılmasıyla kafalarını o tarafa döndüler. " Gecenin bu saatinde neden insanları rahatsız ediyorsunuz ?"

 

Barlas, bir sorun çıkmaması için sakin tutmaya çalıştığı sesiyle genç kadına döndü.

 

"Rahatsızlık verdiğimiz için kusura bakmayın. Biz Avukata bakmıştık. "

 

Bennu'nun komşusu, Barlas ona döndüğünde heybeti karşısında nutku tutulmuştu. Karşısında Uzun boylu, kaslı ve heybetli bir adam vardı. Siyah saçlı, kirli sakallı, kalın kavisli kaşlı, yüzü kemikli, sert bakan siyah gözleri vardı. Üzerindeki iki düğmesi açık siyah gömleğinden kol kasları belli oluyordu. Gözleri tekrar yüzüne takıldığında dolgun dudaklarını görünce adeta iç çekmişti.

" Çok yakışıklı bir adam" söylendi sessizce

 

Kendini göstermeye çalışarak kapıya yaslandı.

 

"Önemli değil beyefendi. Avukat 3 aydır yok. "

 

"Nasıl ? Daha dün davası vardı. "

 

Kadın, üzerindeki geceliği düzelterek uzun siyah saçlarını dekoltesi gözüksün diye arkaya bıraktı. Duruşuna cilve katarak Barlas'a yaklaştı.

 

"Benim adım Merve. " Diyerek elini uzattı.

 

Barlas, kadının yaptığı hareketlere anlam veremezken Doğan'a döndü. Doğan, yaşanan durumun eğlencesiyle kafasını çevirmiş kıs kıs gülüyordu. Barlas'ın sabır çekerek Doğan'ın kolunu serçe dürtüklemesiyle kadına döndü.

 

"Bende, Doğan " diyerek kadının havada kalan elini sıktı. Kadın şaşkınlık ve memnuniyetsizlikle hızla elini çıktı.

 

"Avukatın nerede olduğunu biliyor musunuz ? "

 

Kadın saçlarını tekrar savurarak Barlas'a bir adım daha yaklaştı. " Bende Avukatım. Size yardımcı olmak isterim. "

 

Barlas, sabrı tükemişcesine aldığı nefesi havaya bırakarak gözlerini tavana dikti. "Ya sabır" diye tısladı dişlerinin arasından.

 

Bu kadın gece gece başına bela mıydı ?

 

Kafasını indirip kadına baktı.

"Yardıma ihtiyacım yok. Bu avukata ihtiyacım var. Nerede olduğunu biliyorsanız söyleyin."

 

Genç kadın memnuniyetsizlikle göz devirdi.

 

"Ne buluyorlar şu sarışında anlamıyorum ki herkes peşinde. Güzel de olsa bari. İncecik çubuk kraker gibi, hem sarı hem mavi gözlü elaphe yılanı gibi. Bir şeye benzese gam yemeyeceğim. Belki de gözleri lenstir."

 

Barlas, bedeninden yükselen sinirin beynine çıktığını hissedince hızla arkasına dönüp asansöre yöneldi. Bu kadının boş laflarını dinlemek istemiyordu. Asansör bulunduğu katta olduğu için kapısı hemen açılmıştı.

 

"Avukatın nerede olduğunu öğren Doğan. " diyerek asansöre girdi. Asansör kapısı kapanırken gözlerini Bennu'nun dairesine dikti.

 

"Seninle yüzleşeceğiz Avukat. "

 

Kapı kapandığında biraz önce genç kadının söylediği cümle geldi aklına. "Hem sarı, hemde mavi gözlü. "

 

Barlas'ın gözlerinin önünden film şeridi gibi bir yüz geçti. Çok güzel bir yüz. O güzellikle gözlerini kapatıp yüzünde ki detayı hatırlamaya çalıştı. Ama asansörün indiğini bildiren sesle gözlerini açtı. Onu hatırlamaya çalıştığı için kendine kızıp hızla arabasına ilerledi.

 

****

Bennu'nun salonunda gerginlik yüklü bir atmosfer yaşanıyordu. Herkes sessizliğe bürünmüştü. Sanki ortaya bir bomba konulmuş patlaması için birinin pimi çekmesi gerekiyor gibiydi.

 

"Bennu anlat artık. Ne oluyor ?" diye sordu Sude.

Burada neler olduğunu, kardeşinin nasıl böyle bir işe bulaştığını öğrenmek istiyordu.

 

Bennu, Sude'nin yanından hızla geçip tekerlekli sandalyenin dibine diz çöktü. Sırtına yüklediği vicdan azabıyla gözlerinden akan yaşı umursamadan genç kızın ellerinden tuttu.

"Lütfen beni affet, ben böyle olsun istemedim."

 

Genç kız daha cevap bile veremeden ablası araya girip Bennu'yu uzaklaştırmaya çalıştı.

"Timsah gözyaşlarını bırak , kardeşimin son umudunu da sattın. Onu bir daha asla kuramayacağı bir hayale mahkum ettin. Sahi kaç paraya sattın ? "

 

Ablası çok ağır konuşuyordu ama haklıydı.

Tam olarak böyle olmuştu. Sus payı olarak yüklü miktar para almıştı. Bu da vicdanını paraya sattığını göstermek için yeterliydi.

 

Ama bu Bennu'nun suçu değildi !

O hiç böyle olsun istememişti. Bu zamana kadar mağdur olan hiçbir kadını yüzüstü bırakmamıştı. Sonuna kadar tüm tehditlere ve saldırılara rağmen direnmişti.

 

"Abla yeter diye bağırdı. Yeter artık. Ben, Bennu'ya inanıyorum. Onun geçerli bir sebebi vardır. Bütün kadınların hayatını kurtaran bir kadın beni böyle bırakmaz. "

 

Sude de lafa girdi. "Ne oluyor Bennu. Lütfen artık konuş. Ben yapmadım de. Yalan de. Sen böyle bir şey yapmazsın. "

 

"Ama yaptı. İkinizinde hala masum olduğuna inandığı avukat Kardeşime tecavüz edip onu ölsün diye uçurumdan atıp tekerlekli sandalyeye mahkum eden o piç kurusu Mervan'ı savundu. "

 

Ayağa kalkıp Sude'ye yaklaştı.

"Senin kardeşin ne dedi biliyor musun ? "

 

Gözlerinden akmaya hazırlanan yaşları elinin tersiyle itip güçlü görünmek isteyerek tüm nefretiyle devam etti.

"Mervan Saygın suçsuz. O Londrada ailesi ile birlikteydi. Saygın bir iş adamı dedi. "

 

"Senin kardeşin, benim kardeşimin umudunu bitirdi. "

 

Duydukları Sude'nin bünyesine ağır gelirken kendini tekli kanepeye bıraktı. Kardeşinin, biricik dostunun böyle bir kötülük yapacağına inanamıyordu. Belki de inanmak istemiyordu.

 

Sibel ,tüm öfkesiyle bağırarak konuşmaya devam ediyordu. Bennu daha fazla susmanın bir anlamı olmadığını düşünerek kızın konuşmasını böldü.

 

"Mervan'ı savunmak zorundaydım. Çünkü tüm mahkemenin savcısı, hakimi satılmıştı. Bu şekilde ayarlanmış bir mahkemeye girdik. Bunu senin için yapmak zorundaydım. Eğer tüm satılmışlıklara rağmen gerçeği savunsaydım bugün ikinizde burada olamayacaktınız. "

 

Bennu'nun bağırarak kurduğu cümle salondaki herkesin kalbine bıçak gibi saplanırken Bennu kalbindeki acıyla konuşmasına devam etti.

"Bir aydır sevgilin sandığın o adamın kim olduğunu biliyor musun ? "

 

Sorduğu sorunun cevabını alamayınca devam etti. " O adam. Sedar'ın şoförü. Senden bilgi almak için bir aydır senin yanında. "

 

Sibel aklına düşen gerçeklikle dengesini kaybedip kendini yere bıraktı.

 

"Senden hergün gidişatı öğrenip patronuna aktarıyordu. Eğer kazanacak olsaydınız. Sana da aynısını yapıp şöförü kurban seçeceklerdi. Ama daha büyük oynayıp mahkemeyi satın aldılar. Bunlar büyük bir şebeke. O şebekeyi çökertmeden bu davayı kazanmanız imkansız. "

 

Gerçek, Bennu'nun dilinden döküldüğünde üzerine bir rahatlık çökmeye başlamıştı. Sonunda olanları anlatmak ona hafiflik vermişti.

 

Herkes biraz olsun sakinleştikten sonra Bennu, onlara bir çözüm yolu sunmaya çalıştı. Söylemekten emin değildi ama bu işi bu noktaya getiren Cihan hocaya güvenmek zorundaydı.

 

"İtiraz hakkınız var. Başka bir Avukat bunu sizinle konuşmak için Türkiye'ye geldi. Hakimin, savcının değiştiği bir mahkemede Mervan'ı müebbetle yargılanacak. "

 

Genç kız tekerlekli sandalyesini döndürerek Bennu'ya yaklaştı. "Avukatım sen olur musun ?"

 

Bennu'nun kalbine bıçak gibi saplandı bu söz. "Avukatım olur musun ? "

 

O avukat olmak için çok mücadele etmişti. Tek istediği şey bir gün iyi bir Avukat olmak, tüm suçluları ait olduğu yere hapise göndermekti.. Tüm mağdurların yanında olmak, Onlara yeni bir hayat kurmaları için yardım etmek istemişti.

 

Ama artık hayatı dönülmez bir yola girmişti.

"Çok isterdim Duru ama artık Avukat değilim. "

 

Duru , Avukatı olarak onu görmek istiyordu. Onun diğer kadınlar için ettiği mücadeleyi yakından görmek istiyordu.

 

"Lütfen Bennu. Avukatım olarak seni görmek istiyorum. "

 

Bennu, genç kızın istediği gibi onun avukatı olmaya söz vermişti. Bu davadan çekilmek yerine, tüm detayların üzerine gidip Duru ile sonuna kadar mücadele edecekti.

 

 

Bu sabah erkenden uyanmıştı. Çünkü huzurla uyumuş bu yüzden uykusunu almıştı. Dün gece herşeyi anlattıktan sonra vicdanına yüklediği o kalburu atmıştı. Herşeyin iyi olacağına dair umudu yeniden yeşermişti.

 

Egemen bir kaç güne gelecekti onun varlığı Bennu'ya güç verecekti. Çünkü Egemen'in varlığı her zaman ona yaşama sevinci veriyordu. Aralarındaki bağ o kadar kuvvetliydi ki ona bir şey olur korkusuyla aylarca uzak kalmışlardı.

 

Duru için neler yapabileceğini düşünürken aklına onun tekerlikli sandalyeden kurtulması için tedaviye başlaması gerektiği geldi. Deniz'in diğer mahkeme günü gelene kadar ayağa kalkmış olması için her türlü imkanı sunmak için alanında en iyi doktorları bulacaktı. Tedavi boyunca yanında olacak , mahkemeye kol kola kazanmak için gireceklerdi. Bunu düşünürken içi kıpır kıpır olmuştu.

 

Ama herşeyden önce, süre dolmadan itiraz dilekçesini yazmasını gerektiğini hatırlayınca hızla eline boş bir kağıt aldı. Yazdıktan sonra kaşelemek için kaşesini ararken büroda unuttuğu aklına geldi. Büroda imzalarım diye düşünmüştü ama aklına gelen gerçeklikle içi burkuldu.

 

Artık o büroya adım atamazdı. Koskoca 6 senesi o büroda geçmişti. Sevincini, üzüntüsünü orada yaşamıştı ama şimdi oraya adım bile atamazdı.

 

Kendine üzülmemek için söz verdiğini hatırlayıp hızlıca toparlandı.

 

Tüm bunları bir kenara bırakıp Oğuz Hocasını aradı. Mahkeme gününe kadar Duru’nun avukatı olarak Oğuz hocası görülecekti. O gün geldiğinde ise Bennu o iğrenç adamı sonsuza kadar hapise gömecekti.

 

 

****

Barlas, dün gece eve geldiğinden bu yana uyumamıştı. Çünkü Avukatın komşusu nerede olacağını bilmiyordu. 3 aylık tatile çıkıyorum diyerek kirasını ödemiş ve ayrılmıştı. Kadın başka hiçbir şey bilmiyordu. Doğan'ın da kafasını açmış,ona zorla kartvizitini vermişti.

 

Barlas, denize bakan yalıda düşünceler içinde volta atıyordu. Saygın ailesini yerle bir edecek planı bu avukat tarafından mahvolmuştu. Mağdur kızı hiç tanımadığı halde ona Türkiye'nin en duayen üç avukatını tutmuştu. İşin ilginç yanıda bu üç avukatın kaybettiği tek dava buydu.

 

Eğer Bu dava istediği gibi sonuçlansaydı, Saygın ailesinden geçmişin de geleceğinde intikamını almış olacaktı.

 

Ellerini saçlarının içine daldırıp sıkıntıyla nefes alıp verdi.

 

Kendi kendine ; "Nereden çıktı ki bu kadın ?" Diye söylendi.

 

Bu davayı nasıl kazanabildi. Üç ünlü avukatın karşısında nasıl galip geldi. Ve en önemlisi o kadın şimdi neredeydi ?

 

Cevabını alamadığı soruların içinden çıkamazken çalan telefonunun sesiyle elindeki kahve kupasını korkuluğa bırakarak elini cebine attı. Telefonu çıkarırken arkasına tutunan papatyaya daldı gözleri.

 

Kalbi bir an yumuşadı. Sanki içinde ki tüm acılar, tüm nefretler gitmiş gibi bedeni hafifledi. Papatyayı eline alıp gözlerini kapattı.

 

Ruhu geçmişte bir konuşmaya daldı.

 

"Saçlarına en çok yakışan şey papatya birtanem. "


Karşısında aşk dolu gözlerle baktığı kadın gülümseyerek elini tuttu.

 

"Papatyaları çok mu seviyorsun ? "

 

Sevdiği kadını kendine çekerek alnına bir derin bir öpücük kondurdu. Geri çekilip yüzünü ellerinin arasına aldı.

'Hayır. Sadece seni seviyorum "

Papatyayı, aşık olduğu kadının saçlarına tutturdu. Tekrar ellerini kadının yüzüne yasladıktan sonra dudağına bir Buse kondurdu.

 

"Papatya sadece senin aksesuarın olabilir.Hiçbir şeyi senden daha fazla sevemem. "

 

Geçmişte ki bu anıyla ; o kadının kendine yaşattığı hayal kırıklığını hatırlayınca, kalbi yumuşamayı kesmiş yeniden taş kesilmişti. Papatyayı öfkeyle ezerek dalgalanan denize attı.

 

Telefonu tekrar çaldı. Arayana baktığında boşvermişlikle kapatıp cebine attı. Şuan hiç konuşmak istemediği biriydi.

 

"Bir huzur verin artık " diyerek eve girmek için merdivenleri çıktı. İşe de gitmeyecek spor yapıp dışarıda ki partilere katılacaktı. Kafasını dağıtma ihtiyacı duyuyordu.

 

Salona geldiğinde kapı zili çalmıştı.

 

"Huzur mu... Huzur ne arar oğlum bende " diyerek geleni beklemek için geniş camın önüne geçti.

 

Doğan, içeriye girip girmemek konusunda tedirgindi. Çünkü geceden bu yana hiç uyumamış Avukata dair bir şeyler aramıştı. Eli boş patronunun karşısına gelme cesaretini toplamış ama Barlas'ın gergin yüzü cesaretini kırmaya başlamıştı.

 

"Avukatı bulduğunu söyle. "

 

Doğan, patronunun sinirli sesi karşısında bir an sustu. Çünkü bulamamıştı.

 

'Korkunun ecele faydası yok, en fazla bir yumruk yerim diye düşündü. "Hayır patron."

 

Barlas, Olduğu yerde sinirlerine hakim olmaya çalışarak Doğan'a sırtını döndü.

 

Doğan konuşmasına devam etti.

" Bulamadım ama yaklaştım. Dün bütün parayı banka üzerinden yetiştirme yurduna ve kadın sığınma evine bağışlamış. "

 

Barlas, duyduğu cümleyle şaşırmıştı. Gözlerini huzur veren denizden çekip geri döndü. Duydukları inanamamışcasına Doğan'ın yüzüne baktı.

 

"Ne yapmış. Ne yapmış ? "

 

"Mervan'ın hesabına gönderdiği beş milyon euroyu dernekler üzerinden üç farklı yetiştirme yurduna ve iki tane kadın sığınma evine bağışlamış . "

 

Barlas, sinirle kahkaha attı. O kadar çok kahkaha atıyordu ki kendini durduramıyordu.

 

Doğan, patronunun kahkaha sesiyle korkmaya başlamıştı. Adam resmen sinirden, filmlerdeki seri katiller gibi kahkaha atıyordu..

 

Kadının iki gündür yaptığı garip davranışlar Barlas'ın sinir sistemini iyice bozmuştu. Dünyada nefes almaması gereken pisliği hapisten kurtarmış, ondan aldığı paraları yardım kuruluşlarına bağışlamıştı.

 

İçinden, "Bu kadın nerenin manyağı ! " diye geçirdi.

 

"Ne yapmaya çalışıyor lan bu kadın. " Sinirle bağırdı. "Ne ayak oğlum. "

 

Doğan'ın aklına bugün kadını internette arattığında, şirketin daha önce çalıştığı bir mankenle fotoğrafı olduğunu hatırladı.

 

"Patron fotoğrafını göstereyim. Yağmur Aydın ile fotoğrafı var. Belki sen tanırsın. "

 

Yağmur, ünlü bir mankendi. Annesinin tekstil şirketinde kamera karşısına çıkmıştı. Onunla çekimlerde tanışmış bir kaç kez flört etmişlerdi.

 

"Göster. Sen bulamazsan Yağmur'dan öğreniriz. Yardımcım bir işe yaramıyor ama mankenimiz işe yarar. Hem senide dayak yemekten kurtarır. "

 

Doğan, elini cebine atıp telefonu bulmaya çalışıyordu. Diğer cebine de baktığında telefonu arabada bıraktığını hatırladı. Yol boyunca Özge aramıştı. Patrona ulaşmadığı için arıyor diye umursamamıştı. Ama kadın ısrarla aradığı için dördüncü çalışta açmak zorunda kalmış kapattığında telefonu yan koltuğa koymuş inerken almayı unutmuştu.

 

"Ben telefonumu arabada unutmuşum. "

 

Barlas, sabır çekercesine boynunu bir sağa sola çevirdi. Bugün bu adam sınırları zorluyordu.

 

Doğan korkusunu gizlemeye çalışarak konuşmaya devam etti.

"Adını yazdığında zaten ilk o çıkıyor. "

 

Barlas, telefonu cebinden çıkartıp arama motoruna girdi. 'Bennu Yıldırım ' yazıp arartı. Kadını canlı canlı karşısında göremesede neye benzediğini görmüş olacaktı.

 

Belki de Doğan haklıydı fotoğrafını görse bulması daha kolay olabilirdi.

 

"Hadi bakalım Avukat. Belkide seni tanıyorumdur. Belkide sana ulaşabileceğim kadar yakındasındır. " dedi ve ekrana odaklandı.

 

Açılan görüntüyle Barlas'ın göz bebekleri yerinden çıkacakmış gibi büyüdü.

 

Dudaklarından öfkeyle bir kelime döküldü.

" Sen ".

 


 

 

 

sizce Barlas& bennu'yu gördü mü ?
egemen hakkında bir fikriniz var mı ?

Loading...
0%