@spsrebirth
|
Arabasını çalıştırıp sürmeye başladı. Hukuk bürosuna gidip eşyalarını topladıktan sonra ayrılacaktı. Çünkü o bir tecavüzcüyü savunmuştu. Artık kimse onun yüzüne bakmazdı. Ve bennu bunu hak ettiğini çok iyi biliyordu.
Bir saatlik trafikte büronun önüne geldiğinde dik duruşu yıkılmaya başlamıştı bile. Gözleri doluyor kalbi sıkışıyordu. Arabadan inip gözlerini üç katlı binaya çevirdi. Okul yıllarında hemen fakülteyi bitirip burada çalışmayı hayal etmişti. Burada çalışmak için neler yaptığını düşünmeye başladı. Bir çok dava kazanıp Oğuz Deniz tarafından fark edilmeyi beklemişti ve fark edildiğinde büroya alınmış hayaline kavuşmuştu.
Ama şimdi Oğuz bey'de, Bennu'ya nefretle bakacaktı. O, adaletli bir adamdı adalet için boynunu keserdi. Bennu gibi kendini paraya satmış bir avukatı bürosunda istemeyecekti.
Düşünceleri onu boğarken yaptığı hatanın böyle bir sonucu olduğunu ve bunu hakettiğini bildiği için içeride yaşanacak olan her şeye hazır olarak adımlamaya başladı.
İçeriye adımlarken etraftakilerin bakışlarıyla karşılaştı. Birbirleriyle fısıldaşıp ona iğrenerek bakıyorlardı.
Bennu zaten hep konuşulur, imrenerek bakarlardı. Kazandığı her dava günlerce konuşulurdu. Çünkü aldığı her davanın üstesinden gelmiş girdiği tüm davalar ikinci mahkemeye ertelenmeden kapanmıştı. Bu dava da konuşmaya değerdi ama bu çok farklıydı. Bu dava bürodaki tüm avukat arkadaşların midesini bulandıracak kadar kötüydü.
Etraftakilere aldırış etmeden hızla yürümeye devam etti. Odasının kapısını açtığında buruk gözlerle masasına baktı.
Bedenine yayılan ürperti ile elini kalbine götürdü. Onun için herşey bitmişti. Yıllarca çabalayarak oluşturduğu hayali artık yok olmuştu. O artık bir avukat değildi.
Daha fazla bu ağır yükün altında ezilmemek için masasına yaklaştı. Herşeyini alıp gitmek zorundaydı.
Buraya yerleştiği ilk gün geldi aklına. Tüm heyecanıyla eşyalarını masaya yerleştirmiş. Avukat olmanın heyecanıyla, siyah ahşap sandalyede çocuklar gibi dönmüştü.
Yüzüne yayılan gülümsemeyle tekrar sandalyesine oturup bir kaç tur döndü. Bu masada, bu sandalyede yüzden fazla dava çözmüştü.
Bazı gecelerde bu sandalye ona yatak olmuştu, bazı günlerde ise heyecandan sallandığı bir salıncak. Bugün ise ayrılmak zorunda olduğu son durak.
Masasında duran kalemi eline aldığında yaşaran gözlerini umursamadan titreyen dudaklarına götürüp koklayıp, öptükten sonra kalbine bastırdı. Bu kalem hayatta sahip olduğu en değerli eşyaydı. Babasının ona verdiği son hediyeydi.
"Babasının papatyası , bu kalemi kazanacağın tüm davalarda yanında taşı. Sana adaleti, vicdanı gösterecek. Hep adalet için çalış papatyam. Adaletli ve güvenilir ol. Masumların hakkını koru."
Babası bu kalemi Bennu'ya verdikten üç gün sonra bir trafik kazasında ölmüştü. O günden sonra bu kalemi hiç yanından ayırmamış kazandığı tüm davalarda bu kalemi kullanmıştı. Babasının davasında bile.
Ama bugün kalemi yanında götürmemişti. Çünkü babası, ona masumların hakkını koru demişti. Masumların hayatını karartan şerefsizlerin hakkını değil.
Artık ağlamaya başladığında kalemi tekrar öpüp ayağa kalktı. "Özür dilerim baba, Sana layık bir evlat olamadım. Çok kötü bir şey yaptım. Özür dilerim. "
Yüzünü masaya koyup elleriyle kapattıktan sonra hıçkırıklarla ağlamaya devam etti. Kaybettiğine ağladığı şey bu oda ve ya avukatlığı değildi. Kaybettiği vicdanıydı.
Bir kaç dakika sonra artık buradan gitmesi gerektiğini hatırlayınca gözyaşlarını silip masasının üzerindeki eşyalarını toparlamaya başladı. Baş köşelere yerleştirdiği çerçeveleri öptükten sonra yavaşça kutuya koydu.
Kapının sertçe açılıp duvara çarpmasıyla irkilsede kafasını kaldırmadan son kalan eşyalarını kutuya yerleştirmeye devam etti.
"Hemen büromdan defol. Senin gibi adaleti para için satan birini büromda istemiyorum. "
Ne kadar da haklıydı değil mi ? Adalet parayla satılmayacak kadar değerli bir erdemdi !
Odadan çıkmak üzereyken kapı birden yüzüne kapandı. Bennu, bu hareketle şaşırsada kafasını yerden kaldırmadı. Adalet için beraber savaş verdikleri adamın yüzüne bakmaya cesareti yoktu.
Birden çenesinden tutulmasıyla geri çekilmek istedi ama gözgöze geldiği ona evladı gibi sahip çıkan Oğuz Deniz'in gözlerinde o aradığı öfke yoktu. "Evine git, bir saat sonra yanına geleceğim. Çayı ocağa koymayı unutma."
Bennu, adamın söylediği sözle şok olurken. Yaşlı adam Bennu'nun çenesini usulca bırakıp sert bir şekilde kapı kolunu kavrayıp odadan çıktı. Kapı tekrar sertçe çarpınca Bennu, hâlâ biraz önce neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Yaşlı adamın öfkeli sesi tekrar tüm koridorda yankılandı. "Benim büromda para ile satılmışlara yer yok. "
Afallayan Bennu olanları idrak edemezken daha fazla burada durmadan kucağına aldığı kutuyla hızla odadan çıktı. Hâlâ fısıldaşan arkadaşlarına bakmadan hızlı adımlarla ofisten çıktı.
Arabasının önüne geldiğinde son kez ofisine baktı. Her şey bitmişti tüm hayalleri bugün yerle bir olmuştu. O artık bir avukat değildi ve bu onun için ölmek gibiydi.
Eve geldiğinde ayakkabılarını köşeye atıp salona yöneldi. Kendini siyah geniş kanepeye atıp gözlerini kapattı. Bugün gerçekten bunlar yaşanmıştı. Kendi hayatını bir günde mahvetmişti. Yapılması gereken bu değildi, durum çok basitti. Bu sabah o mahkemeye giderken tek amacı Mervan'ı üç kez ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırmaktı. Tüm deliller bulunmuş her şey gün gibi ortaydı ama mahkemeye girmeden önce aldığı telefon herşeyi mahvetmişti. Konuşmayı hatırlarken sinirle dişlerini sıktı.
'Bennu planlar değişti. Mervan'ı güçlü bir şekilde savunmanı istiyorum."
Bennu, karşıdan gelen sesin söyledikleriyle dili tutulmuştu.
'Bennu beni duyuyor musun ? Tüm mahkeme bu şekilde ayarlandı. Amacın Mervan'ı korumak. Hesabına 5 milyon euro gelecek. '
Konuşmayı idrak etmeye başladığında Sadece neden diye sorabildi.
'Sorgulamak yok Bennu. Mervan aklanacak. '
Başka bir şey söylemeden karşıdaki adam telefonu yüzüne kapatmıştı. Yol ortasında duyduklarının şokuyla çivilenmiş gibi kalakalmıştı. Aceleyle işlerine yetişmeye çalışan insanlar ona çarpıyorlardı ama o etkilenmiyor gibi öylece hâlâ yolun ortasında dikiliyordu.
Bennu, koltukta oturur pozisyona geçti. Mahkeme bitmişti ona denileni yapmıştı. Mervan, aynı pislikleri başka genç kızlara yapmaya devam edecekti.
Duru geldi aklına. 20 yaşında hayatının baharında tekerlekli sandalyeye mahkum olan deniz gözlü kız. Bennu'nun elini tuttuğunda ondan yardım istemişti aslında çaresizliğini fark etsin, vicdanının sesini dinlesin istemişti.
Ama Bennu, vicdan mahkemesinde sınıfta kalmıştı.
O kızın gözlerindeki acıyı ,hayal kırıklığını hatırlayınca başının altındaki koltuk minderini bir hışımla çekip yüzüne kapattı ve boğazını yırtmak istercesine çığlık attı.
Genç kızın çaresizliği Bennu'nun avukatlığını kaybetmesinin bile daha acı vericiydi. Son bir umudu varken onu da almışlardı.
Ne kadar süre uyuduğu bilinmez kapı zili beyninde yankılanmaya başladı. Yerinde doğrulmaya çalıştı ama yorgunluktan kıpırdayamıyordu.
Aralık bilmeksizin zil çalmaya devam edince Oğuz bey'in geleceğini hatırlayınca duvarda asılı olan saate baktı ama daha 4 olduğunu gördü. Oğuz Bey bu saatte gelmezdi. Daha mesainin bitmesine iki saat vardı. Çok iyi biliyordu ki patronu disiplinliydi herkes gibi dokuzda işine gider beşte çıkardı.
Kapı kolunu çevirdiğinde karşısında gördüğü Sude olunca ağzı açık kaldı. Sude, üstüne atlamış tüm bedenini ahtapot gibi sıkıca sarmıştı. Şaşkınlığını üzerinden atamayan Bennu öylece put gibi dikiliyordu.
Durumu fark eden Sude, "Sürpriz " diye bağırdı. Hala alık alık suratına bakan Bennu'ya yalandan kızmış gibi konuştu. "Beni özlemedin mi ?" diyerek bavulunu çekerek içeriye girdi.
Bennu, bugünün daha ne kadar değişik olacağını düşünerek kapıyı kapatıp peşinden salona yürüdü.
İhtiyacı olan omuz bir ayın sonunda gelmişti. Şimdi ona sarılıp sabaha kadar ağlayabilirdi. Tek başına omuzuna yüklediği bu yükü hafifletecek tek kişi şuan yanındaydı. Durumu idrak ettiğinde hızla dostuna sarıldı.
Sude de, Bennu'nun çaresiz halini fark edince biricik dostuna sıkı sıkı sarıp sırtını şefkatle sıvazladı.
Bir kaç dakika birbirlerine sıkıca sarıldıktan sonra Bennu, kendini geri çekip usulca koltuğa oturdu. Gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamıştı.
Sude de onun oturduğu koltuğa yönelip dostunun dizlerine yatması için kendine çekti. Bennu, Sude'nin dizine kafasını koyunca saçlarını okşamaya başladı.
Bir müddet sonra ağlaması dinen Bennu hızla yattığı yerden doğruldu. " Egemen nerede ?" diye bağırdı.
"Aşkım sakin ol annemi bilmiyor musun göndermedi. İki gün sonra beraber gelecekler. " "Bana neden haber vermediniz ?" "Telefonu nu açmadın ki. Annemin küçük bir tapu işlemi var onu halledince gelecekler. "
Bennu ortamda ki boğucu havayı dağıtmak isteyerek, " Ece annem de iyice emlak zengini oldu."
"Eee, ne oldu anlat bakalım. Harabeye dönmüşsün. Bennu, yeniden hatırlayıp daha fazla üzülmemek için geçiştirmek istedi. "Daha sonra anlatsam. Bugün ki yaşadığım rezil günü uzun bir süre unutmak istiyorum. "
"Anladım sen davayı kazanamamışsın." dedi gözlerine hüzün çökerken.
Bennu, gerçeği söyleyemeceği için onaylarcasına kafa salladı. Daha ne yaşadığını kendi anlayamazken onu da karışıklığının içine çekmek istemedi.
Sude, bugün ki mahkemeyi yüzeysel olarak biliyordu. Bennu'nun bir senedir bu dava üzerinde gece gündüz çalıştığını da. Ondan çok umutluydu. Çünkü aldığı her davanın altından alnının akıyla çıkmıştı ama Mervan Saygın'ın çok güçlü bir aileden geldiğini biliyordu. Daha fazla Bennu'yu üzmemek için konuyu kapatmak istedi.
"Olsun kuzum. Kendini bu kadar üzme. Diğer mahkemede hakkından gelirsin pisliğin. "
Bennu arkadaşının ona olan güvenine gülümsesede içi kan ağlıyordu. Sude hiçbir şey bilmiyordu. Diğer mahkemede kazanırsın diyordu. Ama artık ne bir mahkeme kalmıştı ne de Bennu'nun avukatlığı. Her şey bitmişti.
Arkadaşına artık bir avukat olmadığını söylemek istiyordu ama nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Neden artık bir avukat olmadığını açıklamak çok zordu. Her şeyi anlatmak istiyordu ama anlatmaya cesareti yoktu. Kafasında düşünceler yığılırken Sude'nin neşeli çıkan sesi onu yığından kurtardı.
"El çantamda sana iyi gelecek bir şey var. " Bennu, Sorgulayıcı gözlerle baktı. "Kuru dolma. Annem bol bol çantama koydu. Bunu gidince Bennu'nun ağzına tık dedi. Kaşık kadar olmuş oraya bir geleyim ona 10 kilo aldıracağım." dedi.
Bugün ikinci kez yüzü gülmüştü. Sude'nin gelişiyle hayatta ona değer bir kaç kişi olduğunu düşününce biraz olsun keyiflenmişti.
İki dost kanepede dertleşirken kapı çaldı. Bennu saate baktığında 6 olduğunu gördü. Oğuz Deniz ile yüzleşme vakti gelmişti. Bennu, sıkıntıyla gerilmeye başlarken Sude kapıyı açmaya gitti. "Hoş geldin Oğuz amca "
"Hiç hoş gelmedim. Nerede o başına buyruk avukatım." Sude, bu çıkışmayla şaşırsada ikisinin yıllardır yaptığı küçük tatlı atışmaları biliyordu. Bu yüzden önemsemeyip Ayakkabısını çıkaran Oğuz amcasına terlik uzattıktan sonra odasına çıktı.
Bennu, ayağa kalkıp gerginlikle tırnaklarıyla oynuyordu. Kafasında bir sürü soru işaretleri takılmıştı. Bennu da patronu gibi beklemediği yerden vurulmuştu.
Kendisine ne kadar kızgın olduğunu düşünürken Yaşlı adam yüzündeki kızgınlık ifadesini atmış birden yüzüne tebessüm kondurmuştu. Kollarını da en güvendiği, kızı gibi gördüğü avukatına sarılması için iki yana açınca Bennu tamamıyla ne yapacağını bilemez duruma gelmişti.
Yaşlı adamın yüzüne kondurduğu tebessüm daha da büyüyünce Bennu artık tereddüt etmeden hızlı adımlarla yaklaşıp kolları arasına girdi.
Güvenilir bir omuza, sırtını yaslayacağı güvenli bir limana ihtiyacı vardı. Ve bu ihtiyacını karşılayabilecek tek kişi babasıydı. Ama babası yoktu, onu Bennu'dan acımasızca söküp almışlardı. Bu yaşlı adamın kollarında o boşluğu doldurmak için daha sıkı sarıldı.
Bir kaç dakika öylece birbirlerine sıkıca sarıldıktan sonra artık hesap verme zamanı gelmişti. Yaşlı adam Bennu'yu incitmeden geri çekilip samimiyetle ellerini Bennu'nun omzuna koydu. "Sana kızgınım ama davayı kazandığın için değil. Neden bunu yapmak zorunda olduğunu anlatmadığın için. "
Yıllarca ona akıl hocalığı yapmış Yaşlı adamın iyiliği altında eziliyordu. arşısında ona hâlâ babacan davranmasımdan dolayı utanarak kafasını yere eğdi. Çünkü bunu haketmediğini düşünüyordu.
"Kafanı kaldır yüzüme bak. "
Bennu ona bakmaya çekiniyordu.
"Bu davayı neden kazandığını biliyorum kızım."
Bu dosya gizliydi. Oğuz amca nasıl biliyor ki diye düşünmeye başladı.
Yaşlı adam arkasındaki kanepeye oturup Bennu'nun kafasındaki soruyu cevapladı.
"Cihan Aktaş herşeyi anlattı kızım. Bu davayı neden aldığını, Neden o şerefsizi akladığını her şeyi biliyorum. "
Bennu, yaşadığı şoku üzerinden atamazken Cihan Aktaş'ın adı geçince daha da şok içinde kaldı.
Kendisi bile Cihan Aktaş ile iletişime geçmek için aylarca çabalamışken, interpol tarafından aranan bir adam ile patronu nasıl konuşmuştu.
"Seni bugün herkesin içinde kovmak zorundaydım. Çünkü biliyorsun ki ben adalet için canını vermeye razı bir ceza avukatıyım. Benim damarımı kessen içinden adalet akar. Bunu yapmam gerekiyordu."
Bennu üzerindeki şaşkınlığı atıp kafasında ki tek soruyu sordu. "Cihan Aktaş ile nasıl iletişime geçebildin ? "
"Ben geçmedim kızım o beni buldu. Buluşma yeri ayarlayıp orada konuştuk.
"Nasıl yani ? Cihan Aktaş burada mı ? "
Yaşlı adam onaylarcasına kafasını salladı.
Bennu, bugün daha ne kadar şaşırabilecğini artık tahmin edemiyordu. Mahkemeden çıkarken konuştuğu adam şehirdeydi.
"Ne yani o kendi isteğiyle sizi buldu öyle mi?" "Evet kızım. "
Bennu, Oğuz amcasının ona inandığına mı sevinsin, yoksa Cihan Aktaş'ın şuan İstanbulda olduğuna mı sevinsin karar verememişti. Onun burada olmaması gerekiyordu. Kafasında soru işaretleri ile kendini tekli kanepeye atıp gözlerini kapattı. Sadece bir günde yaşadığı bu kadar olay bünyesine ağır geliyordu.
Yaşlı adam gittikten sonra Bennu bedenini gevşetmek için kendini ılık suya bırakmıştı. Beyni ve bedeni yaşadığı kasvetli günden katran gibi olmuştu. Su biraz olsun gevşememe yardımcı olur diye düşündü.
Aynada harabeye dönmüş haline dalmışken çalan telefonunun sesiyle banyodan çıkıp eline aldı. Artık tüm neşesi yerine gelebilirdi. Bir kaç dakika olsun herşeyi unutabilirdi. Çünkü hayatının tek değerli varlığı Egemen arıyordu. "Sevgilim. " Karşı taraftan içten bir kıkırdama sesi duyuldu. "Sevgilim. Nasılsın." "O güzel sesini duyunca daha iyi oldum. " Egemen bir an duraksadı. Bennu'nun sesini duymak ona çok iyi gelmişti. İlk kez bu kadar uzun bir süre ayrı kalmışlardı. "Seni çok özledim. " Bennu, Egemen'in solan yüzüne bakıp gözlerinin dolmasına engel olamadı ama yine de belli etmemek için gülümsemeye çalıştı. "Ah sen onu birde bana sor. Sabırsızlıkla gelmeni bekliyorum. "
Bennu ve Egemen telefonda konuşmaya devam ediyorlardı. İlk kez bu kadar uzun bir süre ayrı kalıyorlardı. Koskoca üç ay birbirlerine sarılmadan, öpmeden, aynı yatakta birbirlerinin nefesini duymadan ayrı kaldılar. Bennu beş yıldır ondan hiç ayrı kalmamıştı. Her yaz tatile beraber giderlerdi ama bu kez durum farklı olduğu için Egemen'den ayrı kalmaya razı olmuştu...
Doğan, nefes nefese kalmış bir halde patronunun odasına çıkmıştı. Barlas, koltuğuna genişçe yayılmış elinde viski şişesiyle Mervan'ın kurtulma haberlerini izliyordu. 'Mervan Saygın beraat etti. ' 'Ünlü iş adamı Mervan Saygın yurtdışı yasağının kaldırılmasıyla gece saatlerinde Londra'ya uçtu. '
"Patron " diye seslenen Doğan'ın sesiyle ona bakmadan konuşmasını bekledi. Elindeki viski şişesinden kocaman bir yudum alıp tek dikişte bitirdikten sonra ayağının hemen dibindeki çöp kovasına attı.
"Avukatın evini bulduk. " Tek başına Arnavutköy'de bir dairede yaşıyor. Araştırmalarıma göre kimsesi yok. Yıllar önce babasını kaybetmiş. Fakülteyi birincilikle bitirdikten sonra hemen bir dava almış. Yıldız Duran davasında üç kişiyi hapse tıktırdıktan sonra Oğuz Deniz tarafından fark edilip Deniz hukuk bürosunda çalışmaya başlamış. "
Barlas'ın dikkatini çeken tek konuşma 'Yıldız Duran' davası olmuştu.
6 yıl önce işlenen korkunç bir cinayet davasıydı. Gece kulübünde tecavüze uğrayıp ormana gömülmüş bir kadın cesedi. Ailesi kızlarından haber alamayınca yetkililere bildirilmiş iki ay boyunca nerede olduğuna dair haber alınamamıştı. Kazı yapan işçiler tarafından bulunmuştu. Genç kadını tecavüz edip öldüren diğer gençlerde Mervan gibi zengin iş adamlarının çocuklarıydı. Başka avukatlar korkutulup geri çekilmişken tecrübesiz bir avukat tarafından müebbetle yargılanmaları istenmişti ve tek celsede dava sonlanmıştı. Genç kadın ve ailesi biraz olsun huzur bulurken Bennu'nun hayatının dönüm noktası olmuştu.
"İkisinin aynı kadın olduğundan emin misin Doğan? " diye sordu. Çünkü bu davayı kazanmış olan bir avukatın Mervan'ın serbest kalmasına göz yumamazdı.
"Evet patron. İki davanın avukatıda Bennu Yıldırım. Üstelik bu şekilde bir sürü davası var. İşin ilginç yanıda bu zaten. Tüm mağdur kadınların hep bir ağızdan söylediği tek isim. "
Barlas, sandalyesinden kalkıp büyük cama doğru yürümeye başladı. Duydukları ve bugün olanların tam tersiydi.
"Belkide para çok tatlı gelmiştir Doğan. Ya da bu kez korkusu ağır basmıştır."
Doğan'ın da kafası patlamak üzereydi. Ama korkmuş olacağını düşünmek aklından geçmiyordu.
"Korkusu ağır bassa Süleyman Topal'dan korkardı. Saygın ailesinden daha da güçlüler. Bence bu işte başka bir şey var patron. "
Barlas, camın önünden geri adım atıp Doğan'a yürüdü. Yılların yüzünden silemediği keskin,acımasız bakışlarıyla televizyona tekrar baktı. Ekranda dönüp duran Mervan'ın görüntüsüne karşılık elini yumruk yaparak Televizyonun ekranına sertçe indirdi. Ekrandaki görüntü dağılınca Doğan'a döndü.
"Sorumun cevabını alacağım avukata gidelim. Bennu Yıldırım korktu mu yoksa milyon dolarlar mı tatlı geldi ? Öğrenelim. "
Barlas ve Doğan arabaya bindiklerinden bu yana sessizlikle varacakları noktaya ulaşırken Bennu, Egemen ile konuşmayı sonlandırdıktan sonra kahvesiyle terasta yağan yağmuru izliyordu. Barlas, ulaşmak istediği kadının kendisini ezip geçen,kalbini buzdan bir kaleye dönüştüren kadın olduğunu bilmezken Bennu, bugün yüzünü güldüren, hayatında en büyük rolü olan Egemen'in geleceği günü sabırsızlıkla planlıyordu.
Araba Arnavutköyde bir dairenin önünde durunca Barlas, Doğan'ın kapıyı açmasını beklemeden ondan önce davranıp kapı kolunu hızla çekerek indi. Bir an önce o kadınla yüzleşmeliydi.
Gecenin bu saatine rağmen hâlâ açık olan apartman kapısından sabırsızlıkla içeriye girip kenarda bulunan asansörün düğmesine basıp beklemeye koyuldu.
Bennu, elindeki kahve kupasını önündeki küçük cam sehpaya bırakıp arkasına yaslanmak üzere geri çekilirken göğsüne saplanan ağrıyla elini göğsüne koydu. Aniden giren sancıyla nefes alışları hızlandı.
Barlas, boş olduğu için hızla gelen asansöre girip 5. Katın düğmesine bastı. Fazlasıyla merak ettiği kadına ulaşmak üzereyken zeminde küçük bir çiçek dikkatini çekti.
Küçük, beyaz,solmaya yüz tutmuş bir papatya.
Küçük papatyayı eğilip yerden aldıktan sonra baş baş parmağı ve işaret parmağının ucuyla kendine yaklaştırdı. Ezilmiş,beyaz yaprakları solmuş küçük papatya...
Elindeki papatya ona uzun sarı saçlar, zümrüt yeşili gözler, dolgun pembe dudakları hatırlatırken kalbinden acı bir sancı gözlerine çöktü.
Bennu, birden bire vücuduna yayılan panik atağa anlam veremezken salıncaktan kalkıp elini yüzünü yıkamak için lavoboya yöneldi.
Asansörden yayılan zil sesi Barlas'a geldikleri katı haber verirken , yıllar sonra onu hatırlatan papatyadan gözlerini çekip kasılmış çenesiyle karşısında duran daireye baktı.
Merak ettiği kadın sadece bir kaç adım yakınındayken kalbinde oluşan boşluğu umursamadan küçük papatyayı cebine koyup zile bastı.
Lavobodan çıktıktan sonra su içmek için mutfağa yönelen Bennu, duyduğu zil sesiyle adımlarını kesip salonun ortasında kalakaldı.
İkisinin de kalbinde aynı acı, gözlerinde aynı hüzün kapının arkasında birbirlerinin katili olan iki insan.
Ve sonrası koca bir boşluk.
Selam ❤️ Buraya biraz yabancı kaldım. İnşallah en yakın zamanda yeni bir aile kurarız ❤️ Yorumlar her zaman önemlidir.
|
0% |