@ssilabzkrt
|
Ağaç altında dizlerini kendine çekmiş askeri görünce, merakına yenik düşüp askerin yanına adımladı Kutay Komutan. “Asker?” Komutanının sesini duyunca göz yaşlarını silip kalktı ve selam verdi asker. “Otur oğlum otur.” Eliyle oturmasını işaret etti. Sol elini, askerin sağ omzuna atarak onunla birlikte oturdu Komutan. “Söyle, ne oldu? Herkes orada ailesine sarılırken, sen neden burada ağlıyorsun?” Göz yaşlarını tutamadı bu sefer asker, hıçkırarak ağlamaya başladı. “Ailem yok benim komutanım...” Soğuk kanlılığını korumaya çalışırken sordu. “Velayeti kime verdin oğlum?” “Ölmeden önce babamındı komutanım.” “Ne zaman öldü?” Derin bir nefes verdi, içine aniden oturan sıkıntıyı atmaya çalışarak. “Biz çatışmaya gittiğimiz gün komutanım. Vurulacağım diye korkarken, kendisi kalp krizi geçirmiş, kurtaramamışlar.” “Başın sağ olsun. Peki annen asker? Annen neden gelmedi?” “Annem...annem yürüyemez, 5 yıl önce kısmi felç geçirdi. Yürüse de gelemezdi komutanım.” “O neden?” Kaşları şaşkınlıkla çatılmıştı. “Kendisi doğuştan görme engelli. Bu yüzden velayetimi anneme veremedik komutanım.” “Velayetin şimdi kimde?” “Kimsenin üzerinde değil komutanım. Daha annemin üzerine aldıramadım.” “Adın ne asker?” “Çavuş Yiğit Özgü/Denizli Komutanım.” “Demek sende Denizli’densin.” Yumuşamıştı askerin hayatını dinlediği andan itibaren. Kendi ailesinin de böyle olmasını istedi o an, hayattalardı fakat ölmüş gibilerdi onun için. Keşke ölselerdi de bende, ‘öldüler bu yüzden benimle konuşmuyorlar’ diyebilirdim diye düşünüyordu. Sırtını sıvazladı Yiğit askerin, daha sonra kalkıp üniformasını düzeltti askerinin. “Adın gibi Yiğit ol asker.” Ardından tekrar konuştu, bu sefer sesi daha ciddiydi. “Binbaşıdan duyduğuma göre sende bizimle operasyona gelecekmişsin, doğru mu?” “Evet Komutanım. Alfa Timi’nin, Komutanlarla iletişimde kalmasını sağlamak için yanınızda olacağım.” Başını salladı anladığını belirtircesine. “Operasyon da görüşürüz asker.” Günler hızlı geçiyordu. Operasyona günler kala, Komutan ve Teğmen konuşmaya başlamışlardı. Birbirlerine övgüler yağdırıyor, her işlerini taktir ediyorlardı. Artık operasyona gidecekleri gün gelmişti. Herkes helalleşmişti, şimdi sıra Umay Teğmen ve Kutay Komutan ’da idi. Elini uzattı Komutan, şöyle başladı ardından sözlerine; “Size ulaşacağım Teğmenim. Mektuplarla haberleşiriz.” Daha fazlasını söyleyemedi ama herkes biliyordu bu mektuplaşmanın ana konusunda Operasyon olmayacağını. Birkaç gündür birbirleri ile çok iletişimde kalıyorlardı. Havadan sudan dâhi konuşur olmuşlardı. Ve farkına varmasalar bile, birbirlerini tanıma evresine çoktan girmişlerdi. Kızıl Kurt Operasyonu, yaklaşık 2 yıl sürmesi beklenen bir operasyon. Türkiye Cumhuriyeti’nden kaçıp, Bulgaristan Plevne’ye giden teröristlerin yakalanması amacıyla oluşturulan bir operasyon. “Plevne’ye vardığınızda gönderin Komutanım.” Zamanı gelmişti ayrılmanın vatandan. Askeri uçağa binen 7 Alfa ve yanlarında bulunan bir Yiğitti Plevne’ye giden. Belki geriye şehit olarak gelirlerdi, belki de yanlarında leşlerle. Kimse bu saatten sonra ne olacağını bilemezdi. Hepsi gergindi. Uzun süredir yurtdışında operasyon düzenlenmemişti. Yiğit asker, köşede Alfa Timi’nin korkutucu görünüşlerine hayranlıkla bakıyordu. Hepsinin yüzünde maskeler vardı ve hepsi dev cüsseli adamlardı. Hepsinin gözleri ise, bir alfa kurttan almışçasına parlak ve sertti. İsimlerinin neden ‘Alfa Timi' olduğunu şimdi anlamıştı Özgü. Komutanına döndü ve yarım saattir askeri uçakta olmalarının verdiği can sıkıntısı ile soru yöneltti. “Komutanım, siz hiç şarkı bilmez misiniz? Her operasyona giderken böyle sessiz mi durursunuz? Yok mu gönlünüzden gelen bir şarkı, türkü?” Gözlerini Özgü ’ye dikti komutan. Bu sefer arkasında kalan biri vardı. Arkasında ve aklında... Bunun şerefine söylemek istedi bir türkü. “Var asker, var...” dedi duruk bir ses tonuyla. “Siz de benimle birlikte söyleyeceksiniz.” Hepsi ilk defa Kutay Komutandan böyle bir şey duyduğu için şaşkın bakışları arasında başlarını salladılar. Kutay Komutandan ses yükseldi. Sesi öyle derin, öyle etkileyiciydi ki; Yiğit asker Komutanına bunu söyletebildiği için memnundu. Komutanın söylemeyi seçtiği ise, Altaylar’dan Tuna’ya idi... “Altaylar’dan Tuna’ya, Kızıl Çin’le arası var. Düştük kara sevdaya loy, loy Gönül güzel yarası var Daha yolun yarısı var. Ölüm bize ar gelmez. Kara toprak dar gelmez. Zındanları zor gelmez loy, loy Gözlerinin karası var. Ulu Türk’ün töresi var. Bir ülkedir uzakta, Yaralıdır tuzakda. Uzağında kalsak da loy, loy Gönlümüzde orası var” Herkesin gerginliği Komutan söyleyene kadardı. Komutan başladığında, hepsi eşlik etti. Artık eminlerdi, Komutanlarının gönlüne kara sevda düştüğünden. Plevne’ye varana kadar bir sürü şarkı ve türkü söylemişlerdi. Bazen Kutay Komutandan bazen de kendilerinden bir şeyler dinliyorlardı. Plevne’ye varmadan birkaç dakika önce Komutan Yiğit’e döndü. “Mektup zarfı veya her ne ise getirdin mi?” “Emrettiğiniz gibi eksiksiz getirdim komutanım.” Geriye kalan 6 asker ikisine bakıp, olayı çözmeye yönelik birbirlerine laf atıyorlardı. En son cesaretini toplayıp soran kişi yine Ejder idi. “Yüzbaşı, bu mektuplarla ne yapacaksınız? Yiğit, komutanlarla iletişime geçmemiz için yanımızda olacak zaten.” Ne kadar, ne cevap vereceğini bilmese de gerçeği söylemekten kaçınmak istemedi bu sefer. “Umay Teğmen ile iletişime geçeceğiz. Mektuplar bu yüzden. Eğer yardıma ihtiyacımız olursa -ki umarım olmaz- bize yardım ekibi gönderecek. O zamana kadar benden mektup bekliyor.” “Yani gönül ilişkisi değil mi?” Kaşlarını çattı komutan, bir anda ciddileşmişti. “Ne gönül işinden bahsediyorsun sen Ejder? Benim gönlüm tek vatanım için atar. Bu zamana kadar ne gönlüm görmüş ne gözüm, bundan sonra da görmez kimseyi.” “Siz nasıl uygun görürseniz Komutanım.” Demekle yetindi , uzatırsa komutanın kavga etmekten kaçınmayacağını çok iyi biliyordu. 14 sa. 34 dk. (1.307,1 km) boyunca bir daha bu konu açılmadı. Operasyon öncesi moral bozmaya gerek duyulmadı. Plevne’ye indiklerinde Bulgar askerler karşıladılar Alfa Timi’ni. Dinlenmeleri için Mania Üssüne götürüldüler. Ne kadar rahat olmaları söylense de, Alfa Timi kendi vatanları harici hiçbir memlekette rahat olmazlardı. Hep diken üstünde dururlardı. Hatta çoğunlukla uzanacakları sırada silahlarıyla yatarlardı. Yüzbaşı, çabuk dil öğrenen biridir. Operasyona Plevne’ye gidecekleri onaylandığından itibaren, Bulgarca öğrenmeye başlamıştı. Bulgar Yüzbaşı Atanas Gruev ile konuşmak için odasına giren Komutan ilk önce selamlaştı. Gruev ilk önce Türkçe selamlaşsa da, Yüzbaşının Bulgarca konuştuğunu anladığında kendi diline döndü. Ve Komutana ‘Kızıl Kurt Operasyonu için buradasınız, değil mi?’ diye sordu. Cevabı ise baş sallama ile aldı. “Merhaba Yüzbaşı.” “здравей, Груев.” “Тук сте за операция “червен вълк”, нали, капитане?” Uzun bir konuşmanın ardından Komutan Kaya, Yüzbaşı Gruev’den, Bulgar arması temalı posta pulunu aldı. Tekrar dinlenmeye çekildiği anda, Teğmen’e mektup yazmaya başladı. “Sevgili Umay Teğmenim, Nihayet Plevne’ye vardık. Yüzbaşı Gruev ile konuştum. Bir sorun olursa yardım edeceklerini ve doktor dahi getireceklerini söyledi. Kendi güçleri yetmez ise, sizi çağırmamıza mani olmayacağını da ekledi. Ayrıca hepimiz görevlerimizi konuştuk. Siber, hangi dağda olabileceklerini araştırıyor. Kulak, komutanlara nerede olduğumuza dair haber verdi. Hayalet, Balta ve Sibirya, etrafı kolaçan edip güvende olduğumuzu anlayınca silahları ile uyumaya çekildiler. Ejder ve Kurt’un ne yaptığından haberim yok. Hatırladığım kadarıyla en son Kurt silahları temizliyordu. Ve ben Katliam Eri, 6 Temmuz 2024 tarihinde, saat akşam 10 civarında, Plevne Bulgaristan Kara kuvvetleri Mania üssünden, Bolu Türkiye Kara kuvvetleri Batut üssündeki Anka teğmene bu mektubu yazmaktayım. Bundan sonra yazacağım mektuplarda, operasyon dahil olmak üzere, tim’in psikolojik ve fiziksel durumları ile de sizi bilgilendireceğim. Sağlıcakla kalın. Kıdemli Yüzbaşı Kutay Kaya.” Mektubu katlayıp zarfa koydu ve pulu da yapıştırıp askerler ile gönderdi. O akşam yüzü gülerek uyudu. Ertesi gün, daha kimse kalkmamış iken Alfa Timi uyanıktı. Saat’e baktıklarında saat daha sabah 04:21 idi. Midelerini bastırsın diye ekmek yeme hayali kurarlar iken, ne ekmek bulabilmişlerdi ne de yiyecek bir şey. Gözcü kameradan Alfa Timi’nin odadan çıktığını görmüş ve hemen bir asker yollatmıştı yanlarına. “Накъде сте се запътили? Слънцето още не беше изгряло. На разсъмване българските турци ще ви почерпят с храна. Изчакайте още малко.” Balta anlamadığı için kaşlarını çattı ve elini savurdu. “Ne anlatıyorsun kardeşim? Türkçe konuş.” Ejder durdurdu Balta’yı. “Dur bi’ dellenme hemen. Adamın memleketindesin, sakin davran. Kötü bir şey demedi adam,” devamında adamın ne dediğini çevirecek iken Kutay Komutan konuştu. “Nereye gidiyorsunuz? Daha güneş doğmadı. Güneş doğumunda Bulgar Türkleri sizlere yemekler verecektir. Biraz daha bekleyin’ diyor” Dedi Ejder’in çevirmesine izin vermeden Komutan. “Имате ли чай? Цяла нощ не ядохме нито една хапка храна.” Bulgar asker başını salladı, gidip şimdilik yemeleri için çay ve kuru ekmek getirdi Komutanın istediği gibi. “Bence bunlar bizi kendileri öldürmeye çalışıyor. Ulan kuru ekmek ne? Versene oradan bi’ Bulgar yemeği de yiyelim.” “Eve gittiğinde yersin Delal. Balta ile konuşmaya devam ederseniz buranın tepesinden atarım sizi aşağıya.” Ejder de susmaları için dürttü onları. Hava açılmaya başladığı andan itibaren dışarıdan sesler duyulmaya başlanmıştı. Türkler, Askerî üssün kapısına gelmişti. Hepsi Alfa Timi’ni alkışlıyordu. Tezahüratlar eşliğinde dışarı çıkıp görünmelerini istiyorlardı. “Bence kırmaya değmez komutanım çıkalım görünelim.” Dedi grubun şu ana kadar en sessizi olan Hayalet. Adını hep taşırdı. Bazen onun orada olduğunu bile unuturlardı. Komutan başını salladı hafifçe. “Gidelim.” Dediği anda Türklerden Türk askeri sağ olsun! cümlesi duyulmaya başladı. Dışarıya çıktılar ve alkışların arasında herkese selam verdiler. Bulgar askerleri tarafından tuhaf karşılanmıştı, milletin askerleri görmek için tezahüratlar yapması. Tezahüratlar içinde şunlar geçiyordu; “Yolunuz daima açık olsun aslanlarım. Dikkatli gidin gelin. Ayağınıza taş değmesin. Allah her zaman yanınızda olsun.” Hazırlanmışlardı. Türkler, askerleri için güzel yemekler yapmıştı. Yine de sadece birazını yemişlerdi. Şimdi operasyon zamanıydı. Dağlara çıktılar uzun sürenin ardından. Operasyona başlamadan önce Kutay Komutandan bir ses yükselir. Bunu her operasyonda yapar. Tim’ini alevlendirmek, cesaretlendirmek için her zaman bunu kullanır ve işe yarar da. “Başlıyor, susun!” dedi Sibirya. Kutay Komutandan ses öyle yükseldi ki dağlar bile titredi. “Atıldı dağlardan zafer okları. Yürüdü ileri alplar, Bismillah Ey cengin talihi, bize yol ver yol, Bekliyor bizleri zafer, Bismillah! Şehitlerin ruhu güler, Bismillah! Bekliyor bizleri zafer, Bismillah!” Yaklaşık yarım saattir yürüyorlardı dağların, kayaların arasında. Daha hiçbir ize rastlamamışlardı. Ta ki, Kulak konuşana kadar. Kulak aslında sadece Komutanlara haber için gelmişti ama Kutay Komutan onu nişancı bölümüne koydu. Siber ise bu durumda arkalarında geziniyordu. “Kulaktan Katliam Eri’ne, Kulaktan Katliam Eri’ne, beni duyuyor musunuz komutanım?” Telsizden titrek gelen ses ile Ejder telsizi Komutana uzattı. “Katliam Eri dinlemede. Söyle Kulak.” “Saat dört yönünde, geliyorlar.” Herkes duyduğu anda pozisyonlarını almış ve saklanarak gelmelerini bekliyordu. Adım sesleri yaklaştıkça Alfa Timi’nin kalp ritimleri hızlanıyor, vücutlarında ki adrenalin yükseliyordu. Ama Alfa Timi’nin hesaba katmadığı bir sorun vardı. Kendilerine karşı kanas kullanılması... Kanas uzaktan atıldığında ıslık sesi çıkarır. O sesi duyduğunda yaşıyorsun demektir. Komutana haber verdikten sonra, Kulak’ta onlara katılmıştı. İlk mermiyi Kulak attı. Bu mermi ise, tam on ikiden vurmuştu karşısındakini. Sessiz dağlarda Altay kurşun sesleri yankılanmaya, çatışma alevlenmeye başlamıştı bu saniyeden sonra. Alfa Timi’ni şaşırtan ilk kanas sesi duyuldu. Ardından tekrar ve tekrar... Çatışma yaklaşık 4 saattir sürüyordu. Kanaslı saldırı devam ediyor ve Alfa Timi’nin yardım isteme düşüncesini alevlendiriyordu. Mermileri bitmek üzereydi. Son mermileri kullanmak için açık arıyorlardı ki, Sibirya bir anda son mermisini, Kutay Komutan’ın başının üzerinden yanlarına yaklaşan teröristi vurmak için harcadı. Kutay Komutan’ın küfrü yarıda kaldı. Ejder, Sibirya’yı korumaya almak için yanına çağırdı. O anda bir kanas sesi daha duyuldu. Ve Sibirya, bu sefer ıslık sesini duyamamıştı. Son duyduğu ses ise, Kutay Komutan’ın adını haykırmasıydı. “Emrah!” Herkes şok içindeydi. Siber şoku atlatan ilk kişi olarak, karargâh ile iletişime geçti. “1022, 1022 beni duyuyor musun? Bir yaralımız var, 1022!” Telsizden ses gelmemişti. İletildiğini umarak çatışmaya geri döndüğünde, Yiğit’in öne atılıp kalan mermileri ile teröristleri etkisiz hâle getirdiğini görmüştü, kanas ile omzundan vurulmadan önce. Yiğit askerin iniltisi dağlarda yankılandı. Siber, Yiğit askeri vuranı hemen tespit etmiş ve oraya ateş açmıştı. Uzun bir süre sessizlik oldu. Mermiler kesildi. Etrafta sadece mermi dumanları kalmıştı. Yiğit asker, yere düşen silahını aldı ve Komutanın yanına geldi. Türk bayrağı armasından vurulmuştu. “Dikkatli bir şekilde etrafı tara. Ejder, bana Plevne karargâhını bağla.” İlk Siber’e sonra da Ejder’e dönerek. Hepsi dediğini yapmıştı. Kurt, Sibirya’yı kendine yaslamış ve sarı saçlarını okşamaya başlamıştı. Balta, Yiğit’in omzuna pansuman yapmakla uğraşıyordu. “Клане Частно до 1022. Четеш ли ме?” Ses gelmeyince tekrarladı. “Katliam Eri’nden 1022’ye. Beni duyuyor musunuz?” En sonunda telsizden ses duyuldu. “В 1022 слуша. Пей, Клане Частно.” Dinlediklerini belirttiklerinde bir rahatlama hissetti Komutan. Yalnız olmadıklarını bilmesi bile yetti o an. İki yaralımız var ve biri ağır dedi, yüreği burkularak. “Имаме един ранен и един мъченик.” 1022, Alfa Timi’ne geri dönmelerini belirtti. Geri dönmezlerse hepsinin ölebileceğini de ekledi. Başta Komutan itiraz etse de biliyordu, eğer şimdi geri dönmezlerse bu psikoloji ile askerlerinin yara alacağını ve belki de şehit olacaklarını. Kabul etme durumunda kaldı. Gelen helikopter ile Plevne karargâhına geri döndüler. Daha sonra Kutay Komutan, Umay Teğmene mektupta haber vermek için ayrıldı Alfa Timi’nin yanından. Bu sefer kalemi zar zor tutuyordu. Timden iki yaralı olduğunu belirtti ancak hâlâ teröristlerin soyunu kurutamadıklarını da ekledi. |
0% |