Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@ssuperisii0

11.bölüm

(3 gün sonra)

Aradan üç gün geçmişti ve biz çoktan eve gelmiştik. Hatta ben sınırımı alamayıp motor yarışından kazandığım parayı da hemen gidip almıştım. Bugün parayı teslim etme günüydü.

Üç gündür hiç olmadığım kadar telaşlı, sinirli, ağlaktım. Hormonlarımla oynanmıştı.

Üstüme her zamanki gibi uzun şeyler giymeye devam ediyordum ama bu beni artık sıkmaya başlamıştı. Yaz ayındaydık ve ben bunların içinde acayip sıcaklıyordum.

Abiciklerimle aram genel olarak kötüydü. Özellikle şu üç günde yüzlerine bakmamıştım. O adamla buluşmam anlaşılır diye kimseyle konuşmuyordum bile. Kafamda kurmam mükemmel gerçekten.

Yaralarım iyileşmeye başlıyor gibiydi. Tabi ki izleri duruyordu ama acıları arada azalıyordu hatta kabuk tutan yaralar bile vardı.

“Çocuklar yemek hazır herkes gelsin.” Diye aşağıdan bağıran Selda Hanım ile odamdan çıktım. Kimseyi beklemeden direkt yemek salonuna gittim ve yerime oturdum. Herkes gelmeye başlamıştı yavaştan. İçeri giren herkes günaydın deyip yerine oturuyordu.

Herke gelince yemek servisleri yapıldı ve yemeğe başlandı. Yine bir şey yemek istemiyordum. Stresim mideme yansıyordu.

“Kızım iyi misin buraya geldiğimizden beri doğru dürüst yemek yemiyorsun.” Dedi Edip Bey. Gerçekten kaç gündür adam peşimde yemek bile gezdirmişti.

“İyiyim sadece canım bu aralar pek bir şey çekmiyor. Şey dicektim… Bugün dışarıda işim varda çıksam sorun olur mu?” dedim.

“Tabi ki çıkabilirsin kızım. Bana konumunu atarsın ben veya abinler seni alır. Hatta seni Ural götürsün gideceğin yere.” Dedi.

Ural ile göz göze geldim. Beni kimsenin götürmesini istemiyordum. “Ben tek gitsem daha iyi olur. Dönüşte söylerim.” Dedim.

“Peki, kızım o zaman yemeğini ye sonra çık olur mu?”

Kafamı sallayıp önümdeki tabakta duran birkaç şeyi yedim. Sorunsuz atlatsak yeter şu günü.

.

Evden çıkmış buluşma noktasına gelmiştim. Biraz sonra bağımlı denen o adamla buluşup o beyaz hapların borcunu kapatacaktım. Hepsi o adamın suçuydu. Babam denen o adamın suçuydu. Ben yıllardır yanlış kişiye baba veya efendim diyordum.

Uzaktan gelen adam ile iyice küçüldüm yanıma yaklaştıkça ondan korkmama engel olamıyordum.

“Getirdin mi parayı?” dedi kalın tok sesiyle. Kafamı salladım ve etrafa baktım. Çok ortalık bir yerde değildik hatta bir tık ıssız bir sokak arasındaydık. Etrafta sadece park edilmiş araçlar duruyordu.

Cebimden çıkardığım bütün parayı adama verdim. Onunla daha fazla muhatap olmak istemiyordum.

“Bir daha sakın paramı geç vermeyin.” Dedi

“O babam olan adama söyle bir daha beni bu işlere bulaştırmasın. Bu da ödediğim son paraydı.” Dedim. Sesimden korktuğum belli oluyor muydu bilmiyordum ama altıma edecektim şimdi.

“Oo güzellik madem son gelişin bir iyilik yap bize.” Deyip bileğimden tutmasıyla olduğum yerde debelenmeye başladım. Bileğimi ondan kurtarmaya çalışıyordum ama başaramıyordum.

Hatırla. Abinin sana öğrettiği teknikleri hatırla.

Olmuyordu. Bu stres içinde içime kapanmıştım. Bayılcam şimdi şurada.

“Bırak beni!” dedim bağırarak.

“Yok tadına bakmadan bırakmam seni.” Demesiyle daha çok korkuyordum. Gözümden yaşlar düşmeye başlamıştı ve adam beni çoktan duvar kenarına doğru itiyordu.

Şuan canım alınsa keşke.

“Bırak lan kızı şerefsiz.” Diye arkadan bir ses yükseldi. Bu ses abimlerin sesiydi.

Abimler buradaydı.

“Abi yardım edin. Yalvarırım.” Diye bağırmıştım. Biri yardım etsin.

Adam beni arkasından itekleyerek sürüklemeye çalışsa da ayağım taşa takılıp düşünce yere yapışmıştım. Hala daha sürüklemeye devam ediyordu. Dizlerimin parçalandığını hissediyordum.

Bir anda arkamda hissettiğim eller beni kendine çekmiş. Beni tutan adamın dayak yeme sesleri gelmişti. Adam artık beni tutmuyordu. Beni tutan elleri kırılmıştı.

Kırılma sesleri…

Kırık kemik sesleri. Bağrışlar. Karanlık odalar.

Kemer sesleri… Tokat sesleri.

Hepsi kulağımda uğulduyordu. Etrafımda olanların farkında değildim. Kafamın içine giren sesleri dinliyordum.

Ağlıyordum. Gözümden akan yaşları fark ediyordum. Birinin eli sürekli yüzümde yaşları silmeye çalışıyordu.

Duvar köşesine sindim. Herkesten uzak kalmaya çalışıyordum.

“Dokunma bana! Dokunma, uzak dur benden!” diye bağrışlarımla benden uzaklaşan elleri hissediyordum.

“Gökçe biziz abilerin. Bak biz buradayız.”

Ellerim titriyordu. Nefes almakta zorluk çekiyordum. Korkmuştum. Her zaman olduğu gibi. Etrafımda olanların farkına varmış gibi etrafımı saran abilerime baktım. Şuan hepsinin telaşlı hali beni sevindirmişti. İlk kez değer görüyordum.

“ilaç…” diye mırıldandım beni duyabildiler mi bilmiyorum ama nefesim içinde boğuluyormuş gibi hissediyordum.

“Burada abicim bak ilacın burada iç haydi, derin nefes al ve ver.” Dedi Ege.

Ural’ın cebinden çıkan ilacım ile derin bir nefes aldım. Ben ne yaşamıştım böyle?

Yaklaşık on dakika sonra yeni yeni kendime geliyordum. En azından kendimi daha iyi hissediyordum. Duvarın köşesinden ayağa kalktığımda abimlerde bana destek oluyordu.

“Gökçe iyisin değil mi?” diye soran ikizlere kafamı sallayarak adım atmaya çalıştım. Biraz yalpalasam bile kollarıma giren Arda ve Sinan ile yere düşmüyordum.

Beni yönlendirerek arabaya geçtik. Arabanın arkasına oturup yerleştim. Herkes yerleşmeye başladığında arabayı kullanan kişi Arda’ydı.

Bir yandan eve gidiyorduk bir yandan arabada sessizlik hâkimdi. Yani en azından bir süre.

“Sormayayım sormayayım diyorum ama kızım senin orada ne işin var?” dedi Sinan.

“Siz beni nereden buldunuz?” dedim kısık çıkan bir sesle.

“Nereden bulmuş olabiliriz. Son günlerde olan tavırlarından sonra baktık bir şey saklıyorsun bizde senin arkandan geldik. Her şeyi gördük Gökçe. Bize anlatmak istediğin bir şey varsa bence şuan anlat. Mesela o adam kimdi?” dedi Ural.

Daha yeni kendime geldim bir durun be. Abin var derdin var.

Abi.

Onlar benim abimdi.

“Ben…”

“Sen ne Gökçe. Allah aşkına sen ne!? Seni öyle görünce nasıl korktuk haberin var mı? Bir şey olacak diye ödümüz koptu. Bize haber vermeden neden kendi başına işler çeviriyorsun!?” diye yüksek tonda konuşan Ege’ydi.

Etrafımdaki herkes gerçekten korkmuştu. Yüzlerinden bunu anlıyordum.

“Bana bir şey olmadı ben gayet iyiyim.” Dedim sakince.

“Aynen baya iyisin şuan. Şu yüzünün haline bak. Hala titriyorsun nesi iyi bunun?” diye söylendi Arda.

“Gökçe o adam kimdi?” dedi Ilgaz. Hala orada kalmıştı.

“İlaç satan biri…” dedim ağzımın içinde. Utanmıştım.

“Ne ilacı bunlar?” diye sorulan soruyla tüm gözler bendeydi.

“Beyaz haplar.” Dedim başımı öne eğerek. Senin ben gelmişi geçmişine tüküreyim be adam beni ne hallere soktun. Sana baba diyen dilimi eşek arıları soksaydı keşke.

“Gökçe sen-“ diyen Ege’yi susturup konuşmaya devam ettim.

“Ben kullanmıyorum. Yemin ederim ki kendim için değildi. Hepsi o adamın suçu yıllardır içtiği şeylerin parasını ben ödüyorum. Bu da son parasıydı. Ödedim ve konu kapandı. Ben hiçbir zaman kullanmadım onlardan.” Dedim.

“Emin misin kullanmadığına?” dedi Gökmen. O sırada cebinden çıkardığı paketi bana doğru sallıyordu. Şok içinde elinde salladığı pakete bakıyordum. Ben kullanmıyordum. Herkes şok içinde olacak olmalı ki Arda arabayı kenara çekmişti ve hepimiz Gökmen’in elindeki pakete bakıyorduk.

Boku yemiştim.

“Gökçe bu ne demek oluyor!?” diye arabadan yükselen sesle kendime gelmiştim. Sinan’a bakıp ne demem gerektiğini düşündüm.

“Ben kullanmıyorum. Gerçekten kullanmıyorum. Oyun oynamak için yapmış bunu resmen. Bana inanmıyor musunuz?” dedim.

Hepsinin gözleri hayal kırıklığı içinde bana bakıyordu. Ege, Gökmen’in elindeki paketi alıp cebine koydu.

“Allah’ım delireceğim ya.” Diyen sesi duymazlıktan gelmiştim.

Bana inanıp, inanmadıklarını duymak istiyordum.

“Gerisini evde konuşacağız.” Diyen Arda ile yerime sindim. Eve gidene kadarda kimse konuşmamıştı.

.

.

 

 

Loading...
0%