Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@ssuperisii0

14. bölüm

Yerimden aniden kalktım ve gözlerim onun üstündeyken mırıldandım “Abi…” onu gerçekten çok özlemiştim ve onu asla burada görmeyi beklemiyordum.

Dilimin bağını çözen bir tek abim olmuştu. Konuşmama grevim bitmişti.

“Abi mi?” diyen sesleri duymazlıktan gelip masadan ayrıldım. Onlar 6 kişiydi ben ve abimse iki kişiydik. Ben onlardan biri değildim olamazdım da.

Masalar arasından geçip abimin tam arkasında durdum biraz heyecanlansam da daha fazla duramayıp ellerim ile gözlerini kapattım. “Sence ben kimim?” dedim. Sessizce kulağına abim hemen anlamış olacak ki olduğu yerden kalkıp bana döndü. Yüzümde ki gülümseme ile ona bakıp ona sarılmak için ellerimi kaldırdım. Fakat hevesim kursağımda kalmıştı.

Abim beni tanımamışlıktan gelmişti. “Sen kimsin?” diye bir soru yöneltince ellerimi indirmiş, yüzümdeki gülümseme gitmişti.

“Benim… Gökçe… Abi beni tanımadın mı? Sen benim Oğuz abimsin..” dedim gözlerinin içine bakarak o ise sert bakışları ile bana boğacak gibi bakıyordu.

“Benim Gökçe diye bir kardeşim yok. Karıştırmış olmalısın.” Deyip önüne döndüğünde kolundan tutup ona yapıştım. “Abi benim ben Gökçe.” Dedim bağırarak. Etraftaki insanlar bana dönerken masadaki abilerim ayaklanıp buraya geliyorlardı. Artık ağlıyordum.

Abim beni tanımıyordu.

“Abi benim diyorum inanmıyor musun?” Masadaki kişiyle gözlerim kesişti onu bir yerden tanıyor gibiydim ama aynı zamanda tanımıyordum. Tekrar abimin koluna iyice yapıştığımda araya giren Sinan ve Arda’yı fark ettim. Oğuz abim ve masada ki adam toparlanırken arkalarından bağırıyordum. “Abi!” diye en sonunda Ilgaz ve Gökmen beni kendine çekmişti.

“Senin abin biziz Gökçe bir başkası senin abin değil.” diyen Ural ile olduğum yerde kaldım. Ben onlardan biri olmak istemiyordum.

“siz benim hiçbir şeyim değilsiniz.” Deyip ellerinden kurtuldum ve dışarı adımladım. Abi mi görmek istiyordum.

Dışarı çıktığımda her ne kadar etrafıma bakmış olsam da bir tane bile insan yoktu. Abim hiç yoktu. Arkamdan gelen abimleri fark ettiğimde olduğum yere sindim. Üşüdüğümü şuan fark ediyordum. Bunu anlamış olacaklar ki Arda gelir gelmez hırkamı direkt bana giydirdi. Ben şuan burada olmak istemiyordum.

“Eve gitmek istiyorum.” Diye mırıldandım. Gökmen ve Ilgaz arabaya doğru ilerleyip bana ön ayak oldular. Onların arkasından bende ilerliyordum.

“Araba binelim üşüme şimdi bizimkilerde geliyor.” Dedi Arda. Keşke gelmeselerdi. Arka kısım cama doğru oturduğumda hepsinin cigara içtiğini gördüm. Şuan bunun sırası mıydı kardeş? Elimdeki telefonu alıp arabaya doğru bakmıyorlarken fotoğraflarını çektim eğer annemiz ve babamız bilmiyorsa gösterirdim. Ama göstermeyeceğimi biliyordum bunu yapmaya vicdanım el vermezdi.

Bitirdiklerinde arabaya bindiler. “Niye cigara içtiniz ki hem de bu kadar uzakta?” dedim.

“Sen hastasın bu koku seni etkiler solumaman en iyisi. Bizde bu yüzden senden olabildiğince uzakta içtik.” Dedi Ege.

“Anneniz ve babanız biliyor mu?” dedim bu seferde.

“Birincisi anneniz ve babanız değil annemiz ve babamız. İkincisi arada içtiğimiz için söyleme gereksinimi duymadık.” Dedi Sinan.

“O zaman söylerim cigara içtiğinizi.” Dedim onlara inat bir sesle. “Kanıtlarımda var.”

“Böyle bir şey yapmayacağını biliyoruz.” Dedi Gökmen. “Yapsan da sorun olmaz gerçi.” Dedi Ilgaz.

“Böyle bir şeyi önceden yapmazdım. Bu beni krize sokmadan önce hani.” Dedim.

Hepsi susup kaldılar ve yol boyu geçtiğimiz yerleri incelediler. En son eve vardığımızda şükür etmiştim. Arabadan iner inmez direkt odama çıktım. Kapıyı arkadan kilitledikten sonra üstümdeki her şeyden kurtuldum ve kareli pijama takımımı giyip yatağıma yattım. Kesinlikle günün en güzel vakti buydu. Her ne kadar uyumakta zorluk çeksem bile yavaş yavaş dalmaya başladım.

O sırada kâbus göreceğimi bilmiyordum.

Tik. Tak. Tik. Tak.

Kafamdaki bu ses asla susmuyor hatta giderek artıyordu. Etrafıma baktım bembeyaz bir yerdeydim. Ben neredeydim? Buranın neresi olduğunu bilmiyordum. Ses artmaya başladıkça koşmaya başladım. En son siyah bir ışık gördüğümde durdum.

Yol ikiye ayrılıyordu. Tam ortada etrafıma bakarak durdum. İki yol vardı ve başlarında birer kişi. Üvey babam Celal Demirel ve diğer yolda Abim Oğuz Demirel. Önce üvey babamı inceledim. Tir tir titriyordum ama bu umurumda değildi. Üvey babamın elinde ekmek bıçağı vardı. Çirkin gülümsemesi ile bana bakıyordu. Üstünde ise takım elbise vardı. Onu daha önce hiç takım elbiseli görmemiştim. Sonra abime çevirdim başımı. O ise… Kanıyordu. Karnında bir yara vardı ve oluk oluk kan akıyordu. O kan abimden mi geliyordu?

“Beyaz elbisen lekelenmiş Gökçe.” Dedi üvey babamın sert sesi.

Üzerime beyaz elbise olduğunu o zaman fark ettim. Kalbimin olduğu kısma baktığımda ise kanlar geldiğini gördüm. Kalbimin attığından emin değildim. Beyaz olarak görünen ışık yerine bu sefer tamamen etraf karanlık oldu. Burayı aydınlatan tek ışık üvey babamın gözleriydi. Olduğum yere yığıldım. Artık nefes alamıyordum.

“İzin ver kızım üstünü düzelteyim.” Dedi.

“Do-dokunma bana.” Diyebildim zoraki çıkan sesimle. O yaklaştıkça kaçmaya çalışıyordum ama yere yapışmış gibiydim. “Abi, abi neredesin yalvarırım yardım et. Abi! Dokunma bana yalvarırım.” Diye bağırıyordum bu sefer. Abimin ise elinden hiçbir şey gelmiyordu. Yarasından tutmuş ayakta kalmaya çalışıyordu.

“Morluklarını kimlere gösterdin kızım? Hani bunlar sırdı. Sadece ben görebilirdim.” Dedi.

“K-kimseye gö-göstermedim.” dedim.

“Aaaa onlar öyle demiyor ama.” Dedi.

“Kimler?”dedim.

“Onlar Gökçe onlar… En yakınındakiler. Herkes her şeyi gördü. Sır tutmadın sevgili kızım.” Dedi. Elindeki bıçak artık tam gözlerimin önündeydi.

“Ben… Ben özür dilerim.”

“şşştt unutma sevgili kızım. Mutlu son diye bir şey yoktur. Her hikayenin sonu ölümdür.” Dedi. Ve o an bıçağı bana kaldırıp kalbime bir kere daha sapladı.

Kaybetmiştim.

.

.

selams kızlars. Ay geciktirmemin sebebi taslakların bitip artık yazıp atıyor olmam. yarın ameliyata girip çıktığımda yine bölüm atacağım. yani bir süre buralarda sizinleyimm gelen yorumlarınızı çok seviyorumm bu bölüm kısa oldu ama yarın iki üç bölüm atarım art arda çıkarırız acısını.

insta: ssuperisii0

Loading...
0%