1.9
Gece saat üç sularıydı. Ağlayarak uyuduğum için gözlerim şiş uyanmıştım. Güne merhaba demek için her ne kadar erken olsa bile yataktan kalkıp ışığı açtıktan sonra gece lambamı kapattım. Çok yorgundum hiçbir şey yapasım gelmiyordu. Oyalanmak için sağıma soluma bakıp ilgi çekici bir şey bulmak istesem de sonuç sıfırdı. Elimde telefonumdan başka bir şey yoktu. Telefonumu açıp bir şeyler ile ilgilenmek istesem de gözüm takvime kaydı…
Yaz bitiyordu. Ben her ne kadar yazın sonlarına doğru kısa kollu giymeye geçsem bile tekrar kış gelecekti. Üstelik artık sınav senemdeydim. Elimde tek bir test kitabı bile yoktu oysaki.
O gece düşündüm. Beni benden başka kimse kurtaramayacaktı. Oturup çalışıp bir yerler kazanmak istiyordum.
Evime geç varmıştım. 18 sene evime geç kalmıştım.
Bu eve ilk geldiğimde kenarda duran bir çalışma masam vardı ama bir kere bile oraya dönüp bakmamış koltuğa oturup çalışmamıştım. Sanırım yavaş yavaş zamanı gelmişti.
Yataktan kalkıp masama doğru ilerledim. Masamın çekmecelerinde bir tablet duruyordu. Babam bana gereken her imkânı karşılamaya çalışıyordu.
O sırada camdan bir ses geldi. CAMDAN SES GELİYORDU!
Bizi taşlıyorlardı resmen. Hemen cama çıkıp etrafı kolaçan ettim. Şaşırmıştım. Evet, fazlasıyla şaşırmıştım.
Camı taşlayan Aras’tı…
Onun burada ne işi vardı Allah aşkına?
NE İŞİN VAR ARAS SENİN BURADA YA?!
“Naber?” diye soruşu ile camdan aşağıya öyle bakakaldım.
“Sen ciddi misin? Gece saat üç yanlış camı taşladın galiba?” dedim.
“Burası senin odan değil mi?” dedi
“Benim odam.” Dedim.
“O zaman yanlış gelmedim. Hadi aşağıya gel.” Dedi.
“Neden?” diye sordum.
“İşimiz var.” dedi. Kendi kendine “Seni gülerken görmek istiyorum.” Dedi ama bunu Gökçe duymadı.
“Gelmiyorum.” Dedim.
Bu sefer “Neden?” sorusunu soran oydu.
“Gecenin köründe ne işimiz var?” dedim.
“Sadece sıkı giyin aşağıya gel. Bekliyorum.” Dedi.
Camı sertçe kapatıp içeri girdim. Gitse miydim? Gitmese miydim? Çok arada kaldım ama aşağıda beni beklemesini istemediğinden hazırlanıp aşağıya inmeye çalıştım. Benim hazırlanma anlayışım kot pantolon ve sweat’ti. Bundan başka bir şey görmemiştim çünkü.
Kitlediğim kapıyı yavaşça açıp dışarı çıktım. Arkamdan kapıyı tekrar kitledim ve anahtarı yanıma aldım. Yavaş yavaş merdivenlerden inerek dış kapıya doğru yöneldim. O kadar yavaş açmıştım ki kapıyı, evde hırsız gibiydim resmen. Kafamı kapıdan çıkardığımda Aras’ı gördüm. Kenarda durmuş elindeki sigarasını içerek yere bakıyordu. Arkamdan kapıyı kapatıp dışarı çıktım.
“Gelmeyeceksin sandım.” Dedi beni gören Aras. Yanına doğru ilerledim ve önünde durdum.
“Merak ettim.” Dedim omuzlarımı silkerek.
“Gel o zaman bakalım.” Dedi ve yürümeye başladı.
“Nereye gidiyoruz?” dedim.
“Gidince görürsün.” Dedi. Arkasından takip ettim. “Kapıcı abi yok mu? Nasıl girdin içeri?”
“Kolay işti. Gelir birazdan o gelmeden çıkalım.” Dedi.
İkimizden o kapıdan birlikte çıktık. Ve koşarak diğer mahallede bekleyen Aras’ın arabasına doğru koşmaya başladık.
Bindiğimizde o kadar üşümüştüm ki Aras arabanın arkasından aldığı bir şalı bana vermişti.
“Teşekkür ederim.”
“Ben teşekkür ederim bu gece bana eşlik ettiğin için.” Dedi.
Yaklaşık yirmi dakika sonra bir yerde durduk. Önce Aras araçtan inmişti. Tam kapıyı açıp arabadan inecektim ki Aras arabanın önünden dolaşıp kapımı açtı. Bu çocuk bu kadar nazik miydi?
“Teşekkür ederim.” Dedim.
Bana hafifçe gülümseyip “çok teşekkür ediyorsun dediğim gibi ben teşekkür ederim bu geceyi özel kılan sensin.” Dedi.
Utandığımı anlamasın diye ona bakamıyordum ama yanaklarımın kızardığında emindim. Arabandan çıktıktan birkaç adım sonra önümüze serilen ışıklı geceye baktım.
Lunaparka gelmiştik. Hayatımda ilk defa lunaparka gelmiştim.
“Burası gerçek mi?” diye mırıldandım kendi kendime.
“En az senin kadar gerçek. Gel haydi!” deyip elimden tuttuğu gibi içeri doğru koştuk.
Tüm gece vaktimizi oyuncaklara binerek şen kahkahalar atarak harcadık. Hayatım boyunca bu kadar gülmediğime emindim.
Gün sabaha devrildiğinde hava açmaya başladığında bir uçurum tepesinde güneşi izliyorduk.
“Eminim ki abimler eve bu saatte girdiğimi görseler delirirler.” Dedim gülerek.
“Hiçbir şey yapamaz o abilerin senin.” Dedi Aras.
“Aslında bana ne yaptıklarını bilemezsin.” Dedim.
“O ne demek?” diye sordu.
“Bilmem ne demekse o demek işte hem bunları boşver. Bu gece o kadar eğlendim ki hayatım boyunca bu kadar gülmemiştim.” Dedim.
“Gülmek sana yakışıyor farkında değilsin.” Dedi.
“Yüzümüz hiç gülmediği için olabilir mi acaba Aras Bey?” dedim.
“Yüzünü güldürmeyen herkesi öldürebilirim istersen.” Dedi.
“Ciddi misin?” diye sordum gülerek.
“Kimden başlamamı istersin?” dedi
“hmmm abimler olabilir.” Dedim.
“Kalk bakalım.” Dediğinde ve gerçekten ayaklandığında şok olmuş bir şekilde ona baktım.
“Sadece şaka yapıyordum seni seri katil.” Dedim ve onunla beraber bende ayaklandım.
“Seri katil olduğumu nereden bildin?” diye sorduğunda ikinci şok gelmişti. Lan bu konuşma ciddi mi yoksa ironi mi?
“Şaka yapıyorum. Yüzünün şeklini görmelisin.” Dedi ve birlikte arabaya bindik.
“Haha gerçekten çok komiksin.” Dedim.
Arabayı sürmeye başladığında yolu izlemeye başladım. Sonunda eve geldiğimizde mahallenin başında arabayı durdurmuştu. Gitme vakti gelmişti. Umarım evdekiler uyanmamıştır.
“Aras… Bu gece her şey için teşekkür ederim.”
“Böyle bir geceyi bana yaşattığın için ben teşekkür ederim.” Dedi.
“Görüşürüz.” Deyip arabadan indim.
Arkamdan “Görüşeceğiz.” Dedi ve ben evin kapısına gelene kadar beni bekledi ve sonra gitti.
Derin bir nefes alıp içeri girdim. Sabahın köründe uyanmazlar diye düşünüyordum. Anahtarla yavaşça kapıyı açtım ve parmak uçlarımda içeri girdim. Tam olarak merdivenlere yönelmiştim ki salonun ışığı açıldı ve herkes görünür oldu.
“Oooo kimler gelmiş eve.” Dedi Arda.
“Evin yolunu buldun sonunda.” Dedi Ural.
Diğer abilerim ise bana bakıp hem gülüşüyorlardı hem de çatık kaşlarla beni izliyorlardı.
Hayır gülüşenler Ilgaz ve Gökmen’di. Geriye kalan sevgili abilerim çatık kaşlar ile bana bakıyordu.
“Şey ekmek almaya gitmiştim.” Dedim
“Ekmek nerede?” diye sordu Sinan.
Harbiden ekmek nerede?
“Yolun yarısında evde ekmek olduğu aklıma geldi geri döndüm.” Diye bir yalan daha salladım.
“Evde ekmek yok ki annemler gelirken alacaktı.” Dedi Ege.
“Aaaa annemler eve gelmedi mi?” dedim.
“Daha gelmediler.” Dedi Ilgaz.
“Sen konuyu değiştirme hem. Neredeydin?” diye sordu Ilgaz.
“Sizene.” Deyip merdivenlerden yukarı fırladım. Arkamdan bir ordu şeklinde geliyorlardı. Tam kapıyı açacaktım ki kapı kilitliydi ve yakalanmıştım.
“Tuttum tuttum.” Dedi Arda beni kucağına almışken.
“Abi bari omuzlarına al.” Dedim.
Hepsi gülünce bu sitemime Arda beni omuzlarına almıştı.
Oha lan yukarıdan bakmak böyle bir şey miydi?
“Ohaa.” Diye mırıldandım. Aşağıya bakıp önümde kısa kalan abilerime baktım.
“Aşağıda hava nasıl?” diye sordum. Benim daha önceden çıkmam lazımdı bu omuzlara.
Arda abim merdivenlerden inip salona kadar geri götürdü beni. Kanepeye beni fırlatıp yanıma oturdu.
“Şimdi söyle bakalım. Neredeydin?” dedi
“Lunaparktaydım.” Dedim.
“Tek başına mı?” diye sordu Sinan.
Kafamı sallayıp onu onayladım. Ne güzel yalan söylüyordum.
“Niye bize söylemedin bizde gelirdik seninle.” Diye söylendi Ilgaz.
“Bir dahakine beraber gideriz.” Dedim.
“Peki o zaman.” Deyip ayaklandı Gökmen. “Kalkın kahvaltı vakti.” Dedi ve hepimiz ayaklandık.
“Siz niye sabahın köründe uyandınız ki?” diye sordum ayaktayken.
“Seni merak ettik odana geldik ama hanımefendi lunaparktaymış.” Dedi Ege.
Bana bir tık sinirlenmiş olmalıydı. Tam yanına gidecekken kapı çaldı.
“Ben bakarım.” Diye koşarak kapıya doğru ilerledim.
Kapıyı açtığımda kargocu abiyi görmeyi beklemiyordum.
.
.
.
Helooooo canlar. Umarım iyisinizdir ve çalışmaya devam ediyorsunuzdur. Bölümler hakkında ve Aras hakkında düşüncelerinizi beklerim! Çoook seviliyorsunuz!!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |