@ssuperisii0
|
3.bölüm “Niye uyanmıyor öldü mü acaba ya?” tekrar bir el beni yerimde sallayınca gözlerimi açtım ve yatakta dikildim. “Ne oluyor ne yapıyorsunuz odamda?” Başımda dikilmiş beni izleyen Ilgaz ve Gökmen’e sert bakışlar attım. “Kahvaltı vakti uykucu tüm aile seni bekliyoruz. Açlıktan öleceğiz hadi aşağıya inelim.” Ilgaz’ın bu sözü ile beni beklediklerine her ne kadar inanmasam da yatakta toparlanıp ayağa kalktım. “Tamam, siz aşağıya inip yemeğe başlayabilirsiniz ben geliyorum hemen.” Onlar odamdan çıktıktan sonra hemen hazırlandım ve odamı topladım. Yatağım olsun akşam dağıttım birkaç yer olsun iyice her yeri toparlamıştım. Kızabilirlerdi ve ben yeni bir duyguya hazır değildim şuan. Üzerime giydiğim uzun kollu ve uzun salaş pantolonum beni her ne kadar kötü hissettirse de şuan yapabileceğim bir şey yoktu. Kendi kazançlarımla aldığım telefonu da cebime koyduğumda hazırdım. Sıcaktan tavuğa dönecektik ya da közlenmiş domatese haydi bakalım. Merdivenlerden indikten sonra konuşma seslerinin geldiği yere ilerledim. İçeri girdiğimde tüm gözler bana döndüğünde sessizce mırıldandım. “Günaydın. Beklettiğim için üzgünüm.” Dedim. “Hiç sorun değil kızım gel otur lütfen.” Diyen Selda Hanım’ın gösterdiği yere oturdum. Bir başta Selda Hanım diğer başa ise Edip Bey oturmuştu. Oturduğum yerin karşısında Arda, Ege, Sinan ve Ural vardı. Benim yanımda ise Gökmen ve Ilgaz oturuyordu. Oturduğum an masa sessizleşse de birkaç saniye sonra herkes yemek yemeye başlamıştı. Selda Hanım’la ufak ufak konuşmaya başlamıştık. “Dün gece rahat uyudun galiba kızım akşam yemeğine de gelmedin. Bir şey falan istersen bana söyle tamam mı?” dedi Selda Hanım. Ama ben bu kadını yerim ya. “Uzun zaman sonra gerçekten çok rahat uyudum Selda Hanım teşekkür ederim. Aslında sizden ufak bir isteğim olacaktı.” bunu dememle masada ki bütün bakışların bana döndüğünü hissettim. Lan yemedik bir şeyinizi ufak bir ihtiyaç sadece. “Bir sorun mu var kızım bir şey falan mı beğenmedin?” diyen Edip Bey’le yüzümü o tarafa çevirdim. “Hayır, hayır Edip Bey her şey çok güzel çok teşekkür ederim.” Dedim. “Geldiği yerde böyle şeyler olmadığı içindir o.” diyen Sinan’ı görmezden gelerek devam ettim. “Eşyalarımın çoğu gelmiş ama birkaç tane ilacım vardı sanırım onları koymamışlar eğer bana eczanenin yerini söylerseniz onları alacaktım.” “Ne ilacıymış bunlar?” diyen Ege’nin meraklı sesiyle sorusuna cevap verdim. “Şey astım ilacı ve birkaç kremdi bir de baş ağrısına iyi gelen birkaç hap.” Dedim. Kusura bakma Ege kardeşim karşında eczacı yok ben nasıl isimlerini söylicem onların. “Kremler ne içindi tam olarak?” diyen Ural ile birlikte bütün iştahım kaçmıştı. Hadi de bakalım şimdi ne diyeceksen. Tam ağzımın için de bir şeyler mırıldanacakken çalan telefonum ile konuşmamız bölünmüştü. Telefonu elime alıp baktığımda arayanın Patron olduğunu gördüm. Lan bir saniye- Bizim işimiz vardı. EEE BİZ KAÇ GÜNDÜR İŞE GİTMİYORUZ!? “Edip Bey izninizle telefonu açabilir miyim? Biraz acilde.” Dedim kısık çıkan sesimle. İzin vereceğini düşünüp ayaklanıyordum ki konuşmasıyla yerimde oturdum. “Tabi ki aç konuş kızım burada.” “Sağ olun efendim.” Telefonu açtığım gibi karşıdan gelen bağırış sesiyle azıcık telefonu kulağımdan uzaklaştırmıştım. Ben sekretere falan bağlanırız diyordum ama karşıdan gelen İtalyanca konuşmalar beni direkt patrona bağlamıştı. Evet, evet İtalyan bir patronum vardı. Kendisi bir pizza dükkânını yönetiyordu. Tahmin edin ben orada ne yapıyordum. Her işi yapıyordum. Bulaşık, garsonluk, temizlik benden sorulurdu. Karşıda ki sesi dinledikten sonra konuşmaya başladım. “Mi dispiace molto. Qualunque cosa tu dica, hai ragione. Ci sono stati piccoli eventi nella mia vita. Ecco perché non potevo nemmeno denunciarlo. Mi dispiace davvero. Ti dispiacerebbe se venissi a parlare lì oggi?” (Çok üzgünüm. Ne dersen de haklısın. Hayatımda küçük olaylar oldu. Bu yüzden rapor bile edemedim. Gerçekten üzgünüm. Bugün oraya gelip konuşmamın bir sakıncası var mı?) İtalyanca konuşmamı beklemeyen aileme sanırım ufak bir şok yaşatmıştım. Eh kapmıştık bizde bir şeyler. “sei licenziato” (Kovuldun.) Karşıdan gelen bu sesle yerimde duramadım. Ayağa fırladım resmen. Bana şuan bunu yapamazdı. Paraya ihtiyacım olan bir dönemdeydim. “Lütfen kapatmayın telefonu anlaşabiliriz. Bana bunu yapma hakkınız yok. Sözleşme imzaladık.” Sinirden Türkçeye geçtik. İtalyanca konuşsana kızım. “Per favore, non riattaccare, possiamo fare un accordo. Non hai il diritto di farmi questo. Abbiamo firmato un contratto.”dedim az önceki cümlelerimi İtalyanca söylüyordum. Telefon yüzüme kapandı. Valla billa telefon yüzüme kapandı. İnanamıyordum. Öylece telefona bakarken ayağa kalktığımı fark ettim ve hemen yerime oturdum. Ne saçmalıyordum ben? Şuan eski evimizde olsaydık babam vurmuş oturtmuştu bile beni yerime. Yaptığım hatanın farkına varan küçük çocuk gibi üzülmüştüm. “Ben… Ben özür dilerim. Karşımdaki adam birkaç kelime söyleyince kendimi tutamadım. Affedersiniz.” Dediğimde kulağımı Selda Hanım’ın meraklı ve heyecanlı sesi doldurdu. “Gökçe kızım sen İtalyanca mı biliyorsun?” Kafamı sallayıp Selda Hanım’ı onayladım. Gökmen, “Vay be nasıl öğrendin? İnanamıyorum çok güzel konuşuyorsun.” Dediğinde hafifçe tebessüm ettim. “Az önceki arayan kişi patronumdu kendisi bir pizza restoranı işletiyor bende orada çalışıyordum. Sürekli bana karşı İtalyanca konuşunca elinde sonunda öğrendim İtalyancayı ama keşke öğrenmeseydim çünkü az önce kovuldum.” Dediğimde Edip Bey söze atlamıştı. “Kovuldun mu?” “Maalesef efendim ama bugün gidip sanırım konuşsam çok iyi olacak.” Dedim. “Güzel kızım senin çalışmana gerek yok ki. Biz varız artık.” Diyen Edip Bey ile gözlerim dolmuştu. Bir yandan beni zorla çalıştıran bir adam varken bir yandan sanki beni destekleyecek bir adam vardı. Ural, “Biz diye bir şey yok baba. Bu kız ne zaman evden giderse biz o zaman bir aile olacağız.” Dedi. Kalbim kırılmıştı doğruyu söylemek gerekirse evet daha bir birimize alışamamıştık ama hemen bu sözleri söylemek zorunda mıydık? Ege, “Ural doğru söylüyor.” diyince Edip Bey artık sinirlenmeye başlamış gibiydi. “Nasıl böyle konuşursunuz siz. Derhal kendinize çeki düzen verin.” diye gür sesiyle bağırınca yerime sindim. Belki de oturduğum yerde küçücük olmuştum. Birkaç saniye sonra kendime gelince ayağa kalktım. “İzinizle odama çıksam iyi olacak.” Diyerek arkama bile bakmadan odama doğru koştum. Benim bu bağırışlara, morluklara, krizlere tahammülüm kalmamıştı. . .
|
0% |