@ssuperisii0
|
4.bölüm Odaya geçtiğimde ne yapacağımı bilmiyordum. Her yeri de düzenlemiştim bozmakta istemediğim için öylece yere oturdum ve karşımı izledim. Ben ne yapacağım böyle demekten kendimi alı koyamamıştım. Üzerimde ki uzun kolluyu çıkarıp kenarı attım. Sporcu atletim ile aynadan kendime baktığımda görmüş olduğum yaralar beni bozguna uğratmıştı. Yaralarım gerçektende çok kötü durumdaydı. Canım acımaya bile başlamıştı. Kapının açılma sesiyle yüzümü çevirdiğimde karşımda gördüğüm ikizlerle yüz yüze gelmiştik. Bu halde! Üzerime direkt bir şey almaya çalışırken yorganın pikesini üzerime çekmiştim bile. “Ne yapıyorsunuz siz? Kapıyı çalsanıza.” Dedim bir tık sesimi yükselterek. Ilgaz,”Bir saniye ya bir saniye. Bizim az önceki gördüklerimiz gerçek miydi?” Dedi. Gerçek maalesef Ilgazcım ama siz görmemiş gibi yapacaksınız. “Ne gördünüz be hiç bir şey görmediniz hadi çıkın odamdan.” Dedim resmen sesim titriyordu. “O yaraları bende gördüm yalnız.” Diyen Gökmen ile hayal kırıklığına uğramıştım. “Her şeyi mi?” Artık sesim ağlamaklıydı. Ilgaz ve Gökmen dilini yutmuş gibiydi. Hatta Gökmen dokunsam ağlayabilirdi. Ilgaz, “o yaralar gerçek mi Gökçe?” Diyen hafif çıkan sesiyle üstümdeki pikeyi geriye attım ve koşa koşa kapıyı kapattım. İki adamda bana durmuş öylece bakıyorlardı. Süt dökmüş kedi gibiydiler. “Şey ne desem bilmiyorum ama bunu kimseye söylemeyin lütfen. Yalvarırım kimseye gördüklerinizi söylemeyin.” Dediğimde ağlıyordum. “Ben kimseye böyle görünmek istememiştim. Yıllarca sakladım bu yaraları yalvarırım kimseye söylemeyin.” Ilgaz, “Gökçe sen şaka mı yapıyorsun? Bu yaraların hali ne! Kim yaptı bunu sana? Söyle onun ağzını yüzünü dağıtalım biz.” Eğer söylersem asıl ağzı ve yüzü dağıtılan ben olacaktım büyük ihtimal. “Bak kimse bir şey yapmadı öyle ağız yüz dağıtmakta yok. Ilgaz… Gökmen ne olur kimseye söylemeyin.” Gökmen’in yavaş yavaş yanağından süzülen yaşlara baktığımda ona sarılmak istedim ama yapamazdım. “Gökçe çok… çok acıyor mu?” Acıyor mu Gökçe söylesene şimdi sana soran kişilere geceleri acıdığı için nasıl ağladığını anlatsana… neler çektin nelerle yüzleştin söylesene diye mırıldandı içimdeki sesler ama sustum. Sessiz olmakta bir şeyleri anlatmaktı ne de olsa… Karşımda ağlayan Gökmen’e baktığımda ağlaya ağlaya tebessüm ettim. “Bana İnan ki şuan ikinizin ağladığı kadar canım hiç yanmadı. Hiç acımadı zaten hemencicik geçti.” Dedim. Daha çok yaralarımı görmelerini istemediğim için yere attığım uzun kollumu geri giydim.
“Yalancı olduğunu biliyorsun değil mi?” Diye soran Ilgaz ile gülmeye başladım. “Hadi ama abartmayın ikizler hadi çıkın odamdan dağıttınız zaten her yeri bak yatağımda bozulmuş daha sabah topladım ben buraları iş çıkartmayın bana.” Dememle ikisinin de yerlerinden doğrulup bozduğum yatağımı düzeltmeye başlamaları bir oldu. “Ne yapıyorsunuz ben toplardım.” Dedim mırıldanan sesimle bu görüntü bana da şok geçirtmişti. Gökmen, “Bir de o halinle buraları mı toplayacaktın biz toplarız bundan sonra.” Dedi. Ufak bir gülmeden sonra onlara sarıldım. “Ya ben kıyamam size… Siz büyüdünüz de yardım mı ediyorsunuz?” Daha çok gülmeye başladım. Sarılmanın etkisinden olacak ki onlar yerlerinden bile kımıldamıyorlardı. Bir kaç dakika sonra kendilerine geldiklerinde ortamdaki sessizlikte bitmiş oldu. Hepimiz ağlayan gözlerini silip ayaklanmıştık resmen. “İkinizde söz verdiniz kimseye anlatmayacağınıza dair bilginiz olsun.” Kafalarını salladılar ama hiç inandırıcı gelmiyor valla. Yine de biz inanmış gibi yapalım. Aşağıdan Selda Hanım’ın sesi yükseldiğinde kapıya doğru ilerledim. “Çocuklarım hadi gelin bizi yolcu edin. Bak biz babanla alışverişe çıkıyoruz gelin haydi.” Demesiyle kıkırdadım ve ikizlerin olduğu tarafa döndüm. “Selda Hanım sizi çağırıyor. İnin haydi.” dedim. “Sence sadece bizimi çağırıyor çocuklarım dediğine göre sende dâhilsin o yüzden hep birlikte aşağıya.” Dedi Gökmen. Kafamla onu onaylayıp merdivenlere ilerledim ve üç kişi birlikte aşağıya inmiş bulunduk. Diğer beyefendilerde burada olunca tek tek Selda Hanım’a sarılıyorduk. Bu yaptığımıza anlam verememiştim ama sıra bana geldiğinde bende Selda Hanım’a sarıldım. “Oy annesinin gülü, küçük kızım benim.” Dediğinde gülmeme engel olamamıştım. “Güzel bir gün geçirin Selda Hanım.” Deyip kenarı çekildim. Hafif gülümsemelere kimse engel olamamıştı. Selda Hanım kafasını Arda’ya çevirip tek tek konuşmaya başladı. “Arda kardeşlerin sana emanet. Ocakla falan oynayıp evi yakmayın. Benim güzel kızıma da laf eden olursa sizden bilirim. Hemen gidip geleceğiz çocuklar.” Deyip koşar adım evden çıktı. Edip beyde uyum sağlamıştı. Evet, kalmıştık biz bize haydi bakalım. İçeride ki koltuklara herkes dizilmeye başladığında bende onlara ayak uydurdum. “Evet, kaldık biz bize ne yapalım Ural sen söyle.” Diyen Ege ile yüzler ona döndü. “Valla bana fark etmez ya. Açıp izleyelim bir film.” Dedi Ural. “Harika fikir. Gökçe’de bize mısır patlatsın.” Diyen Sinan ile yüzümü ona çevirdim. “Niye ben mısır patlatıyorum?” dedim alaycı sesimle. “Bizim canımız öyle istedi. Kalk patlat şimdi mısırı da.” Dediğinde ses bile çıkaramadım. Ben insanlardan emir alan bir zavallıydım. Oturduğum yerden kalkıp mutfağa doğru ilerledim arkamdan Gökmen ve Ilgaz birkaç şey mırıldansa bile onları görmezden geldim. Hepsi aynı boktu. Mutfağa geçip mısır paketini aldım. Paketi açmaya çalışıyordum ama açılmıyordu. Ulan daha biz paketi açamıyoruz. Çekmecelerden birinden aldığım bıçak ile açmaya çalışacaktım ki aklıma gelen şey ile durdum. O gece bir kurtuluş olur sanmıştım ama aksine beni daha da karanlığa sürüklemişti. Şimdi şu bıçakla kessem bir yerlerimi yine karanlığa çekilir miydim? Aklıma gelen düşünceleri o anları yok etmeye çalıştım ve elimdeki bıçakla paketi kesiyordum ki canımın ağrısıyla dudaklarımdan ufak bir haykırış kopmuştu. “Ah! Elim gitti ya.” Elimdeki kan birikip yere birkaç damla damlayınca elime aldığım bez ile kan lekelerini silmeye çalıştım. O an içeri giren altı adamla birlikte aramızda ufak bir bakışma oldu. Gökmen’in “İyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu?” diye telaşlı çıkan sesiyle kafamı iki yana salladım. “İyiyim bir şeyim yok elimi kestim sadece yere birkaç damla damladı ama temizliyorum şuan. Gidin siz içeri gelir şimdi mısırlarınız.” Dememle ayaklandım ve hem bezi hem de elimi yıkadım. Çok acıyordu ya valla. Nasıl kestiğimi de anlamadım zaten. Boydan boya kesmiştim resmen avuç içimi. Valla şimdi ağlayacaktım. Ama daha kötülerini yaşadığım için susuyordum. “Ne yapıyorsun sen?” diyen Ural ile kafamı hala orada dikilen Ural’a çevirdim. “Ne yapıyormuşum?” “o yara hiç suya tutulur mu? Ege abi sende bir şey söylesene?” dedi Ural. Ege’nin umurunda gibi gözükmüyordu. Ne de olsa bu evde gitmemi isteyen kişilerin başını çekiyordu ama yine de beni çatık kaşlarıyla inceliyordu. “Evet, Ege abi Gökçe’nin yarasına baksana hemen.” Diyen kişi Ilgaz’dı. “İstemiyorum hiçbir şeyinizi geçin içeri getireceğim mısırları.” Dedim ve işimi yapmaya devam ettim. O sırada tek tek oradan ayrılsalar da en son çıkan Gökmen ve Ilgaz’dı. Bu ikisinin bizi yaralarımızla görmesi hiç iyi olmamıştı. Yaptığım mısırları büyük bir kâseye boşalttığımda yavaş yavaş içeri götürmeye başladım ama elimin acısıyla birlikte arada duraklıyordum. “Bu yaptığınıza o kadar pişman olacaksınız ki… Gökçe’den sürekli özür dileyeceksiniz. O bunları hak etmiyor.” Dedi Gökmen. Arkamdan konuşuyorlardı resmen. Sakince olduğum yerde onları dinlemeye başladım. . .
|
0% |