@ssuperisii0
|
9.bölüm İçeriden ses gelmeyince dışarı doğru adımladım. Evin çok güzel bir bahçesi vardı. Herkesi kahvaltıda beklemiyordum o yüzden biraz şaşırsam da yanlarına doğru adımladım. Herkes senin gibi bir yerlerini devirip uyumuyor… “Buongiorno mia cara famiglia.” (günaydın sevgili ailem) dedim gülümseyerek. Benim için ayrılan boş yere oturup kahvaltı sofrasına baktım. Valla her şey vardı. “Günaydın canım kızım.” Diyerek yanağımdan öpen Edip Bey’e hafif bir tebessümle karşıladım ve bende yanağından öptüm. “Günaydın padre.” (baba) dedim. Şuan Türkçe söyleyemesek te İtalyanca idare ederdik. Edip Bey gülümseyip saçlarımı karıştırınca önüme döndüm. İçeriye giren yaşlı çift ile gülümsedim. Sanırım anneannem ve dedemdi. Evet, kesinlikle onlardı. Onların gelişiyle ayağa kalkan abilerim ile bende ayaklandım. Noluyo lan. Hatta kendini tutamayan ikizler büyüklerimizin yanına kadar koşup ellerini öpmüşlerdi. Bende masanın kenarına geçip birkaç adım ilerledim. Beni gören dedemlerin gözleri dolmuştu. “Öpeyim.” Deyip İkisinin de elinden öpmüştüm. Baya terbiyeli yetiştirilmiş imajı çiziyordum. “Oyy anneannesinin gülüne bakın hele. Ne kadar güzelmiş benim kızım.” Dedi anneannem. “Teşekkür ederim efendim o sizin güzelliğiniz.” Dedim gülümseyerek. Beni yanına alıp benimle beraber masaya doğru ilerledi. “Benim kızım kendi gibi çok güzel bir kız doğurmuş maşallah maşallah.” Anneannemin kurduğu cümle ile masada birkaç kişi gülümseyince bende onlara katıldım ama daha bir buruk daha bir kırılgandım o an sanki. Kahvaltıya başlayınca tabağıma aldığım şeyleri yemeye başladım. Patates kızartması sevdiğimi söylemiş miydim? Önüme koyulan patates kızartmaları daha çok beni ye diye bağırıyordu. “Eee gitmiyor muyuz hiçbir yere?” dedi Arda. Valla ben gitmek istemiyordum şahsen. Şurada oturup yemeğimizin tadını çıkartsak ya da sadece patateslerin. “Nereye gitmek istersiniz çocuklar? Yalnız biz şimdiden söyleyelim anneniz ile birlikte ufak işlerimiz var.” dedi Edip bey. Bu ufak işlerin sonucunda kardeş falan olmaz inşallah. O da bana düşman kesilirse kaldıramam hocam. “Tamam, o zaman biz kendi aramızda gezelim.” Diye ortaya fikir attı Sinan. Beni katmayacaklarını bildiğim için önümdekileri yemeye devam ettim. Çok güzel olmuşlardı be en son dışarıda gördüğüm bir çocuğun bana ekmeğini vermesi ile yemiştim bunu o gün bugündür tadı damağımda kalmıştı valla. “Kızım yavaş ye boğulacaksın.” Diyen annem ile kafamı kaldırdım. “Ay kusura bakmayın. Uzun zamandır yememiştim. Çok güzel olmuşlar ellerinize sağlık.” Dedim gülerek. “En son ne zaman yedin ki?” diye soran Ege’ydi. Bu çocuk bizi sorguya falan çekecek galiba. “Bilmiyorum çocuktum. Dışarıda gördüğüm bir çocuk benimle ekmeğini paylaştığında tatmıştım. İlk yiyişim o zamandı galiba sonra hiç yemedim.” Dedim yine de cevapsız kalmaması için benim saklayacak bir şeyim yoktu sonuçta. Bazı şeyleri saklayabilirdim ama böyle ufak anıları söylemek benim için sorun değildi. Ilgaz konuyu değiştirmek ister gibi bana döndü “Gökçe sende bizimle gelsene.” Deyince beklemediğim teklif karşısında ufak bir şok yaşamıştım. Cevap vermeden tepkileri ölçmek için hepsinin yüzüne baktığımda kimseden kötü bir tepki yoktu. Aksine sanki gelmemi istiyormuş gibiydiler. “Yani isterseniz gelirim. Siz bilirsiniz.” Dedim. “Oldu o zaman patateslerini al haydi kalkın millet gidiyoruz.” Diyen Ural ile herkes ayaklandı. Bende onlara uyum sağlayarak ayaklandım. Heyecanlanmıştım ister istemez. “Akşama geç kalmayın mangal yakacağız.” Hepimiz tamamdır deyince yürümeye başladık. Bende onlara katılarak yanlarında yürümeye başladım. “Anlat bakalım prenses akşam nasıl uyudun? Taşıttın kendini odalara kadar. Asla durmadı o çenen.” Dedi Sinan. Dediklerine güldüm ve cevapladım. “Beni odama siz mi taşıdınız?” dedim. “Biz değil de Ege abiciğin taşıdı seni.” Dedi Sinan. Ulan Ege beni taşıyacağına orada bırakıp gider. Ege’ye baktığımda göz göze geldik. Ona “Ciddi mi bu?” der gibi bakıyordum. Oda gözleriyle beni onaylamıştı. “Teşekkür ederim. Ama benim çenem düşük falan değil. Ben uykudayken konuşmam ki.” Dedim. “Valla dün hiç öyle değildin. Bütün sırları döktün ortaya.” Demesiyle durdum. Ciddi miydi lan bunlar? Ben durunca hepsi dönüp bana bakmıştı yürümeye devam ettim. “Ciddi misin? Yoksa şaka mı yapıyorsun? Hem benim sırrım falan olmaz.” Dedim. çok açık ediyorsun be kızım durdur kendini. “Neler duyduk bilemezsin.” Dedi Arda. Yüzümü Ilgaz’a çevirdim. Şuan güvendiklerimden biri Ilgaz diğeri Gökmen’di. Ilgaz kafasını sallayınca işleri bok ettiğimi anladım. “Yalan söylemişimdir kesin. Yalancıyım valla ben. İnanmayın siz bana.” Dedim. Sıç bide tam olsun. “Bu konuyu başka bir zaman konuşuruz. Yani en kısa sürede. Şimdi bisiklet sürme zamanı.” Dedi Ege. “İyide ben hiç bisiklet sürmedim ki. Binmem ben ona.” Dedim. Sürmemiştik işte hiç. Sinan, “Kızım sen motor sürüyorsun bunu mu süremeyeceksin?” dedi. Şimdi motor ile bisiklet aynı şey miydi yani? “Sürersin sürersin bir şey olmaz.” Dedi Gökmen’de. Başıma bir iş gelirse suçlusu bunlardı. Birkaç dakika sonra bisiklet kiralanan yerde durduğumuzda yedi tane bisikleti almıştık bile. Tabanlara kuvvet be kızım. . “Gökçe düşeceksin yavaş sür!” diye arkamdan bağıran abiciklerimi dikkate almadan sürmeye devam ediyordum. Motor kadar zevk vermese de bunu sürmekte eğlenceliydi. Sadece pedalları çevirmekten ölmüştüm. Herkesi geçtiğim için şuan en önde bendim. “Bide sürmeyi bilmiyorum diyorsun. Yavaş git!” dedi arkamdan Sinan. Onları çok takmadan kendimi esen rüzgâra bıraktım. Ellerimi yavaşça kaldırıp kollarımı iki yana açtım. Kendimi rüzgâra bırakıp bir an her şeyi boş vermek istedim. Çok uzun sürmedi. “Gökçe önüne bak.” Diyen Ilgaz’dan sonra sonum yerde bitmişti. Yere çakılmıştım resmen. “Ah bacağım.” Diye bir haykırış koptu benden. Hepsi bisikletlerini bırakıp başıma toplanmıştı. “Gökçe iyi misin?” Diyen sesle başımı salladım. Ama pantolonumun diz olan kısmı yırtılmış dizimi kanatmıştı. Yeni bir yara daha haydi bakalım. “Dizim ağrıyor.” Dedim mızmız bir çocuk gibi. “Önüne baksana kızım ya al işte.” Dedi Ural. “Ya ben ne bileyim motorda yapınca bunda da yapılır sandım.” Dedim ağlamaklı bir ses ile. “Tamam bir şey olmaz pantolonunun paçalarını kaldır yarayı bir kontrol edeyim.” Dedi Ege. Hemen kafamı iki yana salladım. Bacaklarımdaki morluklar iyileşmemişti ve görmelerini istemiyordum. “Olmaz. Ben kalkarım şimdi ayağa.” Dedim gergin çıkan bir sesle. “Gökçe her şeyi biliyoruz. En azından anlattıklarını sen hatırlamasan da biz hatırlıyoruz. Zorluk çıkartma abiciğim. Ege abin kontrol etsin yaranı.” Dedi Ilgaz. Ben ne çenesi düşük bir gerizekalıyım ya. Yavaş yavaş paçalarımı katladım yaraya doğru gelince Ege’ye bıraktım. Keşke bacaklarımı kapatsaydım. Ege sakince bacağımı kontrol ederken bende ona bakıyordum. Diğerlerinin tepkilerini az çok fark etsem de çok çaktırmıyordum. “Bu morluklar için krem kullanıyor musun?” Diyen Ege’yle kafamı salladım. En son yarayı temizledi ve bir bandana ile sardı. O kalkınca bende kalktım hemen. “Tamam moral bozmaya gerek yok. Haydi gel bakalım Gökçe seni biz götürücez geri eve.” Dedi Gökmen. “Bisiklet burada mı kalıcak?” Diye sordum. “ kalsın burada onu ben alırım sonra haydı sen Ege abinin önüne bin.” Dedi Sinan. “Niye Ege ki ben Gökmen’le gelsem. Hem Ege beni bisikletten atabilir.” Dedim. Ege yanıma kadar gelip bileğimden tuttu ve beni kendi bisikletinin olduğu yere götürdü. Anlatmaya gerek yok sayın seyirciler kendisi dağdan inen bir hödük. “Emin ol seni fırlatmış olsaydım kucağımdayken fırlatırdım. Şimdi Bin bakalım önüme.” Diyince ikiletmeden dediğini yaptım. Herkes hazır olunca tekrar sürmeye devam ettik. Birden telefon çalınca cebimden çıkarıp baktım. Abim arıyordu. “Alo efendim abi.” Dedim gülerek. “Gökçe’m canım kardeşim çok özledim seni.” Dedi Oğuz abim. “Bende seni çok özledim abi.” Dedim. “Neredesin şu an?” “Trabzon’dayım abi yoksa sen eve mi döndün?” Dedim heyecanlı çıkan sesimle. “Hayır bebeğim daha dönmedim. Merak etme geleceğim en kısa zamanda.” “Tamam abi.” Dedim kısık çıkan sesimle. “Görüşürüz bir tanem.” Dedi abim. “Görüşürüz abi kendine çok dikkat et.” Dedim ve telefon kapandı. Bisikletler yavaş yavaş durunca geldiğimizi anladım. Kafamı kaldırdığımda Ege daha bisikleti yeni durdurmuştu. “Teşekkür ederim.” Deyip bisikletten indim. Ege kafasını sallayıp bana baktı. Bir şey demek istiyordu ama söyleyemiyor gibiydi. Yanından ayrılıp birkaç adım attım. Bir şelalenin yanına gelmiştik. Herkes oturacak bir yer aradığında bende onları bekledim. En son bulduklarında yuvarlak bir daire şeklinde hepimiz oturuyorduk. Yavaş yavaş şunu fark etmiştim. Eskiden her şeye gücüm yetiyordu sanki. Hiç boş kalmıyordum. Sürekli çalışıyordum. Ev işlerini yapıyordum. Babam denen o adamla uğraşıyordum. Şimdi ise sanki bütün gücüm çekilmiş gibi hissediyordum. Hiçbir şey yapacak halim yoktu sanki. Kolumu zor kaldırıyordum. Arda, “Beğendin mi Trabzon’u?” dedi. Kafamı sallayıp onu onayladım. Güzel bir şehirdi gerçekten. “Ee şimdi ne yapsak? Çok sıkılıyorum ben.” Dedi Ural. “Harbi abi ya bir şey yapalım.” Dedi Ilgaz. Ben bir köşeye geçip dinlensem hiç fena olmazdı. Sürekli yoruluyordum. Allah’ım ne oluyordu bana? Olduğum yerde geriye doğru yatıp gökyüzünü izledim. Hava kararmaya yakındı birazdan eve gitmemiz gerekecekti. “Uykun mu geldi Gökçe?” dedi Gökmen. “Bilmiyorum çok yoruldum. Yatmak istedim sadece.” Dedim. “Tamam gel abiciğim kafanı dizime koy.” Dedi. Olduğum yerden kalkıp kafamı Gökmen’in dizine koydum. “Az dinlenelim burada eve dönelim yemek yer yatarsın tamam mı bir tanem?” Dedi Ilgaz. Ona gülerek kafamı salladım. “En son ne zaman hastaneye gittin?” dedi Ege. Bu çocuk bizi niye sürekli sorguya çekiyor? “Sana ne bay çokbilmiş. Niye sürekli hesap veriyorum ben birilerine? Bıktım artık sorularınızdan ne öğrenmek istiyorsanız unutun hepsini çünkü hiçbir şey anlatmayacağım.” Dedim yüksek bir tonda. Konuşmam bittiğinde sessizlik oluştu. Ne diyorum lan ben!? Ne yaşıyorum şuan? Yattığım yerden kalkarak oturdum. “Ben… Ben öyle demek istemedim. Gerçekten çok özür dilerim. Sadece yoruldum. O kadar. Eğer kırdıysam özür dilerim.” Sesim çok kötü çıkıyordu sanırım yavaştan ağlamaya başlayacaktım. “Ben sadece bana yaptıklarınızı unutmadım unutmamda hala beni istemiyorsunuz bunun farkındayım. Bundan vazgeçmiyorsunuz da. Ama bende burada olmaktan mutlu değilim. Sadece akışa bırakalım.” Dedim. Sesim daha kısık çıkıyordu. Biraz daha sakindim. Gökmen yanımda saçımı öpüyor ve bana sarılıyordu. “Gitsek mi artık?” dedi Sinan. Hepimiz bu komutu bekliyormuşuz gibi ayaklandık. Bisikletlere doğru ilerleyince bu sefer Gökmen’in yanında bekledim. Ege ile gitmek istemiyordum. Gökmen bisiklete bindikten sonra sanki beni anlamış gibi binmem için eliyle önünü göstermişti. Hemen önüne binip bisikleti sürmesini beklemiştim. Bugün artık bitse de kurtulsak be. . . insta: ssuperisii0 (yeni açılmıştır)
|
0% |