@stardustbook
|
"İstanbul'da bir hamile bir kadının kocası kafasını duvarlara vururak dövmüş kısa süre sonra bebekten ve anneden acı haber gelmişti. Bugün ise o vicdan yoksununun polisten kaçtığı ortaya çıktı. İşte detayla-"
"Tuğrul!" dedi yegâne. "Polisten önce bul getir şu kansızı. Ufak bir işim var."
Adaletin veya polisin ulaşamadığı her şey yegânenin kontrolü altındaydı. O, masum canlara kıyan kansızları bulur kendi yöntemleriyle cezalandırırdı. Acımasız değildi, tam tersi acınası haldeydi. Bir tek isteği ülkesindeki alçakları teker teker ait oldukları yüksekliğe, yani yer altına indirmekti.
"Ringin çatısına getir, orada olacağım."
"En sevdiğin renk ne Cemil?" diye sordu yegâne. "Kırmızı." dedi kansız. Elindeki çakıyı bacağına sapladı. "Bu renk miydi?"
Kansız acıyla inledi. "Ya da.." İki kere tekme attı bu sefer. "Mor daha güzel he? Ne dersin?"
"Örgüt bunu yanına bırakmaz karı." dedi kansız. Yegâne her sinirlendiğinde yaptığı o boyun hareketini yaptı.Sandalyede oturan soysuzun yanına geldi.
Arkadan bir öksürme sesi geldi. "Polise geri verilmeli." dedi Tuğrul. En sinir olduğu şeydi sözünün kesilmesi. Ama haklı kesilen kafa ve söze saygısı tamdı.
"Alın şunu kendi elinizle polise verin. Direnirse dahada dövüp ailesinin evine postalayın."
"Güzel fikir." dedi Tuğrul.
Kimsesiz biriydi. Tek kimsesi sağ kolu olduğu yegâneydi. Yegâne yaralıyken ormanda bulmuştu onu. Yegâne şakalarıyla iyi olduğunu göstermeye çalışsada ormanın yakınlarındaki bir eve kadar onu taşımıştı. Tabiki bu kadar teçhizatlı olduğunu bilmiyordu. Yegâne hemen ertesi günü koruması olarak eğitmeye başladı onu.
"Seninle sonra konuşacağız Tuğrul. Hani bırakta bir hevesimizi alalım. Hemen öksür. Aman bir müdahalede bulun." Cıklayarak merdivenleri inmeye başladı. Topuklu ayakkabılarından çıkan tak tuk sesleri hoşuna gittiği için sürekli merdiven kullanıyordu.
"Hayır yani ne var iki heves alsam. Adam karısını öldürdü la karısını. Bırak biraz can yakalım."
"İyide zaten sürünecek cezaevinde. Daha ne istiyorsun?" Basit bir soruydu. Anında cevap verdi.
"Ya yürü yegâne."
"Akşam maç varmış efendim." dedi yanlarına gelen koruma. Bir Tuğrul değildi, ama işini iyi yapardı. "Güzel." Yürümeye devam ettikleri sırada "Daren maça çıkacakmış." diye ekledi koruma.
"O kim?" Daha fazla konuşamadı Tuğrul. Yegâne kafasına bir şey koydu mu yapardı. Birini istedi mi elde ederdi. Çalışıp elde edemeyeceği, beden gücünü konuşturup susuturamayacağı iş yoktu. Yaşı yirmi dokuzdu belki ama işi yaşının seksen katından daha fazla insanı korumasını sağlıyordu. O bir mafyaydı. İki kolu terazi olan bir mafya...
|
0% |