@starlx
|
Ne oluyordu be!
Fakat bunu sorgulayacak vaktim yoktu. Mektubu aldım. Ve koşmaya başladım. Siyah silüetin bana söylediği son şey onu yak olmuştu.Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu bildiğim tek şey bir an önce kasaba hatta şehir , belkide ülke değiştirmem gerektiğiydi. Koşarken önüme çıkan şövalyeye karşı yazık oldu diyip göz kırptım ve yüzüne aparkat attım. Yüzündeki o ifadeyi görmek her şeye bedeldi. Hızlıca şatodan çıktım.
Korkulu adımlarla eve doğru koştum. Hem gecenin karanlığa gömülmüşlüğünden hemde gördüklerimden korkuyordum.Kral beni neden istiyordu. Ve şu saçma testler niye yapıldı bilmiyorum ama tehlikede olduğum kesindi.
Eve geldiğimde saat çok geç olmuştu. Hemen mektubu alıp masamın başına geçtim. Beni bir yere davet ediyorlarsa illaki bir yer olmalıydı. Mektubu incelemeye koyuldum. En alt kısmında "ha" yazıyordu bunun bir anlamı var mıydı. Yazdı yapılan bölümün gümüş bir mürekkeple yazıldığını ve o kısımda siyah bir yanık izi olduğunu gördüm. Belki bu mürekkep...
Siyah silüet bundan bahsediyordu. Belkide ipucunu bulamadığımdan o karanlık silüet bana bunu bırakmıştı.Peki ya mürekkep
Tabi ya ısı ile harekete geçen mürekkeplerdendi , evde çakmak aranmaya başladım. Bulduğum zaman kağıdın üstüne doğru tuttum.
Oluyordu , kağıdın üstünde el yazısıyla yazılmış. Altın mürekkepli bir yazı belirdi. Kağıdın üstünde hayalet süvariler yazıyordu.
Ne kadarda acayipti. Mutlulukla oluşan o tebessüm yüzümdeki gamzeyi ortaya çıkarmıştı. Yapabilmiştim. Araştırmaya başladım hayalet süvari ne demekti. Yada işlevi neydi.
Arattığımda çıkan ilk şey "Vahşi av" kelimesi oldu. Antik Şamanizm'e dayanan bu inanışa göre mevsimsel gündönümü gecelerinde, aslında düzeni ve aydınlığı temsil eden ata ruhları ve ilahi figürler gökyüzünde ya da dünyalar arasındaki sınır bölgelerinde kötülük yayan karanlık varlıklarla mücadele ederler. Bu mücadele de atlardan başka ayrıca kurtlar ve tazılarla birlikte geyik ve koç gibi hayvanlar ve kuzgunlar gibi haberci kuşlarda bu ilahi figürlere yardım etmektedir. Bu figürler ayrıca Psikopomp (Ruh taşıyıcı) olarak yeni ölmüş kişilerin ruhlarını ve hayaletleri alıp öbür dünyaya taşımaktadırlar. Eski şamanlar gündönümlerinde bazen korkunç kostümler giyip kötü ruhları korkutup kovmaya çalışmış ve törensel danslar yapılıyormuş.
Bugün gündönümüydü.
Efsane buydu. Hayalet süvariler ise geceler ortaya çıkan başsız bir siyah atlı ekibiymiş.
Tam o sırada duyduğum bir ses ile mektup elimden düştü.
Ses dışarıdan geliyordu sese doğru yönelip dışarı çıktım. Dışarıdaki atı görmemle yere düşmem bir oldu. At birden şaha kalkınca daha da korktum ve at yana dönünce üzerindeki siyah sislerden oluşan kafasız bir süvari gördüm. Uyandığımda atın üstünde bir geçitten geçiyorduk. Bir anda çığlık attığımı hatırlıyorum. Ve kestik. Başka birşey hatırlamıyorum.
17 saat sonra
Uyandığımda bir hastane karyolasının üstündeydim. Fakat burası bir hastaneye benzemiyordu. Uyanır uyanmaz yanıma turuncu saçlı , bir bıçak kadar keskin kulaklı bir kız geldi. Ve bana "Sonunda uyanmışsın." dedi. Tuhaf olan şey kızı bir kez bile görmemiş olmamdı. Ve bana bu kadar samimilik iyi görünmemişti. "Ah, doğru ya heyecandan tanıtım kısmını atladım. Selam ben Melina Grace ve sen?"dedi. "B-ben ben Adelina Cora Hillary" sesim o kadar kötü çıkmıştı ve lekelemiştim ki büyük bir ihtimalle aptal olduğumu düşünüyordu. "Memnun oldum Adelina." ufak bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Sonra odaya yetişkin biri girdi. Melina sevinçli bir şekilde "Sonunda uyandı, müdüre hanım." Dedi. Müdüre ise bu duruma karşın hafif bir tebessümle yetindi. "Merhaba Adelina." İsmimi nereden biliyordu. "İsmini biliyorum çünkü hakkında biraz araştırma yaptım." Bu kadın sanki zihnimi okuyordu. Ve bu beni giderek ürkütüyordu.
"Sana bir soru sormam gerek , Adelina" peki anlamında başımı salladım. "Burayı nasıl buldun?" Nasıl mı buldum. Ciddi miydi bunlar! "Bana bir mektup geldi." Tam bu sırada arkadan hafif bir kıkırdama sesi duydum. Bu ses gelene kadar fark edemediğim biri vardı içerde. Sivri dişler, soluk derecesinde beyaz bir ten ve keskin bir çene hattı... Ve bay keskin konuşmaya başladı. "Bak minik dinazor burayı nasıl buldun bilmiyorum. Ama senin yalan söylemen bizim işimizi hem zorlaştırıyor hemde bizi daha çok tehlikeye atıyor." Cümlesinin başındaki gevşek tavrı sonuna doğru kaybolmuştu.
Kendimi baskı altında hissetmiştim. Ve çok gerilmiştim. Halimi gören Melina "İstersen orasını Müdüre Wilms düşünsün Darlane."
Darlane denilen çocuk başta Müdüre Melina'nın sözüne katılıyor mu diye teyit etti. Müdüre Wilms kafa sallayınca hafif sinirli bir şekilde revirden çıktı. Ardından Müdüre konuşmaya başladı. Sanki bana inanmıyormuş gibi bir tavırla "Peki bir mektup aldığını bize kanıtlayabilecek misin?" dedi. Elbette diyerek arka cebimi yokladım. Mektubu bulup Müdüre hanıma verdim. Müdüre başta mektubu görünce şaşırmadı sonrasında ise "Tanrım! Bu mürekkep..." sonrasında devam etti. "Melina , bu mektubu incelemeye gönder." Yüzündeki ifade beni korkutmuştu.
1 saat sonra
Sonrasında önümden bir kız geçti. Hafif çekingen birine benziyordu. "Heyy!" Diyerek seslendim. Durduğunda yüzünü daha net görebilmiştim. Kaşlarından kirpiklerine kadar bembeyazdı renkli olan tek şey mor gözleriydi. Sanırım bir albinoydu. Kafasını eğip çekingence konuşarak "Testlere göre mürekkep Eldoria’dan gelmiş buda demek oluyorki burada kalıyorsun." Ufak bir nefes arası vererek sözlerine devam etti "Birazdan Melina ve ötekiler sana okulu gezdirecekler."
Burası yok olmamıştı. Elementler hala yaşıyordu. Kraliyetin korktuğu kişi de elementlerdi!
Peki anlamında kafamı salladım ve samimiyetsiz bir gülüşle karşılık verdim. Birkaç dakika sonra Melina içeri girdi.
"Kendini iyi hissediyor musun?" Diye sordu. "Evet bir an önce burayı tanımak istiyorum." Dedim. O mektubun bana niye gönderildiğini ve burasının tam olarak ne olduğunu bulmam lazımdı."Peki o zaman gel beraber dışarı çıkalım."
Dışarıya çıktığımızda içeridekilerden çok daha tuhaf tipler gördüm. Ve Melina konuşmaya başladı.
"Şu köşede kurt adamlar var, şu baştaki kaslı olan elebaşları onun ismi Chandler Smith," doğrusunu söylemek gerekirse bu adam gerçekten bir kas yığını... “Bildiğim kadarıyla kurtadamlık bir element değil.” Gülmüştü ama ben ciddiydim. “Biz zaten elementler değiliz onlar bizim atalarımız, biz taşıyıcılarız. Onların güçlerinin karmalaşması sonucu oluşan bireyleriz. Yani hepimiz onların güçlerinin altyapısında bulunan çekinik genleri temsil ediyoruz.” Anladım şeklinde kafamı salladım.
"Devam ediyorum… Bankta oturup kitap okuyan, o okulun en zekisidir onun adı Sierra Ruth," o bir siyahiydi bunu söylerken çok yanlış anlaşıldım biliyorum ama o muhteşem görünüyor. Saçları dalgalı ve gözleri simsiyah. Çok odaklanmış bir biçimde kitap okuyordu.
"Şu ortalıkta dolaşıp kızlara sarkıntılık yapan ise okulun popüler çocuğu"
Konuşmaya başladım. "Dur tahmin edeyim onun adı Bay yılışık"
"Keşke fakat o bir vampir ismide Darlane Aster." Gözleri kırmızıydı ve soluk gözükmesinin nedeni ise vampir olmasıydı.
1 saat sonra
Konuşmaya başladım. "Ee tamam bu kadar yeterli zaten bunları öğrenirkende çok zorlanacağa benziyorum." Melina beni anlayışla karşıladı ve oturmak için bir banka yöneldik.
Melina "Beğendin mi okulumuzu?" dedi. "Ah evet , ama bir sorum olucak bana birçok kişi gösterdin orglardan perilere, perilerden vampirlere, kurt adamlara hatta cadılara kadar fakat hiç elementlerden bahsetmedin."
"Aa evet söylemeyi unutmuşum elementlerden kastın hava,su ve toprak değil mi?"
Karşılık verdim. "Ve ateş."
"Şşşt sessiz ol!"dedi Melina anlam veremedeğim bir biçimde
"Ne oluyor?"dedim. "Tabi ya ben sana efsaneyi anlatmayı unuttum." Efsane birde efsane mi vardı. İnanamıyorum artık!
"Ne efsanesi??"
"Efsanenin adı Altın Ejderha"
Altın ejderha Altın ejderha
Zihnimde bu cümle yankılanıp durdu. "Altın ejderha çok uzun süre önce burada yaşandığı söylenen bir efsane. Aslında söylentilere dayalı fakat okuldakiler bu efsaneyi benimsemiş durumda. Uzun yıllar önce elementler hep birlikte yaşarmış. Ana 4 element öbürlerine öncülük edermiş, ve Eldoria’yı korurlarmış. O zamanda elementler ve insanlar birbirlerini tanımazlarmış. Ta ki ateş elementiyle bir insan dost olana kadar. Üstelik bu tanışma sadece dostlukla kalmamış. Zamanla ateş ve insan birbirinden hoşlanmaya başlamış. İnsanoğlunun öbürlerine herşeyi anlatması sonucu bir savaşa girer. İnsanlık şimdiye kadar tanıklık etmediği olağanüstü elementleri kullanmak istiyormuş. Ve büyük bir savaş başlamış. Ateş elementi insanlara zarar verilmemesi gerektiğini söylemiş fakat insanların tarafında olduğunu öğrenen diğer elementler ateş elementini hain bellemiş. İnsanda elementlere zarar verilmemesini istemiş lakin nafile. Sonucunda insanlar kazanmış. Elementler çok büyük fedakarlıklara göğüs germiş. Ve Eldoria’yı koruyabilmek adına sihirli bir taş oluşturmuş. Ve kendilerini feda etmişler."
Bu hikaye beni çok etkilemişti , aklımda birçok soru vardı. Birden atıldım. "Peki ya ateş, ona ne olmuş?"
Melina cevap verdi. "Ateş elementiyle söylentiler ikiye ayrılmış bazıları onun savaşa katılmadığını ve hala biryerlerde insanlığı koruduğunu söyler bazılarıysa ateş elementinin savaşıp öldüğünü ve onu seven insanın kahrından ölüp ikisininde kemiklerinin kırıntısının toprağa karıştığı söyleniyor."
"Anlayamadığım çok şey var madem efsane bu şekilde niye Altın ejderha adı altında geçiyor?"
"Çünkü bazıları ateş elementinin öbür elementlerden çok daha üstün konumda olduğunu söylüyordu. Ve bundan dolayı Tanrı'nın onu bir koruyucuyla ödüllendirdiğini söylemişler. Onun ismi Altın Ejderha bazıları savaştan sonra onu gördüğünü söylüyor. Ve ateş ruhunun bir şekilde canlanacağını söyleyip,"
Ortama yeni bir kız katıldı ve Melina'nın sözünü devam ettirdi. "Altın Ejderha ile intikamını alacağını söylüyor." Ve konuşmaya başladı. "Melina, bu kız kim?"
Melina konuşmaya başladı. "Ah, doğru ya ben sizi tanıştırmayı unuttum. Adelina bu Tess ; Tess , adelina"
"Memnun oldum adelina"
"Bende Tess," merakıma yenik düşüp bir soru sordum. "Peki senin gücün ne?"
"Dur göstereyim," dedi. Ve karşımda bir anda kendimi gördüm. Tess, bir şekil değiştirendi. Bu inanılmazdı.
"Vay canına tess, bu müthiş."
"Teşekkür ederim ve sana birşey söyleyeceğim, yeni kız olduğun için, burada ormana girmek yasaktır!"
"İyide neden?" Diye sordum.
"Çünkü elementlerin oluşturduğu kalkanda ateş ruhu eksik o olmadan burası tam olarak koruyamıyor. Ve herhangi bir insanın bizi görmesi sonucu Eldoria ve insanlık arasında büyük bir savaş daha çıkabilir."
Bu cevap beni yeterince tatmin etmişti. Peki anlamında kafa salladım. Sonra Melina konuşmaya başladı. "Adelina istersen ben seni odana götüreyim. Yorulmuş olabilirsin üstelik yarın senin için oldukça güzel bir gün olacak."
"Niye ki?"
"Çünkü yarın güç testi olacak. Ve gücünün ne olduğunu öğrenebileceksin."
Korkudan ödüm patlayacaktı çünkü benim bir gücüm yoktu. Ama bunu onlara belli etmemem lazımdı. Çünkü eğer benim bir insan olduğumu öğrenirlerse herşey biterdi. Anlamasınlar diye samimi olmayan bir şekilde gülümsedim.
20 dk sonra
Odama gelmiştim. Burası sessiz sakin bir yerdi. Çok vakit geçmeden uyumaya karar verdim. Ve yatağa yatıp , uyudum.
Heryer kapkaranlıktı. Ormanın içindeki sesler boşlukta yankılanıp duruyordu. Sonra birden atlı sesleri geldi. Çok korkmuştum. O sırada üzerime doğru koşuşturan birkaç atlı gördüm . Beni ezecekler korkusundan yere düşmüştüm. Aksine hiçbir şey olmamıştı. İşte o zaman anlamıştım bunlar normal atlılar değildi. Bunlar hayalet süvarilerdi! Yüzlercesi önümden geçip giderken en sonda duran süvari durup bana baktı. Beni farkeden tek kişi oydu. Süvari sonra konuşmaya başladı. "Kendini bul çocuk. Gücünü bul!" Güç mü ne gücü? Neyi kastediyordu. Çok dolaylı konuşmuştu. En azından benim açımdan. Arkasından defalarca bağırdım ben kimim?
Yataktan terler içinde uyandım. Kapı çalıyordu. Hemen kapıya koştum. Rüyanın etkisinden çıkamamış bir biçimde kapıyı açtım. Kapıda Melina vardı. "Günaydınn" diyerek içeriye daldı. Sabah sabah bu enerji nereden geliyor acaba. "Günaydın Melina." -kesinlikle çok samimi- selamlaşmamızı bitirip anonsla beraber aşağı indik. Anonsda şunlar söyleniyordu; "Dikkat dikkat güç testine son bir saat.Lütfen gerekli zamanda meydana gelin!" Çok daha fazla stres olmuştum.
Sonra birden içeri Tess girdi. "Tam olarak bir saatimiz var. Ve bana kalırsa Adel'a okulu gezdirmek için uygun bir vakit bu." Adel şeklinde seslenmişti bana bu kadar curcunanın içindeyken Gwen teyzeyi unutmuştum. Kim bilir ne kadar korkmuştur.
Tess'in zorlamalarına katlanamayıp aşağı indik. "Pekii ilk nereden başlayalım?"
"Kütüphane olabilir." Dedim. Maksadım keyfine kitap okumak değildi. Asıl istediğim buranın tarihi hakkında birkaç birşey öğrenebilmekti. "Tamam, o zaman zaten kütüphane hemen alt katta."
Kütüphaneye indikten sonra parmaklarımı kitap ciltlerinin üzerinde gezdirdim. Ve gördüğüm rüyadan bir detay yakaladım. Burada hayalet süvarilere ayrılmış bir bölüm bulunuyordu. Elimi tam bir kitaba uzatacakken üzerime doğru bir kitap düştü. Ve resimli bir sayfa açıldı. Bu rüyamda gördüğüm ve benimle konuşan hayalet süvariye aşırı benziyordu. O birkaç saniyede dikkatimi çeken tek şeyde bu değildi üstelik. Üzerinde sadece sene yazıyordu. Bu sene 1997'ydi. Dur bi dakika!
Bu tarih bana bir yerden tanıdık geliyordu.
2.BÖLÜM SONU |
0% |