@staymoatinyengene
|
Dinle beni bi' (yüzyüzeyken konuşuruz) "Bana ne yaptınız siz böyle?" Hiç bir şey hatırlayamıyorum. Bildiğim yek şey, şu an bileğimde prangalarla işkence odasının, tahtadan yatağında yatmam. Sanırım sarayın en çok bu kısmını biliyor ve seviyorum. Çünkü ben, yaşamam için gerekli olan kanı, buraya işkence için getirilmiş olan adamlarla karşılarım. Onlar eminim ki işkence çekmeyi bana kanlarını vermeye yeğlerlerdi. Ama ne yazık ki, şu ana kadar kimse onlara nasıl bir ölüm istersin diye sormadı. Emin olsunlar ki ben, onların isteklerini ölüm anlarında, ilk ve son kez onların zihinlerine bile sızar, kendi zihinlerinde kaybolmalarını ve acıyı hissetmemelerini sağlardım... Ama ciddili olarak burada neden olduğumu bilmiyorum. Üstelik her tarafım ağrıyor, sırtımsa çok fena tutulmuş gibi. O an aklıma gelen, ismini bağırabileceğim tek bir kişi vardı. Bana olan aşkı yüzünden ona istediğim her şeyi yaptırabileceğim biri. "Muhafız Han." Sesim istemeden de olsa inlercesine çıkıyordu. "Muhafız-" Sesimi istediğim gibi çıkartamıyordum bile. Beni bu hale kim getirdiyse onu halkın önünde idam ettirtecegim. Ama bu işi de benim yerime Muhafız Han yapacak. Benim saklanmam lazım. Benim dünyamda türümün son örneğiyim çünkü. Gücümü toplayıp daha yüksek sesle bağırdım bu sefer. "Muhafız." Bir kaç saniye bekledim. "HAN." Beklediğim gibi adım sesleri duydum. Kapım o berbat paslı sesle açıldı. Aynı bir suçluymuşum gibi. "Lavinia." Han, ismimi o eski yumuşaklığıyla söylememişti. İlk defa benim yüzüme, vücuduma bakarken yüzü aynı sert ifadesini kuşanmış duruyordu. Aynı gerçek suçlular gibi. Muhafız benim üstümdeki yırtılmış elbiseden farklı olarak harika bir muhafız üniforması giymişti. Kırmızılı-siyahlı bu üniforma onun geniş omuzlarını, uzun kaslı bacaklarını belli ediyor. Kolları ise patlayacak gibi görünüyordu. Ayağında ise yüksek ve sert botları vardı. Buraya kadar her şey aynıydı ama yüzünü ben hiç böyle görmemiştim. Dişlerini sıkıyordu, masmavi gözlerini kısmış onları güzelce seyretmeme engel oluyordu. Bir kaç gündür traş olmamış olmalı ki şu an karşımda kirli sakallı yüzüyle duruyor. Normalde yanıma yaklaşır bana gerçekte hiç göremediğim denizi, gözlerinde gösterirdi bana. Şimdi ise beni denizimden kaçırmaya çalışıyor. Yanıma gelirken özellikle traş olurdu, onun yüzünü okşarken tenini hissedebiliyim diye. Şimdi ise tenini saklıyordu benden. "Han, n'oldu, ben niye buradayım?" Derin bir nefes verip yutkundu konuşmaya başlamadan önce. Normalde benimle nefessiz kalmak pahasına konuşurdu. "Halk, senin nornal olmadığını anladı Lavinia. Ülkede iç karışıklıklar başladı. Seni benden ayırmak için eylem yapıyorlar. Ben ne yapacağım Lavinia? Baban seni öldürmemek için diğer krallıklardan birine göndermek istiyor. Beni sensiz bırakacaklarmış, Lavinia'm." Koskocaman muhafız karşımda ağlıyordu. Benim için. Benden ayrı kalacağı için. Ama bilmiyor ki ben de ondan ayrılacağım için ağlıyorum şu an. "Han, ben sensiz n'aparım? Sen benim, be ni gerçekten sevdiğine inandığım tek kişisin, ben sen olmadan n'aparım?" Hemen yanıma geldi, sarıldı bana. "Ah, Lavinia'm. Ben seni sadece sevmiyorum ki, aşığım ben sana. Ama yaşaman için güzelim" Telsizinden bir kaç cızırtı geldi. "Benim gitmem gerekiyor, Lavinia'm. Belki seni bir daha göremem, bir kaç saate yola çıkacaksınız. Sadece Muhafız Baran'a güven olur mu?" "Ama ben sensiz yapamam ki." "Gitmem gerek, görüşürüz Lavinia'm." Beni belki son kez öptükten sonra yürümeye başladı kapıya doğru. Hayır o gidemezdi. "Aşığım gitme" Bu kitabı beraber okumuştuk. Hemen bana geri döndü. Önce gözlerime, sonra kurumuş dudaklarıma baktı. Öptü dudaklarımda ki tüm yaraları, teker teker. Bir daha onların acılarını hissetmememi istiyormuşcasına öptü. Dudaklarımız ayrıldığında bu sefer gözlerime bakarak konuştu. "Aşığım kalamam" Ve o da gitti, arkasına bile bakmadan.
|
0% |