Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm:İhanetin İzleri

@stellaa_00__

"Ateşten korunmak için suya dalarsın,peki ya ihanetin zehirli suyu korunmak için girdiğin suya bulaştı ise. İhanetin ateşi körüklendikçe,hem yanarsın hem boğulursun ama kimseye sesini duyurup yardım isteyemezsin çünkü seni ateşe atan en yakınındır..."

 

Başımın ağrısı ile hafif gözlerim aralandı etrafıma baktığımda karanlık vardı zor görüyordum. Burası bir mahzendi en son hatırladımda arabanın içindeydim uykunun etkisiyle zaten kapandı kapanacak olan gözlerim içinde bulunduğum ortamın karanlığından dolayı kapanmaya yüz tutarken olduğum yerde doğrulup uykuya esir olmamak için bir ışık kaynağı aradım.
Nerede olduğumu bile bilmezken bu kadar rahat davranamazdım çünkü içerisinde bulunduğum bu ortam beni güvende hissetmiyor nedense içimi ürpertiyordu. Güvenilir bir yerde değildim hissediyorum.

Bir ışık kaynağı arıyordum sonra içinde bulunduğum zindanın sağ tarafımda ki duvarına yansıyan ağaç yapraklarının rüzgarda salınırken çıkardığı sesi duydum yapraklar duvarlara çarpıyor geceyi bölen rüzgarın sesi ıslık misali içinde bulunduğum sessizliği bıçak gibi kesiyordu. Gözlerim bu karanlıkta bir umut ışığı bulmuşçasına sevinerek olduğum yerde sırtımı yasladığım duvara çevirdim kafamı. İşte oradaydı demir parmaklıklarla sarmalanan o ufak dikdörtgen pencereyi görebiliyordum. Yaslanmayı bırakıp dizlerimin üzerinde doğrulurken duvardan tarafa daha net bakmaya başladım. Yarımay gökyüzünden içinde bulunduğum ve etrafını sarmalayan upuzun kavak ağaçlarına rağmen olduğu yerden beni aydınlatıyor ışığını bir şekilde yansıtmayı başarıyordu.

O ışığa tutunmaya çalıştım çünkü o ışık bu boğucu karanlıkta bile sahip olabileceğim tek umut kaynağımdı her ne kadar cılız olsa bile. Nasıl bir yerde olduğumu ya da burada bulunan tek kişi olup olmadığımı bile bilmiyordum. Çünkü bazı zindanların kapasitesi daha fazla olurken bazı zindanlarda sadece bir kişi esir tutulabiliyordu. Uyandığım zamandan beri etradımda herhangi bir insanın varlığına dair bir ses duyamamıştım. Sanırım bu zindan ya sadece benim için di ya da saat gecenin bir yarısı olduğu için herkes uykudaydı. Nedensizce ikincisinin olmasını umuyordum sanki bunu ummam bir şey değiştirebilirmiş gibi...

İçinde bulunduğum zindana yaklaşan ve zindanımın duvarlarına yansıyan kırmızı parıltıyı gördüm. Buna ek olarak birkaç adım sesini de duymaya başladığımda camı izlemeyi kesip kendimi duvara doğru yasladım. Ne olursa olsun acınası görünmeyecektim. Gelen kişilerin cüssesi turuncu alevlerden dolayı zindanın duvarlarına yansırken karşılaşacağım şey için kendimi hazırlamaya çalışıyordum.

Sonra elinde meşale ile içinde bulunduğum zindana bakan kişiyi gördüm. Alevin parlattığı yüzünü izlerken ilk defa gözüme insan gibi gelmiyordu sanki bir canavar gibiydi. Hala onu izlerken ağzımdan şu döküldü. "Nicolas?" Nicolas sırıtarak zindana düşmesine sebep olduğu kıza üstten bakıyordu. "Sevgili prensesim Luisa demek uyandınız sonunda. Burayı beğendiniz mi?"
Sorduğu soruya tezat bakışlarında gördüğüm kibir onu samimiyetsiz gösterirken olduğum yerde doğruldum.

Kafamda ihtimaller cirit atıyor kelimeler birbirine karışıyordu. Lakin anlamadığım şeylerde vardı. Onun gözlerine bakarken yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. "Ama neden?"
Nicolas gülümsemesini kesmezken zindandan birkaç adım uzaklaştı."Bu oldukça ruhsuz bir tepkiydi, oysa ben bağırıp çağırmanızı sarayı başımıza yıkmanızı beklerdim. Gerçek bir prenses böyle yapardı sanırım."

Duyduğum sözler karşısında gülümsemekle sinirlenmek arasında bir yüz ifadesiyle tch diye bir ses çıkarırken öfkeli bakışlarımı ona yolladım. "Tüh, sizi hayal kırıklığına uğratmış olmalıyım. Kusura bakmayın Nicolas efendim. Ama bir prensesin burada size karşı bir hükmü olacağını sanmıyorum. Olması gerektiği gibi davrandığım için mutlu olmalısınız. Netice de ben bir mahkumum ve ona göre davranıyorum." Nicolasın tehlikeli gülümsemesi iğrenç bir sırıtmaya dönüşürken oturduğum yerden bir hışım kalkıp suratına tükürmemek için zor tutuyordum kendimi.

Ama bunu yapmamaya çalıştım, çünkü onun istediği de buydu. Mağlup olduğumu görmek. "Yavaş yavaş kavrıyorsunuz leydim. Buna sevindim. Ve bu zindanı fazla gözünüzde büyütmeyin nitekim fazla uzun bir süre kalmayacaksınız da. Abinizin sizin için uygun gördüğü kader bu. Lütfen olgunlukla karşılayın size biçilen bu eşsiz kaderinizi."
Onun gözlerine anlamadığımı belirtricesine çattığım kaşlarımla bakarken bir süre bir şey söylemedim. Abimin haberi olduğunu söylemişti. Uzun süre kalmayacağımı belirtmişti ama buradan öylece çıkmama izin vereceklerini sanmıyordum.

Abimin dört gözle beklediği ve gecelerce uykusuz kalıp planlar yaptığı bu savaş günler hatta haftalar sürecek gibi görünüyordu.
Yani bir hafta gibi kısa bir sürede buradan çıkabileceğim ihtimali bile söz konusu değildi. Abim böyle önemli bir süreçte ayağının altında dolaşmamı istemezdi. Bunu biliyordum. Nitekim abimin çözümü bu şekilde sağlayacağını da sanmıyordum. Çünkü en fazla sürgün edebilirdi. Sonuçta abimden söz ediyoruz her ne kadar ketum biri gibi gözükse de beni seviyor bana değer veriyordu.

Oturduğum yerde dizlerimi kendime doğru çekerken tekini yerde uzattım. "Yani bu kararında senin tahta karşı duyduğun sahip olma arzusu etkili olmuyor değil mi? Aklınca buna inama mı mı bekliyorsun? Abimi senden daha iyi tanıyorum Nicolas. Senin gibi birkaç yıl önce saraya kabul edilmedim ben. Sen dışarıdan gelen basit bir uşaksın ama ben onun kardeşiyim. Abimi senden daha iyi tanıyorum. O böyle bir şeyi akıl etmeden sen aklına soktun bunu eminim. Söylesene abimin uşağı olmak yetmedi mi? Daha ne istiyorsun krallığımızdan?" Sen bunu açıkla ben de sana saygı duyayım hayatım boyunca hiç saymadım seni ama buna çabalarım hiç değilse denerim." Dediğim şeyler sinirden yüzünün kararmasına sebep olurken keyifle tebessüm ediyordum. Başımı korkusuzca havaya kaldırdım. "Hadi çıkar saygıdeğer hizmetkar maskesini. Aslında böyle olmadığını hepimiz biliyoruz."Öfkeden kızaran yüzünde dediklerime karşı duyduğu tereddütü gördüğümde bir süre kararsız kalmış bir şekilde yüzüme baktı.

Ardından ifadesiz suratında düz bir çizgi halini alan dudakları iki yana kıvrıldı. Dudaklarının üzerine düşen karga burnunun gölgesi dudaklarına düşüyordu. Yani o doğuştan kötü bir karakter olmak için yaratılmıştı. Yaratılışında ki sanat bunu açıkça ortaya koyuyordu. Zindana doğru yaklaşıp demir parmaklıklarda parmaklarını gezdirdi. "Ve sizde bunu bilerek bana dikleniyorsunuz. Bütün kaderiniz şuan dilimin ucunda iken siz haddinizden büyük laflar ediyorsunuz. Bu sözleriniz sizi dar ağacına götürebilir bundan hiç korkmuyor musunuz?"

Tehditine karşı bir an içim bumbuz keserken sırtımdan akan soğuk terleri hissedebiliyordum. Ama bu beni durdurmuyordu ona karşı olan öfkem gitgide şiddetlenirken sırıttım. "Geçici mahkumluk durumuma kapılıp prenses olduğum gerçeğini unutmaya başlamışsınız sanırım. Siz bir hayal görüyorsunuz şövalye Nicolas. Ancak üzülerek söylemeliyim ki bu son derece imkansız bir durum. Şimdilik ipleri elinizde tutuyor olabilirsiniz ama bu fazla uzun sürmeyecek. Bunun olmasını bizzat kendim sağlayacağım."

"Eğitim için okumanız gereken dersler dışında okuduğunuz kitaplar hayal gücünüzü bayağı geliştirmiş olmalı. Halkın gözünde saygı değer bir prenses olabilirsiniz ama sizin hakkınızda ortaya atacağım bir iddia bu durumu terse çevirebilir leydim. Ve tüm oklar size dönerken herkes idam edileceğiniz günü dört gözle bekleyecekdir eminim ki. O zaman yaşamak için ayağıma kapanacaksınız elbet. Yerinizde olsam bu kadar iddialı sözler etmezdim."

"Eğer baştan beri amacın buysa neden bir gece bekledin? Eline geçirdiğin ilk an yapmalıydın bunu. Bak şu anda bile karşında capcanlı durmaya devam ediyorum. Söylesene seni tutan ne?

Öfkeli yüzü düşünceyle kararırken bundan aldığım zevki gizlemek istemiyordum bu yüzden yüzüne bakmaya devam ederken sırıttım. "Sen sadece bir şövalyesin abimin emrinde olan peşinde kuyruğu gibi gezen basit bir emir eri. Sence halk böyle basit birinin dediklerini kale alır mı?" Onun öfkeyle kararan gözlerine bakarken pot kırmışım gibi bir ifadeyle elimi dudaklarıma götürdüm. "Tüh hadsizlik ettim kusura bakma. Bu arada aşağılamıyorum. Sadece bulunduğun konumu hatırlatıyorum. Had bilmek önemli demez miydin her zaman? İşte sizden atıf yapıyorum aklımca. Ne düşünüyorsun sizcede de dersime çok iyi çalışmamış mıyım? Saygı değer şövalyem."

"Görüyorum, güzel çalışmışsınız. Dediklerinize hak vermiyorum ama siz öyle varsayabilirsiniz. Sözlerinize ve tavırlarınıza dikkat etmenizi tavsiye ederim. Nitekim benimle inatlaşmak sizin geleceğiniz için iyi olmayacak. Zeki biri olduğunuzu varsayıyorum bu yüzden sizde buna göre davranın ikimizin de keyfi kaçmasın. Size tavsiyem buradaki zamanınızın tadını çıkarın leydim çünkü bir süre daha buradasınız."

Bu sözlerine karşılık tek kaşımı dalga ile havaya kaldırdım demir parmaklıklara iyice yaklaşıp iyice yaklaştım. "Buradan ne zaman çıkarım ne kadar kalırım bir fikrim yok ama birşeyi biliyorum ki ben buradan elbet çıkarım Nicolas ama sana yapacağım şeylerden sonra sen insan içine çıkmak bile isteyemeyeceksin.

Sözlerim onu tahrik etmiş olucak ki bana yaklaşıp saçımdan tuttu acı ile istemeyerek "Ah" sesi çıkardım yüzümü yüzüne yaklaşırdı kafam hafif demirliklere denk geldi için acıyordu."Leydim beni dinlemeyerek kendi kafanızın dikine gitmek sizin için iyi olmayacak demiştim. Sabrımı zorlamayın yoksa size yapmak istemedim şeyleri yapabilirim acı çekmek istemiyorsunuz susun." Bir anda elini benden çekti pis elleri ile bana el sürme cürretine katlanmıştı ona bunu ödeticektim.

Bana ufak son kez bakıp gitmişti yalnız kalmıştım. Bende biraz kafamı yaslıp uyumayı denicektim ki duvar çok sertdi en iyisi uyumamakdı.

~~~~~~~~~~~~~

Ayak sesleri ile gözlerim kapıya çevrilmişti acaba yine Nicolas mı gelmişti beni kontrol etmeye. Kapı açıldında bu zindan görevliysiydi anlaşılan Nicolas bana yemek göndertmişti. Bekçi kapıyı açıp anahtarı cebine koyunca aklıma birşey gelmişti. Tam tepsiyi yere önüme bırakırken beklemedi anda ayağımı ayağının arasından çeviririp yere attırdım onu. Tam ayağa kalkıcekken onu iterek kafasının demire çarpmasını sağladım. O an ki çarpma etkisi ile yere düşmüştü onun yanına diz çökerek elini boynuna götürüp nabzına baktım atıyordu. Kafasından kanda akmamıştı sanırım bayılmıştı cebinden anahtarı alıp çıktım.

Yürürken etrafıma göz ucuyla bakıyor gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı tetikte duruyordum. Sağdan geçtimde birinin beni tuttuğu hissettim boğazımda keskin birşeyin varlığını hissetmiştim. Gözlerimi kaldırıp baktıma bu bir kızdı üzerinde siyah bir elbise, aynı renkde pelerin, kafasında pelerinin başlığı siyah saçları hafif gözüküyordu. Kız bir yandan boğazımdaki hançeri tutarken sağ kulak hizama eğildi. "Eğer narin boyunun kana bulansın istemiyorsan çeneni kapat ve beni dinle."Onun dediklerine başımı onaylarcasına salladım." Ta-tamam da sen kimsin? Beni neden esir aldın?" Hafif korkumu düşünmüş olacakki tuttuğu kollarımı hafif gevşetti. "Merak etme düşmanın değilim. Tek derdi zindandan kurtulmak olan basit bir mahkumum sadece." Basit bir mahkum mu demekki benim gibi başka esirlerde varmış burada oda acaba benim gibimi kaçmıştı?


"Benden ne istiyorsun peki? Şu tavırlarına bakılırsa bekçiden kurtulmayı başarmış olmalısın." Merakla nasıl kaçtığını öğrenmeğe çalışıyordum."Senden istediğim bir şey yok aksine senin bana ihtiyacın var." Dediklerine karşı kaşlarımı hafifçe çattım."Neden, seni tanımıyorum bile, ikimizde mahkumuz ve buraya sıkışıp kaldık. Böyle bir durumda nasıl sana güvenebilirim?"

Sorgulamam onu hafif sinirlendirmis olacak ki kaşlarını çatıyordu. Bir yandan benim omrundan ileriye bakıyordu sağı ve solu göz ucuyla süzüyordu."Çok konuşuyorsun sana laf yetiştirmeyle uğraşırsam bu zindandan asla çıkamayacağız. Sen sadece beni dinle. Benimde kendimce yöntemlerim var. Neticesinde bu zindana ilk düşüşüm değil." Gözlerinde saklamak istediği bir korku vardı. O arkada ben önde çıkışı arayarak ilerliyorduk en sonunda bir kapı bulduk. Tam o sırada bir ayak sesi duyduk arkamızı döndüğümüzde bu bir muhafızdı

 

Bölüm sonu sizce Luisa buradan kurtula bilecek mi? Bu gizemli kız da kim?Yorum yapıp oy verirseniz mutlu olurum çok teşekkürler

insgram hesabım: @stellaa_00__

 

 

 

 

Loading...
0%