Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@stuntmanmike

Çünkü Köpekler Çoktan Gitmişti

 

Barın köhne köşesinde, sigara dumanı sinmiş duvarın yanında, loş ışık altında iki adam sessizce içkilerini yudumluyordu. Dışarıdan gelen hafif bir hırlama sesi duyuluyordu, başta kimse önemsememişti. Kapının önünde, sokak lambasının solgun ışığı altında iki köpek vardı. Biri sarı, diğeri siyah. İlk başta birbirlerine mesafeli durmuşlardı, gözleri sabit ve kuyrukları kıvrak. Sarı köpek temkinli birkaç adım attı, siyah olan başını hafifçe yana yatırarak karşılık verdi. Tedirgin bir dans gibiydi bu. Yavaşça birbirlerine yaklaştılar, bir an duraksayıp birbirlerini kokladılar, sonra birleştiler. Hareketlerindeki doğallık, barın içindeki iki adamın kasvetli havasıyla tam bir tezat oluşturuyordu.

“Yazık lan,” dedi kısa boylu adam, dışarıda çiftleşen köpekleri göstererek. “Çocuğun babası siyahi olacak. Güçlü olanın sonu bu işte, zayıfın altında ezilir.”

Uzun boylu adam, önce anlamaz gibi baktı. Birkaç saniye durdu, sonra kaşlarını çattı. Ama hemen cevap vermedi, derin bir nefes aldı. “Ne diyorsun sen?” dedi sonunda, sakin ama alttan alta yükselen bir öfkeyle.

Kısa olan omuzlarını silkti, sanki mesele sıradan bir şeymiş gibi konuşuyordu. “Ne diyorsam o işte. Güçlü olan kanını karıştırmamalı. O yavru doğduğunda ne olacak? Babası siyahi olduğu için zayıf olacak. Sıçmış bir başlangıç işte.”

Uzun olan dudaklarını sıkıca kapadı, sigarasını kül tablasına bastırdı. Ellerini saçlarının arasından geçirip bir an düşündü. “Köpek lan onlar.” dedi sesini yükseltmeden. “Siyah renkli köpek çiftleşiyor diye hayvan ırkçılığında mı başladın. Manyak mısın lan sen? Hem Doğanın senin o saçma üstünlük takıntılarını umursadığını mı sanıyorsun?”

Kısa boylu adam hafif bir kahkaha attı, geri yaslanıp sigarasını yaktı. “Doğa dediğin şey güçlü olanın hayatta kalmasıyla ilgili. Bu kadar basit. Sen anlamıyorsun, senin gibiler anlamaz zaten. Zayıf olan, güçlü olanın altına girerse, olan her zaman güçlüye olur. O köpeğin yavrusu doğduğunda hiçbir şansı yok.”

Uzun olan başını iki yana salladı, gözlerini yere indirdi. “Köpeklerden bile üstünlük çıkartıyorsun. Zavallısın. Kendi acizliğini, başkalarına üstün gelmeye çalışarak örtüyorsun. Olay bu kadar basit.”

Kısa boylu adam omuzlarını silkti. “Aciz falan değilim. Gerçekle yüzleşiyorum sadece. Güçlü olanın kanı temiz kalmalı. Bu dünya böyle işler. Senin o hayalperest masallarınla değil.”

Uzun olan birden patladı, ellerini masaya vurdu. “Kan falan mı diyorsun hâlâ? İnsanları ya da köpekleri, fark etmez, birbirine üstün kılmaya çalışıyorsun ama aslında sadece korkuyorsun! Kendi korkularınla yüzleşemediğin için başkalarını ezmeye çalışıyorsun!”

Kısa boylu adam ayağa kalktı, sandalyesini geri itti, gözlerinde biriken öfke, alaycı tavrını silip süpürdü. “Korkan falan yok lan!” dedi bağırarak. “Gösteririm ben sana korkuyu!”

Sert bir şekilde birbirlerinin yakasına yapıştılar, barın kasvetli sessizliği bir anda bozuldu. Sandalyesi geriye uçtu, havada dönüp devrildi, ama bu devriliş o kadar abartılıydı ki, sanki yavaş çekimde yere çarpıp paramparça oldu. Masalar bir domino etkisiyle sarsıldı, bardaklar yerlerinden fırladı, bir tane bira bardağı havada dönerek barın öteki ucuna fırladı, ama kimse umursamıyordu. Kimse müdahale etmiyordu, herkes bir aksiyon sahnesinin ortasında olmanın keyfini çıkarıyormuş gibiydi. Bir kadın, tam bir film klişesi gibi, arka planda sigarasını yakarken çatlayan bir bardaktan su içmeye çalıştı. Barın köhne radyosundan hafif cızırtılı, kovboy filmlerin vazgeçilmez şarkısı Lo Chiamavano King’in gitar melodisi yankılanmaya başladı, belki de sadece kafalarının içinde çalıyordu.

Kısa boylu adam, uzun olanın yakasını daha da sıktı, gözleri neredeyse ateş saçıyordu.
“Şimdi kim güçlü, lan?!” diye bağırdı. Ama ses o kadar yükseldi ki, sanki sadece ona değil, tüm salona, evrene haykırıyordu. Masalar titredi, çatıda sallanan eski tavan vantilatörü birden düşüp patladı, ama kimse şaşırmadı.

Tam o sırada barın kapısı aniden açıldı, dışarıdan bir esinti girdi. Köpeklerin havlaması içeriyi doldurdu. İki köpek, dışarıdan içeriye doğru adeta ağır çekimde koşarak girdiler. Siyah köpek, Irkçı ’ya doğru hırlayarak atıldı. Köpeğin zıplayışı yavaş çekimdeydi sanki. Dişleri parlarken, müzik doruğa çıktı. Kısa boylu adamın bacağına dişlerini geçirdiği an, her şey daha da absürt bir hale büründü.

Kısa boylu adam bir anda çığlık attı, kendini yere atarken, siyah köpek etini kemiğinden sıyırıyordu. “Lanet olsun, bu köpek nereden çıktı?!”

Bu arada, sarı köpek de Uzun olana doğru koşturdu. Köpek zıplarken uzun olan sanki ne olacağını biliyormuş gibi donuk bir yüzle ona baktı. Sarı köpek, tam dişlerini geçirdiğinde bir kahkaha patlattı. “Köpek bile anlattığın bu üstünlük saçmalığını takmıyor be!” dedi, bacağı sarsılırken ama hala kıkırdıyor gibiydi. Bu absürt sahnede tüm kontrol köpeklerdeydi.

Siyah köpek, dişlerini Irkçının bacağına saplamışken, bir an durdu. Dişleriyle tutunduğu yerden başını yavaşça kaldırdı. Gözlerinde tuhaf bir parıltı vardı, sanki tam bir rock yıldızı gibi sahne ışıklarına kavuşmuştu. Adam hâlâ çığlık atarken, siyah köpek birden havayı yararak gürledi.

“Hey, barmen!” diye bağırdı köpek, sesi kalın ve karizmatikti, tam bir film yıldızı havasında. “Who Did That To You çalsana! Şu an gaza geldim!”

Müzik başlamıştı ve kimse durumu sorgulamıyordu. İlk önce siyahlının bu çıkışına birkaç kişi alkış tuttu. Sonra barın köhne köşelerinden bir kahkaha yükseldi. Bir adam sandalyesini tekmeleyip kalktı, ellerini havaya kaldırıp dans etmeye başladı. Birkaç saniye içinde herkes çıldırmıştı. Barın dört bir yanından insanlar sahneye çıkmış köpekleri alkışlıyor, dans ediyor, havaya içki şişeleri fırlatıyordu. Biri, en yakın masadan bir şişe viski kaptı ve köpeklerin önüne doğru eğilerek, “Kahraman köpeklerimize! Doğa her zaman kazanır.” diye bağırdı.

Köpekler işi biliyordu. Gitar solosu bittiğinde durup dışarıya doğru, bir çift gibi, ağır adımlarla uzaklaştılar. Her şey yavaş yavaş normale dönmeye başladı.

Kısa boylu adam, acı içinde yerde yatarken uzun olan, hafif bir gülümsemeyle başını iki yana salladı. İçkisini bitirdi, bardağı masaya sertçe bıraktı. “Köpekler bile senden daha iyi anlıyor,” dedi sessizce. Ama bu sözler sadece boşluğa çarptı, çünkü köpekler çoktan gitmişti.

 

Loading...
0%