Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@stuntmanmike

Seçilmiş İşçi

Tom sıradan günlerinden birini yaşıyordu. Kumru sesleriyle uyandığı sabahlardan birini pastırmalı yumurta ile taçlandırmıştı. İşe giderken evden hep aynı saatte çıktığı için olağan bir rutin akış içerisinde otobüs durağına yürüyordu. 24 numaralı evde ki emekli vergi memuru çöpü çıkarıyor, sokağın köşesine tezgahını kuran gazete satıcısı delikanlı günün manşetini haykırıyor -Karanlığın Yüzü: My Lai Katliamında Ortaya Çıkan Dehşet Dünyayı Sarsıyor!-, Greenplate bulvarındaki Kohloz Pub’ın işçileri kepenkleri yeni açıyor ve fosil atık fabrikasında çalışan Tom otobüs durağına varıyor.

Tom, sanayi bölgesi durağında inip fabrikaya girdiğinde herkesin ona şaşkınlıkla bakmasına anlam veremiyordu. Bu durum sinirini bozuyordu. Yüzünde sümük, kıl, leke ya da anlamsız komik bir sivilce mi var diye bakmak için doğruca tuvaletin yolunu tuttu. Tıraş köpüğü izleriyle dolu kurşun aynada kendine baktığında kırmızı parlak bir cilt ve kirpi gibi dikenli saçından başka bir şey görmüyordu. Yüzü tertemizdi. Düşünceleriyle birlikte arıtma alanına geri döndü. Herkesin kendisine acı bir şekilde bakması sinirlerini bozmuştu. En son dayanamayıp yanında ki genç çırağa temkinli bir tonla sordu;

“Neyin var senin ? Neden bana bakıyorsun sürekli ?”

Genç çırak dili tutulmuşçasına Tom’un yüzüne bakakaldı. Dudakları konuşmak için cesaretini topluyor ama eyleme geçemiyordu, bir gitar teli gibi salınım eylemi içerisindeydi. Tom iyice sinirlenip genç çırağın omuzlarından sıkıca tuttu ve gözlerine bakarak sorusunu yineledi;

“Cevap versene be çocuk. Neden bana garip garip bakıyorsun?”

Durumun kontrolden çıkmasından korkan diğer işçiler Tom’un yanına doğru geldi ve çevresinde birden ufak bir kalabalık oluştu. Tesiste tüm makine sesleri sustu. Bir kasaba meydanına toplanmış 10 tane erkek ve atık kokusundan başka bir şey yoktu ortamda. Fabrikanın yaşlı çalışanlarından olan adam Tom’un sırtına elini koyarak araya girdi;

“Tom, çocuğu rahat bırak hadi.”

Tom arkasını döndü ve yaşlı adama baktı. Usulca genç çırağın omuzlarını özgür bıraktı ve yaşlı adama dikkatlice baktı. Tom’un yüzü kıp kırmızıydı, neler olduğunu öğrenemediği için merak hem içini kemiriyor, hem de öfkesini kaslarına aktarıyordu. Tom yaşlı adama doğru bir adım attı ve soruyu yineledi;

“İhtiyar neler oluyor ? Geldiğimden beri herkes bana sebepsizce bakıyor kimse benle konuşmuyor.”

İhtiyar mavi usta önlüğünün cebinden sigarasını çıkardı ve bir tane de Tom’a uzattı. Bu hareketi ve geçiştirmeyi genç delikanlı yapsaydı çoktan ona haddini bildirirdi ama fabrikada herkesin ihtiyara saygısı vardı. 15 yıldır burada çalışan eski bir savaş gazisiydi. Herkesin en zor durumunda yardımına koşar, patronların öfkesi karşısında işçilere her zaman siper olurdu. Tom, öfkesini içine gömüp sarı filtreden bir tane aldı. İhtiyar ilk önce Tom’un, sonra kendi sigarasını yaktı ve konuşmaya başladı.

“Bugün burada olmaman gerekiyordu, bu senin için daha iyi olurdu Tom.”

Tom elindeki sigarayı sinirle yere vurdu ve izmaritten ayrılan minik ateş topları ayaklarına sıçradı. Hiçbir şeye anlam veremiyordu. Bilinmezlik, Tom’un üzerinde kas seğirmelerine sebep olmaya başlamıştı.

“İhtiyar artık sabrımı sınamayın. Neler oluyor işten mi kovuldum ?”

İhtiyar, Tom’un bu fevri hareketi karşısında asil bir kurt gibi sakinliğini korudu ve hareketlerini dikkatlice izledi.

“Hayır Tom, işten çıkarılmadın.”

“O zaman neden herkes bana garip davranıyor?”

İhtiyar sigarasından bir duman içine çekti ve usulca geri üfledi. Dingin üfleyişinin eseri olan hacimli ve estetik dumanı izlemeye dalan Tom dikkatini toplamak için kafasını iki yana yavaşça salladı. İhtiyar usulca yanındaki takım kutusuna uzandı ve kırmızı parlak bir İngiliz anahtarı çıkarıp Tom’a uzattı.

“Al bunu Tom. İyice kavra sapını. Bugün burada olan her şeyi unutacağız. Sana söz veriyorum.”

Tom şaşkın tavırlar içinde anahtarı almak için elini uzatırken ihtiyara acıklı gözlerle baktı. Her şey şimdi anlaşılmıştı. Tom’un aklında tüm şüpheler gitmiş, kendisine olan anlamsız bakışların sebebi anlaşmıştı. Tom’un zeytin şeklindeki gözleri nemlenmeye başlamıştı. Göz uçlarında biriken su damlacıkları saydam bir tabaka oluşturuyordu. Tom’un nemli gözlerinin etkisi ses tellerinede vurdu, ağlamaklı bir sesle cevap verdi.

“Bunun benim başıma geleceğini hiç tahmin etmezdim ihtiyar. Başka şansım var mı?”

İhtiyar ölüm emri vermiş bir komutan kararlılığında kafasını iki yana salladı ve ekledi;

“Zaman gelir ve olur. Seçilmiş işçi sensin Tom. Al şu anahtarı ve bitir.”

Tom kırmızı anahtarı ihtiyarın elinden aldı ve son kez iyice anahtara baktı. Nikel yansımadan suratını gördü. Bıyığının kenarında sabahtan kalan ufak pastırma parçasını gördü ve güldü. İçinden “Keşke herkesin bana garip garip bakma sebebi bu olsaydı.” dedi.

Tom İngiliz anahtarını sertçe kavradı. Gözlerini kapattı ve karısını düşünmeye başladı. Karımı bazı şeylerden korumam gerekiyor diye düşündü.

“Karım hamile. O ne olacak ? Hamile karım arkamdan konuşulanları nasıl kaldıracak ?” dedi Tom.

“Biz her şeyi ona çok iyi açıklayacağız Tom. Merak etme.” dedi ihtiyar güven veren sesiyle.

“Biliyorum. Sen dediysen yaparsın ihtiyar.”

Tom kafasını tam tur tesiste gezindirdi. Burada yaşadığı anıları düşündü ve hüzün kaplı bir gülmeyle arkadaşlarından son bir isteği oldu.

“Ama beni her zaman Aygır Tom olarak hatırlayın. Tamam mı?”

“Bize güven Tom. Sen bizim için hep Aygır Tom olarak kalacaksın. Bunu bizde istemezdik. Üzgünüz.” dedi ihtiyar.

Tom’un hırpaladığı genç işçi gözyaşları içinde tek elini yumruk yapmış şekilde kaldırıp ahenkli bir şekilde bağırmaya başladı.

“Aygır Tom, Aygır Tom…”

Bu tezahürata saniyelik gecikmelerle herkes dahil oldu. Tom’un gözyaşları artık iyice kendin salmıştı. Kıyamet hissi veren bu resitalde, gösterilen sevgi gösterisi karşısında mutluluk gözyaşları korkuyla akıyordu. Artık omuzları bile iyice kendini salmıştı, iki elle tuttuğu anahtardan güç alıyordu. İhtiyar vaktin geldiğini işaret edercesine eliyle Tom’a hedefi gösterdi.

“Tamam ihtiyar, anlıyorum seni.” diye mırıldandı Tom.

Tom gözlerini tekrar kapadı, omuzlarını dikleştirdi ve bacaklarını omuz hizasında açtı. Tüm gücünü geri toplamıştı. Kaslarını o kadar sıkıyordu ki damarları vücudundan çıkıp canlanacak gibiydi. Gösteri başlıyordu, ortada o duygusal anlardan eser yoktu. Kalabalık Tom’dan uzaklaşmaya başladı. 10 adım uzaktan aynı kalabalık bu resitali acıklı gözlerle izliyordu.

Tom elindeki kırmızı anahtarı somuna geçirdi ve nidalar atarak anahtara kuvvet uygulamaya başladı. Somun sıkışmıştı. Bunu farkeden Tom telaşa girmişti, kalabalık ise çaresiz gözlerle Tom’un çırpınışına feryat ediyordu. Tom tüm gücünü kullanabilmek adına içinden tanrıya dua ediyordu. Somun paslarını yavaş yavaş atmaya başladı. Tom zaferin tadını alınca son bir defa daha tüm kuvvetiyle somuna karşı bir direnç uyguladı. Somun tamamen döndü. Her şey bitmişti. Aygır Tom tezahüratları birden kesilmişti. 20 yıldır açılmayan bok tankeri sıkışıklığını Tom sayesinde boşaltmıştı. Tom, tüm şehrin bok izlerini artık üzerinde taşıyordu. Bok Taşıyıcısı unvanını 20 yıl sonra Bonjo’nun elinden almıştı.

Loading...
0%