Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@stuntmanmike

Soygunlar bitecek, her tüccara 36’lık

 

Kırmızı, rahatsız ve izmarit delikleri olan koltuklara, suratsız kadın garsonlara ve tombul bir yöneticiye sahip sıradan bir kafede oturan Winnie ve Brodi kahve içiyor, pastırma ve yumurta yiyor bir yandan da sohbet ediyorlardı.

 

“Her şey çok değişmeye başladı. Artık her bokun bir riski var.” dedi Brodi önündeki yumurtanın sarırısını ayıklarken.


Winnie, Brodi’ye katılır bir şekilde başını salladı ve ekledi;

 

“Geçen gün ki antikacı adam cidden manyaktı.”

 

Brodi elindeki çatalı bırakıp tüm dikkatini Winnie’ye vererek konuşmaya başladı, elindeki sigarayı sinirle Winnie’ye doğru sallıyordu.

 

“Neden böyle oluyor biliyor musun Winnie!”

 

Winnie sessiz kalarak kafasını iki yana salladı. Brodi tüm ciddiyetiyle konuşmaya devam etti.

 

“Devlet Winnie, devlet.”

 

Winnie alaycı bir gülümsemeyle Brodi’nin durumu abartmasına güldü.

 

“Brodi, her şeyi çok büyütüyorsun.”

 

Brodi elindeki sigarayı daha tehditkâr sallamaya başlamıştı.

 

“Sen öyle düşün. Devlet artık herkese güven ve silah dağıtıyor. O antikacı adam şunu çok iyi biliyor; dükkanına hırsızlık yapmak için giren birini Magnumu ile vurursa hiçbir ceza almayacak.”

 

“Bu çok saçma Brodi, ceza alır.”

 

Brodi hafif öne eğilerek hızlı bir şekilde arka cebinden katlanık, buruşuk kuşe bir kâğıt çıkardı ve masaya fırlattı.

 

“Al oku şunu.”

 

Winnie kâğıdı alır. Kâğıt terden hafif nem almıştı. Kırmızı broşürü açtığında karşısında sağa taranmış seyrek saçları ve itici gülümsemesiyle yeni Başbakan Andrew Hayes’in resmi vardı. Broşürün büyük bir kısmını kalın fontlar ile kaplayan bir slogan vardı; Soygunlar bitecek, her tüccara 36’lık. Broşürün detayı ile şöyleydi.

 

BAŞBAKAN KARARNAMESİ

 

No: 1995/12

 

Ülkemizin güvenliğini ve halkımızın refahını sağlamak amacıyla;

 

Madde 1: Bu kararname, ülke genelinde meşru müdafaa kapsamında yapılacak eylemleri düzenlemektedir.

 

Madde 2: Herhangi bir tüccar vatandaşımız, kendi mülkiyetindeki bir dükkânı ya da iş yerini korumak amacıyla, hırsızlık veya benzeri suç teşkil eden bir eylem gerçekleştiren şahsa karşı ölümcül güç kullanma hakkına sahiptir.

 

Madde 3: Bu hakkın kullanılması durumunda, şahsın mülkiyetine yönelik gerçekleştirilen eylemin meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilir ve bu eylemden dolayı herhangi bir yasal sorumluluk doğmaz.

 

Madde 4: Bu kararname, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

 

Winnie kâğıdı masaya bırakıp Bordi’ye bakar ve;

 

“Şimdi sıçtık işte.”

 

Brodi’nin yüzünde haklı olmanın mutluluğu vardı. Sigarasını kül tablasında söndürdü ve geriye yaslandı.

 

“Meşru müdafaa oranı artık yok. Eskiden dükkâna bıçakla giren bir adamı silahla vurursan hapse giriyordun. Ama şimdi, öyle mi? O piç tüccarlar sırf dükkanına kar maskesi ile girdiğin için seni vurabilir ve bir bok olmaz.”

 

Winnie derin bir nefes alır ve bu olanları düşünmek istemiyormuşçasına davranır. Elini kaldırıp garson kıza seslenerek kahve ister.

 

Garson kız homurdanarak oturduğu bar taburesinden kalkıp elindeki sürahiyle masaya gelir ve zifir rengindeki kahveyi Winnie’nin bardağına doldurur. Brodi tekrar tabakasından bir sigara çıkarıp, menteşeleri paslanmış Zippo çakmağı ile yakar. Winnie ise kahvesine bir kaşık krema ve şeker atar. Brodi tekrar konuya döner.

 

“Bu yeniler cidden tembel.” dedi Brodi eliyle garson kızı göstererek. “Ağzını açıp afiyet olsun bile demedi.”

 

“Demek zorunda değil.”

 

“Senin gibiler yüzünden herkes her boku yapabileceğini düşünüyor Winnie. Herkese fazla anlayış, herkese… Bak şimdi ne haldeyiz. Eski tüccarları soymaya gittiğimizde adamlar konuşarak bir şeyi çözebiliyordu. Eskiler bizle konuşup pazarlık yapıyordu, bize bir saygıları vardı Winnie. Şimdiler direkt o siktiminin magnumunu hemen gözüne sokuyor. İşi hemen kestirip atıyorlar.”

 

Winnie yumurtasını yerken Brodi’yi onayladı ve bir soru yöneltti;

 

“Kaç kişi var şu an dükkânda?”

 

Brodi ilk anda soruyu anlayamadı ve tekrar sormasını istedi.

 

“Kaç kişi var dükkânda? Şöyle düşün buradaki her kelle bir cüzdan.”

 

Brodi, Winnie’nin aklından geçenleri şimdi anlamıştı ve hayret edercesine gülerken ekledi;

 

“Sen tam bir Yahudi’sin Winnie.”

 

“Şartlar bunu gerektiriyor.”

 

“İşte bende bunu diyorum Winnie. Devlet tüccarları korumak uğruna halkını önümüze sürüyor. Devlet halkını düşünmüyor.”

 

Brodi usulca Winnie’ye doğru eğildi ve sessizce;

 

“Yan masadaki adamı görüyor musun? Ellerindeki çatlaklar siyah kir dolu ve ciğerleri Mac traktör gibi çalışıyor. Sence ben yerin altında ciğerleri sikilmiş bir işçiyi soymak istiyor muyum? Hayır. Ama devlet bunu istiyor.”

 

“Hayır. Herkes değil Brodi. Sadece orta sınıf, sonradan görme piçleri. Emekçileri değil.”

 

Winnie ve Brodi sessiz kalıp yemeklerini yemeye devam ettiler. Oturdukları masanın yanındaki camdan mavi ve kırmızı ışıklar yansımaya başlamıştı. Kirli bir egzoz sesi git gide kafeye yaklaşıyordu. Kafenin önünde Ford Crown Victoria belirdi. Araba kafenin önünde durduğunda, iri yapılı polis arabadan inip kafenin kapısına doğru ilerledi. Yanında, daha genç ve çömez görünümlü olan diğer polis ise onu izleyerek adımlarını hızlandırdı. İri polis, kapıyı açtı ve içeri adım attı. İri polis, gözlerini kafeye diken bakışlarla etrafa göz gezdirdi. İri polis kasaya doğru yürüdü ve çömez polisi de yanına çağırdı. İri polis, kasaya dayanarak kendinden emin bir tavırla konuşmaya başladı. "Bak kardeşim," dedi, "Bu kafe için koruma sağlamamız gerekiyor. Her ay bize belirli bir miktar para verirsen, işini rahatça yapabiliriz."

 

Kafe sahibi tereddüt içinde iri polise baktı. "Ama ben zaten vergilerimi ödüyorum. Neden böyle bir şeye ihtiyacınız var?" diye sordu.

 

İri polis gülümsedi, "Vergileri ödüyorsun, evet. Ama bu ekstra bir güvenlik hizmeti. Biz olmadan kafeni kim koruyacak?"

 

Brodi, kafede otururken iri polisin konuşmasını duydu ve kaşlarını çattı. Karşısındaki Winnie'ye dönerek, "Bu polisler yine ne yapmaya çalışıyorlar?" diye fısıldadı.

 

Winnie, Brodi'yi dinlerken, "Bunlar her zaman aynı şeyi yapıyorlar, değil mi? Kendilerine güvenlik görevlisi demek yerine, rüşvetçi demek daha doğru olurdu," dedi.

 

Brodi, "En azından biz hırsızken, dürüst olmaya çalışıyoruz. Bu adamlar ise yozlaşmışlıkta ustalaşmış durumdalar," diye cevapladı.

 

Sonunda kafe sahibi, korkuyla iri polise yaklaştı ve bir zarf çıkardı. İri polis, zarfı aldı ve içindeki parayı kontrol etti. Sonra kafe sahibine tekrar dönerek, "Bu işte akıllı olmanın gerektiğini anladın mı?" dedi ve parayı cebine koydu. Kafe sahibi ise sessizce başını salladı, iri polisin ayrılmasını bekledi.

 

Brodi sinirle polise bakıyordu. İçinde aradığı itici gücü devlet ayağına getirmişti.

 

“Winnie, kafede 25 kişi var bizi çıkart, 23. Herkesin cebinde herhalde 100 dolar vardır. Topla 2500 dolar. Antika ve alkol dükkanlarından daha karlı ve kolay.”

 

Brodi, Winnie’nin gözlerine bakarak kısa bir süre düşündü.

 

“Kafe sahibi, garsonlar veya müşterilerden biri. Ya kahramanlık yaparsa? Antika ve alkol dükkanlarında bir veya iki kişi ile uğraşıyoruz. Burada 27.” dedi Winnie.

 

Brodi öne eğildi ve belindeki silahı çıkarıp alttan Winnie’nin dizine dayadı. İrkilen Winnie’ye Brodi alaycı bir gülüş attı.

 

“Müşterilerin sikinde olmaz tek istedikleri bu dükkândan sağ çıkmak olur. Garson kız ise anlatmam gerek yok kaçacak ilk kişi o. Dükkân sahibi de olay büyümeden gitmemiz için elinden geleni yapar sonuçta sigortası vardır. O parasını her türlü alacak. Yani şu dizindeki metal parçası tüm sorunu çözecek.”

 

“Şimdi o metal parçayı benden uzaklaştır.”

 

Brodi gülerek geriye yaslandı. Winnie ise tabakadan bir sigara alıp yaktı ve devam etti;

 

“Ne zaman yapıyoruz.”

 

Brodi saatine baktı. 16:45.

 

“15 dakika daha bekleyelim.”

 

“Neden? Tam saatinde başlamak gibi ritüellerin mı var?”

 

Brodi işaret parmağını şakağına dayayıp çocuksu bir sevinçle konuştu.

 

“Buradaki şey bize 1000 dolar daha fazla kazandıracak 15 dakika bekle.”

 

Winnie ufak bir gülümsemeyle sessizliğini korudu.

 

10 dakika sonra sokağın köşesinden insanlar kafeye doğru yürümeye başlamıştı. İnsanların elinde deri kaplı ve pahalı işlemeli İnciller vardı. İkişerli ve üçerli gruplar halinde kafeye akın eden insanları gören Winnie, Brodi’ye baktı;

 

“Eğer tanrının sarayında hırsız meleği olsaydı, o sen olabilirdin.”

 

“Sende Hristiyan olsaydın bugünün kilise günü olduğunu bilirdin.”

 

Kilise ayininden çıkan insanlar, sessizce ve huzurla yürüyordu. Kapıyı açıp içeri girdiklerinde, kafe sessizdi ve cemaat huzurla masalara oturdular. Kafe sahibi, içeri giren herkese gülümseyerek hoş geldiniz dedi ve garson kız ise siparişlerini almaya başladı. Kiliseden gelen insanlar arasında sohbetler, gülüşmeler ve hafif bir neşe vardı.

 

Winnie insanların konumlanmalarını iyice inceledi. Artık insanların hareketlerine bakarak cüzdanlarından kaç para vardır tahmin edebiliyordu. İkili arasında derin bir sessizlik vardı. İkisde aç birere kurt gibi avlarını izliyorlardı. Winnie sessizliği bozdu.

 

“Brodi, şu broşürü geri versene.”

 

Brodi tereddüt etmeden kâğıdı arka cebinden çıkarıp masaya koydu. Winnie son kez tekrar broşürdeki kararnameyi okudu. Sessiz mırıldanmasını Brodi böldü;

 

"Hazır ol, şimdi başlıyoruz," dedi.

 

Winnie yıldırım hızıyla silahını çekip masanın üstüne çıktı. Bir elinde bir glock diğer elinde ise broşür vardı ve bir vaiz gibi bağırmaya başladı. Elindeki kâğıdı bir isyan bayrağı gibi sallıyordu.

 

“Yüce liderimiz Hayes! Bakın ne diyor.”

 

İnsanlar korkuyla siper almışlardı. Bir kısmı masanın altına girmiş bir kısmının sadece vücudu masanın altında, bir kısmı ise tamamen donup kalmışı. Tüm dikkat Winnie’nin üzerindeydi.

 

“Diyor ki; Tüccarları soymayın, halkınız soyun. Ama biz hain değiliz. Emekçileri soymayacağız.” Eliyle kafenin bir köşesine sinmiş cemaati göstererek; “Sizi soyacağız. Çünkü siz bu düzenbazı başımıza kaktınız.”

 

Loading...
0%