Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@stuntmanmike

Yazar gününde değil, aklına geleni yazıyor

 

Adamın gözleri farların önündeki yoğun sis perdesine kilitlenmişti. Korkunç keskin dağ sırasıyla çevrili yol, kıvrılarak belirsizliğe uzanıyordu. Arabanın içinde sadece motorun sesi ve radyo cızırtısı vardı; dışarıda ise fırtına yaklaşıyordu. Gece karanlığı, sisle birlikte her şeyi yutmuş gibiydi.

Bir anda, yolun kenarında bir silüet belirdi. Sisler arasında, tek başına dikilen birisi. Adam, yavaşça camı indirip otostopçuyu inceledi. Yüzü net değildi, sanki sis onu da yutmuş gibiydi. Otostopçu, sessizce arka kapıyı açıp içeri girdi. Konuşmadı, sadece ağır nefesi ve varlığı arabanın havasını değiştirdi. Adam bir şey demedi, sadece yola devam etti.

O an radyo bir cızırtı eşliğinde sustu, motorun monoton uğultusu kaldı. Yolun ucu bir anda buharlaşıp atmosfere karıştı.

"Uzun bir yolculuk yapıyorsun, nereye gidiyorsun?" dedi otostopçu.

"Ne işin var burada?" diye sormadı bile. Çünkü kim olduğunu bilmiyordu. Otostopçunun yüz hatları bulanıklaştı, bir an bakınca genç bir adam, sonra bir kadın, ardından çocuktu.

Yol bir anda açıldı. Yağmur bulutları yırtılıp yerini sonsuz bir gökyüzüne bıraktı. Arabanın altındaki asfalt, çimle kaplanmaya başladı. Adamın elleri hala direksiyondaydı ama şimdi araba bir yol yerine yavaşça bir nehirde süzülüyordu. Etrafı gölgeli ağaçlarla çevrilmişti, dalları aracın üzerine eğiliyor, gölgeleri farlara yansıdıkça iç içe geçiyordu. Nehrin suyu arabanın kapısına değiyor, içeri sızıyor gibiydi ama ıslanmıyordu.

Birden, nehrin kıyısında yürüyen birilerini gördü. Uzun, beyaz giysiler içinde, yavaşça süzülen silüetler. Yüzleri yoktu, sadece boş, gri yüzeyler... Birbirlerine bakmıyorlardı ama ona doğru yürüdüklerini hissetti. Ellerini kaldırıp seslenmek istedi, boğazında bir düğüm vardı, sesi çıkmıyordu.

Radyo cızırtı ile tekrar geri açıldı. Radyodaki kadın dj sıradaki şarkıyı tanıttı. “Sızıntı’dan Çürümeden Kaçış.”

"Her şey çürür," dedi Otostopçu. Adam yine sessiz kaldı. "Yaşlı ağaçlar, unuttuğun meyveler, insanlar…”

Arabanın tekerlekleri tekrar asfalta oturdu. Direksiyonu daha sıkı tutmaya başladı. Kendine gelmek için biraz camı araladı. İçeri Gökkuşağı renginde soğuk hava girmeye başladı. Gözlerinin önünden kırmızı, mavi, sarı ve turuncu renkler akmaya başladı. Renkler görüşünü yok etmeye başladı. Arabanın tekerlekleri yoldan çıkmış, bir sağa bir sola kıvrılıyordu. Adam elleriyle bu rengarenk hava bulutunu dağıtmaya çalışıyordu. Otostopçu adam hareketsiz bir şekilde “Bırak onları. İçine çek iyice.” Dedikten sonra gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Adam bir yandan arabayı durdurmaya çalışırken diğer eli ile camın tuşunu arıyordu. Ayağı ile freni defalarca pompalamaya çalışsa da diz eklemlerinin sıvısı kurumuş gibi ağır çekim hareket ediyordu.

Metalden bir havai fişek patladı. Arabanın şasesi origami gibi ahenkli büküldü. Adamın kafası direksiyon dayanmış, elleriyse aşağı uzanmıştı. Otostopçu arkasından seslendi.

“Duyuyor musun beni? Dedim sana bırak onları, içine çek iyice diye.”

Mekân iyice genişlemeye başladı. Araba geri haline patırtılar eşliğinde gelmeye başladı. Kaportası geri şekline gelmek için büyük çaba harcıyordu. Otostopçu bir sigara yaktı daha sonra adamın omzundan dürttü. “Sigara ister misin?” dedi. Adam onaylar şekilde kafasını salladı. Otostopçu sigarayı yakıp verdi. Adam elinde sigarayla arabadan dışarı çıktı.

Biçimsiz taşlarla kaplı bir zemine bastığını fark etti. Kafasını kaldırıp yukarı baktı. İnsanlar ellerinde buğday yükleriyle bir yere doğru yürüyordu. Onların peşine takıldı. Önünde iki kadın yan yana yürüyordu. Kadınlar kendi arasında konuşuyordu, onlara kulak misafiri oldu. Biri diğerine;

“Ne kadar da güzel bir hava değil mi? Dedi.

“Evet çok güzel, ben de böyle bir havada doğmuşum. Fırtınalı ve yağmurlu.”

Upuzun insan kuyruğu sonunda bir falezin kenarına geldi. Herkes olduğu yere ellerindeki buğday yüklerini bıraktı. Aynı kadınlar tekrar aralarında konuşmaya başladı.

“Sen bu havada nasıl doğdun. Seni fark etmediler mi? Dedi.

“Annem beni iyi saklamış.”

“Bu arada bir şey diyeceğim. Bu hikâye hiçbir bok anlatmıyor değil mi?”

“Evet anlatmıyor. Yazar gününde değil, aklına geleni yazıyor beceriksiz herif."

 

Loading...
0%