@stuntmanmike
|
Görüntüler, freni patlamış bir arabanın tekerlekleri gibi hızla dönüyordu. Başımda zonklayan ağrıyla, yatağımın yanındaki ahşap komodinden destek alarak ayağa kalktım. Beynim eriyor gibiydi. Komodinin üzerindeki, ucunda alyans olan kolyeyi elime aldım ve boynuma taktım. Üç yıl olmuştu ama onun anısı, zihnimden kazınmamıştı. Sarı saçları güneşten parlak, gözleriyse cam gibi bir okyanustu. Bu lanet yatakta hâlâ tek başıma yatmaya alışamamıştım. Oda kitap yığınlarıyla doluydu; neredeyse adım atacak yer yoktu. Tuvalete gitmek için yolumu bulmaya çalışırken, o tanıdık çınlama tekrar kulaklarımda yankılandı. Delirten, beynimi uyuşturan bir ses. Duvarın dibine çöktüm, ellerimi kulaklarıma bastırdım. Gözlerim yavaş yavaş karardı. “Tunç! Tunç, iyi misin? Bana bak!” Gözlerimi açtığımda, yerde yatıyordum. Üzerime eğilmiş, panikle bana bakan Elif vardı. Eve nasıl girmişti? Şimdi bunu düşünmenin sırası değildi. Omuzlarımdan tutmuş, beni sarsıyordu. “Sonunda gözlerini açtın, Tunç. Ne oldu sana? İyi misin? Hastaneye gidelim mi?” Duvardan destek alarak ayağa kalkmaya çalışırken mırıldandım: “İyiyim, Elif. Merak etme, hastaneye gerek yok. Sen... sen de iyi görünüyorsun.” “Nasıl yani?” Üzerinde siyah, dar bir etek ve içine soktuğu beyaz bir gömlek vardı; en sevdiğim gibi giyinmişti. Siyah, düz saçları, dolgun dudaklarıyla uyumluydu. “Boş ver,” dedim ve salona doğru yürüdüm. Kendimi deri koltuğa bıraktım; başım hâlâ ağrıyordu. Elif arkamdan, topuklu ayakkabılarının sesiyle geldi. “Tunç, dört gündür yoksun. Bir sürü dosya bizi bekliy…” “Eve nasıl girdin, Elif?” Bir an duraksadı, ne diyeceğini bilemedi. Dudakları titremeye başlamıştı. Onun paniğini almak için elimi uzatıp dudaklarına değdirmek istedim. “Bir delilik yaparsın diye gizlice anahtarını alıp yedeğini yaptırmıştım. İyi ki de yaptırmışım; bak ne haldesin. Hem sen, üzerine bir şey giysene; kaç dakikadır karşımda çıplaksın.” Üstüme baktım, haklıydı. Çırılçıplaktım. “Hoşuna gitmedi mi?” dedim gülerek. Elif yüzünü ekşitti; utanmıştı. Utanınca, kaşları çatılıyor, oval, zeytin rengi gözleri kısılıyordu. Yatak odama gitti. Dolap kapaklarının sesi duyuldu; elinde kıyafetlerle geri geldi. “Al, şunları giy.” Elindekileri üzerime fırlattı. “Beni ne kadar düşünüyorsun, Elif. Korkudan yedek anahtar yaptırıyorsun, üşümemem için kıyafetleri ayağıma kadar getiriyorsun,” dedim, gülerek. Kollarını göğsünün altında bağlayıp sağ ayağını yana açtı. Bu, onun beni fırçalama duruşuydu. “Seni düşünmüyorum. Sadece patronumsun. İşlerin düzgün yürümesi için böyle davranıyorum. Ayrıca, bir kadının karşısında böyle çıplak duramazsın.” “Neden duramayım? Sen erkeklerle üzerlerinde kıyafet varken mi sevişiyorsun?” “Hayır ama senle şu an sevişmeyeceğimize göre çıplak durman ayıp, Tunç!” Sinirlendiğinde, sivri tırnaklarıyla çenesinin sol köşesini kaşıyordu. Bordo ojeleri göz alıcıydı. “Sana bu işte öğrettiğim ilk şey neydi, Elif?” “Cinayetin nerede, ne zaman ve nasıl olacağını bilemezsin,” derdin hep. “Aynen öyle. Bu kural, bu işler için de geçerli.” Gülerek ekledim. Sinirle koltuktaki yastığı bana fırlattı ve salonu terk ederken, çatallı sesiyle bağırdı: “Kalk, üstünü giy! Kahvaltı edip çıkmamız lazım.” Üstümü giyinirken düşünmeye başladım. Elif benden nefret etmiyordu; hatta seviyordu belki de. Yoksa benim gibi alkolik, dengesiz bir dedektifin neden asistanı olsun ki? Mutfağa gittiğimde masada haşlanmış bir yumurta duruyordu. Gözleriyle yumurtayı gösterip yememi emreder gibiydi. Oturdum, yemeye başladım. Önünde yığılmış dosyaların bir kısmını okumaya başlamıştı. Sonunda sessizliği bozdu: “27 yaşında bir tekstil işçisi, bir kadının evinde ölü bulunmuş. Kadın, büyük bir şirketin üst düzey satış müdürü.” “Kaç yaşında bu kadın?” “54.” “Ne işi varmış tekstil işçisi bir gencin bu kadının evinde?” Gözlerini devirerek bana baktı. En sevdiğim halleri listemde bu bakış dördüncü sıradaydı. Bu bakışı görebilmek için bazen bilerek böyle anlamsız sorular sorardım. “Hani bizim işimiz bunu bulmak ya, Tunç. Zaten bunu bilsek, burada bunu düşünüyor olmazdık ya, Tunç!” Ellerimi kaldırarak özür diler gibi başımı eğdim. “Özür dilerim, dedektif Elif Hanım. Bu meslekte yeniyim.” “Çok komiksin. Komik olduğun kadar da çalışkan olsan. Hadi, yumurtanı bitirdiysen çıkmamız lazım. Bizi olay yerinde bekliyorlar.” “Komikliğime dayanamıyorsun, değil mi?” Cevap vermedi, ceketini aldı ve kapıya yöneldi. Tabakları hızlıca topladım, lavaboya bıraktım ve peşinden çıktım.
|
0% |