Yeni Üyelik
2.
Bölüm

🧚‍♀️İSTEME 🧚‍♀️

@su_izi

************

 

Cehennem neydi? Nasıl bir yerdi? İnsanoğlu öldüğü zamanki cehennem den korkardı, peki dünya da olan cehennem?

 

 

Ölmeden de insan cehennemi yaşayabilir di aslında. Bazı kayıplar bize ölmeden cehennemin varlığını anlatırdı.

 

 

Gidenler aslında bütün her şeyi alıp giderdi. Tek fark bazılarımız ın üstüne toprak atıldı duası edildi bazılarımız ise bir süliet olarak kaldı dünyada.

 

 

Sêngêr konağında kıyamet kopmuştu. Rizwan izin ortalığı birbirine kattı. Kardeşi yaralı bir ceylan dı. Onu bir söz için kurban vermek istemiyordu.

 

 

Hem Zaxir aşireti onlar ne diyecek ti bu duruma? Oğullarının emaneti olan kızları gibi gördükleri xezâl in böyle bir evlilik yapmasına izin verirler miydi?

 

 

Konakta bağırış sesleri yükseliyordu. Haklıydı aslında herkes ama en büyük soru işareti xezâl ın bunu kabul etmesi olmuştu.

 

 

Baba olmaz derim sana ben kardeşimi sırf bir söz uğruna kurban vermem. Diye bağırarak konuşuyordu Rizwan. Bilmem kaç kez tekrar etti aynı şeyleri o bile farkında değildi.

 

 

Xezâl olmasa Hazal olacak oğul ben sözümden dönmem. Dedi Hamit ağa. Oda bilemezdi yıllar önce verdiği sözün bir gün kapısını çalacağını.

 

 

Ağam etme tanımadığı etmediği bir adama gelin etme kızımızı... dedi sidan hanım. İstemiyordu bu evliliği Hamit ağa ona daha önce dediğin de bile karşı çıkmıştı.

 

 

Yirmi dört sene kalbinde olan bir acı,bir bekleyiş,bir sızı ile geçti.

 

 

Herkesin ağzından bir söz çıkıyor kimse ona neden diye sorma gereksinimi bile duymuyordu.

 

 

Herkes kendince haklıydı. Bütün tartışmaları bitiren ve bütün herkesin susmaasina sebep olan cümleler ise xezâl dan gelmişti.

 

 

Ayakta durmuş olanları izliyordu. Ama kimse onun varlığından bile haberdar değildi.

 

 

Yeter. Diye bağırdı sanki içinde olan acısını sesine vururcasına konuşmuştu.

 

 

Biri de bana sorsun neden? Diye dedi sesini yüksek tutarak.

 

 

Neden kızım? Niye kabul ettin? Diye sordu Hamit ağa.

 

 

Evet bacım neden? Fermanı unuttun da haberimiz mi yok? Dedi Rizwan kardeşinin evlenmesini istemiyor iken sarf ettiği cümleler ile kardeşinin yüreğine yaralar açıyordu.

 

 

Sorulan sorular ile süzüldü göz yaşları. Nefesi boğazında düğüm düğüm oldu. Konuşmak için çabalarken ses telleri dahi susması için taraf gibiydi.

 

 

Titreyen elleri, soğuklaşan, üşüyen Bedeni, kararmak için bekleyen bir çift gözü vardı.

 

 

Siz ne sanıyorsunuz? Diyebildi çıkmayan sesi ile.

 

 

Ben bu saatten istesem de kimseyi sevemem, kimseye gözlerinde kaybolduğum adama baktığım gibi bakamam. Derken akan göz yaşlarıni elinin tersiyle sildi.

 

 

Göğsünün üstünde duran künye ye gözü çarptığında içine verdiği hıçkırıkları iyicene dışarı vurmuştu.

 

 

Ben ferman'ın isteğini yapıcam. O yokken mutlu olmak için çabaladığımı görsün istiyorum. Dedi son nefesleri,son sözleri bunlardı.

 

 

Yavaş ve sakin adımları odasının yolunu bulurken,ayakta duracak mecali dâhi kalmamıştı.

 

 

Söylenecek sözler bitmiş xezâl herkes için son sözleri sarf etmişti.

 

 

Kapısını açıp odaya girdiğinde gözleri duvarda asılı olan beyaz gelinliğe gitmişti. Olduğu yere çökmüştü. Sırtını kapıya yaslamış,dizlerini kendine çekmiş kollarını dizlerinin üstüne yerleştirmişti. Kollarının üstüne yerleştirdiği çenesi, sadece duvara odaklı yaşlı bir çift göz. İçinde acıdan kıvrılan bir yürek.

 

 

Ferman'ın el emeği idi bu gelinlik xezâl'ı tarif ediyor diyordu ona.

 

Omuzları düz belden yukarısı göğüs kısmında ayrılan iki işleme ile süslenmiş, kolları dirsek hizasında biten, uzun bir kuyruğu ve duvağı olan etek uçlarına pembe işlenmiş bir gelinlik di o.

 

 

O Barbie sine ona layık bir gelinlik dikmişti.

 

 

Şimdi ise pembeye aşık kızı yaşlı gözlerle izliyordu onu.

 

 

Bazı hatıralar çok can yakar, Kalan eşyalar gidenler için göz yaşı dokmemize sebep olurdu.

 

 

Peki hiç bir şey kalmamış olsa giden bir insan, gene de unutur muyuz onu?

 

 

**************

 

Sabahın köründe başladı erîvân konağında koşturmaca. Bugün büyük gündü. Kız isteme için Rıha dan Amed e geleceklerdi. Tabi jêhat hariç gelmeyeceğini dile getirmiş odasına kapatmıştı kendini.

 

 

Bu durum en çok Dilşad hanım ın hoşuna gidiyordu, damat yoksa gelinde olmaz dı.

 

 

Hicran hanım ne kadar yalvarsa da çıkaramadı onu odasından. Jêhat ın ise tek dediği şey" onu istemeyen hayatı boyunca istemeyecek bir adama gelmek, kadını olmak istiyorsa bunu tek başına yapacak."

 

 

El mecbur oğulları olmadan yola çıktı Hicran hanım ve cengiz ağa.

 

 

Sıkıntı ile geçti yolculuk hem kız istemeye gidiyorlardı hemde oğullarını buna getirememis olmanın verdiği mahcubiyet vardı üstlerinde.

 

 

Xezâl ise zaten haberdar olmuştu damadın gelmeyeceginden. Yine de isteme için özenle hazırlanmıştı.

 

 

Uzun kahve saçlarıni arkadan at kuyruğu olarak bağlamış ablası Hazal da ona göre nude tonlardaki makyajı ile onu tamamlamıştı.

 

 

Üstüne ise üst kısmı kapalı belden aşağısı hafif kabarık model bir elbise giymişti. Çok az olan bacak dekoltesi altına giydiği gümüş renk ayakkabıları ile uyum sağlamıştı.

 

 

 

 

(Bacak dekoltesi diz kısmında olarak düşünün)

 

 

Konak halkı kapının önünde toplanırken çaldı kapı. Çok bekletilmeden de açıldı.

 

Önde Cengiz ağa ve Selim arkasından Hicran hanım ve Dilşad hanım girmişti. Onlardan sonra ise bütün eîvân aşireti.

 

 

Hicran hanım yüzündeki mahcubiyet ile uzattı elinde tuttu gülleri şimdi oğlu vermesi gerekiyordu bunları ama onun oğlu keçi nin ilk soyu gibi inattı.

 

 

Xezâl yüzündeki tebessüm ile aldı çiçekleri elinden ardından elini öpüp sarıldı.

 

Sonra Dilşad hanıma da aynı şekilde yapıp, Berivan,Dilan,ve Zeynep ile kucaklaştı. Emre ve selim'e hoş geldiniz deyip içeri davet etti.

 

 

Dilşad hanım xezâl ın elbisesini süzmüş ardından yanında onunla beraber yürüyen eltisine dönmüştü.

 

 

Bu örf adet de bilmez hele , şuna bak dekolte giymek nedir ? Diye eltisini doldurmak istercesine konuştu.

 

 

Hicran hanım derin bir nefes alıp ona doğru çevirdi başını.

 

İnşallah bir gün olur da selim'e kız istemeye gidersek kızın isteme gecesi giyeceği elbiseyi sen alırsın. Dedi iyneler tondaki sesi Dilşad hanımı deli etmişti.

 

 

Sanki yanlış bişey derim.derken sözünün bitmesine müsade etmeden durdurdu onu Hicran hanım.

 

 

De hayde Allah aşkına bir susta. Burda damat olmadan kız istemeye gelmişiz sen dersin elbise, kız dese damat ne cevap verecez? Diye söylenip hazırlanan şark odasına geçti.

 

 

Hamit ağa Cengiz ağa ile selamlasip ev halkını tanıtmaya başladı.

 

 

Büyük oğlum Rizwan yanındaki onun bir küçüğü Reha Hazal ve xezâl buda en küçüğü Zafer . Diyerek kısa bir özet geçti.

 

 

Onlar iyi arkadaştı ama birbirlerine verdikleri söz için hiç yan yana gelmemislerdi.

 

 

Hamit ağa nin konuşması bitince cengiz ağa ailesini tanıtmaya başladı.

 

 

Eşim hicran, yanındaki de rahmetli kardeşimin hanımı Dilşad onun yanındaki oğlu Selim kapalı olan kız da Zeynep küçük kızı olur.

 

 

Sarışın olan Emre benim küçük oğlum dur yanındaki zıt kutuplarım ise Berivan ve Dilan ikiz kızlarım. Dedi herkesi tanıtmış asıl aile üyeleri birbirini tanımıştı.

 

 

Xezâl ve Hazal kahve yapmak için şark odasından çıkmıştı onlar gider gitmezde konuşmuştu gene Dilşad hanım.

 

İnsan bir nasıl içeceksiniz diye sorar? Dedi burun kıvırır vaziyette.

 

 

Hicran hanım sıkıntı ile soluk alıp veriyor eltisinin söylediği sözler ile adeta yerin dibine gidiyordu.

 

 

Çok geçmeden eski bakır bir tepsi de kırmızı kurdele 🎀 bağlı fincanlar ile geldi xezâl.

 

 

Kahveleri dağıtıp kapının yanında elindeki tepsiyi önüne tutarak durmaya başladı.

 

 

İlk yudumu alan Dilşad hanım olmuştu, aldığı gibi de yüzünü buruşturup ardından su içmesi bir olmuştu.

 

 

Sakat oğlunu neden kabul ettiği belli abi beceriksiz olduğundan. Daha kahveye şeker koyması gerektiğini bilmiyor. Dedi ağzındaki tadı değiştirmek istercesine gelen lokumu yerken.

 

 

Rizwan bişey söylemek için hamle yaptığı sırada Hamit ağa dizine vurarak durması için ikaz etti. Biliyordu kızı onun cevabını kendi verebilirdi kimseye ihtiyacı yoktu onun.

 

 

Ben beceriksiz değilim yenge hanım siz kos koca aşiret damadı istemeye getiremezseniz onun yerine de tuzlu kahveleri siz içersiniz. Dedi kendinden emin çıkan sesi ile...

 

 

Sus da gelin sus da kahveni iç. Dedi kahvesini yudumlamaya başladı ardından.

 

 

Zor zahmet herkes tuzlu kahvelerini içti. Cengiz ağa biten kahvelerin ardından konuşmaya başladı.

 

 

Allah'ın izniyle niyetimiz bellidir can dostum. Dedi boğazını temizleyip ardından devam etti konuşmaya.

 

 

Allah'ın emri peygamber efendimiz hazreti Muhammed (sav) kavli ile kızın xezâl'ı oğlum jêhat'a isterim. Dedi söylediği sözlerin ardından derin bir nefes alarak rahatladı.

 

 

Hamit ağa kızına doğru çevirdi bakışlarını cevabını biliyordu ama gene de hayır derse buna onu zorlamazdi. Xezâl gözleri ile onay verince konuşmaya başladı.

 

 

Rabbim inşallah hayırlara vesile etsin, hayırlı uğurlu olsun inşallah. Dedi sesi biraz kısık dı. Nede olsa kızı kuş olup uçuyordu.

 

 

Kızının baba evindeki hayatı bitiyor Koca evindeki hayatı,yeni bir hayatı başlıyordu.

 

 

Hicran hanım getirdiği yüzük ve diğer takılar ile bekliyordu. Kimse yüzük takmak için hamle yapmıyordu. Xezâl damadın olmayışından kaynaklı hircan hanımın ne kadar üzüldüğü fark etmişti. Oğlu en mutlu olacağı güne gelmemişti.

 

 

Rica etsem yüzüğü siz takarmisiniz? Dedi xezâl Hicran hanım biraz affallamis olsa akan bir damla göz yaşını silip hemen olduğu yerden kalktı.

 

 

Elindeki siyah kutuyu açıp önce söz için aldığı altın yüzüğü xezâl ın parmağına taktı.

 

 

 

 

Ardından ise duymuştu sorup soruşturmus xezâl in lotus çiçeğini sevdiği öğrenmiş ona sevdiği çiçekten bir yüzük almıştı. Onuda sağ elinin yüzük parmağına taktı.

 

 

 

 

Daha sonra ise söz için aldığı altınları takmak kalmıştı. Önce altın bir kemer ve onunla uyumlu olan bileklik,küpe ve kolyeyi taktı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Daha sonra ise aile yadigarı olarak getirdiği bir zarif bir gösterişli olan iki set daha taktı.

 

 

Xezâl takılan takılar ile yavaştan yürüyemez olmuştu zaten elli kilo ya vardı ya yoktu.

 

 

Jêhat için aldığı yüzüğü hicran hanıma verdi bunu da oğluna takmasını istedi.

 

 

Dilşad hanım yüzüğü görür görmez yine bir memnuyetsiz hava sezdirdi ortamda.

 

 

Bişeye de benzemiyor ki? Dedi sessiz söylediğini sandığı cümleler aslında herkes tarafından duyulmuştu.

 

 

Bende bilirdim gösterişli bir yüzük almayı lakin erkeğin gösterişli ve altın yüzük takması caiz değildir. Dedi ve arından el öpme faslına geçti.

 

 

Sırayla bütün aile büyüklerinin elini öpüp asıl yapması gereken şeyi yapmak için tekrar mutfağa geçti.

 

 

Çok geçmeden de cengiz ağa ayaklandı yolları uzundu artık gitmeleri gerekiyordu.

 

 

Avluya indikleri zaman ise dilan telefonun dan açtığı şerwano ile herkesin olduğu yerde durmasına sebep olmuştu.

 

 

Kızlar karşılıklı şerwano oynarken herkes onları izliyordu. "Kusura bakma Hamit benim kızlar biraz deli" dedi cengiz ağa ortamı sakinleştirmek istemişti ama aslında herkes hâlinden memnundu.

 

 

Sen daha deli görmedin cengiz merak etme yakında göreceksin. Dedi kendi kızını biliyordu. Sevecen di ama aklına eseni yapan delinin tekiydi. Hele de hiç susmazdi. Bıdı bıdı sürekli konuşması yeterdi.

 

 

Kızların oynaması bitince herkes kapının yolunu tuttu. Xezâl ise elinde bir termos bardak ile geldi.

 

Bakar mısın? Diye seslenip duran dilan in yanına doğru adımladi.

 

 

Bunu abine götürebilir misin? Dedi sevecen sesiyle.

 

 

Tâbi yengem emrin olur. Deyip elindeki bardağı aldı.

 

 

Erîvan aşireti gecenin geç saatinde dönmüştü Urfa ya. Dilan biraz çekinerek de olsa abisinin kapısının önüne geldi.

 

 

O nasıl vereceğini düşünürken arkasından gelen Hicran hanım ile kendine geldi.

 

 

Ne bekliyon kızım burda? Diye sordu oda yüzüğü vermek için gelmişti.

 

 

Dilan ona durumu anlattı. Hicran hanım dilan'ın elindeki bardağı da alıp içeri girdi.

 

 

Jêhat her zaman olduğu gibi çalışma masasında oturuyordu.

 

 

Noldu anne kızı vermediler mi yoksa ? Diye ima ile sordu. Aslında beklediği oydu.

 

 

Hicran hanım elindeki kutuyu açıp oğlunun önüne koydu.

 

Yok oğlum hayırlısı ile en yakın zamanda bu eve odana bir gelin gelecek. Dedi.

 

 

O bunları söylerken oğlunun alan yüz şekli bile onu mutlu etmeye yetmişti.

 

 

Ne demek kabul mü ettiler? Dedi bir anda affallayarak sorduğu belliydi hâlinden.

 

 

Hicran hanım başıyla onayladı.

 

Jêhat ise donup kalmıştı.

 

 

Ne demek yani onu istemeyen sevmeyecek bir adama eş olmak için bu kadar çaba harcaması neden di?

 

 

Kendini bile bile neden kör bir kuyuya hapsediyor du?

 

 

Hayatını karartmak için neden böylesine bir uğraş içine girmişti?

 

 

Jêhat bu düşünceler ile boğuşurken konuştu Hicran hanım.

 

 

Yüzüğü tak,bardaktakini de iç! Zaten sen yoksun diye hepimiz senin içeceğin tuzlu kahveleri içtik. Deyip odadan çıktı.

 

 

Jêhat önce yüzüğe ardından da yanında duran bardağa baktı. Ağzını açıp bir anda içti.

 

 

Aldığı yudum ile de önce boğazında ardından yemek borusu ve midesinde büyük bir yanma hissetti.

 

 

Aldığı bir Yudum bugün isteme için gitmiş olsaydı eğer içeceği kahveden daha fazla yakıp kavurmustu onu.

 

 

Biraz su içip yanan midesi ve boğazını rahatlattı.

 

 

Önünde duran ve artık mecburi olduğu yüzüğü alıp sol elinin yüzük parmağına geçirdi.

 

 

Artık sözlü bir adamdı o. Karanlığına birini daha mahkûm etmişlerdi. Ailesi yada kız kendini istemeye bile gelmeyen bir adama nasıl kızlarını vermişti? Peki o kız bunu nasıl hazmetmek misti?

 

 

Kafasında dolaşan soruları susturmasi nedenini sorguladığı sorulara cevap bulması lazım di.

 

 

Telefonunu eline alıp en yakın arkadaşı olan Emir'i aradı.

 

 

Biraz uzun bir çalış sonrası telefon açıldı.

 

 

Evet kızı vermemişler demi? Diye uykudan uyandığı belli olan sesi ile sordu Emir.

 

 

Şuan parmağımda gümüş olduğunu sandığım bir yüzük var sence vermişler mi? Vermemişler mi? Diye dalga geçer vaziyette sordu.

 

Bir yandan elinde duran yüzüğe bakıyordu.

 

 

E hayırlı olsun o Zaman demekki senin bu evlilikten kurtuluşun yok. Dedi emir az da olsa kendine gelmişti.

 

 

Öyle gözüküyor. Dedi ardından sıkıntılı bir kaç soluk alıp verdi.

 

 

Bana bu kızı araştırsana ailesini onu yahu neden onu istemeyen bir adama hemde sakat bir adama eş olmak için bu kadar çabalıyor ki? Dedi sitem ve öfkesi dışa vurdu bir anda.

 

 

Onun bu konağa gelmesi demek hayatında yeni yaralar demek olacaktı.

 

 

Zamanında onun sakat kalmasına sebep olanlar ona da yaşatmaz mıydı? Aynı şeyleri.

 

 

Tamam sabah hallederim. Dedi emir ve bu sırada dünya ile uyku alemi arasında gidip geliyordu.

 

 

Jêhat telefonun kapattı. Yine her zaman olduğu gibi sinirini ve öfkesini tırnaklarında çıkarmaya başladı.

 

 

Ne zaman sinirlen se ne zaman öfkesi aşamayacağı kadar çok olsa sakinleşmek için tırnaklarını kullanırdı.

 

 

Şimdi ise yine aynı şeyleri düşünüyordu. Her şeyi yapmış herşeyi kendince yoluna sokmuş Ken bir kızın gelip bunları mahvetmesini istemiyordu.

 

 

Bir gün bu odadan ayaklanıp çıkmak onu 14 sene bu odaya mahkûm edenler den hesap sormak için gün sayarken evlenmesi planları arasında yoktu.

 

 

O elinden hayalleri alınmış bir çocuktu. O oyun sandığı gerçeğin aslında onun ölümü için planlandığını bilemeyecek kadar küçüktü aslında.

 

 

Ama acımadılar ona tek bir hamle ile bütün hayatını elinden aldılar en yakınları en güvendikleri onu tekerlekli sandalyeye mahkûm ettiler.

 

Hemde bildiği sırf bir gerçek uğruna.

 

 

***************

 

 

 

 

Loading...
0%