yaklaşık bir sene evvel wattyde DYA ya ile bir yola çıkmıştık. Çok destek çıktınız, ve umarım buradan baştan başlayıp devam sürdürürüz. Fazla lafı uzatmak istemiyorum bu yüzden bölüm sonunda görüşmek üzere :)
***
Dışarıyı soğuk hava esir almış, elimi ısıtan kahvem. Makineden taze almıştım. Kupamı dudaklarıma götürmüştüm ki, bi ses duydum. "Aylin kannst du mal kommen..?"("Aylin bi gelebilir misin?") Bende diyordum, acaba ne zaman beni çağıracaklar diye. Kahvemi mutsuz bir şekilde masaya geri koydum ve odadan çıktım. Benim mesleğimde sicak bir şeyler içmek olsun, ağzıma bir lokma yemek almaya kalkayım hep engelleniyorum. Bu devirde hemşire olmak çok zor. Hele hele kendi öz memleketinde değilsen, hayat bir tık daha zorlaşıyor. Kendi canını hiçe sayarak, insanların hayatlarını kurtarmaya başlıyorsun.. hayatımın özü bu. Ama seviyordum mesleğimi.
Hızlı adımlarla doktor martinin yanına varmıştım. "Was kann ich für Sie machen Herr Doktor?" (" sizin için ne yapabilirim doktor bey?") karşımda kırk elli yaşlarına dayanmış, kır saçlı, 170 boylarında hafif göbekli bir adam duruyordu. Koyu mavi Scrubs giyiminde beyaz önlüğün altında gözüküyordu. Alnından ter damlaları akan adamın boynunda stetoskop asılı duruyordu. Sonra yorgun sesiyle konuşmaya başladı. "In Zimmer 3 muss eine Cholin- Infusion laufen. Dann in Zimmer 6 muss der Blutdruck alle 40 Minuten nach gemessen werden. Wir müssen die Patienten in Zimmer 2 und 5 jeweils ein kompletes Blutbild ins Labor verschicken. Und die Patientin in Zimmer 1 soll die Prämed sofort ablaufen und dann geht sie auf die Station D24 und dann folgt dass ganze Prozedere für die Op ab. Alles klar?!!" ( üçüncü odadaki hastaya kolin infuzyonu gerekli. Ardından altıncı odada bulunan hastaya her 40 dakikaya tansiyonu ölçmeniz gerekli. İkinci ve beşinci odada bulunan hastalardan birer tam kan sayımı almamız gerek. Onları hemen laboratuvara yollamalıyız. Birinci odada bulunan hastayıda anesteziyle görüştürmeli, ardından onu D24 bölüme aktaracak. Orada ameliyat için gerekli prosedürler uygulanacak. Anlaşıldı mı?!!") saat gecenin beşiydi ve mesaimin bitimine bi bir saat falan vardı.
Tüm gece ayrı bi stres, ayrı bir yorgunlukla geçti. Uyku düzeni diye bir şey yoktu artık. Sabah işe gidiyordum öğlene doğru çıkıyor. Ve aynı günün gecesinde vardiyayı alıyordum. Bu rutin son üç dört gündür böyleydi. Personal eksikliğimiz vardı. Aynı zamanda kış olduğu için bir çok kaza gerçekleşiyordu.. Başımı yukarı aşağa sallarken İngilizce üzeri söylenen "yes"kelimesini söyledim ve doktorun yanından uzaklaştım.
Öncelikle doktorun bana söylediği her şeyi cebimden çıkartığım küçük A5 boyutundan oluşan kırmızı defterime not aldım:
O sırada mesai arkadaşım Layla yanıma geldi. Yaklaşık aynı boylardaydık. Onun teni benden biraz açıktı. Sarıya boyattığı saçlarını topuz haline yapmıştı. Hijyenik kurallarına göre saçımızın açık olması, açık ayakkabı giyinmemiz, özellikle şu "Crocs" diye söz edilen terlikler olsun, öjeli tırnak/ sahte tırnak, bileklik, saat yüzük vesaire olsun, tam anlamıyla yasaktı. Yinede yapanlar vardı. Layla harry potter tarzı bir gözlük takıyordu. Bileğinde ise küçük üç kelebek çember halinde dövme olarak çizilmişti.
Layla Bulgaristan'dan geliyordu ve onunla mesleğe başlarken tanışmıştık. Bi deftere bi bana baktı, ardından "ich übernehme die Infusion in Zimmer 3, tamam habibii!!" ( „üç numaradaki infusyon bende, tamam mı hayatım!!") ona tebessümle baktım ve "i love you habibii" ("seni seviyorum hayatımm") deyip elimi kalp yaptım. O da yanımdan uzaklaştı. Ben de gerekli diğer ihtiyaçları alırken bir yandan da anestiyi arıyordum.
"Hallo ich bin Aylin von der ZNA. Wir brauchen dringend den Arzt für die Aufklärung! Die Patientin liegt in Zimmer eins." ( „Merhaba ben Aylin, acil servirsten ariyorum. Bize acilen anestezi doktoru gerekli. Hasta ise birinci odada.") karşı tarafı son sinir hüçrelerimle dinledikten hemen sonra karşı tarafa "Ja ich kann Sie verstehen, aber es ist ein Notfall und Doktor Martin hat es eingefordert. Also BITTE geben sie dem jeweiglichen Artzt Bescheid, der momentan Dienst hat. Das ist ein NOTFALL!!" („ Evet sizi anliyorum, lakin bu bir acil durum. Doktor Martin bunu emretti. Yani LÜTFEN şuan mesaisi olan doktoru buraya yönlendirin. ACİL!!") dedikten hemen sonra telefonu kapatıp, cebimin ön yakasına taktım. Yeterince stresli bir mesai geçirirken, telefonda boş boş konuşan bencil insanlarla konuşmak ağır geliyormuş insana. Biz burada insanların canıyla uğraşalım, telefonda konuşan kadın ise kendi derdiyle. Yok neymiş şuan mola yapiyormuş, mesaisi bitmek üzereymiş. Uğraşamazmış. Yarım saat sonra arayacakmışım. İşine gelmiyor demiyorda, yarım saat sonra mesai değişimin de ara diyor. Te Allahım yaa.. Şeytan diyor, git bunun gibilerin saçlarını başını dağıt. Gerçi o da yetmez. Bunlar insanı katil yapar, KATİL! Ama işte elimi kirletmeye değmez..
Elimde tuttuğum malzemeleri öncelikle kapı ikinin önüne tuttum, ardından ise birinci odadaki hastanın yanına gidip, ona güncel durumu anlatmaya başladım. "Murat bey, doktor bey az evvel söylemiştir belki. Ama size yinede biraz ayrıntılı anlatacağım." Hastanın Türk olması üzeri, fazla Almanca konuşmadığını ilk geldiğinde anlamıştım. Sanırım bu yüzden de doktor martin beni buraya yönlendirdi. "Öncelikle birazdan yanınıza bir başka doktor gelecek. Bu doktor size anesteziyi nasil uygulayacağını anlatacak vesaire. Ardından sizi D24 bölümüne aktaracağız. Orada gerekli bilgileri ameliyat için alacaksınız..merak etmeyin sizin için bir personelimiz ilgilenecek. Sizi gerekli olan bölgeye götürecektir ve önemli eşyalarınızı da oradaki bir kasaya koyabileceksiniz. Ameliyat gerçekleştikten sonra, önce genel kontroller için sizi başka bir odaya alacaklardır. Siz bu esnada narkozun etkisiyle büyük ihtimal uyuyor halde olacaksınız. Uyanır uyanmazsa tekrar D24 de götürülecek ve bir, iki gün orada kalacaksınız. Tabi bu ameliyat sonuçlarıyla değişebilir. Merak etmeyin, emin ellerdesiniz. Korkmanıza gerek yok."
Adam sedyede oturur pozisyonda beni pür dikkat dinliyordu. Aslında böyle acil durumlarda hasta piskolojik olarak konuşamaz durumda oluyor ve öyle durumlarda oluncada hastaya haber vermeden hemen ameliyata alıyoruz. Lakin karşımda duran otuz yaşında olan Murat beye hastane arabasıyla gelirken büyük doz sakinleştirici verilmişti. Murat beyin sol kolunun içinden inşaat Demir'i girmişti. İnşaat Demir'i daha fazla kalmaması için, hastaya tutmasını istemiştik. Adam başını salladı, ve kırık Almancası ile Türkçeyi birleştirdi. "Vielen Dank, hemşire."("teşekkür ederim hemşire.") ben adama arkamı dönüp kapıyı açıp, kapattım. Adam daha gençti, böyle bir olayın olması, inşaata olan sorumsuzluk sinirlerimi bozmuştu. Umarım iyileşirdi..
Masanın üzerine bırakmış olduğum malzemeleri alıp önce ikinci odaya ardından da beşinci odaya girecektim. İkinci odada bir 46 yaşlarında bir Rus kadını vardı. Zaten Alman hasta bulmak zordu, maşallah bu gidişte tüm dilleri çözecektim. Kadın 0% Almanca ve 0% İngilizce biliyordu. Harika.. elemimle ondan kan almak istediğimi anlatmaya çalışıyordum.
Önce kendime ardından kadının koluna gösterdim. "Me.. you..blood,okay?" ("Ben..sen..kan,tamam?") kadın büyük ihtimalle anlamadı beni, ve sanırım Rusça konuşmaya başladı. Sonra tekrar iğneyle göstermeye başladım. Önce kadına elime uzattım, ardından kendi koluma iğne yapıyormuş gibi tuttum ve kan günlerini gösterdim. Ne bu sefer odayı bir çığlık sesi esir aldı. Bu böyle olmayacaktı, odanın kapısını açıp iki hemşireyi çağırdım. Uzun gayretler sonucu kadını dört kişi tuttu bende kan almaya başladım. Bu kadın ömrümden 20 dakika çalmıştı.. ah ah, kan aldıktan hemen sonra bi de bi sakinleştiriçi uyguladı bi başka doktor kadına. Ve beş personal, doktor dahil ter içinde odadan çıktık.
Son bir görevim kalmıştı, beşinci oda. Lütfen bu kadar zahmetli olma. Girmem ve 5 dakika olmadan çıkmam bir olmuştu. Bu hasta ise Amerikan İngilizcesi bir şivesi var dı. Damar ları ise gür, lazım olan kanı aldıktan sonra ise "dankeschön my lady" ("teşekkür ederim leydim") dedi. Ona gerçekten uzak bir tebessüm ettim.
Böyle olmamın nedeni ise kan alırken yavşak yavşak konuşmasıydı. Yok efendim böyle bir güzellik olduğu bilseymiş önceden hastane ye gelirmiş, peşimi bırakmıyacakmış.. zaten nerde manyak var, beni buluyor.
Odadan çıktıktan sonra, damağımın kuru olduğunu hissedip mutfağa yöneldim. Ben içere geçip, kahvemı bıraktığım yerden alıp dudaklarımın arasından içtim. Ve tabikide kahvem buz olmuştu. Ah be hayat, neden bu kadar acısın.. şu son iki üç senede soğuk kahve içmem normalleştirmiştim, oysa süren son sıcak kahveyi nizamdan içtiğimi bilene hatırlamıyordum. Ben kahvemi kana kana içerken, sabah mesaisine gelenler mutfağa girdi..
daha fazla oyalanmadan, arkadaşlarıma veda ettikten hemen sonra kendimi, kelağda bulunan değiştirme odasına yönelip, üstümü değiştirdim. Artık eve gitme vaktım gelmişti.. size günaydın, bana iyi geceler 😴
kuğularım yazı hataları olabilir, şu bir kaç gündür kitappad ile bir sorun yaşıyorum; bölüm yazmakla bu yüzdende copy paste yapıverdim eski yazmış olduğumdan.
destek çıkmayı unutmayın, sizi seviyorum.
sade kapanış yapmadan evvel bir soru bırakıyorum buraya 👩🏻⚕️✈️🧑🏻✈️
ilk bölümdeki aylini nasıl buldunuz?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |