dyanın ikinci bölümüyle sizinleyim. Bir kaç kuğularım üste "3.bölüm/4.bölüm" diye yazdığını haber vermiş. Sanırım bu taslakta bölümlerin olduğundan kaynaklı. Daha bölümleri sonradan düzeltme erişimim yok. Telefon numara kaydıyla bir sorun yaşıyorum--- neysee konumuza dönersek Dya yo sizlere bırakıyorum. Yorum ve yıldız vermeyi unutmayın.
bölğm sonunda görüşmek üzere, Allaha emanet kuğularım 🦢🫶🏼🦋
***
Otoparka varmıştım ki, telefonum çalmaya başladı. Oysa daha doğru düzgün hastaneden çıkmamıştım. Yorgun halimle telefonumu çantamın ön cebinden çıkartıp, aynı yorgun sesim ile aramayı açtım.
"Alo?" ses gelmedi. Tekrardan "hallo?" ("Alo?") dedim. Telefonu kulağımdan çekip arayanın kim olduğuna baktım. Bilinmeyen numara diye bir şahıs beni bu saate niye arıyor?! Tamam aramasını geçtim, madem arıyor neden cevap vermiyor? Bende daha fazla soğukta oyalanmadan Telefon aramasını kapattım, zaten hiç bir ses gelmiyordu.
Arabamı anahtar ile açınca çantamı da arka koltuğa attım. Anahtarla arabayı çalıştırdım ve otoparktan çıkmaya koyuldum. Çalışma kartım ile çıkış üçretini ödedikten hemen sonra soğuk hava beni kendisine çekmişti. Arabada olmam, soğuk havayı hissetmeme engel falan değildi. Arabayı ısıtamayacaktım, çünkü akşam hastaneye gelirken bozulası tutmuştu. Bula bula kış ayında bozuluyordu.
Eve varmam bi bir saatimi almıştı. Trafik fazlasıyla doluydu. Büyük ihtimal hava soğuk olduğu için metroların rayları buz tutmuştu, ve bu büzden bizim şehirdeki insanlar çocuklarını okullara yetiştirmeye çalışıyordu. Bunu tabikide sevgili meslektaşlarımdan öğrenmiştim. Dairemin girişine varınca arabamı boş bir yere park ettim. Kilitlendikten hemen sonra, anahtarım ile apartman kapısını açtım.
Dairem üçüncü katta olduğu için biraz merdiven çıkmam gerekti. İkinci anahtarım ile de daireme giriş yaptım. "Selamunaleyküm anneciğim, ben geldim" dedim kapıyı kapatırken. "Aleyküm selam güzel kızım" diye bağırdı annem mutfaktan. Ardından aralıktan gözüktü, ve üstüne giydiği önlük unla harmanlanmıştı. Annem 150 boylarında, 49 yaşlarında tontiş bir kadındı. Başında hiç eksilmediğini tülbenti ile her tarafa mutluluk saçıyordu.
Annem eskiden hemşireydi, ardından uzun bir süre Akciğer kanseri ile savaştı. Uzun terapi yöntemleri, farklı farklı ilaçlar aldı. Bu süreç bizi çok yıprattı, en çok da annemi. Ama asla yenilmedi, hep savaştı. Annemin bu huyunu özellikle çok seviyorum. Bana hep hayatta en çok kendin ile savaşmayı öğretti. Allah'a şükür bir dört ay önce yendi hastalığı.1
Uzun gayretler sonuçu yine evdeydi. Tabi annem pek evde oturmayı sevmez. 1 1/2 ay önce yani ekimin sonları, kasımın başları bizden habersiz işe başladı. Abim ile bunu öğrendikten hemen sonra ortam bi gerildi.
Ama haklı değil miyiz? Daha hastaneden çıkalı iki üç ay olmuş, evde otursana annacuğum! Ama yok, karanlık bulutlar aramızda dolanmasın diye ortak bir yol bulduk. Az ve kısa vardiyeli bir şekilde hademe olarak çalışıyor. Az vardiyeli dedim de, bu haftada iki gün yaklaşık iki- üç saat demek, o kadar. Gerçi hala tam anlamıyla içime sinmedi. Ama hastaneye hemşire olarak, yine aynı şekilde strese ve baskıya maruz kalmasına da asla izin vermezdik. ASLA!
Ben annemin canını çöpte bulmadım. O benim, bizim müceferimizdi. Ona bir şey olsa dünyaları yakardık. Babam ise araba firmasında üç vardiyeli çalışıyor, benim gibi :) pek birbirimizi gördüğümüz söylenemez.. ben sabahçıyken, o öğlenci. Babam gececiyken ise ben öğlenci. Bazı günler bir iki saatlik olsada birbirimizi görüyoruz. Oradalar iki haftanın hasretini yaşıyoruz.
Hayat bizimle oynuyordu. Aynı çatıda yaşayan insanlar birbirlerini ekmek parası için göremiyordu.. annemin geçirdiği hastalığı hepimizi pert etti. Bu süreçte en çok annem güçlü kaldı. Ben geceleri uyuyamıyordum, kafamda bin bir tüllü senaryolar. Acaba diye başlayıp, ölüm ile sonlanıyordu.
Ben kaç gece, kaç gündüz etmiştim.. babama bakılınca, o dışarıdan hep güçlü, hep duygusuz gözüksede içi içini yiyordu. Annemi o hastane koridorlarında görmek, beni benden alıyordu. Tamam hastanede çalışıyor olabilirdim, yalnız hastane yataklarında insan sevdiğini görmek ayrı bir acı veriyordu..Abime gelirsek eğer, Musat Yaygara. Pırıl Yaygara ,yani yengem, ile dört senedir evliydi. Ayrıça iki yaşında bir pirensessss yeğenim vardı. Mirasu. Minik sarı saçları ile annesine benzeyen, ama Ela gözlerini babasından almış. Huyunu da benden. Ne derler bilirsiniz: Kızın huyu, halasına benzermiş :)
Ben odama geçip, üstümü değiştirdikten hemen sonra, abime mesaj çektim.
" abi, benim arabaya el atar mısın bı? Klima düğmesi bozuldu sanırım yine..." (GÖNDERİLDİ)
Mesajlardan çıktıktan hemen sonra duşa girdim. Tabikide soğuk. Yaz kış fark etmez, hep soğuk yıkanıyorum. Kişisel vücut bakımımıda hallettikten hemen sonra, bornozum ile dışarı çıktım. Üstüme rahat spor giyimleri giyindikten sonra, saçlarımda duran havluyu tekrar sararak yüzümle ilgilendim.
Öncelikle rahatlatıcı yüz maskemi sürdüm. Maske yüzümde bi on onbeş dakika durması gerekiyordu. Bende spotify ye girip rastgele bir şarkı açtım. İki dakika sonra şarkı bitti ve başkası çalmaya başladı. Bunu beğenmedim atladım, öteki de almancaydı onu da atladım. Cidden ya, alman şarkı dinlemeyi hiç sevmiyorum, pek benlik değil. Tam, tekrar değiştirecektim ki, bu seferde reklam girdi araya.. Te Allahım ya, ben hiç keyfime göre müzik dinleyemez miyim?! Kusuruma bakmasınlar, ama sırf müzik dinlemek için de uygulamanın prime tarzını satın alamam.
Spofity' den çıkıp telefonumdan Türk radyosunu açtım. Şimdiki teknoloji artık uygulamalar üzeri istediğim radyoyu dinleyebiliyorum. Best FM ye bastım ve karşıma çıkan ilk şarkı ile banyonun aynasına bakarak çoştum. "Senin benimle zorun ne sevgilim? Bu kalbi kırıp kırıp neden parçalıyorsun? Açık açık anlat, sorun ne sevgilim? Neden şimdi yeni bir savaş başlatıyorsunnn?"
İrem dericin Zorun ne sevgilim şarkısını bas bas bir ergen gibi bağırıyordum. Şarkı bitince bende maskemi çektim. Göz altlarımın altınada mas mavi aldığım hyalorik, diğer isimi ile nemlendirici göz altı pedleri yüzüme yerleştirip ve bir kaç dakika bekletiyorum. Bu süreçte hem saçlarımı fönleyip, taradım. Pedleri de çöpe attıktan sonra, banyoda işim bitmişti.
Annemin yanına kısaca gidip, ona biraz uzanacağım dedikten sonra kendi odama girip kapıyı kapattım. Yatağa uzanmadan evel, telefonumdan 4 saat sonrası için alarm kurdum ve yatağa girer girmez gözlerimi kapattım.
Alarmım on dakikadır çalıyordu ve ben sürekli alarmı kapatıp erteliyordum. Üstümde kaç günün bir yorgunluğu var dı da , birtüllü kalkma bilmiyordum? Aslında devam yatsam ne olurdu ki? dedim ve sonra bir ses duydum..
Telefonum çalıyordu, yine... Komidimin üstünde durmadan çalan telefonuma uzanıp önce saate baktım. Saat 11:43 geçiyordu. Daha öğlen olmamıştı, peki bu arama... tek bir şahız bu saate arayabilirdi.. umutsuz bir vaka olduğunu bile bile telefonumda yazan ZNA (Allah bebalalrını versin işi) ARIYOR diye yazıyordu.
Yatağımda doğruldum ve telefonu kulağıma dayayıp açtım. "Ja ich höre ?"("evet sizi dinliyorum?") dedim, hala yorgun olan sesim ile. "Ehh guten morgen Aylin, ich bin's Marie. Ich hoffe ich habe dich nicht aufgeweckt. Ich sollte dich anrufen, um zu fragen ob du heute eine spätschicht machen könntest, da zwei von der Spätschicht krank sind? („ Ehh günaydın Aylin, ben Marie. Umarım seni kaldırmamışımdır. Bana seni aramamı ve bügün öğlen vardiyesine gelirmisin diye sormamı istediler. Öğlencilerden iki kişi bügün gelemiyor da..")
Bu bi şaka olmalıydı öyle değil mi? Gerçi ben ne bekliyorsam, sanki son üç günde böyle bir aramayı almamışım gibi. Rabbim sen bana yardımcı ol. Şeytan diyor, git istifa et.. ama el mecburu lazım o para geçimimize.
Offf hayat niye oynuyorsun benle. Şimdiden özür dilerim "sevgili" marie ama sinirimi sana kusmalıyım. " das ist ein Scherz oder? Ich bin erst seit knappen 4- 5 Stunden zuhause. Dann werde ich noch die letzten Tage durchgehend angerufen, ob ich einspringen kann. Wisst ihr überhaupt wie anstrengend dass ist?! Es kann doch nicht wahrsein, dass außer mir keiner einspringen kann. Was ist mit Jonathan und Lia??" („ bu bir şaka olmalı, öyle değil mi? Yaklaşık bi 4-5 satır evdeyim. Üstelik son günlerde hep başka bir vardiya yapabilir miyim diye aranıyorum. Bunun ne kadar yorucu olduğunu bilmiyor musunuz acaba?! İnanamiyorum yaa...Benden başka hemşire mi kalmadı vardiyeyi üstlenmesi için? Peki ya Jonathan yada Lia??")
" Jonathan hat frei und Lia hat starken Husten. Kannst du nicht für dass eine letzte mal einspringen. Nur dieses eine mal? Ich bitte dich. Ich würde ja gerne einspringen, mache aber grad schon die Frühschicht und muss um 16 Uhr zu meiner schwiegermama. ich könnte höchstens eine halbe Stunde länger bleiben..." (" Jonathanın bugün boş günü ve Lia da çok hasta, şiddetli bir şekilde öksürüyor. Lütfen, sadece son bir kez bir vardiye alamaz mısın? Sadece bu seferlik? Yalvarırım sana. Ben yapardım ama hem şuan sabahçı olarak vardiyeyi aldım hemde saat 16 tıda kaynanama gitmem gerekiyor. En fazla bi yarım saat fazla kalabilirim..")
he hee bende yedim. Sanki daha sabah, yani işte..sicak kahvemi içmeye kalkışmadan, ikisinin instagram hikayesini görmemişim gibi inandım. Ha tamam sevgilisiniz, eğleniyorsunuz. Eğlenin abi, ama gelip de işe hasta muamelesi yapmayın ya... gerçekten böyle insanları itici buluyorum. Madem "hastasın" ozaman hikayeni ya gizle, yada kocaman bir şekilde 'erkek arkadaşım ile dubai'ye gittik' diye yazma.
Bilmiyorum ama Jonathan yaklaşık bi bir senedir bizim bölümde çalışıyor. Ve o konuşmadan sonra lia peşinden ayrılmak bilmedi. Tamam, hak veriyordum. Jonathan kaslı yapılı bir erkekti. Bir çok kadının ( özellikle Alman ve Rus ) istediği bir tür adamdı. Ben hariç.. Başta kibar gelsede, benimle oynadı. Daha doğrusu beni kullandı.
Daha yeni diye, ona bazı yerleri gösteriyim dedim, sonra...
.. sonra o beni çok farklı anladı. Zaten bi baktım, hastanenin yarı kadınıyla fingirdeşiyordu. Anlayacağınız çapkın biri.
Neyse sonra bi ara Jonathan yine eğlencesine lia nin yanına gitti. Bu salak ta ona aşık olduğunu sandı...
Ah Allahım, sen beni cahillerin arasında sınıyorsun ya, hadi hayırlısı.
Düşüncelerimden sinirli bir gülümsemeyle sıyrılınca, son kez vadiye değişimine geleceğimi dedim Marie'ye ve telefonu kapatım. Böyle bakılınca hayatımda ne boş insan varmış yaa..
Odamdan çıktım ve salona geçtim. Oradan da annemin koltuklarda izlediği bir programın sesi, tüm odada yankılandı.
"Gel kızım, sana bir şeyler hazırlayım."
"Yok anneciğim kalsın, ben atıştırırım. Zaten birazdan çıkacam."
"nereye gideceksin çiçeğim benim, daha yeni eve geldin..?"
"hastaneye uğrayacağım bi, güzeller güzeli annem benim. Napiyim, çok çabuk özlüyorlar beni :)" dedim bir gülümseme ile. Aynı zamanda da annemin yanına sokuldum ve yanağından öptüm.
"Aaa kızacam ama ben onlara, ben hastaneden çıkalı hem benimle hemde çok fazla çalışıyorsun yavrum. Kendin ile de vakit geçir, hayatına odaklan. Hep iş, hep iş.. nereye kadar aylinim." dedi annem hüzünle. Ben sanırım bu konuşmanın nereye varacağını az buçuk tahmin ediyorum...
"abine bak, evlendi çocuk sahibi bilene oldu. Ben göçmeden, senin de mürvetini görsem.."
"Anne! Öyle konuşma.." sahte bir sinirle dedim. Böyle bir olasılık tabikide vardı: ölümlü dünya. Ama anneme daha yeni sağlığına kavuşmuşken, böyle bir seçenek düşünmek bilene istemiyorum. "Ben kaçtım annacuğum, Allaha emanetsin." koltuktan kalkıp mutfaga doğru geçtim. Annemin arkamdan seslendigini duydum. "Sen anca bu konularda git Aylin hanım. Seni de göreceğiz inşaAllah. Bak şu televizyondaki kızlara, senden güzeller mi, senden yetenekli miler.. hepsi evlii! Beni duydun miiy, hepsi evlii"
Mutfağa gidip kapıyı kapatmadan, ağzıma bir salatalık attım. Bir de ocakta duran çaydanlığın altını açtım. Herhalde ben hazırlanasıya kadar ısınmış olur. Annemin söylenmesini gülerek tebessüm edip odama geçtim.
Saçlarımı son bir kez tarayıp, bi güzel tepeden bağladım. Saçlarım gür olduğu için, iki toka ile anca sabitleyebildim. Ardından dolabımdan koyu mavi kazağımı ve ona uygun beyaz spor eşofmanımı giyindim. Kış aylarında olduğumuz için, özellikle sıcak tutan pantolonlardan giyiniyorum. Vücudum şifayı hemencecik kapıyordu, sonra git tüm derdin arasında bide kendin ile uğraş..
Ay yok ben almayım. Kapımın arkasında uzun beyaz kaşe kabanımı da giyindim. Telefonumu çantamın içindeki cüzdanımın içine koydum ve odamdan çıktım. Mutfağa geçip, ocağın üstünde kaynamaya duran çaydanlığı aldım ve küçük bir bardağa çayı ekledim. Sıcak olduğu halde, çabucak bitirmiştim. Son kez aralıkta duran aynadan kendime baktım, ve göz altlarım fazla moralmış gibi gözükmesin diye hafif bir kapatıcı sürdüm yüzüme. Dudaklarımada hafiften boyatan bir nemlendirici. Ayakkabılarımı giyindim ve anneme hoşçakal dedikten sonra çıktım.
Çantamdan telefonumu çıkartıp, gelen mesajlara tıkladım merdivenlerden inerken. Hira' dan bir mesaj almıştım.
Hiroşumdann yeni bir mesajınız var.
Mesaji görüldü bırakıp, kapıyı açmam ile hira'yı aradım. Bir çaldı, iki çaldı. Üçüncüde aramayı açtı.
"evet pırlantam. Nerdesin sen?"
"evdeydim, şimdi çıktım. Evinin oradayım neden?"
"oki canısı, sen olduğun yerde kal. Hatta binanın içinde kal, dışarısı soğuk, ben geliyorum. Beş dakikaya oradayım, hadi öptüm."
"ama Hiroş, şey be-" Ben daha cümlemi bitirmeden, DÜT DÜT sesi karşı taraftan duyuldu. Dışarıya çıkmıştım oysa, tekrar içeri giremezdim. Bir anahtarım yoktu, evde bırakmıştım. İki tekrar içeri girmeye üşeniyordum.
Aradan bi 10 dakika geçti ve hiroşumun beyaz Range Rover arabasını görüp ona doğru yürüdüm. Şapka almadığıma şimdiden pişman olmuştum.. Sürücünün yanındaki kapıyı açarak "selamm bebiş" dedi. "selam Hiroş. Ne gerek vardı kız buralara kadar gelmen." bana inkaz eden gözler ile baktı. "saçmalama tabkide gelcem. En yakın arkadaşın değil miyim??!" "ee evet öylesin ama ne biliyim, yük olmak istemiyorum sana."
"Bu akşam geliyorsun dimi?" neyden bahsediyordu? Soran gözler ile ona baktım. "Ah şaka yapıyorsun Aylin, unuttun mu... Hani bugün Alperi doğum günü ya, seni de yanımda istiyorum." Ahh evet, öyle bir mesele de vardı değil mi...
Mahçup bir ifade ile ona bakıp "şey, ben onu tamamen unutmuşum ya.. Aslında hastaneden aradılar, vardiyeye yetişmem gerekiyor.. " bana hüzünlü ve bi o kadar da sinirli baktı. Evet, hira' nın gözlerinden herşey okunuyordu. "Başlicamm kızım onların hastanesinede, sen daha bugün gece vardiyesinden çıkmadın mı..!! BANANE bekliyorum seni akşam. Hatta bizat seni gelip alacam."
"oldu hiroş, istersen özel eleman dik başıma onla geleyim. Tamam, gelmeye çalışacam, ama söz veremem."
"Ahh bunu her zaman yapıyorsun Aylin. Son iki senede seni kaç kez evime davet ettim, kaç kez yemeğe davet ettim.. bunların yarısında sen yoktun. Ben evleneli, pek görüşemiyoruz ve bu canımı sıkıyor. Her zaman bir plan kurduğumuzda sen gelemiyorsun ve beni alperim kankileriyle yalnız bırakıyorsun. Sensiz bir tadı yok.. "
" biliyorsun balım bilerek yapmıyorum, ama şu iki sene zor dönemlerden geçtim ve geçiyorum. Bir yandan annem, öteki yandan iş. Hepsi üst üste geliyor. Bende seni çok özledim.. tamam. Söz bugün gelecem. Ama kendim gelirim inşaAllah."
Emniyet kemerini açıp, yanağıma öpücük kondurdu.
"iste benim kızım. Ozaman sıkı tutun, seni hastaneye yetiştirelim hemşire hanım..." dedi ve aynı zamanda müzikcalardan Dört yüzün "kız kıza" şarkısı çaldı.
bu sefer biraz uzun oldu, aslında ilk yazdığımda bu kadar uzun beklemiyordum ama araya yazdığım diğer bölümü hesaba katarsak bence ideal :)
yavaş yavaş A.Y. & A.K. nın maceralarını okuyacağız.
Aylinin annesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
jonathan (nasıl isim bu abi yaa) ve Lia hakkında düşünceleriniz nedir?
peki en son olarak tanıdığımız Hira?
Yeni bölümde görüşmek üzere, Allaha emanet okun. Havalar soğuk, dikkat edin de üşütmeyin 👀
(yazım hatası olabilir elimden geldiğince minimal etmeye çalıştım)
Okur Yorumları | Yorum Ekle |