(02.12. Alperin doğum günü kutlaması)
"Sevgili yolcularımız Bursa Yenişehir Havalimanından birazdan kalkış için müsaademizi alacağız. Almanya Stuttgart' ta olan uçuşumuza İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanın üzerinden aktarmalı ile uçacağız. İstanbul'a varmamız bi hayırlısıyla yarım saatımızı alacak, inşaAllah. Lütfen telefonlarınızı, elektrikli eşyalarınızın internetini kapatın. Şimdiden hayırlı yolculuklar, önce Allah'a sonra canınız bize emanet." dedim sakin sesim ile, ardından anons sesi düğmeye basmam ile duyuldu.
Pilot kulaklığını boynuma doğru indirmem ile yanı başımda oturan kuzenime bir bakış attım. O da uçaktaki son kontrolleri alıyordu.
İnsanın sevdiği mesleği yapması, bu yolculukta yanında ise kardeşi, dostu, yoldaşı olması ne güzel. Küçüklüğümden beri yanımda olan, özellikle de annemi kaybetmemden sonra daha kuvetli birbirimize tutunduk. Gün geldi hırpalandık, günü geldi duvar gibi dimdik durmamız gerekti..
Elimi koluna koyup, ona "iyiki varsın" demeyecektim. Sulu erkek olmazdı ya :) Onun yerine "hazır mısın deli fişek?" dedim. "Tabikide yıldırım. Bu uçuşu da ölümsüzleştirelim olur mu?" dedi çapkın bir gülüş ile. Gözlerimi kısarak ona bir bakış attım ve "yapalım be deli oğlan" dedim.
Biz, bize gelen kalkış emrini beklerken, aramızdakı kapı hafifçe tıklandı, aynı zamanda da kapı açıldı.
Arkamızı dönüp de kimin geldiğine bakındık. Bazen insanları anlamıyordum, madem kapıyı açacaksın niye tıkladıyorsun. Ha tıklattın, neden beklemiyorsun da hemen açıyorsun. Bazi insanları anlamak gerçekten çok zordu.
Bir şeyi sorgulamacaktın, 27 senede öğrendiğim en gerekli bilgilerden birisiydi..
Hayat fazlasıyla insanı zorlar. Ama zorlamakla kalmaz..seni sınava da sokardı. Ya harabe bir şekilde geçerdin, yada tökezleyerek. Öyle yada böyle geçiyordun, geçmek zorundaydın..
Kapıda dikilen ve bize mucip sırıtışı ile bakınan Dilaya gözlerimi dıkmıştım. "Bir şey mi oldu Dila?" diye sordu Sinan. Dila ise kafasını hayır anlamında sallayarak, "yolcuların hepsi hazır bir vaziyette. Yola çıkmadan evel de birer kahve iyi gelir diye düşündüm." dedi ve bize elinde tutan iki karton bardağı dolu sıcak kahveyi uzattı.
"ince düşüncen için teşekkür ederim Dila, ama tam bu ortamda gerçekten kahve içilir mi..bi düşünsen mi acaba?" dedim herzaman ki soğuk sesim ile. Sinan bana kınar gibi bir bakış attı yandan. Ona ne var dercesine baktım, anlayacağınız boş boş bakındım. Sinan, dila' nın elindeki iki kahveyi alıp ona teşekkür etti.
" Ben üzgünüm, böyle ani tepki vereceğini düşünemedim.." Dila yı arkadaş olarak seviyordum, tatlı ve güzel bir kızdı. Lakin bazen fazla fevri ve düşüncesiz davranıyordu. Ben önüme dönerken de kalkış komutu duyulduydu. Herkes yerlerine geçti.
Dila pilot alanının kapısına kapatırken, Sinan'ın boş boğazı konuşmaya başladı. "Abi, ne diye tersliyorsun kızı ya? Alt tarafı bir kahve getirmiş. Ama iyiki de getirmiş bee" ben ona hoşnutsuz bir bakış daha attım, ardından " bak, terslemedim, bu bir. İki..Allah aşkına Sinan pilot odasında hiç içecek içilir mi be? Ya dökülürse, sonra çık çıkabiliyorsan belanın içinden.." Sinan kafasını anlamaz bir şekilde salladı. "Sen küçükken de böyleydin, çok fazla düşünüyorsun. Bırak..oluru varsa olur zaten, kasma bu kadar abiliğim bee..beni de kasıyorsun böyle. Allah'ın izniyle bir şey olmaz."
Sinan kahve bardakların birisini bitirince ötekiyle de oynuyordu. "Abi, içmeyeceksen içiyorum bak." bi eli dursa, bir ayağı durmuyordu bu delinin. Benim sinirlerimle oynuyordu...ya sabır ya sabır.. "ne halt yapıyorsan çabuk yap, ama ötede yap emi"
Ben kulaklıkları takmak isterken, ani bir hareket yapıp cihazın üzerine dökmek üzereydi. "Lan Sinan git başımdan bee, manyak mısın nesin oğlum sen..sana az öte de iç dedim! Sana uçacam şimdi." Ya sabır, ya sabır..
"Bana uçacağına git uçağı uçur yıldırım. Uyuz yıldırım.." Sinan da son kez karton bardağını kafasına dikip, çöpleri kapının yanına koydu. Ve kalkışımızı yapıyorduk..
"Değerli yolcularımız, sağ sağlim İstanbul'a inmiş bulunuyoruz. İki saate yakın tekrardan kalkacağız. Lütfen uçaktan temkinli çıkın, değerli eşyalarınızı almaya unutmayın. Uçaktan iner inmez, sizi personelimiz karşılayacak. Ve bir kaç saat sonra tekrardan görüşmek üzere." Bursa'dan İstanbul'a hesaplandığı gibi bir yarım saate varmıştık. Başta sinirli olsam da, havada bir nevi stresimi atabildim. Yanı başımdaki kuzenim de ayağa kalkınca, bende onunla birlikte kalktım.
2 görevli kapıda beklerken, bizde çantalarımızı alıp uçaktan indik. Önde Dila, ardından ben ve Sinan..
Havalimanın içine varır varmaz, insan dolusu alan beni kendine çekmişti. Her yerde koşuşturan insanlar vardı. Bazıları uçağa yetişmeye çalışırken, bazıları ise hasret sarılması yapıyorlardı. Telefonumu çantamdan çıkartıktan sonra açtım. Saat 05:26 geçiyordu. Sabah, akşam fark etmez burası 7/24 hep açık ve doluydu.
Hepimiz biraz dinlenip bir saate toplanacaktık, havalimanında bulunan Kahveci Osman da. Bu süreçte de herkes kendi yolluna gitti. Ben her zaman yere ayağımı bastıktan sonra, birer şükür namazı kılardım. Sabah namazı ile de pekiştiği için, Sinan'a haber verip önce lavaboya ardından ise namazlarımı kıldım.
Namazlarımı sonlandırdığımda ise, ellerimi semaya açıp dua ettim. Rabbim içimi biliyordu, dışımıda. Benim gönlümde bulundurduğum sevdamı kabul buyur Rabbim. Asiye sultanı sağlığına kavuştur. Annemin mekanını cennet eyle Rabbim.
Sinan'ın oturduğu kafeye doğru yürüyordum. "Allah kabul etsin" dedi ben sandalyeyi çekerken. "Cümlemize kardeşim. Aradın mı Asiye sultanları?" diye sordum. Kafasını salladı. Biz Kahveci osmandan birer çay sipariş etmiştik.
"Kahvecide de çay içene ne demeli" dedi Dila. Ne zaman gelmişti bilmiyordum. Arkama dönmem ile başımda bitmişti. Yan masadan bir sandalye çekip, onu inceledim. Turuncu saçlarını bir topuz haline alarak, çillerini ortay çıkartmıştı. Üzerinde olan hostes giyiminin üzerine bir siyah blazer geçirmişti. Her zamanki gibi giyim tarzı hoştu.
Yüzüme ona çevirerek bir tebessüm ile bakindim, o da bana karşılık verdi. Kısacık konuşmadan özür dilemiş bulunuyorum. Gerçi o benim bu hallerimi iyi bilir, benim kişiliğim böyleydi. Dikkatsizlik olunca parlıyordum. Masaya koyduğum telefonum çalıyordu, müsade isteyip telefonumu alıp az öteye gittim. Arayan babamdı. " nerdesin aziz?" dedi otoriter bir ses ile babam. "Sabriye gökçen havalimanındayım. Benim eve varmam saat 12 bulur büyük ihtimalle. Noldu da?" Babam ile görüşürken, arkamda oturan dila ve Sinan'a bakındım. İkisi derin bir sohbetin içerisindeydi, benim onları izlediğimin farkımda değillerdi.
Telefonun diğer ucundan babamın sıkıntılı sesi duyuldu. "Babaannen.." ve sessizlik. Rabbim sen benim sultanımı koru, ona acil şifalar ver.. Babam sessizdi, bende o korktuğum cümleyi duymak istemiyordum. Az bekleyip "baba?" dedim. Ses çıkmadı, sıkıntı bir vaziyette tüm vücudum kasıldı, sol elimlerde alnımı sıvıyordum.
"Babaannen gittikçe kötüye gidiyor oğul. Almanya ya indiğinde bi uğrasan mı yanına. Bi inadı tuttu, Aziz gelsin diyor o kadar."
Derin bir iç çektim, korktuğum şükürler olsun başıma gelmemişti. " Tamam baba, iner inmez uğrarım. Başka bir sorun var mı?"
"Yok oğlum varınca haber ver. Gelince durumu anlatırım." babamı onayladıktan sonra, telefon görüşmesini sonlandırmıştık. Bedenim ter istiklalde tekrar masaya geçiyordu. Karşımda minik bir çocuk Sinan ile fotoğraf çekiliyordu.. tebessüm ettim bu kareye. Bir zamanlar bizde böyleydik. Böyle heyecanlı, Güler yüzlü. Eskiden hep sorardım kendime niye bazı yetişkinler böyle kızgın, yorgun baktıklarında. Sanırım artık anlıyorum..
Masaya geçmem ile Sinan da geliyordu. Çocuğun anneside teşekkür edip, çocuğu ile yanımızdan geçiyordu. "Anne biliyor musun, bende büyüyünce aynı bu abi gibi pilot olacağım" küçük çocuk çoşkulu bir vaziyette annesine bakıyordu aşağıdan. "Öyle mi minik paşa?" "Evet anneeee!!! O zaman da babamdan hep ayrı kalmak zorunda kalmayız, ben seni hep gezdiririm.." anne oğul bizden uzaklaşınca sesleri de duyulmadı artık.
"Gördün mü, kaptı zehiri yakışıklı abisinden." Dedi keyifli bir şekilde sinan. "Bakıyorum da, egonuz yine tepelerde sinan bey" dedi yanı başımda oturan dila. "Kıskanma güzellik. Sen de güzelsin de, biraz benim yanımda ışığın sönük." "Yav he hee" dedi Dila. Sinan çayını içerken, dila benim sessizliğimi fark etmiş olacak ki. Koluma dokunup " iyi misin Aziz?" diye sordu. Bakışlarımı ona çevirdim. Ne diyebilirdim ki.. anlar mıydı sanki..
"İyim, sağol" dedim durgun sesim ile. Sinan da bana soran gözler ile bakındı. Gözlerimi biraz uzun kapatıp açtım. Çocukluktan kalma bir şeydi bu. Gizli konuşmamız. Tamam dila yabancı değildi, ama kötü haber tez yayılırdı. Ve şuna tek odağım uçağı uçurtmak olacaktı.
Çaylarımızı içtik, eski defterleri açtık. Üçümüz beraber güldük, konuştuk. Bende aklımdaki o olayı kısa süreliğine bi rafa kaldırabildim. Saat kalkışımıza yaklaşıyordu, lakin hava pek içler açıcı değildi. Sonra telefonlarımıza birer bildirim geldi, ve aynı zamandaysa bir personel bize yaklaştı. " Abi uçuş iptal oldu, bi üç dört saat daha bekleteceğiz. Hava fırtınalı ilerde, buraya da etkiler." "Eyvallah koçum, haber verdiğin için." dedim bir elimi omzuna koyarak. "Ne demek abi. Biz size gerekli bilgileri telefondan aktaracağız." Genç bir çocuktu, genç dediğime bakmayın. Bizde yaşlı değiliz de, fazla yaşantımız oldu. Hayat yordu, öyle diyelim. Ama bi 10 yaş küçüktür. Gençliğimi hatırlattı biraz. "Gel oğlum, çay iç." "Eyvallah abi, belki başka bir zaman. İşimin başına döneyim" gururla ona baktım. Sonra da gitti.
Evet, harika bi dört saat daha İstanbul'da tıkılı kalmıştık. Zaten ne zaman bir işim çıksa, evren bana karşıydı. Ya sabır, yaa.
"Of ne yapacağız biz şimdi be..gezsen bilene havadan dolayı keyfli olmaz." dedi hoşnutça Sinan. Dila ya yan gözle bakındım, o da elleri ile oynuyordu. "Bir dahakine İstanbul'u gezelim mi, hazır buradayken?" Sesi tam bir minik çocuğu andırıyordu. "olur gezelim" dedim ona bakarak. "Söz mü Aziz?" dedi. Tıpkı bir minik çocuk gibi, aynı zamanda da küçük parmağını bana uzattı. Ona gülerek "söz." dedim.
Sözümü alır almaz yüzündeki tebessüm çoğaldı.
Biraz daha durup dinlenme odalara gitmeye karar vermiştik. Artık beklemekten başka bişey gelmezdi elimizden. Dila diğer hosteslerin bulunduğu bölüme geçerken, Sinan da bende başka bir odaya geçmiştik. Burada tıpkı askerde olduğu gibi üç dört tane ranza vardı. Bir iki yatak doluydu. Tatbikinde burası sırf erkekler içindi, diğer türlü biraz garip kaçabilirdi.
Sinan üste yattı, ben ise ayağa kafamı kollarımın arasına alıp üstümdeki ranzaya baka kaldım. Gözümü kapatsam yatamazdım ki, benim uykular 2 senedir haramdı. Yatamıyordum, onu düşünmeden edemiyordum. Girmişti bi kere gönlüme, çekip atamazdım ki. O gözleri, duruşunu, bana verdiği ilaçları saymazsak, bu kız bana kendini bana aşılamıştı. Uykularım gelmemeye başladı, en son ne zaman soluksuz uyudum hatırlamıyorum bilene..
2 sene önceden küçük bir kesit (yazardan)
Uzun ve yorucu bir uçuş sonuçu genç adam ayaklarını zor yere basıyordu. Bir yanı acı içimdeydi, öte yanı ise adrenalin ile dolmuştu. THY uçağında havadayken hem sallantılı oldu hemde türbülansa geçiş yapmıştı. Elinden bir şey gelmemişti, sakin kalmak dışında. Van Ferit Melen havalimanından kalkış yaparken uçaklar karıştırılmıştı, bu da büyük bir faciaya sebep oluyordu az kalsın. THY uçağı kalkış yaptıktan sonra yavaştan sesler duyulmuştu. Pilotun sağ kolu olan adam ise bu küçük seslere aldırış etmemişti. İkisinde etmemişti. Aradan bi bir saat geçmişti ve o sesler çoğalmıştı ki, küçük çocuklar yolcu koltuğundan pençelere dayanmıştı.
Almanya'ya varmak üzere olan iki pilot, birden türbülansa tutulmuştu. Ve uçağı yönlendiren pilot sağ koluna bakınca onun korkudan bakıldığına şahit olmuştu, genç adam gözlerine inanamıyordu. Nasıl olurda böyle bir adamı pilot yapmışlardı.
Genç adam iletişime geçince uçağı bir havalimanı erken indirmek zorunda kalmıştı. Normalinde tanımadığı biriyle uçağı kaldırmazdı, lakin kuzeni bu son iki ayı uzatmalı bir askerlik yapması gerekti.
Uçağı indirir indirmez, genç adam hem yanı başındaki pilota ve tüm Van'da bulunan personele küfretti. Bugün 5 mayıstı, annesini kaybedeli tam iki sene oluyordu. Genç adam sinirine, kırgınlığına dayanamayıp bir taxi çevirdi. Önceliği bu havalimanından kurtulmak olacaktı. Taxi şöförüyle akışkan bir Almanca ile konuştuktan sonra istediği bir yere kadar götürmesini istedi.
Genç adamın telefonu durmak sızın çalıyordu, lakin buna aldırış etmedi. Aklı almıyordu, nasıl böyle sorumsuz bir adamı pilot yapabiliyorlardı..
Acaba tüm siniri buna mıydı, yoksa başka bir şey mi yatıyordu bu kızgınlığın içerisinde?
Yürüdü, yürüdü. Sonra bir grup sarhoş, belalı tiplere bulaştı sokakta. Bir birine girdiler. Adamlar bir kızı takip edin rahatsız ediyorlardı. Genç bunu görünce tüm sinirini adamlarda boşaltmıştı. En sonunda ise adamlardan biri gençe kırılmış bir alkol şişesini koluna geçirmişti. Genç bunu beklemiyordu..
Adamlar uzaklaşınca gencın yanında bi o kız vardı. Birilerini aradı.. ardından kısa süre sonra hasta ile polis arabası gecenin bir vakti yanlarına geldi. Adamı hastaneye zor da olsa ikna edip kaldırabilmiştiler.
Hastanenin acil servisine getirilen adam. İlk müdahale için bir odada bekletiliyordu. Sabrı tükenmişti beklemekten. Sonra kapı çalındı ve içeriye bir hemşire girmişti. Uzun kumral saçları vardı. Yüzünde de maskesi. Aziz Kandemir dikkatle hemşireyi inceliyordu. Bir şeyler onu çekiyordu, lakin ne?
Hemşire ise daha bir kaç gün önce mezun olmuştu, ve "tatil" ini yaşamasan hemen işe koyulmuştu. Hemşire pür dikkat ile hastanın temel ihtiyaçlarını bir başka hemşireye iletti. Öncelikle cam parçasını çıkartması gerekti, bu yüzden hastanın gözlerinin içine bakıp dayanıp dayanamayacağını ölçtü. Önce yarayı çıkarttı ardından temizleyip merhem sürdü.
Son olarak da kan tahlilleri için kan alması gerekti hemşirenin. Zamanla hemşirenin hızlı ve kararlı hareketleri azizin dikkatini çekti. Hemşire profesyonel bir şekilde müdahale ederken, aziz hayranlık ile izlemeye başladı.
Az önce onun içini yakan kavurtan duygular gitmiş, yerine bilinmedik duygular aldı. Hemşire hanım Azize kan alması gerektiğini söyleyip, gerekli malzemeleri almak için odadan kısacık bir çıkmıştı. Hemşire tekrar gelince pür dikkat işiyle ilgilendi. Hemşirenin profesyonelliği ve güçlü azimi ve duruşu ile, azizin kalbinde sadece bir tıbbi kontrolü değil, aynı zamanda da duygusal bir kontrol başlatmıştı.
Hem tek tek kan türlerini hazırladı, ardından damardan kan alması için iğneyi hazırladı hemşire. Bu gençte farklı bir ritim başlattı. Damardan giren iğnenin ardında yatan duyguları anlamaya çalışan Aziz, bir süre sonra hissi tanımlayamadı. İlk kez böyle hissediyordu. Ve adam işte o an tutuldu o hemşireye. İsmini bilmediği, yurdunu bilmediği bu kadına tutulmuştu. Çünkü damara giren o iğne ile bir duygu tetiklendi onda. Aşkı..
Adam kadına pür dikkat bakıp incelerken, kız damarı bulduğu için gözlerinin içi parlıyordu. Fark etmedi onca karmaşanın içerisinde adamın onda kilitlendiğini.
Tedavi bitince genç adam teşekkür etti hemşireden. Kadın ise tüpleri adamdan bir mutluluk üzere çekip kenara koydu. Adam ona aşkla bakarken, kızın mutluluğu ise başarısınaydı. Tek seferde damarı bulup, güzel bir şekilde kan almıştı. Sonra bakışları kesişti.Adamın kafası da, hisleri de karışmıştı. Kız sergilediği iş ile memnundu. Gülümsüyordu, lakin maskeden dolayı karşı tarafa gözükmüyordu bu.
Birbirlerinin gözlerine baktılar. Belki birer dakikaydı, bellide sadece bir kaç saniye. Hemşire adamı minik bir röntgenlemişti, üstünde yeşil bir gömleği vardı, kolu kana bulanmış. Boynunda da bir kolye vardı. Böyle bir kolyeyi ilk defa görmüştü..
Hemşire izlendiğini fark edince adam ona ilk defa birşey sorar. "Sizi tekrar görmem mümkün mü?" Peki bunu Türkçede söylemesi, hemşirenin Türk olduğunu bilmesinin bir işaretiydi. Hemşire şaşkın bir vaziyette adama bakarken ona "nasip" der ve etraftaki çöpü toplamaya başlar. Bir yandan ikiside Gülümser öte yandan genç adam rapor sonuçları için haftaya gelmesini tembihler hemşire. Sonra sedyedeki kalkıp, kapıya doğru geçer. Bir yanı bir şey daha söylemek istesede , ne söyleyeceğini bilemez onun yerini " hayırlı işler " der. Hemşire ona dönmek isterken yerde parlak bir şey fark eder. Hastasını az önce röntgenlemiş olan "hemşire" kolyeyi yerden kaldırıp cebine sokar. Hastasını durdurup, ona kolyesini vermek yerine çekine soktu. Kadere inanırdı. Ve bilirdi ki, insanlar birbirlerini iki kez görürdü. Sonuçta dünya düşünüldüğü kadar büyük değildi.
Aziz, kolyeyi kaybetmiş olduğunun farkına varmadan ayrıldı.
[Yıllar sonra, hemşire o kolyeyi hala saklıyordu, bilmeden zamanla Aziz ile tekrar karşılaşacaklarını. Kader onları bir kez daha bir araya getirecekti, bu sefer geçmişin anıları ve o unutulmaz damardan alınan kanın tetiklediği duygularla dolup taşacaktı.]
Biraz ranzada geçmişe dalsam da , ayaklanıp uçağa doğru geçtik. Bu süreçte babam la da tekrar iletişime geçtim.
Uçağa bi 5 saat gecikme ile binmiştik, sonunda. Her şeyi ayarladıktan sonra kalkışımızı gerçekleştirdik. "Uçuş için 200, 09 ILS için 7CD Pilot bey" "tamamdır teşekkürler efendim" dedim kulaklıktan duyulan bildirimden.
"Rica ederim. Hayırlı yolculuklar efendim." Dedi kadınsı personel sesi kulaklıktan. "Teşekkürler yavrum" diye ekledi Sinan. Ona Yok artık oğlum, buradada çapkınlık peşinde dolaşmasın, dermişim gibi bakındım. O ise sırıtarak bana bakıyordu.
Sessizlik oldu. " Şimşek 45F siz bana YAVRUM MU DEDİNİZ efendim siz?" "Hayır efendim, pilot arkadaşa dedim." "Anlaşıldı efendim."
"Bu arada güzelik, sesin baya güzelmiş. Bir dahaki sefere kahve içmek işer misin?"
"Bilemedim efendim. Teşekkürler, çok mahçup oldum.."
"Tamamdır yavrum o zaman en kısa zamanda kahve içelim. Sözünü aldım."
"Olur efendim..şey ben size hayırlı yolculuklar dilerim."
Ve konuşma bitmiştir. Artık sinan demesin ben havada da uçmuyorum diye :)
Almanya'ya sonunda varmıştık, önceliğim hastane idi. Babaanneme geçecektim. Asiye sultanları uzun zamandır görmüyordum. Hastanenin girişine girmem ile...
Öncelikle selamm, yep yeni bir bölümle karşınızdayım. Şuanki okuduğunuz ikiye ayırdım, bi sonraki bölümde devamını okuyacağız :) bölmek zorunda kaldım, yoksa fazla uzun olurdu.
Gelecek bölüm de Azizin ağzından okuyacağız inşaAllah :)
Ee nasıl buldunuz sürprizleri??
Aslında geçmişte yaşanan olayı ve Azizin ağzından olayları ayrı ayrı atacaktım. Ama çok güzel uyuştu, beklemede kalın her şey yavaş yavaş daha anlamlı hale varır.
Dilaya veya Sinana demek istediğiniz bir şey var mı?
O gizemli şanslı hemşire sizce kimm? (çok zor bir soru!!)
En sevdiğiniz sahne hangisiydi?
Sinan yerde olsun, denizde olsun yada havada. Her türlü kız tavalar hdhshsgs
Bu arada o uçak olayı gerçekten yaşandı :)) uyduruk değil yani, biraz değiştirdik o kadar.
YAZIM HATASI OLABİLİR, ÜSTÜNDEN GEÇTİM AMA DÜZELTME FIRSATIM OLMADI MALESEF! ARAYA ÖNEMLİ ŞEYLER GİRİNCE BENDE ATMAK İSTEDİM. MÜSAİT OLUNCA DÜZELTECEM. ŞİMDİDEN ANLAYIŞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM (!)
Instagram hesabım: su_kalkavan
Yorum ve yıldız bırakmayı unutmayın <3
(önceki bölüm yıldız / oylar biraz düşüktü; yazar hanımı biraz üzdü bu durum.
Bu yüzden bu bölüme en azından 6 yıldız gelince yeni bölümü yükleyeceğim, anlaştık mı kuğularımmm)
Yanlış anlamayın kuğularım lütfen beni, lakin bunu yazdığım zamanlar saatler boyu yazdığım oluyordu. İş, üni ile arasında koşturup durdum hala da öylede neyse- yavaş yavaş büyüyoruz onu fark ettim ve okuyan herkesten ayrıdan çok teşekkür ederim. Lakin bu bölümle bi sonraki baya bi uzun olduğu için sizden küçük bir ricam var sadece.
her bir desteğiniz benim için önemli 💗
Okur Yorumları | Yorum Ekle |