Yeni Üyelik
46.
Bölüm

46. Bölüm

@sude_den_oykuler

"Bunu imzalamayacağımı çok iyi biliyorsun!"

 

 

"Hayır bilmiyorum! Ben artık seninle ilgili olan hiçbir şeyi bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum! Şimdi imzala şunları da bitsin bu saçmalık."

 

 

 

"Ayla benim sabrımı zorlama! Sen evliliğimize nasıl saçmalık dersin?"

 

 

 

"Basbaya diyorum işte! O imzaları attığım gün keşke ellerim kırılsaymış, keşke senin iş yerine hiç gelmeseymişim, keşke hiç karşıma çıkmasaymışsın! Ama ne yazık ki keşkelerimin bir önemi yok artık."

 

 

 

"Lan ben seni sevdim. Delicesine, taparcasına sevdim. Bunu mu hak ettim biz bunu mu hak ettik!"

 

 

 

"Bende yaşadığım bir çok şeyi hak etmemiştim. Terk edilmeyi mesela... ama hayat yüzünü nasıl göstereceği belli olmuyor!"

 

 

 

Yiğit yanımdan bir adım uzaklaşıp hızlı hareketle belindeki silahı çıkarıp kafasına dayadı.

 

 

 

Bu hareketi ile resmen elim ayağım boşalmıştı.

 

 

 

"N-napıyorsun?"

 

 

 

"Seni ne kadar sevdiğimi görmüyorsun. Sen yanımda olmazsan eğer benimde yaşamamın bir önemi kalmaz!"

 

 

 

"Saçmalama!"

 

 

 

"Gayet ciddiyim. O kağıtlara imza atacağıma kafama sıkarım daha iyi!"

 

 

 

"Yiğit, şuan saçmaladığının farkında mısın?"

 

 

 

"Olması gerekeni yapıyorum."

 

 

 

Hayır bunu yapamazdı, bunu yapmamalıydı.

 

 

 

"Tamam indir silahı konuşalım!"

 

 

 

"Neyi? Nasıl evrakları hazırladığını mı?"

 

 

 

"Canına mı kıyacaksın? Peki Yeşim anne o ne olacak hiç düşündün mü? Ona evlat acısı mı yaşatacaksın?"

 

 

 

"Benim 1 senedir şu kalbimdeki geçmeyen acı ne olacak peki?"

 

 

 

"Tamam, tamam indir o silahı konuşalım!"

 

 

 

"Söylenecekleri söyledin istemediğin bir şey için seni zorlayamam!"

 

 

 

"Yiğit, lütfen indir!"

 

 

 

Silahı ateşleyeceği esnada Yiğit'e doğru adım attım ve elindeki silahı almaya çalıştım.

 

 

 

"Bırak Ayla!"

 

 

 

"Yiğit lütfen bırak ver bana!"

 

 

 

"Ayla bırak kaza çıkacak şimdi!"

 

 

 

Silahtan kurşun çıkarken endişeli gözlerle Yiğit'i süzdüm. Yiğit de aynı şekilde beni süzdü.

 

 

 

Çok şükür ki ona bir şey olmamıştı.

 

 

 

"Anne!"

 

 

 

Yiğit'in baktığı yere baktığımda Yeşim Anne kanlar içinde yerde yatıyordu.

 

 

 

Allah kahretsin Yeşim annenin burada ne işi vardı?

 

 

 

"Annem!"

 

 

 

Yiğit annesinin başını kaldırıp dizine koydu.

 

 

 

"Annem aç gözlerini beni bir başıma bırakma anne!"

 

 

 

Telefonu alıp hemen ambulansı aradım.

 

 

 

Kurşun kalbinin izasına isabet etmişti.

 

 

 

Üzerimdeki elbisenin bir parçasını koparıp Yeşim annenin yarasına basmaya başladım.

 

 

 

"Anne! Yeşim annem bari sen bırakma bizi! Sen benim öz annem gibi olmuşken bir de seni kaybedemem."

 

 

 

"B-birbirinize s-sa-sahip çıkın! S-sakın birbirinizi b-bırakmayın!"

 

 

 

Yeşim anneden son duyduğumuz cümle bu olmuştu. Ardından eli yana düşmüştü.

 

 

 

Ellerimle elini tuttuğumda elleri buz gibi dudakları da bembeyaz olmuştu.

 

 

 

1 sene ara ile kayıp veriyorduk. Ve bu artık bize fazla gelmeye başlamıştı.

 

 

 

Oğlumdan sonra öz annem gibi benimsediğim Yeşim annedeydi sıra...

 

 

 

Ambulans geldiğinde Yeşim anneyi alıp gidiyordular.

 

 

 

Bizde Yiğit ile arkasından gidiyorduk.

 

 

 

Yiğit şuan o kadar kötüydü ki araba kullanacak durumda değildi.

 

 

 

Tüm hız limitini zorlayarak son sürat ambulansı takip ediyordum.

 

 

 

Hiç umudum yoktu ama bir umut Yeşim annenin hala yaşıyor olmasıydı.

 

 

 

"Benim yüzümden oldu! Benim yüzümden oldu! Ben annemi öldürdüm!"

 

 

 

"Yiğit kendine gel! Şimdi kendini suçlamanın sırası değil!"

 

 

 

Yiğit delirmişcesine koltuğa yumruk atarken arabayı kullanmam oldukça zorlaşıyordu.

 

 

 

Hız limitini düşürmek zorunda kalmıştım.

 

 

 

"Daha hızlı sür Ayla!"

 

 

 

"Sen böyle saçma saçma davrandığın için yavaşlamak zorunda kaldım. Rahat dur kaza yapacağız şimdi!"

 

 

 

Sonunda hastaneye geldiğimizde Yeşim Anneyi hemen acil muayene odasına almışlardı.

 

 

 

Benim hiç umudum yoktu ama umarım umarım Yeşim anneye bir şey olmamıştır.

 

 

 

İçimden bildiğim tüm duaları Yeşim anne için ediyordum.

 

 

 

Eğer Yeşim anne de bizi bırakıp giderse biz bir daha asla toparlanamazdık.

 

 

 

Çise ve Alperen de haberi duyar duymaz hastaneye gelmişlerdi.

 

 

 

Yeşim anne herkes tarafından çok sevilen bir kadındı.

 

 

 

Hiçbir zaman ağzından tek bir kötü kelime bile duymamıştık.

 

 

 

O kalbine hepimizi sığdırmış ve hepimizi kendi evladından ayırt etmemişti.

 

 

 

O ölmeyi hak etmiyordu...

 

 

 

Çok geçmeden doktor odadan çıktı. Hızla yanına ilerlediğimiz de doktorun ağzından çıkacak tek olumlu bir cümle bekledik.

 

 

 

"Annem yaşıyor dimi?"

 

 

 

"Doktor bey bir şey demeyecek misiniz?"

 

 

 

"Üzgünüm! Tüm müdahalelere rağmen hastayı kaybettik. Başınız sağ olsun!"

 

 

 

9 kelime insanı kaç parçaya bölebilir ki...

 

 

 

Bizi sayamayacağımız kadar çok parçalara ayırmıştı.

 

 

 

Yiğit dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı.

 

 

 

"Allahım, allahım bu bir rüya olsun nolursun allahım annemi benden almamış ol yalvarırım!"

 

 

 

Yanına gidip elini tuttum.

 

 

 

"Ölmedi dimi? Yaşıyor, yanlış cümle kurdular dimi annem ölmedi."

 

 

 

1 sene önce aynı cümleyi çaresiz bir şekilde Yiğit'e ben kurmuştum.

 

 

 

Aynı yerde hastane koridorunda...

 

 

 

İnsanların gözünün içine bakıyordum ki bana olumlu bir şey söylesinler tek umudum insanların ağzından çıkacak yaşıyor kelimesiydi...

 

 

 

Yiğit'i en iyi ben anlıyordum. Şuan kendini nasıl çaresiz hissettiğini en iyi ben anlıyordum...

 

 

 

"Yiğit bırakma kendini! Lütfen sağlam dur, dik dur Yeşim anne seni bu şekilde görseydi çok üzülürdü."

 

 

 

"O ölmeyi hak etmedi. Onun yerine ben orda olmalıydım. Annem ölmeyi hak etmedi Ayla!"

 

 

 

Yiğit'i kendime doğru çektim ve hiç direnç göstermeden başını göğsüme koydu.

 

 

 

"Ben nefes alamıyorum."

 

 

 

Koskocaman duvar gibi adam yıkılmıştı. Enkaz olmuştu. Şuan küçük çaresiz çocuktan farkı yoktu.

 

 

 

"Yaşadığımız zorluğu birlikte atlatacağız. Lütfen kendini bırakma!"

 

 

 

Yeşim annenin üstünde beyaz örtü ile odadan çıkarıp morga doğru götürüyordular.

 

 

 

Yiğit hızla ayağa kalkıp annesine doğru koşmaya başladı.

 

 

 

Arkasından bende koşuyordum ne kadar güçlü olmaya çalışsam da ayaklarımda güç hissetmiyordum.

 

 

 

Yeşim anneyi o halde görmek beni mahvetmişti.

 

 

 

Yiğit annesinin üstüne başını gömüp ağlamaya devam etti.

 

 

 

"Anne, uyanacaksın biliyorum. Sen beni bırakmazsın. Sen benim annemsin ölemezsin sen beni bırakmazsın."

 

 

 

"Yiğit Bey götürmemiz lazım."

 

 

 

"Yiğit!"

 

 

 

"Ne var ulan ne var? Yiğit de Yiğit ne? Annem öldü benim annem! Nasıl dik durabilirim?"

 

 

 

"Senin için nasıl yanıyorsa benim de yanıyor! Kendine gel ve toparlan!"

 

 

 

Yeşim anneyi morga kaldırmışlardı. Yiğit ile ikimiz morga girdiğimiz de görevli örtüyü kaldırdı.

 

 

 

Dudakları beyazlama ile morarma arasındaydı. Teni solmuştu.

 

 

 

Ellerini tuttuğumda elleri buz gibiydi.

 

 

 

Bir tarafında ben bir tarafında da Yiğit vardı.

 

 

 

"Annem, çok erken oldu. Benim sana çok ihtiyacım var annem. Sen orda yatmayı hak etmiyorsun. Senin yerine benim orda olmam gerekiyordu. Ben senin acına nasıl dayanacağım? Sen nasıl bir yükü benim üzerime yıkıp gittin? Sen oysaki benim tek bir damla gözyaşıma dayanamazdın ama şimdi ardından bir enkaz bıraktın be annem! Ben nasıl yaşayacağım sensiz! Ben sensiz nasıl nefes alacağım? Yokluğuna nasıl dayanacağım?"

 

 

 

Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Yiğit'in acı çekmesi ayrı Yeşim annenin ölümü ayrı canımı yakıyordu.

 

 

 

"Yeşim annem, anne kavramını ilk seninle öğrendim. Sen benim öz annemden bile daha değerliydin. Senin yerin bende çok ayrı hep de öyle kalacak. Sen bu hayattaki tanıdığım en masum, en iyi ve en güçlü kadınsın. Bu hayatta hep seni kendime örnek alacağım ve senin de son söylediğin cümleyi yerine getireceğiz."

 

 

 

Yiğit'e doğru ilerleyip elini tuttum.

 

 

 

"Biz birbirimizi bırakmayacağız. İlerideki çocuklarımıza hep senin nasıl iyi bir kadın olduğunu onlara aşılayacağız. Belki seni görmeyecekler ama hep hissedecekler. Sen benim, oğlunun ve daha doğmamış torunlarının hep kalbinin en özel yerinde kalacaksın. Sen bizim için çok değerlisin."

 

 

 

Yeşim annenin sol gözünden bir damla yaş süzülmüştü.

 

 

 

Yiğit'in solan umudu yeniden yeşereceği esnada görevli konuşmaya başladı.

 

 

 

"Ölen kişi en son işitme yetisini kaybeder. Belki de sizi duymuştur."

 

 

 

Kalbim acıyordu. Bu acı bize çok fazlaydı.

 

 

 

"Annem bizi duyuyor olabilirmissin hadi annem hadi aç o güzel gözlerini aç ki yeniden hayata tutunabileyim."

"Yiğit çıkalım mı artık?"

Burdan çıkmam gerekiyordu. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum.

"Üstünü örtün! Annem soğuk havayı sevmez. Üşümesin! Kanı düşüktü çok üşür şimdi. Örtüyü de kafasına kadar çekmeyin nefes alamaz!"

Bu cümlelerin benzerini ben kurmuştum şimdi ise sevdiğim adam kuruyordu.

Ve sesindeki çaresizliği, yalnızlığı fazlasıyla hissettiriyordu.

 

Bölümü yazarken kendimi tutamayıp Ayla ve Yiğit'in acısına ortak olup bende ağladım🥺 bu bölüm tamamen doğaçlama gelişti. Boğazım düğüm düğüm oldu. Rabbim kimseye böyle bir acı yaşatmasın🙏 yorumlarınızı merak ediyorum. Kendinize çok iyi bakın sizleri çok seviyorum🖤

Keyifli Okumalar🖤

Loading...
0%