Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.BÖLÜM: KAYBOLUŞTA KURTULUŞ

@sudeliyimm

Geçmiş, üzerini örtüp ardımıza bakmadan gittiğimiz zaman dilimi miydi? Yoksa sadece üzerini örttüğümüzü mü zannediyorduk.

Geçmiş yaraların tekrardan kanaması mümkün müydü? Peki ya iyileştirdiğimizi sandığımız yaralar aslında daha kabuk bile bağlamamışsa?

Parmağını tutan kardeşinin ellerine bakışları yeninden kaydı Poyraz'ın.

Kardeşi ile büyüyememenin acısı içinde derin bir yara olarak kalmaya devam edecekti.

Uzunca süre kardeşinin başından ayrılmadı. Cenk ise sadece öfke doluydu, hem Ecem'in söylememesine hem de kesintisiz her gün Ecem'e bir şey yapmalarına karşıydı bu öfkesi.

Sözde cehennemden kaçırmışlardı onu. Burada da arkadaşları cehennemi yaşatıyordu. Gerçi onlara arkadaş bile dememek lâzım.

Gözleri Ecem ve Poyraz'ın ellerine takıldı Cenk'in. Gülümsemeden edemedi. En çok onların abi kardeşliğini seviyordu. Ecem'e kimsesiz hissettirmemek, yanında bir sığınak olduğunu bilmesi için elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışmıştı Cenk fakat Ecem'in Kuzgunlardan haberinin olmasını istemiyordu çünkü Kuzgunlar demek nefret demekti, hırs demekti, öfke demekti. Onu bir kez oradan çıkartmışlardı bir daha geri götürmeye niyeti yoktu.

...

Gözlerim yoğun bir yanma hissi ve bağırışlarla açtım. Yataktan kalkıp salon kapısının önüne gittim. Kulağımı kapıya yaslayarak içerideki konuşmaları dinlemeye çalıştım.

Abim ve tanımadığım bir ses - büyük ihtimalle arkadaşı- hararetli bir şekilde kavga ediyordu.

" Ona hiçbir şey söylemeyeceksin! bir kere çıkarttık onu oradan, bir daha göndermek mi istiyorsun? Ecem, sen onu söylediğinde daha çok araştırmayacak mı zannediyorsun? "

Neyi söyleyecekler? Ben neyi daha fazla araştıracağım? Ne oluyor cidden burada?

" Öz abisiyim! bunu bilmek zorunda, ben artık kardeşimi uzaktan izlemek istemiyorum! "

Öz abi?

Uzaktan izlememek?

Tamam, hâlâ uyanamadım bu sadece bir kâbus. Evet evet sadece kâbus başka açıklaması olamaz çünkü, abim benden bunu saklayamaz. Saklamaz. Abim yapmaz.

Gözlerimi kapatıp içimden üçe kadar saydım ve yeniden açtım fakat hâlâ kapının önündeydim.

" Öz abisiysen eğer kardeşinin duyduğunda 'abicim' demeyeceğini de bilmen lazım. Ben de biliyorum ona söylemeyi ama ailesinin ondan boktan bir sebep yüzünden nefret ettiğini öğrenirse Ecem'in nasıl yıkılacağını da aynı oranda biliyorum. O yüzden susup oturmaktan başka seçeneğimiz yok bizim"

Adımlarım geri gitmeye başlamıştı. Benden nasıl saklarlardı bunu? Ben yıllarca suçu kendimde bulmuştum.

Bir hışımla kapıdan uzaklaştım, kendimi dışarı attım.

Gideceğim yer belliydi. Buruk, biraz kırgın, biraz da kızgın çocukluğuma.

Park'ın içine girdikten sonra uzun bir süre boyunca sadece gezindim. Sonunda köşedeki banklardan birine oturdum.

Uzunca bir süre parkta oynayan çocuklarda gezindi bakışlarım. Abim beni sürekli bu parka getirirdi. hâlbuki ben isterdim buraya gelmeyi. Çünkü burası benim için kaçıştı. Kendimi burada kaybederdim ve müdür bozmasından kurtulduğuma inandırırdım kendimi. Bazen kendimi suçlardım, hatta bazen değil her zaman kendimi suçlardım. Neden beni sevmediler? Çok ağlak bir çocuk muydum? Çok mu yaramazlık yaptım? suçu hep kendimde aradım, ne yaparsam yapayım onları suçlayamadım. Suçlamak istemedim belki de.

Ağladığımı yanağımdan süzülen sıcak sıvıyla fark ettim. Hızlı bir şekilde yanağımdan süzülen yaşları sildim. Ağlamamalıydım. Ağlayamazdım.

Yanıma gelenlerle kafamı kaldırıp onlara baktım. İki tane adam başımda dikilmiş birbirlerine bakarak bir şeyler konuştular. Ne dediklerini anlamasam da aksanlarından Arapça konuşuklarını anlamıştım.

Adamlardan birisi öne doğru adım attığında kendimi banktan sağa doğru kaydırdım. Bunların sağı solu belli olmaz.

Fakat adam yine de adım atmaya yer kalmamasına rağmen bana doğru ilerlemeye devam etti.

Hızla banktan kalktım. Gözlerim abimleri arıyordu çünkü beni bırakmayacaklarından adım gibi emindim.

Adamın birinin kolumdan tutmasıyla irkilerek o tarafa baktım.

Harika! İkiydi üç oldular. Başka var mı? Böyle taksit taksit gelmeyin, ne siz yorulun ne de ben.

Adam bozuk aksanıyla “ nereye gittiğini sanıyorsun? “ Dedi.

Kolumu kurtarmaya çalıştım fakat nafileydi.

Bağırmayı denedim fakat insanlar beni kurtarmak yerine kendi çocuklarına koşmayı tercih ettiler. Haklılar da aslında. Ailem bile beni korumak istememişken hiç tanımadığım insanların beni korumak istememelerine şaşmamalıydı.

Müdür bozmasının haklı olduğunu görmek içimde yeniden ağlama isteği oluşturuyordu.

Duygusal birisi olduğumu kabul ediyorum fakat bu çabuk ağlayacağım anlamına gelmiyordu.

Biraz çelişkili anlattım farkındayım.

Demem o ki duygusallığım bana gözyaşlarıma hakim olma yeteneği verdi.

Adam beni çekiştirmeye başlamıştı ve ne olduysa bir anda durdu.

Ne ara kapattığımı bilmediğim gözlerimi araladığımda karşımda abimi bulmayı istiyordum fakat bu kadar çabuk olacağını da bilmiyordum.

Arkama baktığımda Volkan, Koray abim, ve saatler önce öz abim olduğunu öğrendiğim adam da diğer iki adamı yumrukluyordu.

Canıma da değsin. Şerefsizler!

Hızlıca onların arasından çıktım. Arada kaynamak istemiyordum.

Abim adamı çöp atar gibi kenara ittikten sonra ellerini birbirine çarptı ve yanıma geldi.

İlk önce karşımda sadece öyle durdu. Ellerini yumruk yapmıştı.

Abim, bir şeyi yapmak isterse ve yapamıyorsa veya birine vurmamak, kavga etmemek için yumruklarını sıkardı.

Daha fazla yerimde kalamadım ve abime iki koca adım attıp sarıldım.

Abim, fazla beklemeden kollarını bana sıkıca sardı ve her zamankinden farklı olarak bu sefer saçlarımın arasına daha uzun bir öpücük konudurdu.

“Aklım çıktı Ecem!”

Hiç bir şekilde konuşmadım. Konuşursam ağlardım.

Az önce gözyaşlarımı tutmak hakkında bir şey mi söylüyordum?

Benim daha konuşmama kalmadan gözyaşlarım akmaya başladı.

“Bak bana bakayım sen bir” dedi abim. Kafamı sallayarak redettim.

“Küsmüyüz?”

Sesimi sabit tutmaya çalışarak cevap verdim. “Biraz”

Abimin gülme sesleri geldi “biraz küsmek mi olur Ecem?”

Kafamı sallayarak onayladım.

Yani neden olmasın ki? Hem küsmek istiyor hem de kıyamıyorsam birazcık küsmüş sayılırım bence.

“Ağlıyor musun sen?”

Burnunu çekerek “yo ne âlâkası var ?” Dedim

Arkadan Koray abinin gülme sesleri geldi.

“ Bücür cadıya bak az önce evden kaçıyordu “

Kafamı abimin göğüsünden çekip Koray denen şahısa en ters bakışlarımla baktım.

Tiz bir kahkaha daha attı Koray abim.

“Buruna bak, hiç ağlamadım diyor bir de”

Göz devirerek kafamı yine abimin göğüsüne sakladım.

Boğuk çıkan sesimle “artık gidebilir miyiz?” Diye sordum. O esnada Volkan’ın telefonu çaldı.

Voklan’dan onaylar gibi mırıltılar geldikten sonra “tamam geliyoruz” diyerek telefonun kapattı.

“ Abi Asiye aradı nerede kaldınız diye soruyor “

Kedi gibi sindiğim yerden hemen doğruldum. Kaşlarımı çatarak “ neden beni aramamış?” Dedim. Volkan bilmem dercesine omuzlarını indirip kaldırdı.

Abim “kız haklı saat kaç olmuş lan!” Diye söylendi.

Yemin ederim bir insan bir insan ne kadar benzerse abim ve Asiye’de birbirlerine o kadar benziyorlardı.

Davranışları ikiz gibiydi.

Abim beni kolunun altına alarak yürümeye başladı.

“Gençlik hadi görüşürüz. Volkan sen de buraya gel lan!”

Abimin ikazı üzerine Volkan koşarak yanımıza geldi.

Tabi ben de gitmeden önce Koray beye el saklamayı ihmal etmedim. Çocuk gibi küsüyordu sonra. Ama seviyordum hayvanı.

Sevgi şekillerimi sorgulamayın lütfen.

...

Yine yeni yeniden yetimhanedeyik.

Nefret ediyordum buradan. İstedikleri kadar renkli boyalarla boyasınlar benim için her zaman simiyah gözükecekti.

Kapı, duvar, kolon, hatta ve hatta oyuncaklar bile simsiyahtı.

Kızlarka kaldığım odaya geçer geçmez kendimi yatağa attım.

“Lütfen hiç bir şey konuşmak istemiyorum. Sadece ve sadece uyuyacağım”

Derin bir nefes alıp verme sesi duydum.

“Ecem’cim, bebeğim. EVDEN KAÇMAK NE ECEM! SAAT KAÇ HABERİN VAR MI?”

Alın size abimin kız versiyonu.

“Uyuycam Asiye, lütfen “ diyerek yorganı kafama kadar çektim.

Uyumayacaktım. Sadece her zaman ki yaptığım gibi kaçacaktım.

Asiye’nin “sabah görüşeceğiz seninle” demesine kafamı belli belirsiz sallayarak onayladım.

 

Loading...
0%