Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.Bölüm

@sudenzbalikci6

HELLOOOO

 

BOL BEĞENİ VE YORUM İSTİYORUM. KİTAP HAKKINDA TEŞEKKÜRLER.

 

KEYİFLİ OKUMALAR...

 

10.BÖLÜM "GEÇMİŞ HATIRALAR."

 

~

 

Yazar anlatımı

 

"HAYIR... ÖLMEDİ... ÖLMEDİ KİMSE... MİHRİBAN YAŞIYOR... BABA YAŞIYOR..." alp kapıyı kırmaya çalışıyordu ama nafile bir çabaydı onun ki. Kapının kilitti bir türlü kırılmıyordu.

 

"BU LANET KAPININ BAŞKA ANAHTARI YOK MU?" Alparslan'ın her hareketi telaşlıydı. Hangi ara çıkıp gelmişti bilmiyordu bile. Kapıya son çare tekrar denedi kırmayı. Bu sefer o kadar sert vurmuştu ki omuzu yerinden bile çıkmış olabilirdi ama şuan onu fark etmeyecek kadar telaşlıydı. Görevli kadın yedek anahtarı getirdi ve Alparslan'a verdi. Aldığı gibi kapıyı açan adam İçeride manzarayı böyle beklemiyordu Mihriban'ın odası damağa dağınıktı. Boy aynasının önüne oturmuş elinde makas vardı. O makas git git saçlarına yaklaşıyordu. İleri geri sallanıyordu bunu farkında bile değildi. Alp, Mihriban'ın yan tarafında durdu. Dikkatini kendine çekmekti amacı.

 

"MİH." odada çaresizlik dolu ses yankılanmıştı. Odanın bir köşesi yanmıştı ve şuan onu söndürmeye uğraşan görevliler vardı. Efsun uzaktan ağlıyordu şok içindeydi. Bu ilk defa başlarına gelmiyordu ama psikolog onları uyarmıştı. İlaçları bıraktığında yavaş yavaş olacak demişti. İlk dfa böyle bir durum yanmış değildi. Yaşanırdı bu durumlar ama son bir kaç ay hiç olmamıştı. Olanlar ise hiç biri bu kadar şiddetli değildi. ya ağlama krizleri yada çığlık atarak ileri geri sallanır sayıklardı ama onlarda kısa sürerdi ilk defa bu kadar şiddetli oluyordu oda ne yapacağını bilmiyordu.

 

O biraz olsun iyi sanıyorlardı. Ama sadece sanıyorlarmış.

 

"Güzel bebeğim. Yanına gelebilir miyim?" Alp kendi varlığını, gerçeklikten kopmuş kıza belli etmeye çalışıyordu. Yavaş ve temkinli adımlar ile daha çok yaklaşmaya çalıştı. Mihriban onu kısa bir baktı ve aynaya bakmaya başladı sanki orada birisi varmış gibi ona gülümsedi.

 

"Alp geldi... kimse ölmedi... baba gelecek, Abi gelecek, anne gelecek." Elindeki makası bıraktı. Kollarını bacaklarına sardı. Daha hızlı öne arkaya sallanmaya başladı.

 

"Şimdi sana dokuna bilir miyim?" dedi alp onu ürkütmek veya dahada tetiklemek istemiyordu. Adımlarını temkinliydi. Mihriban onu başı ile onayladı. Alp izni aldığı için mih'in yanında diz çöktü. Kollarını Mihriban'ın bedenine sardı. Saçlarına sayısız öpücük armağan etti.

 

"Alp geldi. Ben yetim değilim. Ben öksüz değilim. AİLE ÖLMEDİ. YANGIN YOK... ATEŞ YOK... SAÇLARIM YANMIYOR ALP GELDİ..." Sözlerine tezattı hareketleri. Daha hızlı sallanmaya çalışıyordu ama Alparslan'ın onu saran kollar bunu izin vermiyordu. Bedeni durdu bir müddet sonra ama Kafasını sağa sola sallamaya başladı.

 

"Şşşt... Güzel bebeğim, ben geldim bak sakinleş..." Alpin sesi çaresiz çıkıyordu. Gözleri doluydu ama oda kendini bırakırsa kimse toparlayamazdı Mihriban'ı.

 

Bu sırada eve ömer ve mert gelmişti. Onlarla aynı anda demir ailesi de gelmişti. Görevliler tutuşan perdeleri söndürüp alt kata inmişti oda yanık kokuyordu burada durmak hiç sağlıklı değildi hepsi biliyordu ama mihriban daha önemliydi şuan neyse ki oda tamamen yanmadan gelmişlerdi. Sadece perdeler ve duvar ve bir kaç eşya zarar görmüştü hepsi yapılırdı. Alp çaresizlik ne demek bu gün iliklerine kadar hisseti. Bir insan sadece bir günde on asır yaşlana bilirmiş. Odanın köşesinde duran aileler onların bu haline ağlıyordu. Aslında ARAS ailesi çok geçmişti bu yollardan ama alp ilk defa sevdiği kadını bu şekilde görüyordu. Mert bu durum için doktorun verdiği iğneyi çekmeceden aldı ve alpe uzattı. Mihriban gözleri kapalı şekilde sayıklamaya devam ediyordu. Alp bir iğneye bir kucağındaki kadına baktı derin bir yutkunma sesi duyuldu.

 

"Bunu yap koluna yoksa daha kötü olur alp." Mihriban, alp denildiğini duyduğunda kafasını kaldırıp. Kucağında oturduğu adama baktı ve Ona gülümsedi.

 

"Alp gel..." dedi. Alparslan, Mihriban'ın kafasını daha çok göğsüne yasladı ve bu gün kaçıncı olduğunu bilmediği öpücüğü armağan etti. Bu sırada mih kıkır kıkır gülmeye başladı. Alp elindeki iğneyi yavaş yavaş mihin koluna vurdu. Kolunda acı hisseden mihriban ilde koluna baktı ve iğneyi gördü.

 

"İĞNE YOK... HAYIR İĞNE YOK... ADAM YOK... ACI YOK... MİH KURTULDU... ALP GELDİ..." diyerek kalkmaya çalıştı ama alp onu daha sıkı tutmaya başlamıştı. Zaten iğne çok hızlı etki etti ve Mihriban, Alparslan'ın kollarında kapadı gözlerini. Alp duyduklarına anlam veremedi ne adamı, hangi adam, ne acısı mihriban ne yaşamıştı?

 

Mihriban'ın kucağında gözlerini kapatması ile alp onu hızla kucakladı ve hastaneye doğru gitmeye başladı. Yolda zaten efsun doktora haber verdiği için kapıda karşılanmışlardı. Şuan koridorda bekliyorlardı. Doktor muayene edip bilgi verecekti. Alp kapının önündeki sandalyeye oturmuş sadece duvara bakıyordu. İçinde fırtınalar kopuyordu. Sevdiği kadın gözlerinin önünde kriz geçirmişti. Alp onu her zaman cıvıl cıvıl hallerini biliyordu ilk defa bu halini görmek derinden sarsmıştı. Alp patlamaya hazır volkan gibiydi derin derin nefes alıyor kendini telkin etmeye çalışıyordu. Ayşen oğlunun dolup dolup duran gözlerine içi giderek bakıyordu. Bu olay herkesi sarsmıştı ama en etkilenen Alparslan olmuştu şaşmaz. Ayşen daha fazla yerinde duramadı ve oğlunun karşısında durdu. Alp dolu gözleri ile annesine bakıyordu. Ayşen bu bakışlara daha fazla dayanamadı ve oğluna sarıldı. Alp annesinin ona sarılması ile sessizce ağlamaya başladı. O Koridorda olan herkes biliyordu ki alp, sevdiği kadın için göz yaşı dökmekten çekinmezdi. Az mı ağlamıştı morgların önünde Mihriban'ın yaşadığına şükür ederek.

 

"Anne..." Boğuk çıkan sesi ile konuşmaya çalışıyordu ama kelimeler boğazında kalıyordu. Orada öyle bir yumru vardı ki. Ne yutkunsa, ne bağırsa geçecek gibi değildi.

 

"Annem söyle kuzum. Anlat annem. Tutma içinde söyle bana annecim." Dedi Ayşen oda ağlıyordu. Alp her şeyi içinde tutan ketum birisiydi. O gün o koridorda bulanan Ömer Aras aslında ne kadar kötü bir şey yaptığını bir kes daha yüzüne çarptı. Onları ayırmak değil birleştirmeleri gerekiyordu. On yedi yıl dile kolay geliyordu. Ömer mecburdu oda emir kuluydu.

 

"Anne... anne kalbimi benden diri diri söküp alıyor hissediyorum." Alp için mih öyle sevdiği ya da takıntı yaptığı biri değildi. Mihriban, alp için bir çok anlam ifade ediyordu. Bu bağayı kimse anlayamazdı. Anlamanız için her şeyinizle bir adama veya kadına bağlanmanız lazımdı bu öyle alelade bir sevgi, aşk değildi buna bir kes daha şahitlik etmişlerdi. En son yıllar önce hastane odasında bir birini unuturlar deyip ayırmışlardı onları. Kimse bu kadar büyük bir bağa beklemiyordu çocuk onlar diyordu. Ömer, Mihriban'a hayatına neden birini almadığını sorduğunda 'rüyalarımda bir oğlan çocuğu görüyorum yüzü yok ama Silüet olarak orada bana yıllardır beni bulacağını söylüyor amca. Saçma belki ama onu bekliyorum aslında içten içe bunu fark ettiğimde korktum ama artık kabullendim.' demişti bu cevap Ömeri şoka sokmuştu ve o zaman anlamıştı Mihriban hatırlamadığı sadece rüyalarında olan Alparslan'ı bekliyordu. Böyle bir şey nasıl olur diye bir yandan da düşünmeye başlamıştı. Aslında unutan ve hatırlamak istemeyen sadece beyniydi, Kalbi alpi unutmayı reddediyordu. Bunu psikoloğuna bahsettiğinde o demişti. Beyin unutur ama kalp unutmaz demişti.

 

Mihriban çok kanamıştı ve kanamaya devam ediyordu. Alp çok yara almıştı ve almaya devam ediyordu. Hayat bu iki çocuğa adil davranmamıştı.

 

Odanın kapısı açıldı ve doktor içerden çıktı herkes ayaklanmış doktora bakıyordu. Doktor Alp'e baktı. "Sensin alp demi. Lacivertlerinde ömür çürütülecek adam." dedi Alp yutkundu ve ile başı ile onay verdi. Sesi çıkmıyordu zira.

 

"Uyku hipnozu yaparken anlatmıştı seni. Neyse çok ayrıntı veremem delikanlı. Şimdi bu krize geçelim. Bir şey onu tetiklemiş. Bu bir görüntü olabilir, bir insan olabilir yada küçük bir eşya veya koku ne bilmiyoruz daha onu uyanınca seans ta özel olarak konuşuruz ama şimdilik iyi merak etmeyin daha fazla. sakinleştirici etkisi geçsin uyanır. Bide ilaçlarını azalttık tamamen bırakmış değiliz ama buda tetiklemiş olabilir." Doktorun iyi demesi ile her kes derin bir nefes aldı. Alp hariç ona göre mih iyi değildi ve hiç bir zaman olmayacaktı.

 

Giden doktorun arkasından hepsi bir anda odaya girmişti ama alp girmedi sevdiği kadını o halde görmek ciddi anlamda etkilemişti. Eski yerine oturdu ve orada beklemeye başladı. Lacivert irisleri kapıdaydı sanki biri her an çıkıp kötü bir şey diyecek gibi bekliyordu. Saatler geçti mih uyandı herkesi gördü ama alpi göremedi. Herkese sormaya da çekindi. Yengesi ve amcası kafeterya ya inmişti. Yengesi kendini kötü hissettiği için hava alsın demişlerdi. Mih yerinden kalktı lavaboya gitmesi gerekiyordu. Oda kimse olmadığı için kimseden yardım almadı. Kolundaki serumu çıkardı. Bu sırada kapı aralıktı ve alp oradan bir an olsun ayrılmıyordu. Mihriban'ın başı dönüyordu ne zaman bu ilaçları alsa aynı sonuç olurdu. Alp aralık kapıdan sesler duydu ve hızla ayağa kalktı ve içeri girdi. Mih kalkmaya çalışıyordu. Yanına gitti ve kolundan tuttu.

 

"Mih kalkman doğru değil." Dedi Alparslan sesi telaşlı çıkıyordu. Mihriban'ın melül melül olan bakışları alpi buldu. Adamın gözleri kızarmış ve yorgun duruyordu.

 

"Sen ne zaman geldin."

 

"Ben en baştan belli buradaydım. Kapıda bekliyordum."

 

"Hmm. Banyo ya gitmem gerek yardım eder misin?" Mihriban'ın dili dolanıyordu. Sarhoş gibiydi verilen ilaçlardan dolayı. Alp bunu fark etti ve sevdiği kadını bir çırpıda kucağına aldı. Banyonun önünde durdu. Mihriban ne olduğunu anlama fırsatı bile olmamıştı.

 

"Teşekkür ederim." Banyonun kapısını kapattı. Alparslan yerinden ayrılmadı ve kapının önünde onu beklemeye devam etti. Mih elinden geldiğince aynalara bakmadan işini halletti ve kapıyı açtı. Artık biraz daha iyi hissediyordu. Alp konuşmasına müsaade etmeden tekrar kucağına aldı.

 

"Sende iyi alıştın beni kucaklamaya." Mihriban'ın yüzü gülüyordu. Kollarını daha sıkı doladı boynuna. Alp onun haline gülümsedi saatler sonra ilk defa gülümsedi. Yavaş şekilde yatağına bıraktı onu. Çıkartılmış seruma baktı. "Ben hemşire çağırayım serumu tekrar taksın." dedi alp ve acele ile çıktı. Mih giden adamın arkasından sadece başı ile onay vermek ile yetindi. Bir müddet sonra alp ve hemşire içeriye girdi. Genç adam yatakta yatan kadının hemen yanında durdu. Mihriban'da acele bir hal ile elini tuttu. İğne 'den korkardı o. Gözlerini kapattı ve gelecek acıyı bekledi. Alp yatağın köşesine oturmuş saçlarını seviyordu biliyordu, çünkü iğneden korktuğunu. Mihriban'ın odağı saçlarındaki eller ile değişti. Gözleri bir çift lacivert mücevherlerle buluştu. Bu sırada hemşire serumu takmış ve odadan çıkmıştı.

 

"Neden gelmedin yanımda?" Kelamları ile Alparslan'ın bedeni gerildi.

 

Ne diyebilirdi ki. Korktum mu?

 

"Ben kapıda bekliyordum." Soruyu geçiştirmeye çalışmıştı. Mihriban bunu fark etmişti o uyurken ne olmuştu.

 

"Alp neden kapıda bekledin?"

 

"Korktum. Ben korktum. Seni o halde görmek kolay değil. Resmen kollarımda kriz geçirdin. Ne yapılır bilemedim o an sanki dünyam başıma yıkıldı ve ben altında öldüm." Mihriban en son uyuduğunu hatırlıyordu kendi odasında uyumuştu hatta. Yengesi haber vermiş olabilirdi. Adamın dolu dolu olan gözlerine bakıyordu.

 

"İyim ben seni daha erken bekliyordum. İyiyim ben alp." Alp cevap veremeden telefonu çaldı. Rahatsız olmasın diye kapıya doğru çıktı. O dışarıda telefonla konuşurken Mihriban'ın uykusu geliyordu serumdan dolayı. Beş dakika sonra alp odaya tekrar girdi. Mih uyuyordu. Yavaşça yatağına yaklaştı ve saçlarına çok yumuşak şekilde öptü ve odadan çıktı.

 

🌒

Bir hafta sonra

 

'Mirhiban Aras anlatımı'

 

O günün üstünden bir hafta geçmişti. Alparslani tam olarak bir haftadır görmüyordum. O gün ne oldu hatırlamıyorum. Yanlış bir şey yapmış olabilir miyim diye herkese sormuştum ama hepsi üstü kapalı şekilde olumsuz cevap vermişlerdi. Peki ben Alparslanı neden göremiyorum. Bunu en sonunda Ayşen teyzeye sorduğumda göreve gitti demişti. Bana bir hoş çakal bile demeden gitmişti. En sonunda sormayı bıraktım. Bu bir haftada işim ve ev arasında git gel yapmıştım. Arada pelin bize geliyor yada mert ile bir şeyler yapıyorduk son zamanlarda evden çıkmak istemiyordum. Hem başımda zaten bir bela var daha fazla istemiyorum.

 

"Mihriban hanım, doktor bey sizi bekliyor buyurun." Orta boylarda esmer asistanı bana seslenmesi ile doktorun odasına girdim.

 

"Ahmet Bey, iyi günler." Diyerek karşısındaki yerime oturdum.

 

Uzun zaman sonra psikoloğuma geliyordum. En son bir hafta önce olanlardan sonra böyle bir karar almıştım.

 

"Hoş geldin Mihriban." Dedi. Gözlüklerini taktı kendisi orta yaşlarda birisiydi çocukluğumdan belli çok psikolog değişmiştim bu iyi bir etki bırakmadı bende tabikide en son beş yıl önce Ahmet abi ile tanıştım. Kimse hiç bir doktor beni anlamıyordu ama o anlıyordu.

 

"Nasılsın." Dedi.

 

"Bilmiyorum." Ona dürüst olurdum her zaman. Bunu benden o istemişti ona açık olmamı her şeyi havadan sudan bile olsa her şey anlatmamı istemişti benden.

 

"Bana açıklar mısın neden böyle hissettiğini?" Her zaman göz teması kuran biri olmuştu. İşinde ciddi ve iyi bir psikoloji doktorudur.

 

"Alparslan demir. Yeni komşumuzun oğlu. Hayatıma bomba gibi düştü. Aslında önceden yani onunla ve ailesi ile tanışmadan önce iyi hissediyordum tamamen iyileşmesem bile öyle hissediyordum. Şimdi kafam çok karışık onu ve ailesi çok sıcak kanlı ve ister istemez tekrar aile ilişkilerine imrenmeye başladım. Bu yüzden kendimi kötü hissediyorum ve bir sorunda alp. Ben ne istediğimi bilen bir kadınım Alparslan'ı istiyorum. Bunu bilmiyorum ama neden onu istiyorum kafamı bu soru kurcalıyor. Ona kendimi yakın ve sıcak hissediyordum ama neden böyle hissediyorum onu bilmiyorum çok güzel kokuyor hani bazen bir kokuyu yada insanı anımsarsınız ama nereden olduğunu bulamazsınız ya öyle çok tanıdıklar ama bir o kadar uzak. Bunu hissetmem için çok erken değil mi toplasan kaç hafta oldu sanki. Kendimle çelişiyorum." Resmen saçmalıyordum hiç derdim yokmuş gibi onu anlatıyordum.

 

"Anlıyorum seni. Gözlerini kapat ve bana Alparslan'dan bahsetmeni istiyorum. Mesela tarif et onu bana gözlemlediğin kadar huyunu yada sevip sevmediği şeyleri." Biraz düşündüm neden böyle bir şey istedi benden. Dediğini yaptım gözlerimi kapattım ve baştan sona onu düşündüm.

 

Lan et işte ne var uzun kalın ve pa...

 

"Peki. Uzun boylu, iştah açıcı vücudu var. Çok ilgili, çok nazik, yan yanaysak bir ortamda gözünün biri pelin'de, biri bende olur. Ama onun ilgisi mert gibi değil, hissediyorum. Sonra lacivertleri çok güzel bakıyor sanki kırmaktan, incitmek ten korkar gibi bakıyor her zaman. bana neden böyle bakıyor anlamadım. O lacivertleri birer değerli taş gibi benim için. Temas bağımlısı. Pelin ilk gün çok sert uyuz demişti ama öyle değil. Yanımda çok gülüyor. Mesela sofraya oturmadan önce ellerini yıkar asla pis oturmaz sofrada takıntılı benim gibi video ile yemek yemez hep beraber sohbet eşliğinde sever yada sessiz olur ama genelde o zamanlar bir sorun yada problem var demektir onu düşünür. Çok düşünüyor, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüyor. Etraftaki herkes o insan değil hata yapamaz gözü ile bakıyor oda buna alışmış artık. Kadınlara çok saygılı. Çocuklara çok düşkün yalan dolan sevmez ne düşünürse söyler. Çileye alerjisi var. Dışarıya sert ama sevdiğine kedi gibi mesela, çok güzel abi, çok güzel evlat, çok güzel insan Alp." Gözümün önüne gelen her şeyi saymıştım. Gözlerimi açıp Ahmet beye baktım gayet nötr bir yüz ifadesi vardı.

 

"Anladım. Peki sence neden ona bu kadar bir anda güvendin?" Bu soruyu çok düşündüm ama cevap yok işte.

 

"İşte bende bu sorunun cevabı yoktu bu sabaha kadar ama şu bir haftada şunu fark ettim hani size bir çocuk görüyorum rüyalarımda 'beni bekle bulucam seni diyor' demiştim. ben artık o çocuğu görmüyorum sanırım içimden bir ses Alp ile çocuk bağlantılı diyor." Dedim. Odada sessizlik oldu bir kaç saniye. Derin bir nefes aldım.

 

"Bu kanıya nereden vardın?"

 

"Çünkü o çocuğu her hafta görüyordum alp hayatıma girene kadar. Artık gelmiyor. Ses yok kafamın içinde ve geçen hafta kriz geçirdim biliyorsunuz o çocuğu gördüm. O çocuğun gözleri lacivert idi ama tek o değil biri arkadan 'alp gel' dedi. Bir kadın süliet'i küçük çocuğun elini tuttu ve götürdü. tamam bu kesin Alp demek değil ama gördüm ben biliyorum ne gördüğümü ne duyduğumu. Dünyada tek alp o varmış gibi davranamam. Sonrasını hatırlamıyorum zaten." Sesim çaresiz çıkıyordu. O olmasını istiyordum ve karşımdaki adamı buna inandırmaya çalışıyordum.

 

"Anlıyorum seni ve inanıyorum. Derin bir nefes al. Sakinleş yavaş yavaş olur her şey bunu unutma. Peki o hayatından bir anda yok olsa ne hissedersin şimdi bunu düşünmeni istiyorum." Bu soru beni duraksattı. Bu soru bedenimde bir titreme etkisi yarattı.

 

"Darmağa dağınık. Sanki beni bir karadelik yutmuş ve ben orada karanlıkta hapis kalmış gibi hissederdim. Kesinlikle işin içinden çıkamazdım. Şu bir haftada anladığım bir şey var oda ben Alparslana çok alışmışım bir anda gerçi tanışalı iki üç ay oluyor ama o bana nasıl desem ki sıcak hissettiriyor onun yanında güvende ve maskesini indirmiş bir Mihriban var. Ben az çok hatırlıyorum o çocuk Alp hissediyorum ama ne tür geçmişimiz olabilir bizim bunu anlamıyorum."

 

" Tedirginsin. İkiye bölünmüş gibisin. Bir yanın o olduğuna emin ama Beyninde hatırlamadığını anlar için hep bir kalkanın var ve her an tetikte bekliyorsun. O değilse diye bir şüphe duyuyorsun. Yavaş yavaş hatırlıyorsun. Hafızan ve ya beynin sana oyun oynamıyor Mihriban emin olabilirsin. Sana açık olmam gerekse onda baba figürü görüyorsun ve bu seni cezbediyor. Bu asla baba yokluğun için onunla oluyorsun demek değil. ilaçlar azaltınca bunun yan etkisi olabilir. Anladığım kadar Alpaslan'a güveniyorsun. O sana sıcak ve yakın davrandığı için ona kapılmıyorsun. Dediğim gibi Onu bir baba, bir abi, bir sevgili veyahut daha ilerisi bir yuva gibi görüyorsun içten içe seni tedirgin eden bu kadar kısa sürede olması ama sana şunu söyleye bilirim ki yıllarca tanıdığın birisinin sıcaklığını sadece bir gün tanıdığın birisinde bulabilirsin. Kendini yargılama serbest bırak Mihriban sen en iyisini hak ediyorsun. Eminim doğru yolu bulacaksın." Dedikleri beni düşünürdü doğru diyor olabilirdi serbest bırakırsam kötü bir şey olursa, ne olurdu bilmiyorum. Seans bitmişti yerimden kalktım ve elimi uzattım vedalaşmak için oda kalktı ve elimi tutu. Bana sıcak ve içten bir gülümseme sundu.

 

"Sana son bir şey demem lazım bu etik değil ama olsun. Hislerine güven mih onlar çoğu zaman yanılmaz. Yanılmıyor da." Elim, ellerinin içinde donmuş şekilde kaldım.

 

Siktir.

 

"Tamam." Dedim en sonunda ve odadan çıktım. Yanılmıyordum o çocuk Alp'ti.

 

Bizim Alp ile bir geçmişimiz vardı. Benim unuttuğum. Bunu neden unutmuştum yada noldu da unutmuştum bilmiyorum ama yavaş yavaş hatırlamam gerekiyordu. silkelendim ve otoparka doğru ilerlemeye başladım. Arabama binip alışveriş merkezine gitmek için yola çıktım. kırmızı ışıkta durmuş müzik arıyordum listemden. Ekranda bir anda pelinin ismi belirdi.

 

"Neresin mih." Sesi heyecanlı geliyordu.

 

"Alışveriş merkezine gidiyorum biraz kafa dağıtma amaçlı. Noldu?"

 

"Çok iyi abim geldi dün gece şimdi mertti aldık yanına geliriz diye. Tabi sende istersen." Hızlı hızlı konuşuyordu. Bu cıvıl cıvıl halleri çok iyi geliyordu bana. Şimdiden keyifim yerine gelmişti.

 

"Tamam gelin mert biliyor nerede olduğumu bekliyorum." Onu kırmak istemedim.

 

BENDE YEDİM ALP GELDİ YA

 

"Ay çok iyi geliyoruz hemen." dedi ve kapattı bende otoparka giriş yaptım. Park edip kapıdan geçtim. Kendime alışveriş yapmak rahatlama yöntemimden birisiydi. En sevdiğim mağazalardan birine girdim. Görevli hanımefendi yanıma geldi.

 

"Hoş geldiniz Mihriban hanım." Güler yüzü ile her zamanki gibiydi.

 

"Hoş buldum hülya. Valla ne almam gerek bilmiyorum ne istediğimde belli değil sen yardımcı olur musun." Gözlerim mağazanın içinde dolandırdım kadın reyonu ile erkek reyonu aynıydı.

 

"Tabikide siz oturun bende gösteririm yeni gelenleri." diyerek koltuklarını gösterdi. Başımı olumsuz şekilde salladım.

 

"Oturmak istemiyorum hadi beraber bakalım." diyerek ilerde göze kesen kırmızı elbiseye ilerledim.

 

"Yeni geldi efendim isterseniz bu sezon gömleklerde çok şık göstere bilirim."

 

"Olur." diyerek onu takip etmeye başladım. Gömlek reyonunda durdu.

 

"İstediğiniz renk ve model var mı?" Gözlerim reyonda gezdirmeye başladım. En sonunda lacivert saten kumaştan bir gömlek elbiseye benzer, bir elbisede durdu.

 

"O az önce geldi. Hemen ekliyorum. " diyerek eline aldı bu sırada erkekler için olan gömlekler de çok şıktı lacivert bir gömlek ile durakladım. Hülyaya onu işaret ettim.

 

"Şu gömleği de ekleye bilir misin?" dedim.

 

"Mert beye mi olacak ya da Ömer beye mi olacak?" dedi. Benden cevap bekliyordu ama ona sadece baka kaldım. Cidden Alpin bedeni neydi ki.

 

DONU MU? BEN BİLİYORUM XXL BENCE ANCA SIĞAR.

 

SEN SAPIK OLMA YOLUNDA İLERLİYORSUN.

 

"İkiside değil aslında. Sen sorunca bir an bilmiyorum ki bedenini." dedim.

 

"O zaman ben her bedenden getireyim siz kadar veririsiniz." Hülya'yı başım ile onayladım. O gittiğinde gözlerim hala gömlekteydi. Eminim çok yakışırdı. Birazdan gelecek olmaları ve onu görme isteği heyecanlanmama sebep oluyordu. Daha önce arkadaşlarıma hediye almıştım ama genelde hep Aksesuar alırdım. Bu konuda alp ilkti. Gömleği incelemeye devam ettim.

 

"Ne demek bilmiyorum o kadar bakarken ölçülerimi almadın mı?" Sesi kulağımın dibinde idi her zaman ki gibi. Kokusu her tarafımı sarmıştı. Derince yutkundum ve ona yüzümü döndüm dönmem ile yüz yüze geldik.

 

"Ne zaman geldin." Sesim fısıltı gibi çıkmıştı ben bile zor duymuştum.

 

"Sen bana gömleğe bakarken. Sakin sakin nefes al mih." Oda benim gibi fısıldıyordu. O diyene kadar ne kadar hızlı nefes aldığımı fark etmemiştim.

 

"Getirdim Mihriban hanım." Diyerek elinde askılık ile hülya geldi yanımıza onun gelmesi ile alp'ten uzaklaştım kendi kendine söylendi ama ne dediğini anlamadım. Aramıza iki adımlık mesafe koydum.

 

"Teşekkür ederim." Dedim. Ben sürpriz yapmak istemiştim bir nevi dağ evinde benimle o kadar ilgilendiği için ve içimden geldiği için hediye etmek istemiştim ama onlar tam zamanında gelmişti.

 

"Beyefendiye mı alıyorsunuz?" Gözleri alpi inceliyordu. Alp'in gözleri bendeydi vereceğim cevabı bekliyordu.

 

"Evet. Alp bedenini söyler misin?" Bende olan gözlerinin içi parladı ona hediye almam hoşuna gitmişti.

 

"Alparslan bey hoş geldiniz." Yanımıza mağaza müdürü gelmişti. Sanırım Alp ile tanışıyorlardı.

 

"Hoş buldum Mehmet bey." Diyerek adam ile tokalaştı.

 

"Sizde hoş geldiniz Mihriban hanım. Oturun lütfen. Bir şeyler içelim." Diyerek az ileride olan koltukları gösterdi.

 

"Yok arkadaşlarımız bekliyor hızlıca bir şeyler alıp gideriz biz." Alp teklifi reddetmişti. Adamla havadan sudan konuşmaya başladılar ve bu sırada kasaya gidip ben aldıklarımı ödedim. Gömleği özel hediye paketi yaptırdım. Sanki görmemiş gibi. Alışveriş poşetlerini aldım ve onların yanına doğru ilerlemeye başladım. "Alp gidelim mi başka bir işimiz yoksa." Diyerek sohbetlerini böldüm. Alp önce bana sonra poşetlere baktı ve başı ile onayladı.

 

"Sonra daha uzun konuşuruz Mehmet bey iyi günler." Dedi. Mehmet'te aynı şeyleri dedi ve biz mağazadan çıktık.

 

"Diğer süper ikili nerede?" Onlarında gelmesi gerekiyordu Alp ile ama ortada yoktu ikiside.

 

"Yemek için geçtiler. Mert açmış bizi bekliyorlar."

 

"Peki sen niye onlar ile değilsin?" Merakım sesime yansımıştı.

 

"Senin yanına gelmek istedim." Tamam bu kadar açık cevap beklemiyordum. Birisi şu karnımın içinde olan harekete dur diye bilir mi bu hiç normal değil. Başka bir konuşma geçmedi aramızda ve sessizce restorana geldik. Güzel bir manzara eşliğinde masaya oturmuş konuşan ikilinin yanında geçtik. Ben Pelin'in yanına oturmuştum bu sefer.

 

"Selam." Deyip oturdum pelin beni görünce sarılmıştı bende aynı şekilde karşılık verdim.

 

"Seni özledim." Dert yanıyordu bende onu özlemiştim.

 

"Bende özledim seni." En sonunda ayrıldık.

 

"Kardeşe bak o kadar bir hafta göreve gittim döndüm bana bu kadar sarılmadın." Alparslan'ın hayıflanmasına o hariç hepimiz gülmüştük.

 

"Abi abartma istersin. Bide bayıl tam olsun." Pelin'in onu ciddiye almamasına karşın tek kaşını kaldırdı yüzüne sinsi bir gülümseme koydu.

 

"Öyle mi küçük hanım. Sen yanıma kredi kartı limiti aç abii diye gelirsin o zaman görüşürüz." Dedi pelin ona inanamıyor muş gibi bakıyordu. Elini kalbine koydu.

 

"Ah kalbimden vurdun beni en sevdiğim. Bir numaralı abim, canım, ciğerim..." Pelinin abartılı tepkisine gülüyordum. Alp yüzünü buruşturdu.

 

"Bu kız benim kardeşim olamaz. Ciğerim ne ya hangi dağda büyüdün. Hem senin tek abin benim pelin hatırla istersen." Pelşn yüzüne sinsi bir gülümseme kondurdu.

 

"Hayır. Mert abide var ya abi." Cevabı ile merttin içtiği su boğazına kaldı. Ben kahkahamı yutmaya çalışıyordum ama benim aksime iki kardeş merttin eğleniyordu açık açık. Alp merttin sırtına sanki öldürmek ister gibi vurmaya başladı.

 

"Helal kardeşim. Helal. Hemen ölme lan. Daha peline abilik yapacaksın." İki kardeş, kuzenimi öldürmeye yemin etmiş gibiydi. Mert kendine geldi ve hiç onları duymamış gibi bana baktı. "Eee güzellik günün nasıldı." Mert konuyu dağıtmak amaçlı bana sormuştu.

 

"Aynı aslında sabah kafeye gittim öğlenden sonra hastaneye gittim hem ayağımın ve kolumun son durumu için hem de Ahmet abi ile görüşmek için oradan çıktım şimdi aç karnimi doyurmaya geldim. Senin nasıldı?" Diyerek ona günümü özetledim. Ahmet abiyi duyunca gerildi ama zorla gülümsedi.

 

"Bende şirket, toplantı arasında mekik dokudum resmen." Amcam ona çok yükleniyordu başlarda yengem ve benim ısrarım üzerine bir tık azalmıştı bu olay. İki kardeş konuşmuyor sessizce bizi dinliyorlardı. Masaya garson yemekleri getirince hepimiz güzel bir sohbet eşliğinde yemeklerimizi yedik.

 

"Ayağın ve kolun nasılmış mih." Alparslan'ın soru ile pelin ile olan konuşmamı kesip ona baktım. "İkisi de iyi ve iyileşmiş durumda." Cevabım ile dudakları iki yana kıvrıldı.

 

"Ahmet abi kim az önce konu kaynadı soramadım." Pelin'in sorusu ile tekrar ona döndüm.

 

"Psikoloğuma kendisi." Kısa bir cevap verdim bu konuşmayı geçmek istiyordum.

 

O konu üzerine baksa bir şey sormadılar ve saatin geç olmasından dolayı kalktık. Kendi arabamı burada bırakıp Alparslan'ın arabasına bindim. Aynı yere gidiyorduk yarın arabamı aldırırdım. Pelin ile arka koltukta oturuyorduk. Uyumamak için direniyorduk adete ikimizde. Araba sonunda evlerin önünde durdu. Hepimiz indik.

 

"Benim çok uykum var kaçtım bayyy" diyerek arkasına bakmadan gitti pelin onun bu haline gülümsedim. Bu sırada Mert'in telefonu çaldığı için oda ön bahçeye geçti. Gözlerim sanki bu anı bekliyor gibi Alparslan'ın lacivert irisleri ile buluştu. Yüzünde eşsiz gülümseme ile bana bakıyordu. Bagajdan aldığı poşetleri uzattı.

 

"Teşekkürler ve iyi geceler alp." Son cümlemi söylerken esmen ekten çenem yırtıla bilirdi.

 

"İyi geceler mih." Dedi. Onu aramda bırakıp eve doğru ilerlemeye başladım.

 

Bir dakika bir şey unutmuştum.

 

"Alp."

 

~

BÖLÜM SONU.

 

BÖLÜM BİTİS TARİHİ:03.10.2023

 

BÖLÜMLERİ ÇOK UZUN TUTMAMAYA ÇALIŞIYORUM SIKMAYIN DİYE SİZCE NASIL?

 

BÖLÜM HAKKINDA FİKİRLERİNİZ NELER?

 

SİZCE NELER BEKLİYOR SİZİ?

 

 

ANLADIĞINIZI KAFANIZA TAKILAN BİR YER VAR MI?

 

İNST:sudenazbalikcii

 

TİKTOK:sudenazbalikci

 

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

 

SEVGİYLE KALIN..

 

Loading...
0%