@sudenzbalikci6
|
HELLOO BEN GELDİM.
NASILSINIZ, NAPIYORSUN?
BÖLÜM BEGENİLERİM ÇOK AZ BİR YILDIZA BASIN LÜTFEN.
BOL BOL DA YORUM YAPIN Kİ NEREDE HATAM NEREDE OLDUĞUNU. NEREDE ÇOK BEĞENDİNİZ ANLAYA BİLEYİM
KEYİFLİ OKUMALAR...
"CANIN PAHASINA KORUMAK"
~
Güvendeydim, mutluydum uzun zamandır gerçek anlamda mutlu değildim. Bunu şuan anlamamı sağlayan yanımdaki adam. Bir gün bir alıntı okumuştum 'Herkes güvende hissettiği yerde yada güvendiği kişinin yanında mutlu olur.' bu alıntı hayatımı etkilemişti ve bir çok şeyi anlamamı sağlamıştı. Bunun amcamla yaşamam ile ilgisi yoktu. Onlar bana bir an olsun olumsuz bir şey hissettirmemek için çok çabaladılar ama Ben içten içe hep güvensiz, mutsuz hissediyordum. Yanımdaki adamın tabağından kestiği eti yerken bile yüzünde aşık olunası gülümsemesi vardı. Bu bulaşıcıydı sabahtan belli daha doğrusu onunla tanıştığımdan belli çok güler olmuştum. Normalde de öyle cıvıl cıvıl bir insan değildim ama bu kadarda gülmezdim. Sert yüz hatları benim yanımda her zaman yumuşuyordu. Çoğu zaman bana bakarken Lacivert gözleri ışıl ışıldı, eşsiz güzellikte bir gülüşü vardı.
"Biliyorum çok yakışıklı bir insanım. İstersen klonlaya biliriz beni."
NE DEDİ O!
ANAYYY İÇİNDEKİ GERÇEK SENİ GÖSTER BİZE ALPİŞKO
Böyle bir cümle beklemiyordum yüz ifademden bile şuan ne kadar şaşırdığım anlaşılırdı. İçinden asla böyle birisi çıkmasını da beklemiyordum. Pelin abin çok ağır başlı maşallah ağırı buysa!
"Neler diyorsun sen?" Sesim hayret eder tondaydı. Sorum ile yüzündeki gülümseme sinsi bir hal aldı ve bana lacivertleri ile yandan bir bakış atıp yemeğine geri döndü.
"Ohoo içimden geçenleri öğrensen şu dakika kaçabilirsin. Bu daha hiç bir şey."
AŞĞIMMMM... BAYILIYORUM SANA KURBAN VERENEGGGGG...
"Bak sen merak ettim içindeki Alp'i." Ona ayak uydurmam hoşuna gitmişti.
"Mih bana böyle haylaz gözler, bükülmüş dudakların ile bakmaya devam edersin ilk günden iyi şeyler olmaz güzel bebeğim." Yemeğiyle uğraşmayı bıraktı.
"Güzel bebeğim demi ben?" İçimde sevilmeye hazır bir kız çocuğu vardı. Bana haylaz bakan gözleri yerine durgun bakışları ile bakmaya başladı. Bu soruyu başkası sorarken duysam ne kadar saçma derdim ama içten içe hep bir sevgi, aile eksikliği çekiyorum. Özgüveni eksik bir insan değilim tam tersi kendimi çok severim ama her kes gibi bende birinin en değerli varlığı veya bebeği, güzeli fark etmez birinin önceliği olmak isterim.
yok yok bu böyle olmaz sen bide kucağına çık yakından sor.
"Güzeller güzeli bebeğimsin benim, Değerlimsin, En büyük hazinemsin, Güzelimsin ne dersem hep hepsi eksik kalır. Yıllardır hiç değişmedi bu istersen elli yaşa yine değişmez. Mih benim her zaman güzeller güzeli bebeğim olarak kalacaksın." Ellerinin biri önüme gelen saçımı sevdi.
"Bundan asla şikayetçi olmam emin olabilirsin." İkimizde sessizce yemeklerimizi yemeye devam ettik. Yemek faslı bitti. Tatlıları Alparslan'a bıraktım. O siparişleri verirken ben onu izliyordum yine en ufak mimiği benim için değerliydi.
"Daha ne kadar beni izleyeceksin." Sesini duymam ile daldığım yüzünden çıktım.
"Eğer izin veririlerse sonsuza kadar izlerim seni bıkmam, usanmam, of demem her mimiğini, her duygunu, izlemek seni tanımak, tatmak, gözlemlemek isterim."
"İzle. Tanı beni, hatırla beni, sev beni, kimse bir şey demesine izin vermem biz koruruz kendimizi sen yeter ki yanımda ol. Bir gözün, elin hep üstümde olsun gerisi teferruat." Gözlerim dolmuştu bu ilgi, sevgi benim için fazlaydı. İlk dakikalardan çok fazla gelmişti. Beni bu kadar seviyor olması çok fazlaydı. Bana bu kadar sevildiğimi iliklerime kadar bir sözüyle, bakışıyla hissettirmemişti kimse.
"Alp..." Ne diyeceğimi anlamış gibi parmağını dudaklarımın üstüne konumlandırdı.
"Anlıyorum ben seni. Fazla geliyor, sahte geliyor sana bu kadar yada daha ilk dakikadan çok üstüne geliyorum ama içimde sana karşı sönmeyen her dakika dahada büyük alevlenen bir yer var ben bu anı tam olarak on yedi yıl bekledim dile kolay geliyor ama inan hiç kolay değildi. Tereddütlerini anlıya biliyorum Mihriban ben kör bir adam değilim. Bana bırak kendini sana bizi hatırlatmam izin ver. Bana güven diyemem ama benim asker olduğumu sakın unutma derim. Sana olan sevgim odanda daha bir haftalıkken bağıra bağıra ağlarken ben gelince sustuğun gün oluştu. Küçük mih dediler tut sende susuyor dediler. Atakan amca ile çoğu zaman en büyük tartışma sebebim buydu. Yanından iki dakika ayrılsam ağlamaya başlıyordun sustura bilene bravo." Beni anlıyordu beni ben konuşmadan anlıyordu. Bakışımı biliyordu, dokunuşumu her mimiğimi ezbere biliyordu. Dudaklarım duyduklarım ile iki yana kıvrıldı. Benim gülümsemem ona da bulaştı.
"Beni anlıyor olman benim için çok kıymetli Alparslan. Seninle bir yola çıkmayı ilk günden istemiştim. Yalan olmasın var tereddütlerim kafamın içinde oturmayan yerler ama onu da zamanla oturacak inanıyorum. Mesleğine saygım sonsuz orada ben seni anlıyorum ama alp ben bir kayıp daha verme istemiyorum. Anlattığın şeyleri hatırlamam mümkün değil belki ama dinlemeyi çok isterdim. Senden bizi dinlemek isterim."
"Sana söz veriyorum elimden geldiğince uzun süre hayatta kalmaya ve her göreve gittiğimde sapa sağlam dönmek için elimden geleni yaparım. Bir kayıp daha vermemen için çabalarım ama ecel bu nerede, ne zaman gelir bilemem. Sana daha çok bebekliğini anlatırım. Babandan nasıl kaçtığımı anlatırım." Aramızda yine milimler vardı. Ne zaman bu kadar yakınlaştık anlamamıştım ama Bu sefer de atağı ben yaptım. Dolgun sıcak dudakları çok iyi hissettiriyordu. Saniye içinde kontrolü eline aldı ve beni daha çok kendine çekiyordu. Sıcak dolgun dudakları, dudaklarımın üstünde hüküm sağlıyordu. Nefes nefes ayrıldık yine daha doğrusu ben nefes nefese kalmıştım. Büyük elleri ile yüzümü avuç içine aldı. Nefes nefese kalmam hoşuna gitmişti. "Ohoo sen şimdi den nefese nefese kalırsan..." Ellerimin biri yanlışlıkla karnına değdi. "Şiddette var diyorsun anladım." Dudakları bükülmüş başını 'vay be' der gibi sallıyordu. "Sen dua et bu kadar ile kalsın." Uyarıma arsız arsız gülmekle yetinde.
aferin mih birde vururum seni topuklarından de tam olsun.
"Vururum seni topuklarından ayağını denk al." Küçük uyarım sayesinde kulaklarım bayram etti. Alp'in kahkahası duvarlarda yankılandı. Hiç adamı tehdit etmemiş gibi davrandım. "Seni tanımak istiyorum ama anlatma sen. Ben kendim keşfetmek istiyorum." Kahkahası gülümsemeye dönmüştü Beni başı ile onayladı. Bu sırada tatlılarımız bitmişti. Saatler geçmişti. Alp kolundaki saate baktı. Gülen yüzü düştü. "Kalkalım mı gece yarısı olmuş." Onu onaylayan mırıltılar çıkardım.
kedi misin aşko sen.
ASLAN AŞKO.
Beraber kalkıp evlerimize doğru yola çıktık. Yüzümüzdeki gülümseme hala yerli yerinde duruyor. Önümde yürüyordu ve elini uzattı tutmam için bir an bile tereddüt etmeden tutum. Büyük ellerinin arasında ellerim kayıp oldu ve ben bunu anı ölümsüzleştirdim. Arabaya binene kadar bırakmadı ellerimi. Bindikten sonrada dizim de duran elimi kendi dizine koydu ve arabayı öyle çalıştırdı.
Temas bağımlısı.
"Hep gül sen bende hep izlerim." Ansızın gelen iltifat içimdeki kız çocuğunun çok mutlu ediyordu. Bir kelime çıkmadı dudaklarımın arasından. Sadece baktım oda anladı neden baktığımı. Dizinde duran elimi dudaklarına yaklaştırdı ve oraya bir öpücük armağan etti. Mutluydum meğerse sevilmek çok güzel hissettiriyormuş. Eve gidene kadar ikimizde konuşmadık araba durdu yine sessizce arabadan indik. İkimizde konuşmuyorduk hala. Bizim evin ışıkları sönüktü sanırım kimse yoktu evde. Onu bize davet etsem ilk günden nasıl bir izlenim verirdim ki?
"Sizinkiler bizdeymiş." dedi. Derin bir nefes aldım. "Şimdi mi söyleyelim bizi." ellerinden biri saçlarıma uzandı sevdi. "Onlar zaten biliyor en baştan belli gelme amacımı, nedenimi güzel bebeğim." Yutkundum. Bakışlarımı kaçırdım haklıydı tek hatırlamayan bendim. Benim dışımda hepsi birbirini tanıyordu. "Bana bakar mısın. Kendini suçlu yada kötü hisset diye demedim. Bizi hatırlatacağım sana emin ol. Hem annem ve yengem biraz daha camdan bize bakmaya devam ederlerse aşağı düşecekler gidelim mi?" dedi. O demese ben fark bile etmezdim çaktırmadan bakmaya çalıştım karanlıkta sadece sokak ışığı vuruyordu. İkisi ve artı pelin camdan aşağı düşmeye çok müsait duruyorlardı. Bu halleri aşırı komikti görünmediklerini sanıyorlardı bide. Telefonumu çıkardım ve Alpin omuzuna başımın koydum alp ile fotoğrafımızı çeker gibi onları çektim. "Allah aşkına şuna bak." Ben onları çekerken alp bizi çekmişti fotoğrafta Arkam dönük sadece saçlarım çıkmıştı. Alpin elleri belimi sarmıştı ve yüzü görünmüyordu ikimizde ama çok güzel çıkmıştı.
"Gidelim yoksa gece hastanede bitecek." Beraber onlara doğru yürümeye başladık. Kapının önünde durduk alp zili çaldı ve daha yarım saniye olmadan kapı açıldı. Cam güzelleri açmıştı kapımızı. Yengem bana baktı dolu dolu olmuş gözleriyle sonra Ellerimize baktı. Beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı.
"Sonunda be güzelim. Valla sana söylememek için kırk takla attık hepimiz ama senin için söylemedik doktorun kendin başarman gerektiğini söyledi. Asla amacımız senden saklamak değildi." Onlara kızdığımı düşünüyordu ama ben kızmamıştım bile doğru söylüyordu kendim hatırlamak zorundaydım bunu doktorum ile çok uzun zaman önce konuşmuştuk bu konuyu. Bana birisi anlattığında tetiklenip dahada kötüye gide bilirsin bu bize olumlu sonuçlar vermez demişti. Aklı başında birinden bunları duymasaydım kesinlikle onlara çok kırılırdım.
"Yengem çok değerlisin sen benim için sana kızmadım biliyorum eğer anlatsaydınız daha kötü olurdu. Kaç defa konuştuk bunu seninle." Konuşmuştuk bir ar oturmuş bana her şeyi anlatmasını bile istemiştim ama şiddet ile karşı çıkmıştı buna. Aramızda bir daha bu konu açılmamıştı.
"Ay ayrıl artık efsun kız, zaten bunca yıl beraberdiniz. Sıra bende." Ayşen teyzenin de ağlıyordu. Beni yengemin kollarından kendine çekti. Öptü, kokladı, saçlarımı sevdi oda sımsıkı sarıldı bir anne şefkati vardı kollarında, dokunuşlarında.
"Küçük bebek Mih. Alp'in Mih'i. Alpin kalbinin tutuklu kaldığı güzel mih. Nasıl özlemişim seni onca yıl aklımın bir ucundaydın be güzelim aha bu deli oğlana her sorduğumda yok anne. Yine bulamadım diyordu içime öyle bir taş oturuyordu ki bunu kelime karşılığı yok. Özür dilerim mih. Ahretliğimin emanetine sahip çıkamadım için onca yıl yanında olamadığım için özür ile geçmez bilirim ama telafisi olur mu bilmem bundan sonra elimden geldiğince yanımda yamacımda olacaksın." Ayşen teyzenin kolları benden ayrıldı. Ayıran alp oldu. "Anne şimdi değil. Onu etkileme lütfen." Beni kolları arasına aldı. "Aha bu eşek herif hep kıskançtı seni alırdık kucağımıza hemen ağlar bağırırdı paylaşamazdı seni." Bunu diyen ses Selim amcaya aitti. Hepimizin bakışları onu buldu kapı girişinde duruyorlardı. Yanında amcam vardı. Alp'ten bir homurtu yükseldi. "Ya biraz beni dinleye bilir misiniz bırakın lütfen bizi artık geçin solana kapıda kaldık." Kendi ile birlikte beni de salona yürüttü. Herkes arkamızda kalmıştı. "Ya abi daha ben sarılmadım." Pelinin homurtusuna güldük. "Sus sende eksik kal." Dedi ve ikili koltuğa oturduk. Herkes bir yere oturdu sohbetler edildi. Arada geçmiş açıldı hepimiz konuştuk güldük ama amcam durgundu. O sadece tepki veriyor ve susuyordu. Saat üçe gelmişti. Amcamın kalkması ile bizde kalktık. Vedalaşıp kendi evimize geçtik. Alp'i orada bırakmak zor olmuştu ama sonuçta ilk günden onu yatağıma alamam canım ama yine de doğru dürüst vedalaşmamıştık. Hızla eve gelmiştik amcam acele etmişti. Arkamdan melül melül bakmıştı. Odama çıktım hızla bakımlarımı yaptım en sonunda ise Bitmiş suyumu doldurmak için mutfağı indim. Mutfakta amcam tek başına oturmuş sigara içiyordu beni görünce söndürdü.
"Amcam napıyorsun tek başına." Bana baktı uzun uzun Gülümsedi eli ile yanındaki sandalyeyi gösterdi.
"Şimdi ben konuşayım sen dinle olur mu." Karşısına oturdum cevap vermek yerine onayladım. Derin bir nefes aldı. "Seni verdiklerinde kucağıma içim yanıyordu tek ailem, ailesi ile ölmüştü. Bir sen vardın ve devamlı ağlıyordun. Susmuyordun sana baktım dış görünüş olarak aynı abimdin ama huyun suyun aynı yengemdi. Ne yaparım ben el kadar bebekle dedim ama altı yaşındaydın o zaman. Bana sana emanet dediler ve Koru kolla büyüt gerekirse sakla ama ayağına taş gelmesin dediler. Ah demesin dediler. Büyüdün ama korkun ile büyüdün, Güldün ama hep buruk güldün, Baktın ama hep yarılıydı senin bakışların bunu fark ediyordum ama hiç bir şey yapamıyordum. Bu çok koyuyordu bana. Sen yaşamaya çalışıyordun ama için ölüydü. Yaralı büyüdün. Dışa hep güler yaralarını saklardın. Seni gören tanıdıklar ne kadar hızlı toparlanmış derdi. Oysa sen az konuşur, az güler ve gerekmedikçe odandan çıkmazdın. Geceleri tek uyuyamaz ayıcığın ile uyurdun kabusların dinmez, Kafanın içindeki ses susmazdı ama o denyonun aldığı ayıcığı bir an olsun bırakmazdın." Hala odamda yatağımın üstünde duran ayıcık. Gülümsedim ama gözlerim gülümsememe inat yanaklarımı ıslatıyordu. Amcamda aynı şekildeydi dolu dolu özleri akıyordu. "Alp almıştı onu sana. Şimdi diyeceksin neden beni alp'ten sakladın seni oradan herkesten korumak zorundaydım mih güzel kızım. Bir müddet sonra unuttun çok doktora gezdik seninle ama sonuç hiç değişmedi. Çocuktun ve hatırlamıyordun hiç bir şeyi. ilk kriz geçirdiğinde kollarımda seni hastaneye götürürken seni korumak için yemin ettim ve korudum belki yanlış yol çizdim ki bu gün görüyorum evet yanlış yol çizmişim ama şuan hayatta olduğun için pişman değilim. Neyse küçükken daha iyi koruya biliyordum seni büyüdün ve bu değişti. Neyse çok uzadı bu konuşma Senden çok dikkatli olmanı istiyorum aldığın kararda dikkatli ol, hayatına aldığın kişilere dikkat et şimdi amca neden kafamı karıştırmaya çalışıyorsun diye bilirsin ama bunu hatırlamaya başlaman ile anlayacaksın alp kötü birisi değil hatta benim o çocuğa bir on yedi yıl özür borcum var keşke kuru özür ile geçse her şey. Senden çalınan hayatını yaşa onunla. Tanıdığın, tanımadığın fark etmez şüphe duyduğun herkesi ilk alp'e söylemeni istiyorum O yoksa bana yada mert'e kişi fark etmez sadece söyle. Ve şunu unutma hiç bir zaman Ona güven, o seni her zaman ne olursa olsun korur." Amcamın konuşması bitti . Dumur olmuştum böyle bir konuşma beklemiyordum. Alpin beni neden bulamadığını şimdi anlamıştım. Amcam beni saklamıştı herkesten ve her şeysen ama neden saklamıştı.
Ne olmuştu benim geçmişimde?
Ben neden ailemi kayıp etmiştim?
"Beni neyden korudun? Beni neden sakladın amca? Benim nasıl bir geçmişim var?" Ses tonum tahammülsüz çıkmıştı. Artık anlamıyordum. Başım ağrımaya başlamıştı.
"Güzel kızım benim zamanı geldiğinde tüm taşlar açılacak ve sen hatırlamaya başlayacaksın. O zaman sor bana bu soruyu. İnan bana asla senin kötü olmanı istemedim." Amcam ile ikimizde susmuştuk. Dakikalar sonra o kalktı saçlarımdan öptü ve odasına gitti. Başım ağrıyordu. Bu gün kendimi çok zorlamıştım. Bir şeyler oluyordu ama herkes hatırla diyordu elimde olsa ilk ben hatırlamak isterdim. Bende odama çıksam iyi olurdu. Yavaş adımlar ile odama çıktım. Elimin biri başımdaydı. Ciddi anlamda zorlanıyordum artık. Yatağıma oturdum.
"Beni özledin mi?" Arkamdan bir kol belime sarılmıştı. Tam çığlık atacağım zaman elini dudaklarıma kapattı.
"Şşt... mih benim alp." Alparslan'dı ama o odama nasıl girmişti ki odama girince görmemiştim bile onu. Hızla yüzümü ona döndüm. Karın bölgesine sert bir yumruk attım. Elini dudaklarımdan çekmişti.
"Ya sen nasıl girdin odama salak korktum." Baya sert vurmuş olmalıyım ki vurduğum yeri tutuyordu. Yüzü kızarmıştı. "Ya o kadar sert vurmadım aslında." ellerimi vurduğum yere getirdim. Odamı sadece abajurun ışığı aydınlatıyordu. Hafif şekilde kızarmıştı. "Mih elin baya ağır senin ya." serzenişine ile yapma bir gülümseme kondurdum yüzüme. "Sana kim gece yarısı bir hanımefendinin odasına gir dedi alp." Güldü. "Hanımefendiye akşam güzel bir veda edemedim onun için gelmiştim." Bende onun gibi gülümsedim. Doğru diyordu çıkarken acele ile çıkmıştık. Hareketlendi sanki kendi odası gibi yatağıma Sırt üstü uzandı ve kollarını açtı beni çağırıyordu.
BU İLK GÜNDEN BÖYLEYSE SONRASINI DÜŞÜNEMİYORUM MİH.
BENDE.
"Gelsene yanıma geldi güzel bebeğim az seveyim seni, Göğsünde soluklanayım güzel kokunda huzur bulayım, sana olan hasretim dinmez ama az soluklanayım sende." Çok güzel konuşuyordu. O bu şekilde konuşursa bana yaptıramayacağı bir şey yoktu ama yine de hemen yelkenleri suya indirmemek gerekiyordu.
"Sen hayırdır iyi alıştın benle uyumaya bu ne hız." Sanırım ciddi olduğumu düşündü yattığı yerden kalktı ve tam karşıma geçti gülen yüzü ciddi bir hal almıştı. "Rahatsız mı oldun? Ben özür dilerim, salak kafam ne acele ediyorsun. Gideyim ben en iyisi sabah seni görürüm ama dimi?" Yaptığım ile saniyesinde pişman olmuştum. Ben bu kadar ciddiye alacağını düşünmemiştim. Melül melül bakıyordu bana daha fazla dayanamadım ve kollarımı koca gövdesine sardım. Başımı tam kalbinin üstüne koyup. "Alp sadece seninle uğraşmak istemiştim. Sakin ol lütfen. Rahatsız olmadım aksine bu hallerin çok hoşuma gidiyor ben halimden memnunum. Gel yanıma lütfen." dedim ve sarılmaya son verdim. Elinden tutum ve az önce kalktı yere oturmasını sağladım. Bana inanmış gibi durmuyordu tereddüt ediyordu. Gözlerim ile yattığı yeri gösterdim. Hala Tereddüt içindeydi bu haline gülümsedim ve onu yatağa ittim hiç zorluk çıkarmamıştı. Kendimde göğsünde yerimi aldım.
buda istemem yan cebime koy yapıyor
"Ben ciddi diyorsun sanmıştım. Hızlı gittiğimizi düşünüyor musun hiç?" Yerime daha çok yerleştim.
"Seninle açık konuşmam gerekiyor sanırım. Yetişkin insanlarız ve ne istediğimizi biliyoruz. Maşallah çocukluktan karar vermişimiz de neyse. Ben senden ilk gördüğüm günden belli flört ediyorum. Evet seni hatırlamıyorum ama kalbim seni hatırlıyor sen bana yaklaştığında, dokunduğunda etkileniyorum yalan yok ve en basit olarak yanımda olduğunda güvende hissine kapılıyorum. Küçük mih güvende olduğunu hissettiriyorsun ve onu karanlıktan tutup çıkarıyorsun. Hayatıma çok kişi girmeye çalıştı ama sen kadar hiç biri etkilemedi beni. Seni, sen yokken bile arıyormuşum meğerse. Seni, bizi hatırlamıyorum bunu psikolog randevumda fark ettim. O günden sonra daha dikkatli izledim, düşündüm ve senin yanında tamamlanmış hissettiğimi anladım sen benim için bir çok anlam ifade ediyormuşsun bunu anladım. Hızlı değiliz alp bizden on yedi yıl çalındı neden bilmiyorum. Herkes hatırla diyor. Kendimi zorladıkça olmuyor az önce amcam ile konuştum. Sordum ona neden beni sakladığını bana sadece hatırla gel karşımda dedi." Ağlamaya başlamıştım. Biraz rahatlamak istiyordum. Hayatım kolay değildi. Herkes bir şey saklıyor ya da gizliyordu. Bunca yıl bu şekilde yetiştirilmiştim. Ellerinin biri saçımı seviyor, biri ise göz yaşlarımı siliyordu.
"Ağla sevgilim ağla rahatla ben buradayım. Söz veriyorum öğrencem hepsini öğrencem sen zorlama kendini daha fazla."
zaten bilmiyor musun?
Alparslan Demir.
Alparslan'a görev verildiği gün.
"O değil. Binlerce şükürler olsun o değil." Kapının önüne oturmuş ağlıyorum. Yine ansızın gece yarısı verdiğim teşhise uyan bir ceset bulunmuştu ve ben onu teşhis etmek için çağrılmıştım. Bu kaçıncı olduğunu bilmiyordum. Her seferi diğerinden daha kötü oluyordu.
Ben Alparslan Demir yüzbaşı komutan bordo bereli olmuştum ama bu kadar sıfata layık hissetmiyordum. Sözümü tutmuştum ama o bunu bilmiyordu. Ben yerde gökte en küçük taşın altında bile sevdiğim kızı arıyordum. Ayaz yanıma oturdu elindeki suyu uzattı. Beraber gece gündüz demeden Mihriban'ı arıyorlardı. Benim küçük Mihriban'ımı bulamıyorduk hiç bir yerde. Birisi onu saklıyordu. Biliyorum ölmemişti insan her şeyim dediği kadın ölse hissetmez miydi?
Altı yaşındaydı en son gördüğümde ama bıraktığım gibi değildi çok güzel bir kadın olmuştu. Yaşıyordu bunu ilk asker yıllarımda kimden geldiğini anlamadığım bir fotoğraftan biliyordum. Her yıl doğum gününde bana bir fotoğrafı geliyordu düzenli olarak ama kimden asla bulamıyordum. Nerede, nasıl bilmiyordum kim yolluyorsa çok iyi saklıyordu onu bir insan değil onu bir çok insan saklıyordu benden. Ela tam karşımda durdu baktı baktı ve yutkundu görev gelmişti.
"Komutanım albay görev için toplanmamızı istedi. Çok hızlı olmalıymışız." Ona sadece boş boş baktım. Kendime gelmek adında ayağa kalktım ıslanmış yüzümü sildim time döndüm.
"Gidiyoruz." dedim sadece hepsi peşime takıldı. İçim bom boştu aynı dışarıya bakışlarım gibi hep böyle olurdu. Morg kapılarında ağlardım onlar sadece izler ve yanımda olurdu. Bu şeyin tesellisi yoktu ne deseler boştu.
On iki yaşındaydım. Hastane odasında sadece iki dakika olmuştu her şey. Odaya yüzleri kapalı iki adam girmişti. Mih uyuyordu o sırada. Annemler cenaze işleri ile uğraşıyordu. Babam ne olur ne olmaz diye kapıya iki tane adam dikmişti ama şerefsizler onları vurmuş içeri girmişti. On iki yaşındaki çocuğun gücü yetmemişti o zaman şerefsizlere. Mih zaten verilen ilaçlardan dolayı uyuyordu deliksiz bir uykuydu bu. Yanına yatmış saçlarını seviyordum o günlerde çok ağlamıştı. Odaya giren iki kişi ben daha ne olduğunu anlamadan enseme silah yemiş ve bayılmıştım. Uyandığımda ne mih vardı nede eski alp.
O gece büyümüştüm.
O gece kayıp etmiştim.
O gece miladım olmuştu.
Alp ve mih o gece son kez yan yana bulunmuştu.
"Komutanım geldik." Selimin seslenmesi ile kendime geldim. Araba karargahta durmuştu. Yüzlerimizde maske vardı asker bile olsa kimse bizim kim olduğumuzu bilmemeliydi benim bir CEO idim ve bunu askerler bile böyle bilmek zorundaydı. Biz sadece üst mevkiler tanırdı. Biz özel bir görev için bir araya gelmiştik ve neredeyse beş ay olmuştu hala asıl amacımızı bilmiyorduk. Hızlıca toplantı odasına girdik. Albay yerinde oturmuş bizi bekliyordu. Selam verip yerlerimize oturduk. Derin bir nefes aldı albay. Bana baktı büyük ihtimalle gözlerime kan oturmuştu.
"Artık sizi asıl toplama amacımıza gelelim bu gün için kuruldu bu tim ve görevinizi anlatmaya başlıyorum beni can kulağı ile dinleyin. Bu çok önemli bir görev alp özellikle senin için hazır mısın? " Bu kadar gergin olması normal değildi. Daha önce bir çok görevde bulunmuştuk bu kadar zor olamazdı bizim için. Timin gözlerinde heyecan vardı. Benim aksime hala boş bakıyordum.
"OPERASYONUN ADI ARAS. ALPARSLAN TEK BİR GÖREVİN VAR. BUNDAN SONRA MİHRİBAN ARASI CANIN PAHASINA KORUMAK."
(...)
MİHRİBAN ARAS
Alp ile uyumuştuk ondan sonra ikimizde daha fazla konuşmamıştık. Her şeyi akışına bırakacaktık. Zorla hatırlayamazdım. Sabah yatakta tek uyanmıştım. Büyük ihtimalle sabah benden önce uyanıp gitmişti. Yine meşhur kahvaltı masasına oturmuş bekliyorduk. Aras ailesi olarak. Amcam ve yengemi bekliyorduk.
"Mih kalk gidelim Allah aşkına dışarda yiyelim." Mert haklıydı sabahtan belli bir türlü gelememişlerdi. Onu başımla onayladım. Bu sırada Demir ailesi bahçede kahvaltı yapıyordu. Alp ile göz göze geldik. Ona göz kırptım bu sırada. Ayşen teyzede mert ile beni fark etti.
"Çocuklar nereye."
"Kahvaltı yapmaya Ayşen teyze bizimkiler bir türlü inemedi." Mert'in serzenişine güldüler.
"Gelin bakalım. iki tabak daha getir hatun çocuklara." Selim amca eliyle masadaki boş yerleri gösteriyordu. Mertte baktım oda bana bakıyordu.
"Çocuklar gelin ne bakıyorsunuz birbirinize." Ayşen teyze tabakları getirmiş masaya koymuştu bile. Bize de davete icabet etmek düşmüştü. Mert ile masaya oturduk. O pelin'in yanındaki boş yere, ben Alpin yanına oturmuştum.
cuk diye oturdunuz valla
"Sizinkiler niye inemedi kahvaltıya." Mert, selim amcanın sorusuna sinsice sırıttı.
"Kesin geceden kalma ikiside. Bide annem size kahvaltıyı ben hazırlarım sabah diyordu." Ona gülümsedim. Yengem ve amcam kesinlikle geceden kalmaydı. Aksi halde yengem iki eli kanda olsa bize o kahvaltıyı hazırladı.
"Bak sen kaçaklar geçen size fırça atıyordu bu adam." Selim amca haklılık akıyor konuşmasından. Hem kahvaltı yapıyorlar hem konuşuyorlardı. Ben sadece onları izliyor ve gülümsüyordum. Tabağıma bal sürülmüş bir ekmek bırakıldı. Gözlerim sabahtan belli aradığını bulmuştu. Bir çift lacivert irisler. Hiç bir şey olmamış gibi kahvaltı yapıyordu. Benim bakışlarıma kayıtsız kalmadı oda benim az önce yaptığım gibi göz kırptı. Bende ekmeği sessiz sedasız yedim. Ekmeğim bitti bunu fark edince bu sefer de ekmeğe reçel sürmeye başladı. Çilek reçeli.
"Alparslan o çilek reçeli annem yeme sen." Ayşen teyze telaşlı serzenişine Alp gülümsedi.
"Anne kendime değil gelinin yiyecek merak etme." Sıradan bir sabah aile kahvaltısı yapıyor gibi hissetmiştim.
Ana senin ağzın neler der kurban vereneğğğğğ
Utanan birisi değilim demiştim ya unutun siz onu. Şuan utanmıştım böyle bir cevap beni şok etmişti ama masada göz gezdirince bir beni değil herkes dumur olmuştu. Sudan çıkmış tavşan gibi kalmıştım ama aynı zamanda hoşuma da gitmişti. Ayşen teyze ve masada olan herkes güldü Alpin bu hallerine.
"Abi sen ne kadar hanımcı oldun ilk günlerden." Pelin abisine taş atmayı seviyordu. Peline üstten bir bakış attı.
"Mert hanımcı değilse bu benim sorunum değil canım kardeşim." Utanmasam kahkaha atabilirdim. Canım kuzenim kızarmış ve eline patatesle kalmıştı. Böyle bir taş beklemiyordu. Gözlerini kıstı ve alp'e yaktım çıranı bakışları atmaya başladı.
o bakış ne mih tarif etsene.
off sus hayal et işte.
"Demek mert, Güzel kızım." Selim amcanın sorusu ile mert ve pelin göz göze geldi. Sanırım daha ortada bir şey yoktu.
"Öyle mi miymiş babacım." Harika cevaplar pelin.
"Alp." Dedim konuyu kapatmak amaçlı Alpin kardeşine attığı sinsi bakışları bana döndü.
"Efendim güzelim."
"Sen hep mi böyleydin." Sorumu ilk anlamadı sonra neyi kast ettiğimi anladı.
"Hep böyleydi o bacak kadar boyu vardı ama her kahvaltı masasında kendinden önce senin tabağını doldurur yedirirdi." Ayşen teyzenin sesi ile ona döndüm. Dediklerini hatırlamak o kadar isterdim ki.
"Oha abi altı yaşında bile hanımcısın."
"Oho... Bu daha ne ki siz bide ilk zamanları görseniz. Mih geldi daha kundakta bebekti tanıştıklarında. Neler yapıyordu bir gün anlatırım hepsini mih iste yeter kızım." Selim amcaya minnet ile gülümsedim. Beni sıkmamak üstün körü anlatıyordu.
"Baba senin çocuğun benim sanıyordum hemen sattın beni."
Alpcim gelini dururken damat ne demek oluyor:)
"Sus eşek herif. Mih istesin sünnet fotoğrafını bile ortaya sererim." İşte adam gibi adamlık. Alpin bozulan suratına kahkaha atmıştık. Kahkaham ile bakışları bana döndü gözlerinin içi gülüyordu. Daha sonra Yemek Faslı sohbet eşliğinde geçti. Herkes işine gitti. Alp ve ben kalmıştık evde ne yapacağımıza karar veremiyorduk bir türlü.
"Alp poligona gidelim mi?" Sanki ondan çok abartı bir şey istemişim gibi bakıyordu bana.
Herşeyi abartmayı seviyor aşko
"Sevgili olalı daha yirmi dört saat olmadı atış poligonuna mı gitmek istiyorsun? Mih bunun neresi romantik?"
"Ne var yani olamaz mı? Alp romantik işte hem iddiaya gireriz ha olmaz mı?" Adam bordo bereli ama olsun. Bana sanki garip bir nesneye bakar gibi bakıyordu.
"Güzelim ben bordo bereliyim farkındasın dimi?"
Değilim soyun.
"Ne var bende çocukluktan belli atış eğitimi alıyorum senin kadar bilgim var emin ol."
"Peki kalk gidelim." Demesi ile hızla olduğum yerden kalktım. Beraber arabaya doğru yol almaya başladık. Bu sırada Alp, benim ısrarım sonucunda timde haber vermişti onlarda gelecekti. Güzel bir yolcuk ile atış poligonuna geldik. Tim kapıda bizi bekliyordu. Alp iner inmez elimi tutmuştu. Hepsinin odak noktası ellerimiz olmuştu. Ayaz kocaman açtığı gözleri ile bir ellerimize bir bize bakıyordu. "Ay sonunda favori çiftim olmuş." Koca kollarını iki yana açtı. Alp ve bana sarılmaya çalışıyordu aynı anda. Bizi iyice kendine çekti sıkıca sarılmaya başladı. Alpin kulağına bir şeyler demişti ama anlamamıştım. Ayazı bizden uzaklaştıran Cihangir abi olmuştu. O ve diğer tim üyeleri tek tek sarılmış tebrik etmişti. Ayaz sarılıp sarılıp sıraya tekrar geçiyordu. Resmen onunla beş defa sarılmıştık.
Sarılmak güzeldir.
"Hadi içeri girelim." Hep beraber içer girdiğimizde buranın sahibi olduğu belli olan güler yüzlü amca karşılamıştı bizi.
"O çocuklar bu kadar sık gelir miydiniz siz? Aynı haftada iki defa gözlerim yaşarıyor."
"Bu sefer Mihriban istediği için geldik sadık amca." Adamın bakışları bana döndü. Elimi uzattım.
"Mihriban Aras, Alpaslan'ın..." Cümlem Alpin araya girmesi ile yarım kalmıştı. "Sevgilim." Bunu demekten haz aldığı o kadar belliydi ki. Derken bile gözleri ışıldıyor ve kısılıyordu, dudakları iki yana kıvırıyor bana eşsiz bir manzara sunuyordu. Sadık amca kısa bir kahkaha attı. "Demek sonunda buldun onu. Allah bir daha ayırmasın sizi." Beni biliyordu. Sorgu dolu Bakışlarım Alparslan'ı buldu. Bana baktı ve gözlerini kaçırdı ve ilerde duran odayı gösterdi. Bir şeyler dememe kalmadan bizi o odaya sürükledi. Oda da dört adet bölme bulunuyordu. Masada çeşit çeşit silah vardı. Elime bir tanesini aldım. İncelemeye başladım. Alpte bu sırada beni inceliyordu yanımda. Silahın kontrollerini yaptım ve atış alanına geçtim. Alp hala merak içinde beni inceliyordu arkamda sessini çıkarmadan bekliyordu. Hatta tim bana şaşkın gözler ile bakıyordu muhtemelen bu kadar bilgiyi nereden bildiğimi sorguluyordu hepsi. Gözlerim lacivert irisleri tutundu ve aynı anda silah sesi duyuldu. Bakmadan vurdum.
"Bence vuramadı. Yani ben bile kaç yıldır askerim abartmayın." Ayaz kendini kandırıyordu.
"Bence de ayaz komutanım haklı sonuçta gözleri hedefte değil arkasındaki komutanımdaydı." Beni mi küçümsüyordu onlar. İki harici kimse konuşmuyordu. Alp her yüz ifademi en ince detayında kadar inceliyordu.
"Vurdu." Elanın bana gurur dolu bakışları vardı. Alp yanıma geldi ve hedefi yakınlaştırdı. Hepimiz dikkat ile hedefe bakıyorduk.
Vurmuştum.
Yüzümde zafer dolu bir gülümseme oldu. Hepsi beni tebrik etmeye başladık alp dışında. O yanımda beni inceliyordu. Kaşları çatık ve ciddi bir yüz ifadesi vardı. Onu rahatsız eden neydi?
"Ben tebriğimi sonraya saklıyorum. Mih Bordo bereli birinin bile arkası dönük hedefi vurması çok zordur bildiğim kadarıyla eğitimin sadece amcanın tutuğu adamlar ve onlarda sadece atışı ögrenmen için tutulan adamlar. Sen nasıl vurdun bir kere baktığın hedefi?" Alpin sorusu ile ortamda sesler kesilmişti. Hepsi merak içinde yüzümü bakıyordu.
CAFER KOŞŞŞŞ YAVRUMMM
~ BÖLÜM SONU
BOLUM BİTİŞ TARİHİ:24.10.2023
NASIL BULDUNUZ BÖLÜMÜ?
EN BEĞENDİNİZ YER NERESİYDİ?
OLMAMIŞ BU DEDİĞİNİZ YER VAR Mİ?
PEKİ SİZCE AMCASİ NE DEMEK İSTEDİ?
YAZİM HATAM VEYA KURGU HATAM VARSA KUSURA BAKMAYIN DİKKAT ETMEYE ÇALIŞIYORUM.
İNST:sudenazbalikcii
TİKTOK:sudenazbalikci
ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.
GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...
|
0% |