@sudenzbalikci6
|
HELLOO BEN GELDİMMM
BOL BOL YORUM YAPMAYİ VE ŞU LANET HARİKA YİLDİZA BASMAYİ UNUTMAYIN.
KEYİFLİ OKUMALAR..
"KAYBETMEK"
~
Bir çoğumuz hayatını planlar, bazen bir gününü ,bazen bir ayını, bazen ise bir hayatının hepsini planlamaya çalışıyorsun ama her zaman unuttuğumuz bir şey vardı. Hayatın planı, kaderimiz. Küçükken büyüsem iyi olurum diyordum. Şimdi keşke çocuk kalsam diyorum. Abim ölüyordu. Bir abim ölmüştü. Hatırlamadığım bir abim ölmüştü. Şimdi diğer hatırladığım ve yıllarımı geçirdiğim abim, mert ne durumda bilmiyorum. Dolu Gözlerim akıyordu. Yanaklarım sırılsıklam olmuştu. Ayağa kalkamıyordum. Dizlerimin üstüne çok sert düşmüştüm bunu mecazi anlamda diyordum ama dizlerim çok ağrıyordu. Alp yanımda beni kendime getirmeye çalışıyordu bir şeyler diyordu ama onu anlamıyordum. Abime gitmem gerekiyordu. Belki de son kez. Yine kayıp etmeden yetişmem gerekiyordu.
"Yaşıyor mu?" Sesim ona ulaştı mı bilmiyorum. O kadar kısık demiştim ki ben bile zor duydum.
"Yaşıyor sevgilim. Şuan ameliyatta." Yaşlı gözlerim ona çevirdim dudaklarımın arasından kelamlar çıkmıyordu. Sanki kelimelerime zincir vurulmuş gibiydi.
"Beni..." Kendi sesimi zor duyuyordum ama alp beni her zaman duyardı. Derin bir nefes aldım biraz işe yaramasını umarak. "Beni abime götürür müsün?" Demem ile ayağa kalkmamız ve arabayı binmemiz aynı dakikalar içinde olmuştu. Beraber abime gidiyorduk. Alp hızlı kullanıyordu aynı zamanda dikkatliydi yollar boştu saatten dolayı. Bir kaç dakikanın ardından araba Koca bir hastanenin önüne durdu. Sevmezdim hastaneleri, kaçardım her zaman buraya gelmekten. Çünkü hiç iyi bir anım yoktu. Gerçi kimin hastanede iyi bir anısı olabilirdi ki. Çok nadir insanlar vardı gülerek ayrılan onlarda genelde hamilelerdi.
Küçük mih burada büyümüştü,
küçük mih burada kayıp etmişti,
küçük mih burada ölmüştü.
Ellerim ile ıslak yanaklarımı duruladım ve Daha fazla kapıda beklemeden hızlı hızlı içeri yürüdüm. Amcamın hastanesine gelmiştik. Görevliye sormuştu alp kaçıncı kat olduğunu. Ayaklarım geri geri gidiyordu ama yine de Alparslan bir an olsun elimi bırakmıyordu. Asansör boştu bir o ve ben vardık. Derin derin nefes almaya çalışıyordum. Asansör durdu. İndik özel kattaydık bu yüzden kimse yoktu. Demir ve Aras ailesi koridorun sonunda bekliyordu. Yengem, amcamın omuzunda ağlıyordu. Pelin babasının omuzunda ağlıyordu. Ayşen teyze kızının hemen yanına oturmuş oda ağlıyordu ama yengeme ve pelinin aksine daha sakin gibiydi. Yavaş ve zoraki adımlarım ile yanlarında durduk ve hepsinin dikkatı bize döndü. Benim gözlerim tek kişide durdu. Amcam. Gözleri dolu doluydu ve kızarmıştı bu görüntüye yutkundum ve ağlayamadığım için dişlerimi çok sıkıyordum. "Kızım." diyerek Yerinden kalktı ve Tam karşımda durdu. Ne o ne ben bir hamle yapıyorduk ikimizin de konuşmaya mecali yoktu. D aha fazla beklemedi ve Kolları bedenime sardı ve aynı anda ağlamaya başladı.
Amcam kollarımda oğlu için ağlıyordu.
Yengemde geldi yanımıza üç kişi olduk normalde bu sarılmamız dört kişi olurdu ama dördüncü kişimiz için ağlıyorlardı. Oda sardı kollarını bana. Ayakta onlar sayesinde duruyordum.
Çocukları için kollarımda ağlayan iki ebeveyn, çocukları için ağlıyordu.
Yengem ve amcam kollarımda, abim içim ağlıyordu.
Benim aksime herkes ağlıyordu. Ben hastaneye gelene kadar ağlamıştım. Hastaneye girdiğim ilk andan belli bir damla göz yaşı akmamıştı. Canım acıyordu hatta birisi kalbimdeki hançeri hiç acımadan çeviriyordu. Ama tek bir göz yaşım akmıyordu. Bir müddet öyle kaldık. En sonunda bizi ayıran şey ameliyat hanenin kapıları açılmasıydı. İçeriden iki doktor çıktı. Amcam ve yengemle ayrılmış doktorların karşısında durduk.
" Mert bey geldiğinde iki kurşun dan biri kalbine yakındı, diğeri karın bölgesineydi. Kalbi durdu bir çok kez ama şuan hayatta ve direniyor hala Kurşunun biri kalbine yakındı o bizi zorladı ama başardık. Hastamız pes etmedi. Şuan yoğun bakıma alınacak ne zaman uyanır bilmiyoruz. Önümüzdeki 24 saat çok önemli bizim için. Geçmiş olsun." Dedi ve gittiler. Herkes bir birine sarılmaya başladı. Benim aksime kollarımı kendi bedenime sardım. Herkes den uzak ve biraz hava almak için uzaklaştım.
Şuan yoğun bakımın önünde bekliyorduk. Pelin ve alp hariç selim amca ve Ayşen teyze gitmişti. Sabah geleceklerdi. Giderken amca ve yengemi de götürmüşlerdi. Zor olmuştu ama zaten saatlerdir buradalarmış en sonunda ikna olmuştu ikisi de. Bana en son haber vermişler. İçerlenmiştim buna ama şuan önemli değildi. Alp, Pelin bir az hava alsın diye bahçeye çıkmışlardı. Koca koridorda tek başımaydım arada hemşireler geliyordu ama başka kimse yoktu dakikalardır. Abimi bekliyordum. Ayaklarımı kendime çekmiş sessizce köşede oturmuş bekliyordum.
GEÇMİŞ.
YAZAR ANLATIMI
Mihriban köşede oturmuştu sessizce evde kimseyi rahatsız etmek istemiyordu. Kimse ona böyle bir şey dememişti aslında ama kendi kendine böyle düşünüyordu. Mert'in doğum günü için toplanmıştı herkes. Evde bir çok kişi vardı ve mih hiç birini tanımıyordu. Efsun ne yaparsa yapsın Mihriban'ın ağzından zar zor iki kelime alabiliyordu. Onunla her şekilde ilgilenmeye çalışıyordu. Kendi kızı olsa bu kadar üstüne düşerdi anca zira Ömer de aynıydı.
"Güzelim neden yanlarına gitmiyorsun." Dedi efsun bir umut ama Mihriban sadece başını olumsuz anlamda sallamakla yetinde. Mih yerinden kalktı ama yanlarına gitmek yerine arka bahçede herkes den uzak ve sessiz köşeye geçti ve gökyüzünü izlemeye başladı. Bu sırada yanına mert'in erkek arkadaşı geldi. Mih çocuğu inceledi. Sarı saçları, kahverengi gözleri vardı. Yüzünde sinsi bir sırıtma vardı ama bunu anlamak için küçüktü.
"Sen neden buradasın?" dedi çocuk. Ayakta dikiliyordu. Sataşmak için gelmişti çocuk ve istediği cevabı dakikalar geçse de alamamıştı.
"Sen mertin kuzeni misin" dedi yine ama cevap alamıyordu. Bu çocuğun daha çok öfkelenmesine sebep oluyordu.
"Şşşt konuşsana" dedi. Bu sırada mih gitmek için ayağa kalktı ama çocuk kolundan tutu ve izin vermedi. Mihriban kaşları çatık çocuğa bakıyordu.
"Sen kuzenisin demi, hani şu ailesi ölen. Kimsesiz kalan." Çocukları iyi eğitim verilmezse böyle olurdu işte. Çocuklar, anne ve babayı örnek alarak büyürdü. Siz iyi bir birey olmazsanız çocuğunuz vicdansız bir çocuk olurdu. Aynı bu çocuk gibi. Mih kolunu çekti ama nafile bir çaba içerisinde girmişti. Bir türlü kolunu Bırakmıyor sımsıkı tutmuştu narin kolu.
"Gitmek istiyorsun anladım ama bana cevap ver velet. Hiç sevmem senin gibileri." Mihriban'ın kahveleri dolu dolu bakıyordu.
"Bırak beni." Dedi en sonunda konuşarak. Çocuk istediğini almış.
"Bak sen demek konuşa biliyorsun." Dedi oğlan ve kolunu bıraktı. Mih oradan uzaklaşmak için arkasını döndü. Oğlan çocuğunu bu hareketi daha çok sinirlendirmişti oda arkasında itti Mihriban'ı ani gelen eylem karşısında düşmüş hatta baya sert düşmüştü dizlerinin üstüne. Dizleri kanıyor ve yere gelen kolu da kanıyor çocuk yaptığı için özür dilemek yerine gülüyordu arsız arsız. Mih Düşme sırasında bağırmış bulunmuştu.
Mert arkadaşları ile oynuyor ama aklı Mihriban'daydı. O gelmezdi kalabalığa. Gözleri ile her an onu takip ediyor başına bir şey gelmesin diye ama bir anda ortadan kayıp olmuş nereye gittiğini görememiş. Bahçenin en uzak köşesinden gelen sesi duydu bu ses Mihriban'a aitti nerede olursa olsun her zaman dikkati Mihriban'da idi. Onun bağırması büyük bir olaydı zaten gerekmedikçe konuşmayan bir çocuk durduk yere bağırmaz. Hızla koştu onun telaş ile koşması her kesin dikkatini çekmişti. Mert, Mihriban'ın her zamanki yerinde buldu ama tek değil ve ayakta ya da oturmuyor tam aksi Mihriban yerdeydi kollunun biri ve dizleri kanıyor. Arkasında arkadaşı vardı ve kaldırmak yerine gülüyordu. Mert hızla yanlarına koşup. Diz çöktü.
"Ne oldu sana." Diye sordu. Mih dolu gözleri ve büktüğü dudakları ile bakıyorken çocuklar susmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Hepsi bir cevap bekliyor.
"Bana kötü şeyler dedi ama ben gitmek istedim sonra kolumu tutu sonrada itti beni. Düştüm ben..." dedi. Küçüktü daha zorbalanmak için çok küçüktü. Mert hızlı şekilde diz çöktüğü yerden kalktı ve arkada duran arkadaşının yüzüne yumruk attı. Babası öğretmiş ona yumruk atmasını. Gerçi öğretmese bile savunma derslerine gidiyorlardı ikisi de ve baya ilerlemiş bulunuyorlar. Çocuklardan biri anneleri çağırmak için gitti.
"Sen nasıl benim kız kardeşimi itersin lan." dedi mertte Küçüktü on dört yaşındaydı ama yüreği büyüktü. Efsun telaş ile geldi ve oğlunu zar zor çocuğun üstünden aldı. Mert'inde kaşı patlamış ama önemli olan şuan bu değil.
"Bırak anne beni. Ona benim kardeşime zarar vermek ne demek öğreteyim." Bu sinir bir çocuk bedene fazlaydı.
"Annecim anlat bana beraber çözelim." dedi efsun.
"Bu angut beyinli benim kız kardeşimi itmiş anne. Kimse kılına zarar veremez benim kardeşimin." Mert sinirli sinirli konuşuyor. Efsun, Oğluna gururla baktı. Yaptığı yanlıştı belki ama şu dakika anlamıştı. Mert başını çevirdi ve ona dolu gözler ile bakan toprak gözleri gördü. Hemen yanında diz çöktü. İki seneye yakın aynı evde yaşıyorlardı anlaşırlardı ama ikiside birbirini bu kadar sahiplenmemişti.
Mert ve Mihriban,
Abi ve kardeş.
Oğlanın annesi bağırıyor Efsuna ama efsunun odağı Mihriban'ın yanında diz çökmüş oğlundaydı.
"Mih seni şimdi kucağıma alıp eve götürücem sonra yaralarını temizlerim." dedi mert.
"Tamam." dedi mih'de küçüktü daha sekiz yaşındaydı ve hayatında ilk defa zorbalanmıştı.
Mert kendi küçük bedenine bakmadan, Mihriban'ı kucağına aldı. Yavaş yavaş onu kendi odasına çıkardı. Yaşıtlarına göre güçlüydü yaptığı sporlar sayesinde. Mih zaten küçük bir şeydi bakan sekiz yaşında bu kız demezdi. Yavaş şekilde yatağa bıraktı kızı. Sonra hemen banyo ya koştu ve oradan ilk yardım çantasını aldı hızla yatağına oturup malzemeleri çıkartmaya başladı Mihriban sadece izliyor, Tepki vermiyor ve hareket etmiyor bu da merttin işini kolaylaştırıyor canı acımasın diye hem üflüyor hem de elini hızlı tutmaya çalışıyordu.
Efsun giden çocukların ardından gitmek istedi ama oğlunun dövdüğü çocuğun annesi kolunu tutu. "Nereye efsun hesap verecek o oğlun." dedi kadın. Efsunun kaşları eş zamanlı olarak çatıldı. Kadının kollunu tuttu ve "Bana bak seni şurada ayağımın altına alırım. Hem sen önce o oğlunun, kızımı düşürmeye nasıl cüret etti onun hesabını ver. Sen böyle mi annesin. Bu mu senin yetiştirdiğin çocuk yüz karası resmen aynı senin gibi." dedi. Kadın, efsunun gözü kara halinden tırstı ama alta kalmamak için dudaklarını araladı tam konuşacağı zaman efsun araya girdi. "Sizi sürüm sürüm süründürmemi istemiyorsan Hemen defol evimden." Dedi ve kadını yere itti.
Savcı Efsun Aras.
Kadın oğlunu alıp gitti biraz daha orada rezil olmak istemedi. Efsun direk çocukların yanına çıktı. Mert hem pansuman yapıyor hem de üflüyordu efsun Sessizce kapıda onları izledi ve dinledi.
"Bak bitti sulu göz." dedi mert. Mih bir yaralarına bir karşısındaki çocuğa baktı ve kollarını sardı merte.
"Teşekkür ederim abi." dedi. Mert bir kaç saniye durdu abi demişti mih ona. Gözleri dolu dolu oldu. Beklemiyordu zira Mihriban iki seneye yakındır herkese mesafeli durur ve adını söylerdi. Kimse ona sen illla bana amca ya da yenge diyeceksin dememiş tam aksi nasıl isterse öyle seslensin demişlerdi.
"Rica ederim abim." iki küçük bedende o oda da bir birlerine söz verdi. İkisi de her an ihtiyacı olsa olmasa fark etmez yanında olmaya söz verdi. Efsun kapıda göz yaşlarını akıtıyordu, Mert'in göz yaşları Mihriban'ın saçlarına akıyordu, Mihriban'ın göz yaşları ise ikinci abisinin omuzuna akıyor.
ŞİMDİKİ ZAMAN
MİHRİBAN ARAS ANLATIMI Koca bir hafta geçmişti. Mert her hangi bir kompleks olmadığı için normal odaya alacaklardı bu gün. Bir an olsun hastaneden ayrılmıyordum. Herkes eve gitmem gerektiğini söyleyip duruyorlar ama ben adım attığım an sanki mertte bir şey olacak gibi hissediyorum. Alp'te bir an olsun yanımdan ayrılmamış. Arada karargaha gitmişti o zamanda pelin ve bizimkiler vardı. Tek bir göz yaşı dökmemiştim. İçim sıkılıyor, aldığım nefesler yetmiyordu ama sessizce yerimde bekliyorum. Doktor sonunda çıktı odada.
"Durumu her geçen gün daha iyiye gidiyor. Hasta uyandırdık göre bilirsiniz ama çok kalmayın ve kalabalık olmayın. Geçmiş olsun." dedi ve gitti. Hepsi tek tek içeri girdi. Ben kapıda kaldım adım atamıyorum. Alp yanımda koluma dokunuyor ve yanındayım diyor.
"Mih güzelim girelim mi bizde." dedi. Yutkundum, nefes aldım, Gözlerimi lacivert irisler ile buluştu. Derdimi anladı, beni anladı. "Mert iyi ve eminim seni bekliyor şuan." dedi. Elimden tuttu ve odaya girmek için belimden destek oldu. Gözlerim ile odayı taradım ilk sonra abimi buldum. yarı oturur pozisyonda ve yanında yengem oturuyor diğer herkes ayakta başında bekliyorlar. Kapı sesi ile bakışlar bizi buldu. Bir haftadır dolmayan gözlerim dolmak için abimi bekliyormuş meğerse Yutkundum oda yutkundu ilk sonra ilk toparlanan o oldu ve bana gülümseyerek kollarını açtı.
"Abim." Bu yanıma gel demekti.
"Abi." dedim. Alp belimden hadi der gibi itti yine Adımlarım yavaştı en sonunda karşısında durup davetine icabet ettim. Kolları arasına girip Yaralarına dikkat ederek sarıldım. Gözlerim akmak için bu anı bekliyormuşum meğerse. Oda sadece benim sesim duyuluyordu.
Benim ikinci defa abim ölüyordu, Benim ikinci defa çocukluğum ölüyordu.
Oda da bana eşlik eden bir ses daha vardı, oda mertti. İkimizde bir birimize sarılmış ağlıyorduk. Başka zaman olsa bu halimize çok gülerdik. Çocukken beraber flim, dizi izlerken de ağlardık. Hatta ben ne zaman ağlasam yanıma çöker ağlar ve dikkati üstüne çeker ben susunca daha çok ağlıyordu.
mert normal değil.
Ağlama seansından sonra zar zor toparlanmış büyükleri eve yollamış ve mert, pelin yalnız kalsın diye alp ile bahçeye çıktık. Alp kahve alıp geleceğim dedi o gelene kadar az daha ağlaya bilirdim. Sessizce ağlayıp. Bahçenin en ıssız yerine gelmiştim. Gerçi bahçede çok insanda yoktu gece yarısı ne bekliyorsam. Mertte bir şey olsaydı ne yaparım diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ailemi kayıp etmişim belki de daha bir çok kişiyi kayıp ettim bilmiyorum. Hatırlamıyorum onları sadece ailemi ve yangını hatırlıyorum. Benden büyük bir oğlan çocuğunun elini tutuğumu hatırlıyorum o gece ait sadece bu vardı hafızamda. Buna alışmak denir mi bilmiyorum ama Ailemin yokluğuna zorda olsa kabullenmiştim belki de bu kadar hızlı kabullenmem hatırlamadığım içindi ama şimdi çok alıştığım büyüdüğün birini bir anda yok olmasına alışamazdım. Mert benim, abim ve tek arkadaşım bende bir çok anlam ifade ediyor. Onu kayıp etme düşüncesi ile içimi yavaş yavaş öldürüyor adeta. Yanımdaki kıpırtı ile başımı çevirdim. Elindeki tepside bir adet sıcak tost ve çaylar vardı. Yanıma oturdu tepsiyi kendi yanına bıraktı ve beni kolları arasına aldı. Sıcak kollarda olmam daha çok ağlama isteği uyandırıyordu.
"Az ağlayam mı?" dedim sesim titriyordu. Bir haftanın acısı çıkıyor sanki.
"Ağla güzelim. Dök içini rahatla ben buradayım. Dağılırsan toplarız beraber, Düşersen kalkarız beraber." Alpe sarıldım sıkı sıkı sarıldım. Yok olmasın. Gitmesin diye. İçim sökülürcesine ağlamaya başladım. Her hıçkırdığımda bedeni geriliyor ve Hoşlanmıyordu ağlamamdan ama sesini de çıkarmıyor sessizce bekliyor. Anlıyordu şuan ağlamazsam içime atardım ve sonu kötü olurdu benim için. Bir gece ansızın kriz eşliğine gele bilir yine her şeyimi unuta bilirdim. Dandik bir beynim olduğunu düşünüyorum.
"Mih.." dedi içli içli.
"Güzeller güzeli bebeğim..." Saçlarıma öpücükler armağan etti.
"Sevgilim..." Göz yaşımı sildi ama yenileri eklenmesi saniyeler sürüyor.
"Kurban olduğum..." Yanık tehlikesi atlatmış ve benim kriz esnalarında kestiğim, yolduğum saçlarımı seviyor. Bir süre sonra kendiliğinden sustum. Beni, kendinden uzaklaştırdı. İlk önce göz altlarımı kuruladı. Cebinden peçete çıkardı ve bana uzattı. "Bence silmelisin." dedi burnumu göstererek. gülümsedim ve peçeteyi aldım. Akmamıştı ama akmak üzere hissediyorum. Hızlıca o işi de hallettim sonra bana çayı uzattı. Bakışlarım elindeki tosta kalmıştı. Bana almamış mıydı.
"Bana yok mu?" dedim. Çok iştahlı yiyordu canım istemişti.
"Tost mu istiyorsun? " Benimle oynuyordu.
"Yok dudaklarını." Evet bunu da dedim. Dumur olmuştu ama sonra odağımdaki dudakları iki yana kıvrıldı. Eşsiz manzaram.
"Öperdim ama açım mih az bekle." dedi. Bu sefer dumur olan bendim. Az önce ağlayan ben değil gibi gülmeye başladım.
"Öyle mi? İyi gidiyorum lan ben kal tostun ile." dedim ve yerimden kalkamadan kolumdan tuttu. Başımı ona çevirdiğimde arsız arsız gülüyordu bide. "Gel buraya bebeğim." Dedi ve dudaklarımın üstünde ıslak dudaklarını hissettim.
sen az önce dram yapıyordum şimdi sexs geçtin mih .
Ne var hepsi bir arada olabilir sus keyfini çıkar.
Dudakları, dudaklarımı talan ediyordu ve bu durumdan asla şikayetçi değildim. Elleri belimi buldu ve beni her saniye daha çok kendine çekiyor. Biraz daha zorlarsa kucağına çıkardım o yüzden nefes nefese geri çekildim. Başı, başıma yaslıydı. Ben derin derin nefes alıyordum. Benim aksime gayet rahat kokumu içine çekiyordu. Başımı göğsüne koydu. tostu aldı ve bölerek dudaklarıma uzattı. Küçük küçük bölüyor sanki bebek yiyecek ne kadar homurdansam da Bu ilgisi hoşuma gidiyor. Uzattı tostu aldım. "Dudakların, benim yaşama sebebim. Kokun, nefes alma sebebim Kısaca Sen benim kalbimin atma sebebisin güzel Mihriban. Adına şiirler yazsam az kalır, Aşkından dağları delsem, çöller aşsam yine de sana olan sevgimi anlatamam." Tost yerken bu kadar romantik olmamalı.
"Alp hiç gitme tamam mı." Bu soru ya da rica değildi. Lacivertleri derin derin bakmaya başladı.
"Mih elimde olduğu sürece hiç bir yere gitmem ben senden." O an ikimizde aklında tek soru geldi.
Ya şehit olursa?
O zamanda vatan sağ olsun deriz mih.
"İçim ölür. Son kalan aklımı da belki kayıp ederim. Yada çok ağlarım ama dilimden tek cümle dökülür. Vatan Sağ olsun. Derim çok zor olur ama yaparım." İkimiz de soruyu dile dökemiyorduk ama gözlerindeki tereddüt gitmişti. Sıkı sıkı sarılıyor bana her zamanki gibi sanki birimizden biri kayıp gidecek gibi.
🌒
Aramızda başka konuşma geçmedi Başım göğsünde oturduk orada. Güneşin doğuşuna beraber tanıklık ettik. Alp'in elleri bir an olsun üstümden çekilmedi. Temas bağımlısı sevgilim. İkimizde konuşmadık sadece oturduk saatlerce. Şuan bunu yapmasaydık buna bu kadar ihtiyacım olduğunu bilmezdim. Saçlarımdaki eli ve ağlamam sayesinde uykum geliyordu. Benim onun göğsünde dinlenmeye ihtiyacım varmış. Tüm derdim buymuş.
"Hadi bakalım gidelim artık." Demesi ile Yüzümü daha çok huzur dolu kokusunun yoğun olduğu yere gömdüm. " Ben çok rahatım. Hiç kalkmak istemiyorum." Yerime daha çok kuruldum. Kendimi bir anda havada buldum. Hiç istifimi bozma zahmetine girmezdim ama hastanedeydik. "İndir beni alp." Başka bir şey dememe kalmadan indirdi beni. Beraber el ele amcamın hastanedeki özel katına çıktık. Burada bir adet yatak odasına benzer bir oda vardı ve amcama özel. Alp onu peşimden sürüklememe sessiz kalıyor ve geliyor aksi halde deve gibi adamı hayatta kımıldatamazdım. Büyük beyaz kapının önünde durdum ve şifresini girdim. Beraber içeri girdik. Alp Odayı görünce incelemeye başladı. Oda beyaz ağırlıklıydı hasta odası gibi değildi ama içerisi ferah ve büyüktü. "Amcamın buradaki odası. Her yer temiz rahat olabilirsin. Kimse rahatsız etmez bizi gel hadi." diyerek yatağın üstüne oturdum. Oda Daha fazla ayakta durmadı ve yanıma oturdu. Ayakkabılarımı çıkardım. Alp'te bana ayak uydurdu ve uzan dı yatağa kollarını benim için açtı aşağıda olan pozisyonuma geçtim. Başım göğsüne gömdüm. "Amcan da maşallahı var canım. Hastanede kendine özel kat yapıp oda yapmak kaçıncı level." duyduklarım ile odayı kıkırtı seslerim doldurdu. "Benim için yaptı." dedim ama dediklerimi anlamamıştı.
"Eskiden çoğu gece hastanede geçirirdim krizler, kabuslar falan. En sonunda Benim rahat olmam için yapıldı bu oda ama ona sorsan kendim için yaptım der." Amcam ince düşünceli biridir. Başımın altındaki bedeni gerildi. Beni daha çok kendine çekti.
"Anladım. Hadi artık günler sonra rahat bir uyku çekelim." Haklıydı. Günlerdir perişandım ve oda yanımdan bir saat bile ayrılmamıştı. karargâha gitmedi anlarda.
"Teşekkür ederim. Beni tek bırakmadığın için her an yanımda olduğun için." Gözlerimi kapattım. Sabah duş alıp üstümü değişsem iyi olurdu.
"Sen teşekkür et diye yapmadım hiç birini güzel bebeğim. Bana ne zaman ihtiyacın olsa ve ya olmasa bile her an yanında olmak için elimden geleni yaparım." Sadece göğsüne ufak bir öpücük armağan etmiştim. Başka bir konuşma geçmedi aramızda.
"İyi geceler Huzur kokulum." Derin bir uykuya dalmadan önce sadece bunu duymuştum gerisi karanlık oldu.
🌒
PELİN DEMİR ANLATIMI.
Ameliyat günü.
Hayat bazen çok acımasızdı bazen planlarımızın hayata uyup uymayacağını unuturduk. Bir nevi yine böyle olmuştu. Mert'e uzun zamandır seviyordum. İlk başlarda abim gibi görürdüm ama yokluğu yüzüme tokat gibi çarpana kadar. Barda tanışmıştık. Canımın çok acıdığı bir gün neden abim yanımda yok diye zırıl zırıl ağlarken. doğum günümde Gelmişti yanıma. Abim yollamış çok sonra ögrenmiştim bunu. Yıllar oldu hala onu ilk gördüğüm an gibi atardı kalbim. Daha yeni kavuşmuştuk oysaki ama sevdiğim adam iki kurşun yemişti gözlerimin önünde. Neden bilmiyorum o an tek hatırladığım çığlıklarım ve yalvarışlarım.
İçerde ölüm kalım savaşı veriyor sevdiğim adam. Benim elimden tek bir şey gelmiyor dua etmekten başka. Yanımda oturan babamın göğsüne daha çok sarıldım. "Babam... Dua et güzel kızım benim." Ediyordum zaten her saniye allaha yalvarıyordum onu bana bağışlaması için. Üzmezdim ki ben onu, istediği kadar sinir etsin, kalbimi tuzla buz etsin ama hayatta olsun yeter valla sesimi çıkarmam.
"Ediyorum baba. İyi olacak demi, bırakamaz ki o beni daha yeni kavuştuk biz onunla baba. Bırakmasın beni nolur. Baba çok kan vardı... Her yerde çok kan vardı. Abim vurulduğunda da çok üzülürdüm sende biliyorsun ama bu... bu çok daha farklıymış. Sanki biri beni diri diri toprağa gömüyor gibi. Biri benden her şeyimi almaya çalışıyor ama benim elim kolum bağlı. " Her telaffuzumda daha çok damla armağan ediyorum yanaklarıma. Nefes alamıyorum. Saatler sonra Abim ve Mihriban gelmişti. Onlara saatler sonra haber vermiştik. Abim yanıma geldi. Mihriban bir köşede sessizce oturuyor ağlamıyordu. Buraya gelmeden önce ağlamıştı belliydi ama şuan sadece bir yere odaklanmış oturuyordu.
"Abim... Sarı papatya..." Abim yanıma geldi ve beni babamın kolları arasından aldı. Şimdi onun göğsündeydi başım.
"Abi sevdiğim adam ölüyor..." dedim. Çevremde çoğu insan abisinden ya da babasından dert yanarda iletişimlerinden dolayı. Benim aksime abimle, babamla her konuyu her şeyimi konuşurum. Bana yol gösterir, her zaman yanımda olmaya çalışırlar. Babama ya da anneme çoğu gece Mertti anlattığım olmuştu. İsim vermeden anlatırdım genelde onlarda sormazdı. Ailem bana güvenir ve bana bunu hep hissettirirler. Çoğu zaman abim olmazdı yanımızda. Buna ne kadar alıştım ya desem de alışamamıştım. Mizacı sert duruyor. Zaten çok gülen bir çocuk değilmiş Mihriban'ın yoluğundan sonra hiç gülmemiş benim abim. Çocukluk aklım ile abimin sert ve bizden uzak olmasını her zaman Mihriban'ı suçlu bulurdum ama onunda bir suçu olmadığını öğrendim.
"Bir iyileşsin birde ben hastanelik edicem onu. Hayatımdaki kadınları ağlatmaya ne hakkı var şerefsizin. Merak etme kedi gibidir o dört ayağın üstüne düşer abim." Dedi. Ağlarken, gülüyordum başkası görse kafayı yediğimi düşünür.
NORMAL ODAYA ALINDIĞI GÜN.
Uyanmıştı çok şükür. İçim de bayram havası vardı. Dudaklarım iki yana kıvrılmadan duramıyordu. Uyanmıştı.
"Annem uyandı artık. İyi sakin ol." dedi Annem. Yanımda oturuyor elini sabahtan belli salladığım dizime koymuştu. En sonunda doktor içerden çıkmış gereken açıklamayı yapmıştı ve biz girdik. Üst bedeninde sadece iki tane sargı bezi vardı. Uyanmış etrafa bakıyor Yorgun yorgun. Hepimize tek tek baktı. Efsun teyze oğlunun yanına geçti ve saçlarını severek ağlıyor doktor üzmeyin onu dedi ama anne o. "Annem çok korktum oğlum." Mert serum takılı olmayan eli ile annesinin elini tutu ufak bir öpücük bıraktı. Gözleri beni buldu kısa bir iyiyim der gibi kırptı gözünü. Herkesin ilgi odağı oydu ama o başka birini arıyor gibi Mihriban kapıda bekliyor bir türlü içeriye giremedi. Abimle en sonunda girdiler içeriye. Bir haftadır tek göz yaşı dökmedi Mihriban. Mert onu görünce kollarını iki yana açtı aradığını bulmuş gibi. İkisini de gözleri dolu doluydu.
"Abim." Bu yanıma gel demekti. Mert onu kolları arasında çağırdı.
"Abi." dedi. Abim, Mihriban'ı belinden hafifçe itti. Merttin tam karşısında durdu. Efsun teyze Mihriban'a müsaade etti. İkisi bir birine sarıldı ve oda da hıçkırık sesleri duyuldu. Mihriban'ın bir haftada akmayan göz yaşları meğerse mert 'tin kollarını bekliyormuş. Onların arasındaki ilişkiye çoğu insan özenirdi. Benimde abim vardı ama biz veya başka biri arasında oluşan bir kardeşlik değildi bu. Bunu anlatmaya kelimelerim yetmez. Onlarda olan gözlerim benden bir tık daha koyu abimin gözleri ile çakıştı. Oda benim gibi düşünüyordu. Biz seviyoruz birbirimizi evet abi ve kardeşiz çok iyi anlaşırız, dertleşiriz ama aramızda bir duvar her zaman olur. Ben büyürken zaman ve çoğu önemli günümde mesela abim yoktu yanımda. O, hayatını bir kızı bulmaya adamıştı bazen bedenen yanımızda olurdu ama sadece bedenen. Onu da anlamak lazım ben bir haftadır kalbim sökülüyormuş gibi hissediyordum ,o ise yıldır bunları hissediyor.
🌒
Gece saat bilmem kaç olmuştu mih ve abim bahçeye çıkmıştı. Büyükleri zar zor evlere yollamış şuan Mert'in kaldığı odada sandalyede oturuyordum. Aslında oda da bir koltuk vardı ve gayet rahattı ama oraya gitmek istemiyordum. Sanki arkamı dönsem kayıp olacaktı. Mert aldığı ilaçlardan dolayı uyuyor. Bende oturmuş saatlerdir onu izliyorum. Bir haftanın acısını çıkarır gibi gözümü bile kırpmadan izliyorum. Bacaklarımı kendime çekmiş, başımı sandalyenin bel kısmına koymuştum. Bazen gözlerim kapanıyor ama yine de sessizce şükür ederek ağlıyorum. Uyansın istemediğim için sessim çıkarmamaya özen gösteriyorum.
"Su" Dedi gözleri kapalıydı o gözlerini açmadan ben yüzümü sildim ve kalktım oturduğum yerden. Gözleri açıldı ve bana aşık olduğum gözleri ile kısık kısık baktı. Gülümsedim.
"Ağlıyor musun sen?" dedi. Sanırım çaktırmama konusunda kötüyüm.
"Hayır canım ne ağlaması aaa göbek atıyorum. Tabi ağlıyorum korktum sana bir şey olacak diye." Yalan söylemeye gerek yoktu. Zaten istesem de beceremem. Pet şişeyi dudaklarına yaklaştırmadan önce doğrulmasına yardım ettim. Sarı saçlarım yüzüne doğru döküldü. Derin derin nefes alıyordu. Ay inşallah kötü kokmuyorumdur.
"Çok güzel kokuyorsun. Bebek gibi." dedi. Dalinle banyo yapmadım bu sefer.
"Hmm..." Üstümde duygusallık vardı ve şuan onunla konuşmak mantıklı gelmiyor benim için. Biran önce uyuması lazımdı ve canını sıkacak hiç bir eylem yapmamalıydım. Suyu içirdim.
"Hıhı... Sen hep güzel kokardın zaten." Deme işte sus uyu rahat rahat bitirelim şu geceyi.
"Evet öyle sende hep' ne çirkin kokuyorsun be kızım parfüm kokunu söyle yanlışlıkla almamayım' derdin." Dudakları arasından aşık olduğum melodiyi duydum.
"Ama sonra gitmiş stokları bitirmiştim." Evet bu dediğini yapmıştı. Resmen bir ay aramıştım. benim parfümüm yurt dışında bir adam yapardı. Bir anda yapmamaya ve ona ulaşamamaya başladım. Adama en son ulaştığımda üretimden kalktığını öğrenmiştim. Nasıl olduğunu anlamadığım şekilde her ay bir kutu gelirdi kapımın önüne. Bunu kimseye anlatmamıştım abime desem belki de saniyeler içinde bulurdu ama istememiştim.
"Adamı bir aradım bana üretmiyorum artık o kokuyu demişti. Çok üzülmüştüm ta ki kapıma gönderene kadar." Evet mertti üretimden kalkma sebebi. yüzündeki gülümseme daha çok büyüdü.
"O parfüm bir sende o kadar güzel ve özel kokuyor. Benden başkası koklamasın istedim. Kimse de senin kokundan olmasın istedim. Ben yaklaşamıyordum sana ama kokun hep çevremde olsun istedim." Göz yaşlarım bana ihanet etti ve bir bir akmaya başladı. Suyun kapağını kapattım onunla göz göze gelmek istemiyordum. Çenemin altına parmaklarını koydu bakışlarımız buluştu. Yattığı yatak iki kişilikti Ömer amcanın hastanesi olduğu için özel odaya gelmiştik. Hatta kat bile bize özel.
"Tutma sende kendini. Ağlamanı istemem ama bir omuza ihtiyacın varsa kabulüm." dedi ve yan tarafını gösterdi. Gösterdiği yere geçtim ve sanki bir haftadır ağlamıyormuş gibi tekrar ağlamaya başladım. Ben ağlıyordum o sessizce bekliyordu ve elimin üstüne buseler armağan ediyor. Elimi çektim ve Ellerim saçlarını buldu. Onu yatırdım bende Yanına yatmıştım ama temkinli şekilde yatmıştım. Zarar vermek istemezdim.
"Yaklaşır mısın?" dedi. Burnumu çektim.
"Hayır zarar vermek istemem az ağlım kalkıcım."
Serum olmayan eli saçlarımı sevdi. Sessizce rahatlamamı bekledi. Dakikalar sonra sustum. Aynı saatler önce yaptığım gibi izlemeye başladım. Bakışını, mimiklerini, gözlerini arada bakışlarım kaslarına değiyordu tabi.
"Beni dikizlemen gururum okşar ama uyuyalım çok yorgun duruyorsun güzelim." Başımı salladım ve kalkmak için toparlandım ama başarısız bir eylem oldu. "Nereye burada uyu. Yanımdan ayrılma." Canıma minnet. Yerime daha çok kuruldum bir şey demedim zaten toplasan bir saat uyurdum ve deli yatan birisi değildim put gibi yatar o şekilde kalkardım. Ona zarar vermez ve hareket etmezdim. Aramıza yeterince mesafe koydum ama ben geri gittikçe üstüme üstüme geliyordu. "Mert düşücem az öteye gider misin." yakarışım ile sırıtması büyüdü.
"Gidemem kızım zaten put gibi uyuyor kalkıyorsun bana zarar vermezsin. Beri gelir misin senin kokunla uyumak istiyorum." dedi. Doğru ama olsun. Konuşmak için dudaklarımı araladım ama kapamak zorunda kaldım. "Bak abin burada demem yapışırım o müptela olduğum dudaklarına." Bu halleri hoşuma gidiyor keratanın. Yanına yaklaştım azıcık ama yine de aramıza mesafe koydum. "Neyse buna da şükür." dediğini duydum en sonunda bir haftanın yorgunluğu ile gözlerim kapandı.
"Seni seviyorum güzel kadın." dedi.
"Bende seni seviyorum güzel adam." dedim.
~
BÖLÜM SONUUUU
BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ: 04.11.2023
BÖLÜMÜ NASİL BULDUNUZ?
ETKİLENDİĞİNİZ SAHNE HANGİSİYDİ?
MERT VE PELİN'İN SEVİYOR MUSUNUZ?
ARADA ÜÇÜNCÜ KİŞİDEN OKUMAK İSTER MİSİNİZ?
YAZIM HATAM VEYA KURGU HATAM VARSA KUSURA BAKMAYIN DİKKAT ETMEYE ÇALIŞIYORUM.
İNST:sudenazbalikcii
TİKTOK:sudenazbalikci
ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.
GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...
|
0% |