Yeni Üyelik
23.
Bölüm

17.11.1994 ALPARSLAN DEMİR

@sudenzbalikci6

HELLOOO...

BÖLÜMÜ BEGENİP BOL BOL YORUM YAPIN KİTAP HAKKINDA TEŞEKKÜRLER.

KEYİFLİ OKUMALAR.

(Pastayı kafanızda canlandırın bulamadım istediğim gibi.)

ALPARSLANIN DOĞUM GÜNÜ ÖZEL BÖLÜM.

17.11.2006 On ikinci yaşı günü.

YAZAR ANLATIMI

"Anne hadi gidelim." Alparslan bir türlü yerinde duramıyordu. Mihriban ona ne almış çok merak ediyor ve gece yarısı gitmek istiyordu. Ayşen ne kadar tüm gün doğumu günü olduğunu ve acele etmemesi gerektiğini söylese de bir faydası yoktu.

"Annecim daha beş dakika oldu on iki yaşına gireli bir sakin ol. Hem mih daha altı yaşında ne anlasın hediyeden oğlum. Sana hediyeye alacak yaşta değil alp." Alp her şeye kulağını tıkamıştı. Demir ailesi yan eve gitmek için holde hazırlanmaya başladılar onlar montlarını giyerken zil sesi tüm evi doldurdu. Alparslan bezgince nefesini dışarıya verdi. "Anne kimi çağırdın ya." sesinden hayal kırklığı akıyordu. Annesine dolu dolu gözleri ile bakıyor ve bir cevap bekliyordu ama onun yerine, "Sen yukarı çık montunu al gel ben bakayım kapıya hadi koş." dedi ayşen. Alp sadece başını salladı ve kendi kendine söylenerek odasına çıkmıştı. Bu saatte gelen kim ise bir an önce gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Ayşen tepine tepine giden oğlunun arkasından güldü zira bir şeyden haberi yoktu oğlunun daha. Selim de aynı şekilde giden oğlunun arkasından sırıttı ve kapıyı açtı. Karşılarında ARAS ailesi vardı. En önde bacak kadar boyu ile mih vardı ve yüzünde güller açıyordu. "Alp doğum günü geldi ben." dedi. Kelimeleri yutuyor ya da söyleme gereği duymuyordu. "Ooo gelinim hoş geldin geç buyur." Dedi selim kapıdan uzaklaşarak yer açtı. Atakan ve ayaz selime oldukça ters bakıyorlardı ama selim yine diyeceğinden geri durmuyordu. "Aynen gelin kızım için geldik." Atakan'ın sesi oldukça alaylı ve halinden memnun çıkmıştı. Atakan gelin derken pelinden bahsediyordu henüz üç yaşındaydı ve Ayşen'in kucağından kendine atılıyordu. Ayşen biliyordu her doğum gününde böyle olurdu ve daha fazla onlar tartışmadan konu değişmeliydi. Cemre ile buluştu gözleri.

"Ay geç kaldık on dakika ama bizim erkekler uğraştırdı malum Ayşen." Cemre dert yana yana Ayşen'e pastayı uzatmıştı. Araslar ailecek kapıdan girdi.

"Ne gerek var bu günü kutlamaya. Bunu böyle her sene kutluyoruz." Dedi Atakan. Son defa kutladıklarını bilseler yine böyle dermeydi.

"Lan Atakan damadının doğum günü az gül." dedi selimde arkadaşına takılarak.

"Ne damadı selim amca hayır bende gay değilim. Alp bizde kime damat olacak." Ayaz sayesinde evin duvarlarında kahkaha sesleri yankılandı.

"Oğlum ne kadar ayıp denmez öyle." Cemre oğlunu uyarıyordu ama önce kocasını uyarması gerekti çünkü bunu öğreten Atakan'dı.

"Sus. Pasta hadi." Mihriban'ın yarım yamalak sözleri ile araya girmesi Atakan'ın eli kalbine gitti. "Bu kız benim sonum olacak." Dedi. Onu kimse takmamış tam tersi üstünde Alparslan ve Mihriban'ın fotoğrafı olan pastanın üstüne mumlar konuldu.

"Anne montum yok burada." Alp merdivenlerden iniyordu. Mih önde durmuştu pastayı ne kadar istese de annesi vermemişti tutması için.

Alp merdivenlerden inince böyle bir manzara beklemiyordu. Mih küçük boyuna tezat büyük bir gülümseme ile bakıyordu ona. Daha fazla Merdivenlerde durmadı ve indi. Hemen kollarını karşısındaki küçük kıza doladı. Mih kollar arasında kayıp olmuştu ama sorun değildi. "Yine güzel kokuyor." Dedi mih. Başı her zamanki yerini almıştı.

Alp'in göğsü mih için mabetti.

Alp'in kokusu mih için dünyadaki cennetti.

Bu altı yaşında da böyleydi, yirmi üç yaşında da aynı olacaktı.

Küçük çocukların sarılması bitti daha doğrusu ayaz, pelin ve Atakan rahat vermemişti bakışları ile alp geri çekilmek zorunda kalmıştı. Alp herkese tek tek sarıldı mih dönüp dönüp sıraya tekrar tekrar girdi bu fark edilince evde hoş kahkaha sesleri yankılanmıştı. Fotoğraflar çekildi, pasta mih ile alp beraber üfledi, doyasına eğlenildi. Alparslan'a maddi manevi dolu hediye verildi ama hiç birini alırken yüzü tam anlamıyla içten gülmüyordu. Alp sadece tek bir hediyeyi merak ediyordu aslında ama herkesin aldığı hediyeleri tek tek açıyordu çünkü yanında oturan minik kız hepsine gözlerinin içi gülerek bakıyor ve açmasını heyecan ile bekliyordu Alp'te Onun için tüm hediyelerini açıyordu.

"Mih ver hediyeni annecim." Diyerek küçük kutuyu Mihriban'a verdi.

"Ben, Sana aldım." Utanarak verdi hediyesini aslında utanmazdı Alp'ten ama tüm bakışlar üstlerinde olduğu için utanmıştı.

Alp kutuyu aldı ve hediye paketini bozmadan açmaya çalıştı. Uğraştı ve açtı hediye paketini yırtmadan. İçinde çok güzel bir bileklikler vardı. İkisi de gümüş ve zarif bir zinciri vardı. Yapboz şeklinde küçük kalp vardı ve ikisi birleşince kalp tamamlanıyor. Alpin bilekliğinin üstünde M harfi vardı. Mih 'te tam tersi A harfi vardı. Küçük bileğine göre annesi ayarlatmıştı kuyumcuda.

"Beğendin mi?" Heyecan ile tepkisini bekliyordu. Mih ona küçük bir çikolata alsa bile yeterdi aslında.

Bileklikler çok güzel duruyordu.

"Anne ben neredeyim." Ayaz bilekliğe bakıyor ve kendi bilekliğini bulamıyordu. Ayaz gayet medeni şekilde kardeşini kıskanıyor aslında.

"Annecim sana da aldım pelin biraz daha büyüsün takarsınız beraber." Dedi cemre oğlunu yatıştırmak için. Bu sırada Alp kendi bilekliğini aldı ve annesinin karşısına geçti. "Takar mısın anne. Çok güzel dimi?" Dedi. Çok beğenmişti hediyesini.

"Sen aldın dimi?" Atakan biliyordu karısının başının altından çıktığını.

"Evet. İkisi de çok mutlu baksana keşke önce alsaydım." Dedi cemre mutluluğu ve hoşnutluğu sesine yansımıştı.

Atakan karısına başka bir şey dememiş Derin bir nefes aldı sadece bu sırada mih gelmiş önünde ona kolunu uzatıyordu.

"Baba tak." Dedi.

"Sağ ol kızım ya takarım tabi. Ne kadar kibarsın sen öyle." Kızına atıfta bulunuyordu ama mih boş boş bakıyordu sadece.

İki bileklikte takıldı. Alpin bilekliği hiç çıkmadı ama mih kayıp etmişti o gece hastanede düşmüştü bilekliği ve bunu fark eden alp almış ve saklamıştı.

Alp, mih ile yan yana son doğum gününü kutladı o akşam.

17.11.2012 On sekizinci yaş günü

Umut etmek insanın en büyük ihtiyacıdır. Alp umut ediyordu ve ona tutunuyordu. Tüm gün ne okula gitmiş nede dışarı çıkmıştı her doğum günü olduğu gibi bu seferde evdeydi. Altı sene geçmesine rağmen hala Mihriban'ı bekliyordu. Gözü kulağı kapıdaydı. Normalde de hissediyordu yokluğunu ama bu gün daha gün yüzüne çıkmıştı duyguları.

"Annem gel hadi yemek yiyelim." Ayşen oğlunun haline çok üzülüyordu ama elinden bir şey gelmiyordu onunda. Oğlu günden güne yok oluyordu adeta.

"İstemiyorum." Dedi her zaman ki gibi.

Mih gitti gideli Alp ne düzgün yemek yiyor nede düzgün konuşuyordu ilk başlarda normal geldi ama sonradan psikologlar dolaştı beraber ama alp hala aynıydı bir faydası olmamıştı. Tek bir amacı vardı Alparslan'ın oda Mihriban'ı bulmak. Alparslan zaten içine kapanık, sert mizacı olan birisiydi ama Mihriban'ın yokluğun da daha kötü olmuştu.

Liseyi normal değil askeri liseye gitmiş ve Kafasını bu şekilde olsun biraz dağıta biliyordu sadece. Valizine son kalan eşyalarını topladı ve kapattı. Yatılı askeri lisesine geri dönecekti Bu gün sırf ailesi için gelmişti onlar üzülmesin diye. Ailesi ile vedalaştı pelin yine arkasından abi gitme diye ağladı. Alp onu teselli etti ve tutmayacağı sözler veriyordu.

"Bir daha gelirsem daha uzun kalırım olur mu prenses." Elleri küçük kız kardeşinin altın saçlarını seviyordu.

"Hayır hep böyle diyorsun ama senede bir defa geliyorsun." Alp biliyordu pelin'in haklı olduğunu ama gelemiyordu buralara. Belki hala aynı yerde oturmuyorlar ama hala aynı duyguları hissediyordu.

Çaresizlik ve acı bu şehir'e ne zaman gelse kapana kısılmış gibi hissediyordu. Şehir, insanlar, anılar üstüne üstüne geliyordu insanın.

"Güzelim abin gitsin bırak bak gelirim dedi. Hem geç kalacak sonra öğretmenlerinden azar yer annem." Dedi Ayşen. Pelin ikna olmada ama el mecbur uzaklaştı abisinden. Sahte bir gülümseme koydu yüzüne bunu kimse anlamaz sandı ama bu hareketi Alparslan'ı daha çok üzdü.

Alp iyi bir sevgili, evlat, baba ya da insan olabilirdi ama asla iyi bir abi olamazdı.

Bunu farkındaydı ama kendine faydası olmayan biri kardeşi için ne yapabilir diye sormuştu kendine. Aslında sadece kendi infazını kendi vermişti aklınca.

~

Askeri okuluna geldi. Acılı ve çaresiz Alp yerini omuzları dik ve yüzü ifadesiz Alp'e bıraktı. Kimse onunla konuşmak ya da arkadaş olmak istemezdi zaten çok konuşan ve insan canlısı olan birisi değildi.

Ayaz , Alparslan'dan üç yaş küçük arkadaş canlısı ve hiperaktif birisi çoğu zaman hocalardan ve çevreden şikayet getiren ve başı asla beladan kurtulmaz, flörtöz birisiydi. Alparslan ile zar zor arkadaş olmuştu.

Burada Alparslan'ın tek gerçek arkadaşı AYAZ ARSLAN.

Büyük kapı açıldı ve Alparslan elinde çantası ile kendi odasına gitti saat dokuz'du ve herkes kendi halindeydi. Normalde çok disiplinli bir okuldu ama nadir anlar çok az oluyordu bu günde o günlerden birisiydi. Oda da onu ayaz karşıladı. Haylaz, yerinde durmaz birisi ama iyi bir dost ayaz.

"Oh be bilader sonunda gelebildin." Dedi. Alparslan'ın yatağına yayılmış cips yiyordu.

"Lan göt kalk hemen yatağımdan bide cips yiyor şerefsiz." Elindeki çantasını dolabına bıraktı. Ayaz yerinden bile kıpırdamadı hala ayni şekilde duruyordu.

"Sen ve düzen tertip takıntın beni öldürüyor ha. Neyse bu gün Altan alıyorum seni gel çatıya çıkalım kafa dağıtırız. Bu gün hocalar bir şey yapacakmış toplantı mi önemli biri mi ne geliyormuş. Bizim göt lalesini bıraktılar okulda adam öldü ya da uyumuştu olabilir." Göt lalesi dediği hoca tam disiplinli asker bir hocaydı.

"Salak salak konuşma yakalanırsan bu sefer tüm okula götünü verse kurtaramaz seni."

Ayaz sanki Alp ona dememiş gibi rahat hareketler ile kapıya çıktı ve üst katın merdivenlerine doğru ilerlemeye başladı. Alparslan el mecbur takip etti onu hem biraz kafası dağılsa iyi olur diye düşünüyordu. Beraber çatıya çıktılar. Ayaz önceden ayarlatmıştı ortamı iki sandalye ve içki mezeler küçük bir masa vardı. "Lan şerefsiz kimin zulası bunlar?" Dedi Alparslan. Ayaz yüzüne sinsi gülümsemesini koydu. "Ah canım Alp üzümünü ye bağını sorma." Dedi ve kendini sandalyeler den birine bıraktı.

İkisi de bir müddet sadece içti çakır keyfi olana kadar içtiler sessizce. Alparslan aklıma en son doğum günü kutladıkları gün gelmişti. İstemeden yüzünde ufak bir gülümseme oldu bunu kendi bile farkında değildi ama eli en son aldığı doğum günü hediyesi değdi. O yıldan sonra kimse Alparslan'a hediye almamıştı çünkü açık bir dille istemediğini söylemişti. İlk başlarda ailesi diretse de olur mu öyle şey diyerek sonradan Herkes buna uymak zorunda kalmıştı ama pelin hariç o abisine hep hediye almıştı her doğum gününde her canı istediğinde almıştı ama vermemiş saklıyor dolabında. Alparslan bunu bilmiyor Gerçi bunu kimse bilmiyor. Hava çok soğuk değildi ama yaz havası da yoktu. Arka da hafif sesle sezen aksu çalışıyor.

"Kafanın içindeki çok mu güzel?" Ayaz'ın konuşması ile yüzündeki gülümseme silmeye çalıştı.

"Çok..." Dedi sadece.

"Anlat lan bunca yıl tutmuşsun dök içini." Dedi ayaz. Farkında idi her şeyi ve bunun gönül yarası olduğunu biliyordu. Alp dudaklarını araladı konuşmak için bu sırada arkadan bir çift ayak sesi duyuldu. İki genç hızla toparlandı gelen kişiye döndüler.

"Lan şerefsizler bizi niye çağırmıyorsunuz." Gelem kişi Selimdi ama tek değildi.

Keskin timi bir kişi hariç hepsi gelecekten habersiz toplanmıştı. Alparslan'ın doğum günü için onları ayaz ayarlatmıştı.

"Susta gelin hadi sandalye al kendine it." Dedi ayaz ve onlara da yer açtılar üç arkadaş Selim, Uraz, Cihangir kendilerine yer buldular ve içmeye başladılar. Bazılarının ilk yılı, bazılarının ikinci ve bazılarının son yılıydı ama onlar bunu aldırış etmiyor konuşmaktan bir an olsun vazgeçmiyorlardı. Normalde büyük sınıflar küçüğü ezerdi ama Keskin timi öyle değildi.

"Eee anlatın lan boş yere mi geldik." Dedi selim.

"Kafayı yediğimi iliklerime kadar hissediyorum. Bazen acaba çok mu abartıyorum diyorum kendi kendime ama ne zaman aklıma gelse gülüşü, bakışı, Alp deyişi içim dağlanıyor nefesim kesiliyor. Alp ismim onun bana taktiği bir lakaptı dili dönmezdi Alparslan demeye Alp derdi küçücük kız lan. Peşimde dolanmasını, biran bile yakamı bırakmaması, küçük olsa bile sahiplenici tavrını unutamıyorum geçen psikoloğuma anlattım normal mi bunlar dedim. Çok doğal dedi. Takıntı yaptım sanıyordum ama değil oğlum lan yemin ederim değil. Korkuyordum lan sesini, yüzünü unuturum diye ama Fotoğrafı geldi dün gece o yüzden gittim ailemin yanına. Çok büyümüş lan görseniz ya da görmeyin. Çok güzel lan. Koyu gözleri, eşsiz güzellikte yüzü, her teline şiir yazılacak uzun saçları..." Yutkundu ve içermeye devam etti. " Çok güzel bakıyor kameraya ama bakışları çok boş lan fotoğraftan bile belli oluyor mutsuz lan. Belki beni unutmuş olabilir ama ben onun her mimiğini, her tepkini bilecek kadar hatırlıyormuşum meğerse boşmuş korkum..." Arkada Sezen Aksu Firuze eşlik etmeye başladı. Hepsi susmuş Alp sarhoş olmuş şekilde içini dökerken dinliyorlardı. Nakarat kısmını alp'te söylemeye başladı.

"(...)Kıskanır rengini baharda yeşiller

Sevda büyüsü gibisin sen Firuze

Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu

Üzüm buğusu gibisin sen Firuze

Duru bir su gibi, bazen volkan gibi

Bazen bir deli rüzgar gibi

Gözlerinde telaş, yıllar sence yavaş

Acelen ne bekle Firuze(...)"

Sesi güzeldi Alparslan'ın ama hep söylemezdi içi yanarsa dışa vururdu sadece.

"Bulamıyorum lan onu ne babam, ne amcası nede yardım istediğim herkes bulamıyor lan onu bir doğum günümde gelen fotoğraf var elimde biliyorum yaşıyor lan yaşıyor ama morg kapılarında bile arıyordum onu..." Tekrar derin bir nefes aldı cümleleri birbirine girmeye başlamıştı. Dili dolanıyordu artık. Doğru diyordu alp onu yıllardır her morg kapısında bile aramış ve bundan vazgeçmemişti.

"Çok acıyor lan yemin ederim öyle çok acıyor ki geçmiyor bu illet. Buldu beni altı yaşında oldum on sekiz ama on iki yaşıma önceye dönmek için varımı yoğumu verirdim. Ailem iyi olduğumu kanıtlamaya çalışıyorum. Bir onlara değil herkese çevremde iyi olduğumu kanıtlamaya çalışıyorum ama takıldım ben bir geceye iyi falan olamıyorum." Gözleri dolup Taşmaya başlamıştı. Orada bulunan Keskin timi şaşırıyordu Alparslan'ın bu haline ama kimseden çıt çıkmıyordu. Çok tutmuştu içinde dağ olup altında kalıyordu artık.

"Yapma Alp unutursun takıntı dedim kendime yemin ediyorum dedim lan anam avradım olsun dedim ta ki bu gün fotoğrafı gelene kadar. Altı yıl sonra ilk defa gördüm lan onu çok güzeldi melek gibi. Nefesim kesildi görünce. Ne çok içime atmışım meğerse dağ olmuş altında kaldım bu gün o fotoğrafı gelince. Kim yolladı bilmiyorum ama Allah gönlüne kalbine versin diyecek kadar çok minnet ettim bu gün lan. Elim ayağım döküldü bacaklarım beni taşımadı olduğum yere düştüm ama andım olsun şehit mertebesine ulaşmadan önce bir kez bakın valla çok değil bir kez olsa görsem yeter." Bir Alp değil o gece orada bulunan herkes bu sevdanın altında kaldı. Herkesin gözleri dolup dolup taştı. Dilleri lâl oldu. Biliyorlardı Alpin bir derdi olduğunu ama bu kadarını beklemiyordu kimse. Dört koca yıl bunu düşünmemiştiler. Onu kendi haline bırakmıştı herkes. Büyük hata yapmışlardı çünkü Alp ne kadar soğuk ketum biri olsa da hepsinin derdine koşmuşluğu var. Keşke dediler içlerinden keşke derdini daha önce sorsaydık dediler ama hayatta keşkelere yer yoktu. Hayat acımasız. Keşkelere, pişmanlıklar yer yoktu. Askeri okul ya da hayat okulu fark etmez bunları kabul etmezdi işte.

Önce sınav sonra ders verilirdi.

Saat geçti Alp sustu içini döktü ama hala rahatlamıştı. Müzik değişti Eylem Aktaş Söyleyemedim kulaklarına doldu bu seferde Alp içli içli ona da eşlik etti. Keskin timi sadece dinledi ve Alpin acısına ortak oldular.

"(...) Düşlerde sevdim seni, söyleyemedim

Düşlerde sevdim seni, söyleyemedim,

Sessiz öptüm nefesini, söyleyemedim

Sessiz öptüm nefesini, söyleyemedim

Sana ben şiirler sözler büyüttüm

Sana ben baharlar yazlar büyüttüm

Sana ben hummalı gizler büyüttüm

Söyleyemedim(...)"

Bu sırada tek olduklarını sanıyorlar ama kapıda duran göt lalesi dedikleri adamdan bir haberlerdi. Hepsini duymuştu serhat eski asker değildi aslında sadece görevi icabı şuan burada bulunuyordu ama bunu kimse bilmiyordu.

Geleceğin keskin timinin kurucusu Serhat Kozakdağ Albay. Söz verdi o an Alparslan'a şehit mertebesine ulaşmadan önce bir kere olsun dünya gözü ile göreceksin sevdiğini diye. Bu sözü sadece kendisi ve Allah biliyordu sadece.

Zira sözünü tuttu...

17.11.2018 Yirmi dördüncü yaş günü

"Ulan pişik oldum şurada. Ne zaman düzgün bir yerde sıçıcaz amina koyim." Dedi Mehmet.

Görev için bir aydır dağ bayır geziyor ve temizlik yapıyorlardı. İt temizliği. Alp yarım ağız güldü.

"Götüne mermi yersin şimdi görürsün sıçmayı." Dedi Ali.

"Çatışmanın ortasında götünden bize ne lan." Dedi komutan. Hepsi suspus olmuştu saniyesinde. "Ulan Alp sende az bana bırak anladık terfi alacaksın ama bizimde bir karizmamız var." Dedi komutan. Evet yirmi dört yaş günü hediyesi terfi almak olacaktı eğer sağa salim giderlerse. Alp kurallara uyan ve dört dörtlük bir asker değildi ama sorgulamaz kendine denileni yapar ve zeki bir asker daha fazla Burada harcanmaması için ona erken terfi verilecekti ama hakkı yenmez normale kimsenin istemediği görevlere gider ve bir ikisi hariç sorunsuz dönerdi.

Albay sağa salim gelirsen sana hediyemiz olsun demişti ama Alpin bu mertebeye gelmesi asla kolay olmamıştı asla. Canla başla çalışmış didinmişti. Çatışmanın ortasında herkese kulağını kapatmış. "Temiz komutanım." Dedi Alp.

"Aferin koçlar şimdi içeriye giriyoruz herkes plana sağdık kalıyor." Keskin nişancılar hariç hepsi yavaş yavaş indi aşağı mağaraya. Şerefsizlerin tüm mühimmatları buradaydı. "Hayat, Mehmet girin içeri." Dedi komutan. Kendiler çevre kontrolü yaparken iki asker içeri girdi.

"Komutanım çok kolay olmadı mı iş sizce de." dedi daha fazla susamazdı ona göre bir terslik vardı. İçi hiç rahat değildi.

"Bu mu lan kolay. Ebemiz sikildi kaç aydır." Haklıydı ayakları nasır bağlamış ve kokuyordu artık. Alp sessiz kaldı daha fazla bir şey demedi ona sorulmadığı sürece konuşmazdı. İçeriden askerler çıktı ve yanlarına geldiler. "Tamamdır komutanım patlata biliriz." Dedi hayat. Komutan karargaha bilgi geçmek için az iler gitti bu sırada hayat bombanın düzenini ayarlıyordu.

"Nasılda siktik ama." Dedi Mehmet.

"Uf hiç sorma fena girdirdik bu sefer." Dedi Ahmet. Alp ise sessizce dinliyordu her zamanki gibi. Tim goygoy yapıyordu. Haklıydı hepsinin sonuçta kaç ay dağa da

Kalmak kolay Psikoloji değildi. Mehmet bir sigara çıkardı ve alpe uzattı.

"Yuh amına koyayım sakladın mi lan." Dedi Alp.

"Yooo içerden çaldım." Dedi rahat rahat.

İkisi de güldü ve içermeye başladılar. Alp, Mehmet döndü tam kalbinin aşağısında kırmızı nokta vardı.

İki silah sesi yankılandı dağa da, son kalan ve gözden kaçan bir it vardı. Ahmet hemen vurdu ama geç kalmıştı. Bir kurşun girdi bedene.

"Alparslan lan... Lan..." Dedi mehmet. Konuşamıyordu. Omuz omuza savaştığı arkadaşı kanlar içindeydi onun önüne atlamış ve vurulmuştu.

"Lan neden yaptın lan..." Dedi gözleri yaşlıydı. Herkes asker ağlamaz, yıkılamaz derdi ama asker ağlar ve yıkılırdı. Şuan o anlardan biriydi. Her şey çok hızlı gerçekleşiyor Komutan hemen karargaha haber vermişti.

Alp bir an bile düşünmeden atlamışı önüne Mehmet'in.

"Çocuk..." Dedi devamı gelmiyordu kelimelerin. Nefesi kesiliyordu. Canı çok acıyordu ama yaptığından bir an bile pişman değildi. Evliydi Mehmet iki çocuğu vardı şehit olmamalıydı alp'e göre. Yüreği nasıl el verirdi. Alpin yarasına baskı yapıyorlardı ama nafile bir çabaydı. " Lan oğlum ne çocuğu lan... Sen daha kavuşamadın lan küçük kız çocuğuna." Dedi Mehmet.

Alparslan'ın yüzünde küçük bir tebessüm oldu ve gözleri kapandı. Doğru görmemişti dünya gözü ile Mihriban'ı ama belki bu dünyada değil diğer dünyada kavuşurlardı onlar.

Allah bu dünyada nasip etmemişti onlara kavuşmayı belki ahirette kavuşurlardı. Evlerine tim arkadaşları gitti. Ayşen kapıyı açtı heyecan ile bir umut oğlum gelmiştir diye ama kapıda rütbeli askerleri gördü. Korktuğu başına gelmişti. Bir annenin feryattı doldu kulaklara. Bir aile daha mı evladını kayıp etmişti. Şehit mertebesi paha biçilemezdi ama ailenin içindeki yangında sönmezdi.

"Oğlum..." Dedi devamı çıkmadı dudakları arasından dili varmadı demeye. Selim ve pelin tam arkasındaydı."Abimm..." Dedi pelinde hemen arkasından.

"Hayır bir şey olmadı sadece hastaneye gitmemiz gerek sizi almak için geldik." Dedi komutan. Telefonda haber vermezdi ne diyebilirdi bu haber nasıl denirdi?

Oğlunuz kalbine yakın bir yerden vuruldu mu diyecekti?

"Doğru söyle asker oğlum bize." Dedi selim.

"Bey amca doğru diyorum Alp iyi ama hastanede şuan gelin gidelim kendiniz görün." Dedi.

Hep beraber askeri araca bindiler ve hastanenin yolunu tuttular. Pelin ve Ayşe'nin iki gözü'de dolup dolup taşıyordu sesleri çıkmıyordu belki ama yürekleri yanıyordu. Selim güçlü olmaya çalışıyor ama onunki de nafile bir çabaydı. Araç kısa bir yolculuk sonra İstanbul içinde olan büyük hastanenin önünde durdu. Hızlıca Alpin ameliyatta olduğu ameliyathanenin önüne geldiler ve beklemeye başladılar. Herkes bir köşede sessizce ağlıyor kimsenin sesi çıkmıyor Mehmet kendini suçluyor ve devamlı benim yüzümden diyordu Kapı açıldı ve içeriden saatler sonra sol tarafı sarılı Alp çıktı. Ayşen ve pelin görünce daha çok ağlamaya başlamışlardı. Doktor bir kaç bir şey diyecekti ama onun için odasına çağırmıştı. Kalıcı bir durum olmadığını ve hayatı tehlikesinin devam ettiğini demişti kısaca sadece devamını oda da demek istemişti.

"Bunlar hastanın üstünden çıkanlar." Dedi hemşire ve annesine uzattı.

Poşetin içinde Alpin bilekliği ve iki tane fotoğraf ve mektup çıkmıştı. Ayşen daha fazla ayakta durması ve olduğu yere yığıldı. Asker olmak zordu evet ama asker yakını olmak daha zordu. Gurur vericiydi belki ama bir o kadar da acı vericiydi. Dilinden tek bir söz dökülüyordu vatan sağ olsun. Ama ciğerin ateşler içinde yanıyor bu sadece bir gece, bir an değildi üstelik.

"Oğlumuz iyi olacak Ayşen bırakma kendini bu kadar." Selim karısını teselli ediyordu ama kendini teselli edecek sözleri yoktu.

"İyi olacak benim oğlum inanıyorum ben uyansın bir." Ayşen ağlamaktan kızarmış gözleri ile kocasına bakıyordu. "Yardım et selim oğluma. Yalvarırım yardım et oğluma sevdiğini bulsun." Dedi Ayşen kocasına, oğlu için yalvarmıştı. Ayşen biliyordu Selim'in de gücü yetmezdi bulmaya ama yine de başka çaresi yoktu ki kocasından başka. Selim karısını kolları arasına çekti sımsıkı sarıldı. Bir kolunuda kızı için açtı. Pelinde sıcak kollar da yerini aldı. "Uyansın bir daha ona asla sitem etmem." Dedi pelin. Yüzlerde buruk bir gülümseme oldu.

Zaman geçti, günler geçti. Demir ailesi biran olsun ayrılmadılar oğullarının başından yeri geldi tim bile beklemişti silah arkadaşlarının kapısında. En sonunda Alp uyandı açmıştı gözünü şehit mertebesine ulaşmamıştı. Doktorlar içeri girdi kontrollerini yaptı. Durum rapor ettiler kısaca alp'e ve herkes geçmiş olsun dileklerini iletip odadan çıktılar. Tim geldi, komutan geldi, arkadaşları geldi. Dolu rütbeli insan geldi hepsi Alparslan'ı sever sayardı ama Alp tek bir insanı bekliyordu hala gözü kapıda bekliyordu. Şuan oda da tek pelin vardı.

"Abii... Ölüyordun sen." Dedi pelin daha fazla tutamadı göz yaşlarını. Alp kardeşi için kollarını açtı koca kız olmuş pelin ama Alp hala çocuk sever gibi seviyordu onu. Pelin, abisinin kollarında daha çok ağladı.

"Şşt prenses ölmedim. Buradayım bak iyiyim ve sana beceremesem bile daha iyi abi olmak için elimden geleni yapıcam." Dedi. Pelin abisini yataktaki bedenini süzdü. Sol tarafı sargılı, sağ kolunda ve bedeninde çeşit çeşit kabul vardı.

"Tamam onları sonra konuşuruz. Bu mu iyi halin. Tamam askersin sen ama yetmez mi abi..." Cümlesi yarım kaldı odaya giren yabancı biri sayesinde. Demir kardeşler adamı baştan aşağı süzdü. Simsiyah saçları, gözleri büyük ihtimalle lens'ti bu kadar koyu yeşil görmemiştim hayatımda, Yüzü kemikliydi, okka burnu vardı. Vücudu yapılıydı. İki kardeşinde kendine çatık kaşlar ile bakmasına aldırmadan içeriye girip tam yatağın önünde durdu.

"Beni süzmeniz bittiyse küçük hanım bize izin verebilir misin." Bu soru değildi. Bu çık özel konuşucaz demekti. Pelin kaşları çatık abisine baktı. Alp sadece başını salladı ve gülümsedi kardeşine içi rahat etsin diye.

"Kapıdayım." Dedi ve çıktı o çıkana kadar alp arkasından bakmıştı. Çıkması ile lacivert irisleri yatağın ucundaki adamı buldu. İki adam yalnız kaldı. Yabancı sırıttı bu gülümseme iyi bir gülümseme değildi.

"Zamanın geldi sahneye çıkmaya ne dersin?" Dedi yabancı yüzündeki sırıtma ile sesi yüzüne tezat ciddi çıkmıştı.

~

BÖLÜM SONU AŞKOO

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ: 14.11.2023

BÖLÜMÜ BEĞENİP BOL YORUM YAPALIM

BÖLÜM NASILDI?

ALP SİZCE ÇOK MU ABARTIYOR?

YABANCI TANIDIK GELDİ Mİ?

SİZCE YABANCI KİM?

AY KESKİN TİMİNİ NASIL BULDUNUZ?

DAHA YARATICI TİM İSMİ OLAN VARSA ÖNERİSİNİ BEN BULAMADIM GSJVGFNGJDHF

BİLEKLİĞİ BENZER BULAMADIM KAFANIZDA CANLANDIRIN LÜTFEN.

İNST:sudenazbalikcii

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...

 

 

 

 

 

Loading...
0%