Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19.Bölüm

@sudenzbalikci6

HELLOOO...

Bölüm beğeni sayım ve yorumlar çok düşük bakın bu gidişle sınır koymak zorunda kalmim beğenin ve FİKİRLERİNİZİ paylaşın benimle.⁉️

❌❗BÖLÜMLERİMİ BEĞENİN.❗❌

KEYİFLİ OKUMALAR..

"KENDİNİ HATIRLATMAK."

~

GEÇMİŞ KESİT

YAZAR ANLATIMI

Aras ve demir ailesi yine her zaman olduğu gibi yan yana ama bu sefer Tek fark demirlerde toplanmışlardı. İki ailede oturma odasında sohbet ediyorlar ve günlük hayatlarını konuşuyorlardı.

"Anne bu çocuk kardeşimin yanından bir an olsun ayrılmıyor." Diyerek sohbeti bölen kişi ayaz olmuş ve dertli dertli gelmiş annesinin yamacına oturmuştu. Bahsettiği kişi Alparslan'dı. Kız kardeşi Mihriban doğduğu andan belli çok az oyun oynuyorlardı ve bu alp yüzündendi. Devamlı ya Mihriban'ın yanında ya da onun çevresindeydi.

"Alp annecim. Ayazla neden oynamıyor musun?" dedi Ayşen. Bu konuda oğlu ile sayısız konuşmuştu ama alp her seferinden kendi bildiğini yapıyordu.

Alp salonun köşesinde pusette yatan iki yaşındaki Mihriban'ın yanında uyanmasını bekliyor ve sesini bile çıkarmıyor. Alp annesine yine mi aynı konu der gibi baktı. Sıkılmıştı bu konuda. Mihriban ona göre savunmasız ve yalnız kalmaması gereken bir bebekti. Hem onu ne zaman yalnız bıraksa başında yabancı birileri oluyordu ve bundan asla hoşnut değildi küçük oğlan.

"Sessiz olun zor uyuyor uyanmasın." Diyerek başını tekrar pusette uyuyan Mihriban'a çevirdi.

"Lan eşek herif ayrılsana kızımın başından." Bu konudan oldukça mustarip olan tek kişi Atakan'da konuya dahil oldu. Alp ona cevap verme zahmetine bile girmemiş çünkü ne derse desin anlamıyordu adam.

"Sana diyorum ben, Atakan hazırla kendini geliyoruz yakında kapına." Diyerek karşısında oturan arkadaşını daha çok sinir ediyor selim.

"Bana bak selim, oğlun sekiz yaşında demem alırım ayağım altına ne talibi! Ne kapıya gelmesi lan." Evet yine ve yine kaçınılmaz sona geliniyordu ki pusetten bir ağlamaya benzer ses geldi. Alp direk pusetin üstündeki örtüyü kaldırdı ve lacivert irisleri, toprağı andıran irisler ile buluştu. Yüzü buruşmuş ve ağlamaya hazır mih, alpi görünce yüz ifadesi değişti ve gülmeye başladı.

"Güzel kızım." Diyerek kızını kucağına almaya çalışan Atakan, alp'i yavaşça! itti yana doğru. Alpin canı acımamıştı ama kaşlarını çatmaktan da geri kalmadı. Mihriban, babasının kucağında koltuklara oturdu önce babasına baktı. Yeri rahat değil gibi kucağından inmek istedi. Atakan kızını yere bıraktı çünkü biliyordu ki kızı istediği yapılmadığında yaygarayı çıkartırdı. Bu sırada Mihriban annesinin kucağına çıktı emekleyerek.

"Ane aç." Dedi. İki yaşındaki çocuğun Kendi dilinde bu acıktım demekti. Cemre kızının saçlarına bir öpücük armağan edip onu yere bıraktı. "Alp yanında dur ben yemek getireyim." Diyerek çıktı. Ayaz ve Atakan, Alp'ten istemesine bozulmuştu bunu aynı anda yüzünü buruşturan baba ve oğuldan anlayabilirdik.

Bu duruma kimse sesini çıkarmamıştı çünkü uykusundan yeni uyanan Mihriban'ın ne kadar agresif ve ağlak olduğunu herkes biliyor ve bunun olmasını istemiyorlar. Cemre hızlı kızına bir şeyler hazırladı ve salona döndü. Kızı sandığı gibi ağlamıyor aksine Alparslan'ın yanında oturuyor ve sessizce elleri ile oynuyordu. Hemen çocukların yanına koltuğa oturdu ve kızına hazırladığı mamadan kaşık kaşık uzatmaya başladı ama kızı gayet pasaklı şekilde yemek yiyor ve her yerine döküyor. Alp durmadan ağzını silmek zorunda kalıyor ve bu durumdan şikayetçi gibi durmuyor. Tam tersi bu hallerine gülümsüyor ve şikayetsiz şekilde işini yapıyordu.

"Pasaklı." Dedi alp kısık bir sesle dedi oda da kimse onu duymazdı çünkü herkes kendi arasında sohbet dalmış durumda.

"Demi alp bende aynısını düşünüyorum. Kendisi evlenirse de çok pasaklı olur bence." Alp ilk önce anlamsızca cemreye baktı sonra dediğini duyduğunu fark etti.

"Bence öyle olacak ama merak etmeyin ben, onun her zaman arkasını toplarım." Diyerek boyundan büyük laflar ediyordu ama Mihriban sanki anlamış gibiydi ve çok komik bir şey denmiş gibi öndeki iki dişini göstererek sırıtıyor.

"Ne evlenmesi lan benim kızım doktor olacak eminim ben." Dedi Atakan.

"Olsun Atakan amca, ben gurur duyarım onunla." Atakan içten içe Alp'i takdir etmişti ama bunu dile getirmedi.

"Atakan benim kızım avukat olacak. Hem bırak çocuklar karar versin." Diyerek kızına döndü ve yemeğini uzatarak. "Annem, ne olmak istersin?" Diye sordu. Mihriban az çok derdini anlatacak kadar konuşa biliyor ama asıl sorun ne olacaksın sorusunu yanlış anlamıştı. Evcilik oynarken alp, ona her zaman ne olmak istersen sorusu ile karıştırdı.

"Ben anne..." Kendini gösterdi. "Alp baba..." Diyerek yanında oturan alpi gösterdi. "Bebe çocuk." Diyerek cümlesini bitirdi. Alp sadece bir saniye Atakan ile göz göze geldi ve kaçmaya başladı. Atakan sinirden ve kızarmıştı ama oda da kahkaha tufanı koptu. Alp, cemrenin Arkasına saklanmıştı çünkü nere giderse gitsin Atakan bulur ve onu ayaklarından ters çevirirdi. Tek kıskanç Atakan da değildi. Bir Aras erkeği daha solanda bulunuyor ve oda hiç iyi bakmıyor Alp'e aynı babası gibi.

"Aferin gelin." Diyerek selim ortalığı daha çok kızıştırdı.

Atakan, cemrenin arkasında olan çocuğun kollarından sıkmayarak tutu ve kaldırdı. Gözleri aynı hizaya getirdi. Alp yine kaçamamıştı anlaşılan. Sessizce katiline boyun eğdi. Atakan yüz ifadesine ciddi tuttu ve tek kaşını kaldır. Konuşmak için dudaklarını araladı ama araya giren kızı sayesinde kelimeleri yutmak zorunda kaldı.

"Mavi alp uff..." Diyerek eli ile Alparslan'ı yanına çağırıyordu. Herkes susmuş ve sadece küçük kıza bakıyor. Anne, baba ya da abi demek yerine ilk defa birinin adını söylemişti. Yarım yamalaktı ama alpin gözlerinin içini gülümsetmeye yetmişti. Cemre ve Ayşen duygusal anne moduna girdiler bile. Atakan, Alparslan'ı yere indir olayın şokundan dolayı. Kızının ilk kendi adını söylemesini istiyordu oysa her zaman.

"Lan alp döverim oğlum seni." Diyerek bu seferde ayaz ,Alparslan'ın yakasını kavradı sanki koca adam gibi davranıyor. Mih bu hareket ile bir çığlık daha attı. Alp ona mavi dememesi gerektiğini söylemişti yalnız kaldıklarında ama mih inat ile mavi diyordu. Gözleri mavi değil lacivertti ama bunu iki yaşındaki kıza anlatamadı bir türlü.

"Mavi alp..." Kollarını uzatmış elini gel gel yapıyor ve yanına çağırıyor. Alp yakasındaki elden kurtuldu Mihriban'ın yanına oturdu. Mih gülümsedi ve küçül kollarını mavi alp'e doladı yettiğince. Alp saniyesinde karşılık verdi ve onu kucağına oturtarak daha rahat etmelerini sağladı.

"Bak sana mavi değil dedim kaç defa. Lacivert benim gözlerim." Serzenişi ile aile bir defa daha dumur oldu.

"Mavi, mavi..." Israr ile devam ediyordu.

"Mih, Mavi değil diyorum." Kucağındaki küçük kıza bakarak.

"Daha önce dedi mi?" Bu soru Atakan dan geldi.

"Bir çok defa hem de. Bana inatla mavi diyor. Hayır lacivert benim gözlerim." Ne olursa olsun alp'te küçük bir çocuktu. Herkes susmuş ikiliye bakıyordu. Salonda büyük bir sessizlik söz konusu. Alp kendine melül melül bakan gözlere kayıtsız kalamadı. Omuzlarını düşürdü. Zira küçük kız sanki neye kızdığını anlamış gibi öndeki iki dişi ile sırıtarak kendisine bakıyordu.

"Bir daha de bakayım toprak mih." Diyerek gözlerine baktı kucağındaki kızın.

"Mihriban sanki anlamış gibi Alp'e gülerek kur yaptı. Elleri ile Alparslan'ın gözünü göstermeye çalıştı ama onun yerine gözüne soktu küçük parmaklarını. "Mavi alp." Diyerek tekrar etti.

Mihriban Aras Anlatımı

Günümüz

Ne olduğunu bir türlü anlamıyorum. Bir anda kalkmış ve bana adlandıramadığım şekilde bakmaya başlamıştı. Yanlış bir şey dediğimi düşünmüyorum. Derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye çalıştı.

" Bir daha söyler misin bebeğim." Salonda olan herkes susup Alparslan ve bana bakıyordu. Onlarda benim gibi neler olduğunu anlamamıştı.

"Benim kalbimde altı yaşında senin için atıyormuş valla yirmi dört yaşında hala aynı kişi için atıyor mavi alp." Cümlenin aynısını tekrar demiştim. Gözlerinin içi gülüyordu adete bu kadar hoşuna gideceğini bilsem daha önce bir çok defa derdim.

"Sen, bana 'mavi alp' dedin." Tamamda ne vardı bunda o an ağzımdan çıkmıştı.

"O an ağzımdan çıktı ne oldu ki?" Kurduğum cümle ile Gözlerinin içindeki ışıltı söndü. Yutkundu ve başını yavaşça aşağı yukarı salladı.

"Bir an ağzından çıktı demek." Sesi çok kısık çıkmıştı. Yanımda olmasa anlamazdım ne dediğini. Yutkundu ve salona da gözlerini gezdirdi daha sonra salondan çıktı. Arkasından sadece baktım. Ne olduğuna anlam veremiyorum. Yerimden kalktım ve kimseye bir şey demeden peşinden gittim. İki odaya baktım yoktu. Ev büyük değildi herkesin kendi yatak odası vardı sadece oralarda olmadığına göre mutfaktaydı. Bulmuştum onu mutfağın balkonunda tek başına sigara içiyordu. Üstünde sadece bu gün giydiği kazağı vardı ve dışarısı kutuplardı resmen. Onu biraz daha tek başına bırakıp Holde ki dolaptan ikimiz için yeterince büyük bir battaniye aldım ve tekrar mutfağa geri döndüm. Geldiğimi hissetmiş gibi kapıyı açmadan gözleri beni buldu. Kısa bakışmamızı başını tekrardan dağlara çevirerek sonlandırdı. Bende bu fırsatta kapıyı açtım ve yüzümü ilk önce buz gibi bir hava akımı geldi. Daha sonra Alparslan'ın eşsiz güzellikte olan kokusu doldu burnuma daha fazla içeriyi soğutmadan ardımdan kapıyı kapattım ve yanına adımladım. Tam yanında durdum. Balkonda sadece küçük bir oturma grubu vardı. İkimizde konuşmuyor ve oturmuyorduk sadece susuyorduk. Elimdeki battaniyeyi daha fazla beklemeden ikiye katlayıp omuzlarına bıraktım. Başı bana dönmüştü ama özen ile işimi yapmaya devam ettim.

"Üşürsün çok soğukmuş." Kendimi açıklama zorunda hissetmiştim. Derin derin bakışları ile yüzümün her yerini inceledi. Hasret kalmış gibi bakıyordu yüzüme.

"Evet soğuk. Üşümeyelim." Diyerek beni de kolları arasına aldı.

"Az önce bilmeden yanlış bir şey mi dedim." Bodoslama konuya daldım.

"Hayır ben sadece bir an geçmişe gittim."

"Bana anlatır mısın?" Bir umut sormuştum ama büyük ihtimalle anlatmazdı. Bana üstten bir bakış attı ve dudakları iki yana kıvrıldı sanki bu anı bekliyormuş gibi aynı Saniye karşılık verdim.

"Anlatmak çok isterim elimde olsa. Ama yapamam. Çok zararlı bu senin için sağlığın söz konusu o yüzden hayır." Bildiğim cevabı almıştım. Yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan sadece başımı onaylar anlamda salladım.

Beraber bir müddet daha durduktan sonra içeriye geçtik. Hepsi hararetli şekilde konu tartışıyorlardı. Alp ile sessizce köşedeki ikili koltuğa oturduk. Sessizdi bunun sebebi bendim. Ne demiş olabilirdim de bu kadar bir anda durulmuş kendi köşesine çekilmişti. Derin bir nefes aldım ve verdim. Kendimi konuşulan konuya vermeye çalışıyordum ama bir türlü geçmişe gitmeden duramıyorum. İnsanlar keşke hafızam silinse diyordu. Onların hiç bir zaman anlamayacaktım. Çünkü meğerse hafıza her şeymiş mesela sevdiğim adamla bir geçmişim var ve o bunun her anını hatırlıyor ama ben onun aksine hiçbir şey hatırlamıyorum. Kendimi zorlamamam gerekiyordu sağlık aceleye gelmez. Ama ben neden hatırlamıyorum diye kendimi zorlamadan duramıyorum. Neden unutmuştum doktor psikolojik diyordu ama alp gelmeden önceye göre oldukça ilerlemiştim. Alp hayatıma girene kadar neden hatırlamadım? O mu tetikledi beni?

Psikoloğum ile konuşmam gereken bir diğer konuda buydu. Neden alp gelince hatırlamaya, anımsamaya ya da konuşmaya başladık?

Kendimi bir çıkmazda hissediyorum sanki karanlığıma alp ile küçük bir ışık aydınlanmıştı ama o ışık bir an da yok olacak ve karanlıkta kalacağım diye korkuyorum. Önümde uzun bir duvar vardı ve o duvarın arkasında bana, gel buradayım diyen bir küçük oğlan çocuğu var. Bu alp biliyorum, hissediyorum. Beyim unutuyor ama kalbim hissediyor onun oradaki varlığını. beni yanında çağırıyor ama ne zaman o duvara geçmek için tırmanmaya çalışsam daha sert şekilde düşüyorum.

"Mih, sen ne diyorsun?" Diyen ses ile düşüncelerimden sıyrıldım. Gözlerim dizim de oturan Emre'ye çevirdim. Hani ara gelip oturmuştu bilmiyorum. Hissetmemiştim bile.

"Tekrar eder misin dalmışım bebeğim." Bana gülümsedi ve başı ile onayladı.

"Bak şimdi ben diyorum ki hafta sonu okul yok pazar günü ablamda evde hep beraber bir luna parka gidelim olur mu sende gelir misin?" bana koca kahve gözleri ile bakarsa ve öndeki iki dişi olmayan şekilde gülümserse ben nasıl hayır diye bilirdim ki.

BİZDE YAPALIM BUNDAN.

"Bana uyar. Siz isteyin yeter." Benden gözlerini çekti heyecan ile ablasına baktı. Bende Ayşe'ye döndüm tedirgindi onu da anlıyorum kendini birden hiç tanımadığı insanların yanında bulmuş ve bize mahcup hissediyordu ama hiç kimse ona bu şekilde hissetmesi için bir davranışta bulunmamıştı. Normalde işin içine devlet girerdi ama albay kefil olmuş ve o işi halletmişti. Babası ve annesi bir terör saldırısında şehit olmuştu. Bu lojmanda bir ev onların en doğal hakkıydı aslında. Kendini mahcup hissetmesi bana göre saçmaydı. Kabul etmesi için gözlerimle onayladım onu. Ayşe Gülümsedi ve emre ellerini iki yana açarak ve sevinçten bağırarak zıplamaya başladı. Çocukları mutlu etmek çok basitti.

biz de çocuktuk mih.

"Golllll..." Diyerek selim onu kucağına aldı ve havaya atmaya başladı. Sanırım oda luna parka gitmek için seviniyordu.

Pazar günü için sözleştik ve daha fazla durmadık alp ile evlere gitmek için yola koyulmuştuk. Lojman amcamlara uzaktı arabaya bineli yirmi dakika olmuştu bile ama ikimizden de ses çıkmıyordu. Yine ben sıkılmayım diye telefonumu arabaya bağlamıştı. Şuan arkada yalancı bahar çalıyor ve sessizlik içinde dinliyorduk.

"Beni sessizliğin ile daha ne kadar sınayacaksın." Aramızdaki sessizliğe bir son vermişti.

"Sen susunca, bende susayım dedim." Benden daha mantıklı cevaplar veren olamazdı. Bakışları kısa bir an yoldan çekip bana döndü.

"Konuş. Ben sussam bile sen konuş. Kafamın etini ye gerekirse çıtım bile çıkmaz. Dünyanın en saçma şeylerinden bahset sen anlatıyorsun diye yine çıtımı çıkarmam dinlerim. Yeter ki sesini duyayım güzel bebeğim. Sen sessiz olunca ben kendimi çıkmazda hissediyorum." Çok güzel konuşuyor ona daha çok aşık olayım diye bence.

"Biliyor musun?" Dedim. Önce gülümsedi sonra bana yine kısa bir bakış attı.

"Neyi?." heyecan ile yerimden ona doğru döndüm.

"Denizanaları beyinsiz ve kalpsiz oluyormuş. Aynı erkolar gibi." Bana anlamsız ne diyor lan bu bakışı attı ama kendisi demişti gerekirse en anlamsız şeylerden bahset diye ettim işte.

erkolar değil mih kapansın.

sen sus.

"Aslında ben bu düşünceyi saçma buluyorum böyle erkolar kapatılsın yok hepsi aynı. Hayır biri yapıyor diğerleri de aynı kefene koyuluyor. Kadınlarda aldata biliyor ya da fark şeyler olabiliyor o zaman bizi de onlarla mı aynı kefeye konuyoruz. Sence saçma değil mi? Bir kişinin yaptığı yüzünden diğer herkes zan altında oluyor. Mesela çok iyi, kibar ve değer veren erkeklerde var. Çok güzel seven erkekler de var yani artık toplumdaki kızlar ve kadınlar, erkek düşmanı oluyor saçma geliyor bana. Ben neden mesela hiç yapmayacağım bir konuda zan altında kalayım ki? Bence burada konu cinsiyet değil. İnsanlık, sevmek ve sevmemek. Seven bir insan yanındaki kişi harici kimseye o gözle bakmaz. Mesela ben senden başka kimseye sana baktığım gibi bakmam. Seni aldatmam, üzmemek için elimden geleni yaparım. Aldatmak ta çok iğrenç bir şey değil mi nasıl bünyeleri kaldırıyor. Hiç mi karşı tarafı düşünülmüyor gerçi düşünse yapmaz benimki de soru işte. Bunu yapacağına ayrıl. Bana olan duyguların bitti mi sakın saklama olur mu üzülürüm, kırılırım diye böyle bir şey yapma gel ve bana açık açık söyle. Ne kadar üzülürsem üzüleyim saygı duyarım düşüncene. " Aralıksız beş dakika konuşmuştum. Tükenen nefesim ile sustum.

"Onları bilmem ama benim senden başka birine yan gözle bile bakmam. Benim sana olan sevgim, aşkım, hayranlığım ne demek istersen artık öyle kolay olan duygular değil. Benim için dünya da senden başka kimse yok. Sen varsan varım, yoksan yokum." Gel de aşık olma.

"Seni seviyorum." Dedim. Araba düz yolsa sağa sola gitti. Adamı yoldan çıkartıyorum resmen.

ıyyy allahtan bir ben duyuyorum seni. sen espri yapma.

"Ne dedin sen."

"Bide bayıl alp... Seni seviyorum dedim." Neden ilk defa duyuyormuş gibi davranıyor ki anlamadım.

İlk defa duyduğu için.

Sen benim içimde harcanıyorsun.

"Bayılmak ne demek şoka giricem şimdi." Abart.

"Bende bime girerim." Diyerek özel anın içinden geçmiş bulunuyorum. Bana yüzünü buruşturup bakmaya başladı. "Bakma öyle kendine gel diye dedim. Hem bu kadar duymak istediğini bilseydim daha çok derdim." Araba sonunda amcamların evinin önünde durdu. İkimizde inmek için hamle yapmadık.

"Daha, daha, daha fazla duymak isterim. Hep duymak isterim. Devamlı da isterim. Sen beni seviyorsun." Dudakları iki yana kıvrılmış şapşal şapşal etrafa bakıyordu. Emniyet kemerini çözdüm ve yerimden kalktım kendimi bir anda onun kucağına bıraktım. Çapraz şekilde kucağında oturuyorum. Camlarda film vardı kimse bizi görmezdi. Kıvrılmış dudaklarına, dudaklarımı bastırdım incitmeden oldukça yavaş şekilde öpüyordum. Hem öpüyor hem gülüyordu manyak olmuştu adam. Kontörlü bu sefer ben devraldım. Dolgun dudakları kurumuştu onları ıslattım öperek. Ellerim ile yüzünü kendime daha çok yaklaştırdım.

Çilekli nemlendirici öneririm dadı güzel olur.

Parazit yapma.

Onun elleri baldırlarım da duruyor ve aynı benim gibi beni kendine çekiyordu. Soluksuz kalana kadar tutku ile öptüm. Ona kalsa daha uzun bir öpücük olurdu ama ben öpücüğü kısa tutum ve ayrıldım.

"Şimdi eve gitmem gerek artık." Diyerek nefeslendim.

"Çok çabuk nefes nefese kalıyorsun bunun çaresini biliyorum." Eli ile önüme gelen saçımı kulağımın arkasında koydu ama ellerini saçlarımdan çekmedi.

"Evet spor yapmam gerek. Sen yardımcı olursun dimi." Beklenti ile gece laciverti irislerine bakıyordum.

spor fantezisi severim.

"Olurum tabi ama ben sporu kastetmedim..." Diyerek kahkahası arabada yankılandı. "Ben seni daha çok öperim alıştırma yaparız diye düşünüyordum." Oha bu daha mantıklıydı.

akrep burcu bey fantezisi farklı.

"Olur..." Dünden razıydım resmen. Naz yapıp konuyu uzatamazdım.

"Olur tabi. İşine geldi bakıyorum tabi benim gibi adamı bulmuşsun." Klasik akrep burcu.

"Sen pek bir özgüvenlisin bakıyorum."

"Güzelim inkar etme şimdi. Dolgun dudaklarını yavaş yavaş nefessiz kalana kadar öpsem devamlı hoşuna gitmez miydi? " Dudaklarımda neden nefesi var. Ne ara onun dudakları odağıma girdi.

Feriha bile olurum buda soru mu.

"Peki ben, senin altında..." Diyerek ellerimi kemerine getirdim. "Adını inleyerek..." Ellerimi kazağın içine soktum ve sert vücudunu daha rahat hissetmeye başladım. " Sayıklasam hoşuna gitmez mi?" Diyerek ona karşılık verdim. Dumur oldu benden böyle bir davranış beklemediği açıktı. Derince yutkundu kendimden emin duruşum onu bozguna uğratmış duruyordu.

"Bunu evimizde ve yatak odamızda tekrar konuşalım bakalım şu özgüvenin yatakta aynı mı?" Ses tonuna bile yüksele bilirdim şuan. Resmen liseli gençlere dönmüştük ikimzide. Hangi ara birbirimizden bu kadar etkilenir olmuştuk. Onu çok net altımda hissede biliyorum. Sertliğini bana bastırıyordu.

Sence benim için bu bir soru mu Alpcim. Cevap vermek yerine başımı aşağı yukarı salladım. Bir anda kucağından kalkıp yolcu koltuğuna geçtim. İkimizde kendimize çeki düzen verip arabadan indik.

🌒

O gece ben amcamlara, Alp ise evine gitmişti. Ondan ayrılmak zor olmuştu. Gece iki kez kalkmıştım kokusu ve sıcaklığı olmadığı için. Bu kadar çabuk alışmam akıl karı değildi bence. Şimdi psikoloğum ile karşılıklı oturuyorum. Sabah ailecek kahvaltı yapmış ve herkes kendi işi için evden çıkmıştı. Mert hariç o hala evde kalması gereken taraftı yengemin de işi olduğu için pelin ile beraberdi evde ve bundan asla ikisi de şikayetçi değildi canlarına minnet.

"Evet anlat bakalım." Odayı inceleyen gözlerimi, karşımda benim konuşmamı bekleyen Ahmet amcaya çevirdim.

"Küçük bir anı hatırladım. Aa biliyor musunuz Alp ile bizim evimiz oldu. Neyse bu sonraki konu. Orada veranda da oturuyorduk. Bir anda önümdeki bardağı alırken yanlışlıkla sıcak tarafını tutmuşum. Bu beni geçmişe sürükledi. Küçüğüm ve abimle oyun oynuyoruz köşede annemle babam yan yana kahve içiyordular, aynı Alp ve ben gibi. Sonra ben yine bardağın sıcak yerini tutuyorum ve elim yanıyor anneme ve babama nazlanıyorum işte..." Sustum derin bir nefes aldım. Bir tepki bekledim ama her zaman olduğu gibi yüz ifadesi nötr ne düşündüğünü anlamıyorum bu adamın.

Adamın işi bu ya hani.

"Küçük bile olsa çok güzel bir gelişme bu. İlerleme kayıt ediyorsun. Lütfen devam et. Peki ne hissettin sonra ondan bahset istersen."

"Kriz geçirmek üzereydim bir anda böyle bir şey beklemiyordum. Tamam hatırlamak istiyorum ama dan diye bir anda sindiremedim. Alp sakinleştirdi dikkatimi dağıttı ve ilk defa bir krizim başlama eşliğinde bitti. Kendimi o an çok güçlü hissettim ama bir o kadar da güçsüz. Sanki istediğimi başaran tuttuğunu koparan biri gibi hissettim ama bir o kadar da korktum. Hatırlayacaklarımdan korktum. Anılarımdan korktum. Uzun zaman sonra ailemi ilk defa bu kadar net hatırladım. Önceden hep anımsardım ama sesleri, kokuları net şekilde ilk defa hatırlıyorum. Korku hissettim..." Sustum.

"Korkman çok normal. Sen güçsüz biri değilsin. Kriz eşiğinden dönmen çok iyi bir gelişme. Bu da ilerlediğimizi gösterir. Neden korktun biraz daha açar mısın?"

"Duygularımdan ve dediğim gibi hatırlayacaklarımdan korktum. Ya hatırlamam iyi bir şeyse dedim o gün ilk defa. Bunca yıl bunun için savaştım evet ama ya diğer türlüsü iyi ise. Sanki önümde uzun bir duvar var ve ben o duvarı bir türlü aşıp ne Alparslan'ın yanına vara biliyorum ne de ailemin. Nefesim tıkanıyor ister istemez kendimi zorluyorum hatırlamak için. Etrafımda ki herkes benden çok umutlu yıllardır savaşıyorum bir anda pes edemem ama yıkılacak gibi hissediyorum. Sanki anılarım bana gelse ben yok olacağım..." Doktorum sadece bana ifadesiz şekilde bakmaya devam etti.

"Bu his nereden çıktı?"

"Geçen gün çok kısa bir an bir ses duydum. Bu ses kafamın içindeki ses Alparslan'a 'Mavi alp' diyordu. Sessizlik vardı ortamda sadece karanlık ve sessizlik. Sonra bir suret geldi gözlerimin önüne Kahverengi gözlü bir adam sadece gözleri gördüm. Bana yapmak zorundasın diyordu. Kafamın içi çok karışık. Kayıp olacak gibiyim."

"Peki bu adamı daha önce gördün mü? Ya da bu bir tanıdığın mı?"

"Hayır çevremdeki kimsesin gözü bu renk bir kahve değil. Bu sarıya kaçan bir kahve görsem kesinlikle hatırlardım. Çünkü çok dikkat çekiyordu."

"Anlıyorum. Peki bu ev olayını anlatmak ister misin?" Yüzümdeki gülümseye engel olamadım.

"Alp... Bizim için çok önceden ev almış. İçi, dışı tam benim hayallerim gibi. Beni bu kadar iyi tanıması bazen beni korkutuyor..."

"Alparslan senin için her şeyi yapar." Seansın başından belli ilk defa bir yüz ifadesi okunuyordu. Şaşırmıştı. Kendi dediğine şaşırmıştı. Bende ona eşlik ediyorum. Bende şaşırmıştım. Tamam tanıdığını biliyordum ama bu kadar iyi nasıl tanırdı. Nereden biliyordu Alparslan'ın, benim için her şeyi yapacağını.

Belki onunla da konuşmuştur.

"Alp, sizin hastanız mıydı?" Yanlış anlamıyorum de mi? Yutkundu. Kırmaması gereken bir pot kırmış gibiydi karşımda.

"Evet ama daha fazla bir şey diyemem Mihriban. Şuan alp değil sen ve duyguların önceliğim." Diyerek açıkça konuşmayacağını dile getirdi. Üstelemedim çünkü doktorum ketum birisiydi. Ne dersem deyim ağzından iki kelime alamazdım. Bunu araştırmam lazımdı.

"Karanlığıma bir nebze ışık tuttu. Sanki yuvam ve ait olduğum bir evim var gibi hissetim. Sizce ben nankör müyüm? Amcam, yengem ve mert yıllardır bana bir ev, yuva, Aile sıcaklığı yaratmak için çırpıntı ama ben hiç bir zaman oraya tamamen aitmiş gibi hissedemedim. Neden böyle olduğunu bilmiyorum ama Alparslan'ın bizim için kurduğu yuva bana ilk andan aitlik hissini tattırdı. Kendimi suçlu hissetmem normal mi? Bence değil."

"Normal. Kendini herkese karşı sorumlu hissediyorsun. Sen nankör değilsin. Bunu hissetmen bile öyle olmadığını kanıtlar. Alparslan'ı liman yapmışsın kısa sürede kendine. Onun yanında güvende, mutlusun ve sonsuz bir sevgi seli söz konusu bu yüzden ait hissediyorsun. Amcanlar seni sadece yeğenlerisin diye sevdiğini düşünüyor ve kendini her an kötüye hazırlamak istiyorsun. Bunu yendik sanıyordum. Alp ise seni, sen olduğun için sevdiğini düşünüyorsun. Doğru düşünüyorsun alp konusundan ama amcanlar konusunda hatalısın. Onlarda seni sen olduğun için seviyor. Sadece yeğen ve ailenden kaynaklanmıyor. Bunu bizzat gördüm." Haklıydı. Sessiz kaldım bir kaç saniye derin bir nefes aldım. O konuşmaya devam etti: "Yeri geldi boğuldun. Yeri geldi duvardan sert düştün ama yaklaştın. Bak olumsuz düşünme diyemem insanız hepimiz düşünüyoruz. Düşersin, kalkarsın, Boğulursun, tekrar nefes alırsın, ağlarsın yapamıyorum diye, sonra tekrar kalkar çabalarsın bu herkes için aynıdır. Kendini yetersiz hissetme düşmekte sadece sana özgür bir şey değil bunu unutma. Benden sana bir soru Alp seni hatırlamıyor olsa ve sen onu hatırlıyor olsan böyle mahcup ve suçlu hissetsin ister miydin?"

"Hayır..." Düşünmeden cevap verdim. " Asla bu onun suçu değil. Yanında olur destek olurdum. Hatta daha çok sever ve elimden geleninin fazlasını yapmaya çalışırdım. Biran olsun elini bırakmam. Kimse bırakmazdı. Ailesi arkadaşları." Doktor bana ima ile bakıyordu.

"O zaman neden içten içe hatırlamazsan seni bırakacaklarını düşünüyorsun." Haklıydı.

"Ben sadece..." Kelimeler çıkmıyordu dudaklarımın arasından. Haklılığına sadece susarak cevap verdim.

"Mih seninle şuan bir amca olarak konuşuyorum. İster hatırla, hatırlama fark etmez ailen, sevdiklerin, sevdiğin adam bir an olsun yanından ayrılmaz. Kendine bu kadar yüklenme. Kimse sen hatırlamıyorsun diye terk etmez. Sen hatırlamadığını için suçlu değilsin. Bir dahaki randevu de daha iyi görmek istiyorum seni. Sakın unutma sen elinden geleni yapıyorsun zamana bırak su akar ve seni istediğin yere götürür. " Diyerek sustu ve beni düşüncelerim arasında bıraktı.

"Son bir şey sormak istiyorum. Alp gelince bir anda hatırlamaya anımsama ya daha çok başladım neden böyle oldu sizce?"

"Alp senin geçmişini tetikledi. Bilinç altını ve anılarını ortaya çıkarmak için çalıştı o bir bordo bereli ve her şeyi eminim biliyordu. Bu yüzden biraz da dikkatli ol. Bazı insanların beyni, kokuya veya küçük bir hareketleri unutmaz Alp sana küçükken yaptığı gibi davrandı seni korudu, saçlarını sevdi, kokusunu hatırla istedi. Onu hatırlamanın, anımsamanı istedi ve bunu başardı." Her hangi bir cevap vermeden vedalaştık ve odadan çıktım. Alp kapıda koltuğa oturmuş beni bekliyordu. Yavaş adımları ile yanına vardım. Beni fark edince dudakları iki yana kıvrıldı ve ayağa kalktı. Tam karşısında durunca kollarımı hızla gövdesine sardım. Başımı boynuna koydum ve derin derin kokladım. Haklıydı Alp bana geçmişi anımsatıyor. Kokusu hep tanıdık gelmesi bu yüzdendi. Alp onu hatırlamamı baştan belli istiyordu. Bunun için bana yumuşak ve temkinli, sevgi dolu yaklaşmıştı. Eğer normal davransaydı ondan uzaklaşırdım. Ya da korkardım çünkü normal hayatında sert bir yapısı vardı.

"Güzel bebeğim... iyi misin?" Sesini sadece ben duymuştum.

"İyiyim sadece biraz böyle kalamaz mıyım?" Belimdeki kolları daha sıkı sarıldı. Hiç bir şey demeden bana müsaade etti. Bir müddet ikimizde sadece öyle kaldık hastane yoğun değildi Alp zaten en köşede beni beklemişti. Bizi kimse bölmemişti.

Sessizliğimizi ve sarılmamızı bölen telefon sesi oldu. Cebinden çıkardığı telefonun ekranında albayın adı yazıyordu. Bana baktı başımı onaylar anlamda sallayarak kollarımı gövdesinden çektim. Telefonu açıp biraz uzağa gitti. Onun az önce oturduğu yere geçip beklemeye başladım. Uzaktan onu izledim ne deniyorsa sadece başı ile onaylıyor ve emredersiniz diyordu. Lacivert irisleri beni buldu. Anladı onu izlediğimi ve oradan öpücük attı. Bu kıkırdamama sebep oldu. Sert duruşu ve emredersiniz diyen gür ve kalın sesine tezat bana bakınca öpücük atıyordu. Beş dakika sonra kapatıp yanıma geldi.

"Gitmem gerek." Diyerek irislerimizi buluşturdu. "Görev varmış. Ne kadar sürer bilmiyorum ama seni bırakıp gitmem gerekiyor peşinde her zaman olduğu gibi iki adam olacak ama hissetmeyeceksin bile. Senden tek istediğim kendini tehlikeye atmaman. Kendini zorlamaman." Ayağa kalktım ve elinden tuttum.

"Sapa sağlam geleceksen hepsini yaparım." Diyerek küçük bir şart koştum.

"Elimden geleni yaparım. Gel hadi Eve bırakayım seni." Beraber hastane çıkışına ilerledik. Acelesi olduğu attı adımlarından bile belliydi. " Sevgilim, ben kendim giderim eve sen karargâha git hadi." Diyerek teklif sundum. Durdu ve bir bana, bir arkama baktı.

"Seni burada bırakmak istemem ama özür dilerim. Bu günü daha farklı planlamıştım ama..."

"Alp ne özür bu senin mesleğin git hadi eminim döndüğünde daha özel ve müstehcen planlar yaparız. Hadi ben taksi ile dönerim. Geç kalma." Diyerek arabasını gösterdim. Yüzünde bir nebze olsun güldü. Beni kendine çekti ve oldukça sıkı şekilde sarıldı. Saniyesinde karşılık vermiştim.

"Seni çok seviyorum güzel bebeğim." Diyerek saçlarıma, yüzüme ve dudaklarıma sayısız öptü.

"Bende seni seviyorum. Git yoksa bırakmam." Dedim ve kendimi geriye çektim. Yüzüme baktı içi gidiyormuş gibi bakıyordu. En sonunda dudaklarıma soluksuz bir öpücük bıraktı. Daha sonra sarıldı uzun uzun. "Allah'a emanet ediyorum seni. Sonra kendine emanetsin ayağına taş değmesin." Diyerek uzaklaştım ondan. "Çok dikkat et. En ufak şeyde albayı ya da bizimkileri ara..." Daha fazla bir şey diyemeden yine telefonu çaldı. Başımı onaylar anlamda salladım ve etrafıma baktım. İlerideki taksi arabasını gördüm o tarafa doğru ilerlemeye başladım. Alp olduğu yerde durmuş arkamdan bakıyor ve telefon ile konuşuyordu. Taksiye bindim ve son kez ona öpücük attım. Gördü ve gülümsedi. Arabasına bindi oda. Sonra taksi çalıştı ve onu orada bırakıp eve gitmek için yola koyuldum.

~

BENDE SİZE ÖPÜCÜK ATIYORUMMMM

BÖLÜM SONUUUU

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ: 28.11.2023

BÖLÜM YAYINLAMA TARİHİ:22.12. 2023

BÖLÜM NASILDI?

SİZCE MİH KENDİNİ SUÇLU HİSSETMESİ NORMAL Mİ?

PEKİ ALPİN BİR ANDA MODUNUN DÜŞMESİ ÜZÜMLÜ KEKİM HATIRLADI SANDI.

KAFANIZA TAKILAN YER VAR MI?

İNST:sudenazbalikcii

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...

 

 

 

 

Loading...
0%