@sudenzbalikci6
|
BEN GELDİM HELLOOO
BÖLÜMLERİ BEĞENMEYİ VE SATIR ARASI YORUMLARI UNUTMAYALIM.
KEYİFLİ OKUMALAR.
"ANILAR"
-Geçmişten kesit-
"Babam Alp gelcek." Atak kucağında sevdiği kızına baktı.
"Cemrem bu kız Alp diyor, Kızım ben varım! sonra abin var hala o küçük veletti istiyorsun!" Küçük kız anlamamıştı ne dediğini ama babasına daha çok sokulmuştu başını iyice babasının göğsüne saklanmıştı. Mihriban bunu yapmayı her zaman çok severdi, babasının koca cüssesi onun için güvenli liman demekti. Atakan'da kızının kendi kolları arasında saklanmasına bayılırdı.
"Çocuk onlar sevgilim." Cemrenin amacı her zaman oluğu gibi kocasını yatıştırmaktı, ama bu sefer tek yatıştırması gereken kocası değildi. Zira kendine çatık kaşlar ile bakan oğlu ile göz göze geldi.
"Anne ya... O Alparslan olacak velet bana ne diyor biliyor musun, 'seviyorum ben kardeşini' diyor inana biliyor musun?" Küçük kız kafasını kaldırıp abisine bakmıştı onun dediğini anlamış gibi ellerini ağzına kapatıp gülmüştü, ama aslında güldüğü abisinin çatık kaşları ve beline koyduğu elleriydi. Bir diğer sorun da Atakan'dı, bu durum hiç hoşuna gitmemişti aynı oğlu gibi.
"Lan kim o velet benim kızımı seviyormuş!" Cemre daha fazla kendini tutamadı, tamam ayazı anlamıştı kardeşini kıskanıyordu ama kocasına ne demeliydi? Küçük bir erkek çocuğunu sığdıramıyorlar hiç bir yere. Mihriban da neşe dolu kıkırdadı oda annesini taklit etmeye çalışmıştı.
"Lütfen, bağırma Atakan sakın olur musun? Hem çocukların yanında düzgün konuş." Atakan karısının uyarısını görmezden geldi, cemre hep böyleydi sakin, olumlu sevdiklerine sınırsız bir tolerans gösteren bir yapısı var.
"Kızımız elden gidiyor! Cemrem ne demek sakin ol? Nasıl..." Atakan'ın yakarışını bölen şey kucağında kıkır kıkır gülen kızıydı.
"Ben şimdi sana bir papatya çayı yaparım, bir şeyin kalmaz hayatım." Atakan, karısının onunla dalga geçtiğini anladığı gözlerini kocaman belertti, elini kalbine koydu sahte bir oyunculuk ile.
"Cemrem birde dalga geçiyorsun. kızımız gidiyor daha çocuk."
"Alp ile çok iyi anlaşıyor Atakan. Buna sevin lütfen. Kızımızın sen ve abisi hariç bir kahramanı daha var." Cemre bunu yüzünde eksik olmayan gülümsemesi ile söyledi ama atakan daha çok röle girmek için abartılı mimikler sergiledi. Bu durumdan atakan ne kadar mustarip ise cemre o kadar hoşnuttu.
"Kızımın ailesinden başka kimseye ihtiyacı yok." Atakan'ın katı sesi ile ona ciddi bir cevap verecekti ama sözlerini zil sesi ile yuttu.
"Alp geldi Alp." Mihriban duyduğu kapı sesi ile ellerini sevin. ile birbirine vurmaya başladı, bu sırada olduğu yerden inmeye çalıştı ama Atakan inmesin diye daha sıkı tutu. Kızının saçlarına öpücükler armağan etti ama kızı yatışmadı. Hala olduğu yerde durmuyor heyecan içinde hareket etmeye çalışıyor. Cemre, Alp'le beraber içeri girdi. Alpin elinde bir kutu vardı, Küçük kıza doğru geliyordu ama kendisine çatık kaşlar ve tehditkâr bakan Atakanı fark etti ve olduğu yerde durdu. Bu sırada cemre kızının inemediğini ve Alpin neden durduğunu anlamış olmalı ki hafif öksürdü uyarı niyetinde. Babasından kurtulup paytak adımları ile Alp koşmuştu küçük kız.
"Ben eve geldiğimde bu kadar heyecanlı değildi bu çocuk!" Her zamanki Atakan olarak yine mutsuzluğunu belirtmişti. Babasını bir tarafına bile takmayarak alpe sarıldı mih, ama küçük kolları bir türlü sırtında birleştiremedi. Alp bunu fark edince lacivert irisleri ışıl ışıl baktı ona sarılmaya çalışan kıza, daha fazla dayanamadı ve eğilip kollarını küçük bedene doladı. Uzun uzun sarıldılar... Onları ayıran atakanın ve ayazın dik dik bakışları oldu.
" Al bunu sana aldım." kibar şekilde yanındaki büyük kırmızı kutuyu uzattı. Mihriban açamazdı tek başına bu yüzden ona yardım ederek açmasını sağladı, kutunun içinden orta boy bir ayıcık çıktı. Heyecanı ve bastıramadığı gülümsemesi ile baktı mih karşısındaki alp'e.
"Çosel " (çok güzel) Tekrardan sarılmak istedi. Alp sarılsın diye kutuyu aralarından aldı ve saçlarından öptü, onun bu hareketi ile Mihriban başını göğsüne sürttü aynı yavru kedi gibi. Cemre sakin olmaları için bir kolunu oğluna sardı, diğerini kocasına. Yüzünde hoş bir gülümseme olmuştu izlerken, bu sırada aynı anda fark şekillerde seslenildiğini duydu;
"Cemre."
"Anne."
"Çok güzeller." cemre iç çekerek demişti bunu, bu sırada az önce alp ile gelen Ayşen'de aynı şekilde karşılık verdi.
"Ne diyorsun, tahmini ne kadar zaman sonra dünür oluruz?" Selim yine Atakan'ı sinir etmeye başlamıştı gecenin sonu inşallah güzel biterdi.
"Tamam yeter kalkın yemek saatti." Diyerek Cemre hızla kalktı, çünkü kocası birazdan selimi yaka paça kapıya koyabilirdi. İki ailede masaya oturunca yemeğe başlandı.
Alparslan hiç şaşmaz Mihriban'ın yanına oturmuştu. Önündeki tüm yemeklerden Mihriban'a veriyordu. Cemre ise kızının her şeyi yemediğini biliyordu, o yüzden bir şey olduğunda müdahale etmek için hazırda bekliyordu. Kızı, Alparslan ne koyarsa yarısını yiyor, diğer yarısını Alparslan'a uzatıyordu. Atakan kendinden çok kızına yemek veren çocuğa baktı. Bir yandan bu ilgi hoşuna gitmiyordu ama can dostunun oğlu ile kızını böyle görmek seviniyordu. Biliyor ki kendileri bir şey olsa Mihriban ortada kalmazdı, ona sahip çıka bilecek çok insan vardı.
🌒
Herkes işine gitmişti ama ben yine buhran bir ruh halindeydim, böyle hissettiğim zamanlar ailemin mezarına gitmemek iyi geliyor. En son iki ay önce gitmiştim ve Özlemiştim onları. Odama çıkıp ilk iş üstümdeki pijamalar dan kurtuldum, daha sonra siyah kumaş pantolon, yine siyah kısa kollu üst vücudumu saran tişört giydim. Takılarla gayet iyi durduğuma karar verdiğimde çıkmak için hazırdım ama çıkmadan önce aynada saçlarıma baktım, uzun saçlarım düz şekilde omuzlarımdan aşağı sarkmıştı, bu görüntü her zaman hoşuma gidiyor. Sade ama güzel olmuştum yine. Ne zaman kendimi dipte, buhran havada hissetsem ailemin yanına gidiyorum, aslında onları orada görmek daha çok tetikler demişti doktorum ama hayır. Onların yanında kendimi ait olduğum yerde hissediyorum. Bu zamana kadar hiç bir insana, nesneye yada amcamın evine bile ait hissetmedim.
Mezarlık kendimi ait hissettiğim tek yerdi...
Daha fazla ayna önünde kendime bakmaya son verdim, evden çıkıp arabamın yanında geldim bu sırada benimle aynı anda yan evden birisi daha çıkmıştı. Alp çıkıyordu. Bedenine kaydı gözlerim, üst bedenini saran siyah polo yaka bir tişört vardı, altında ise kumaş pantolon tercih etmişti ikisi de çok dar veya çok bol değildi tam ayarında olmuştu. Çok iyi durmuştu. Gözlükleri ile de daha farklı bir hava katmıştı, sanırsın model! Hafif bir boğaz temizleme ile kendimi fark ettirdim.
Günüm aydı allahhımmmm.
"Merhaba" Dediğimde beni fark etti ama gözlüğün altından lacivertlerini göremiyorum. Yavaş adımlar ile yanıma geldi ve aramızda artık iki adımlık mesafe bıraktı. Boyu uzun olduğu için hafif başımı kaldırıp bakmam gerekiyordu.
"Merhaba." Çıkar şu gözlüğü de gözlerim bayram etsin.
Sanırım Türkçe bilgim bu kadar.
"Nasılsın?" Son bir umut diren Mihriban.
"İyim, sen nasılsın?" Ay çok karizmatik duruyor imdat! Şimdi kolumu arabaya yaslayıp saçımla oynamam an meselesi valla.
"İyi bende, Bir yere mi gidiyorsun?" Baktım ondan bir şey çıkmıyor, bunaltayım sorularım ile.
"Aslında bu gün boştum, Annem ve gün sevdası yüzünden evden kovuldum. Sende kafeye herhâlde?" Günleri bilirdim, yanık kilotlu çorap kokar her zaman. Yengemde severdi, yakarışı o kadar tatlı gelmişti ki buna kıkırdamadan edemedim.
"Ovvv anladım. Yok ben ailemin yanına gidiyorum, Özledim onları biraz." Sesimdeki burukluğu fark etmişti. Gözlüklerini sonunda çıkardı ve eşsiz gece lacivertlerine bakma şansım oldu. Bana ne diyeceğini bilemeyerek bakıyordu, işte bu hoşuma gitmemişti. Zaten ağlayacak yer arıyordum, her şey o kadar üst üste gelmiş gibi hissediyorum böyle bakarsa ağlarım. "Bakma bana öyle!" çıkışım ile hızla yüz ifadesini topladı ama ne işe yarardı.
"Yanlış anladın. Ben sadece..." Hızla sözünü kestim.
"Tamam biliyorum. Sen sadece ne diyeceğini bilemedin o kadar." sözlerini ben tamamlamıştım ama bu benim için zor olmuştu.
"Sana sarılabilir miyim?" Teklifi ile bocaladım. Elim ile kendimi gösterdim, başını onaylar anlamda salladı. "Sarıl..." dediğimde sözlerim bitmeden cümlenin sonunu yuttum. Uzun kollarını etrafıma sardı temkinli şekilde, aynı şekilde bende onun bedenine sardım kollarımı. Sanki sabahtan belli tek derdim birinin bana sarılmasıymış meğerse, dolu gözlerimi daha fazla tutamadım. Kendileri akmaya başladı. Bir süre bana izin verdi, orada rahatça içimi dökeyim diye. Çok ağlak biri hiç bir zaman olmamıştım ama bu zamanlarda kendimi tutamıyorum. Yalnız ve kimsesiz hissediyorum, her kes gibi benimde birine sarılmak ve içimi dökme isteğim vardı. Hatta bunun için arkadaşlarımda var ama kimseyi dertlerim ile boğmak istemem. Bana dakikalarca sarılı şekilde ağlamama izin verdi. Daha sonra eli gözlerimin altını sildi, Çok güzel kokuyordu. Kokusu tanıdık geldi. Büyük ihtimalle parfüm markası bilindik bir markaydı, başka türlü tanıdık gelmezdi ama güven veriyordu. Orda ne kadar kaldık ve benim ağlamam ne zaman bitti bilmiyorum ama geri çekilip yüzüne baktım sonunda.
"Teşekkür ederim, iyi geldi." sanki yabancının yanında değilmiş gibi göz altımı silerken ve burnumu çekerken kim bilir ne düşünüyordu hakkımda.
"Ağlamanın rahatlatıcı özelliği var biliyorum, yine de senin ağlamanı istemem." Ellerini yanaklarıma koydu ve yanaklarımı incitmekten korkar gibi sevdi.
"Bazen arada oluyor böyle." kendimi geri çektim. İlk günden iki ağladık diye hemen bu ne canım.
bipolar değiliz inşallah!
"Günüm boş. İstersen beraber bir şeyler yapabiliriz, kendini iyi hissetmen için ne gerekiyorsa." oha! Gözlerimden kalp çıkmaması için heyecanımı yutmaya çalıştım.
olur bu psikoloji de öpücük güzel olur.
"Aslında mezarlığa gidiyorum önce oraya gitmem gerek." lacivertleri yine duygu dolu bakmaya başladı. Az önce ben göğsünde ağlarken belli duygular vardı ama bu sefer açık açık okumamı sağlıyor.
"Sana eşlik etmek isterim, izin verirsen? Hem komşumuzu yakından tanımak isterim." beni tanımak mı istiyordu? Durun kalbime inme iniyor...
Seni mi klonlayacağız?
"Olur." Yengem, çocukken tanımadığınız kimseyle gitmeyin derdi. Şuan yaptığım bilse yengem kesin bayılırdı.
En sonunda onun arabasına binip benim tarifim ile mezarlığa gelmiştik. Alp arabada beni beklemek istemişti, bende ısrar etmedim hiç. Onu orada bırakıp kendim ezbere bildiğim yolları geçmeye başladım. Sonunda gelmiştim, üç mezar yan yana duruyordular, ailem vardı orda. Annemle babamın ortasına oturdum. Konuşmak istemiyorum, tek yapmak istediğim sessizce ağlamak. En sonunda titremeye başladım, bu ufak bir kriz başlangıcı demekti. Daha fazla vücudumu taşıyamadım ve babamın mezarının yanına uzandım daha çok ağladım. Bu duyguyu düşmanım bile yaşasın istemem. Ne anlatacak kelimelerim ne de uzun uzun cümlelerim vardı. Anlatamazdım... Bir mum yakıp, onu söndürdükten sonra yanmasını bekler miydiniz? en basit anlatımı bu oldurdu. Hayat bana çok güzel altı sene vermişti, Dolu dolu altı sene... sonra ışığımı söndürüp yaşamamı beklemişti.
"Mihriban..." Duyduğum ses ile irkildim, Başımı arkama doğru çevirince onu fark ettim. Alp tam arkamda durmuş bekliyordu. "Seni götürmemi ister misin?" diyerek yanıma geldi ve eğildi, Elleri saçlarımı okşadı bu sırada benden cevap bekledi ama cevap verecek halim kalmamıştı sadece başım ile onayladım. Onayım ile ellerinin biri belime koydu daha sonra diğeri bacaklarımdan tutup kucağına aldı ve sessizce arabaya kadar taşıdı beni. Başımı omuzuna dayadım. Bir şey yapacak halim kalmamıştı. Hızlı adımları ile arabaya geldik, arabanın ön yolcu koltuğuna oturttu. Sesimi çıkarmadım oda şoför koltuğuna oturmuştu. Arabada derin bir sessizlik hakimdi. Bu sessizliği kırmak adına, "Babam ve abim çok kıskanırdı seni şuan." Kendime engel olmadım, Sesim aşırı boğuk çıkmıştı.
"Haklılar... Ben olsam bende kıskanırdım." Arabada başka bir şey konuşulmadı. Biri ara nereye gitmek istediğimi sordu, ona her zaman gittiğim çiftliği söyledim. O kadar çok ağlamıştım ki artık gözlerimi açık tutmak ızdırap gelmişti. Azıcık gözlerimi kapattım ve gerisi koca bir karanlıktan ibaret oldu.
Saatler sonra omuzumda beni dürten el ile açtım gözlerimi, kısık bakışlarım lacivert irisleri ile buluştu. Gelmiştik. Arabadan sessizce indik ve çiftliğe girdik. Görevlinin yardımı ile o siyah bir at, ben tam tersi beyaz bir at aldım ve alışmak adına çitlerin arasında sürdük ilk bir kaç dakika, daha sonra çitlerin arasında sürmekten sıkıldım. Başımı arkamda at süren koca cüsseli adama çevirdim. Sessiz sakin keyif sürüyordu.
"Yarışalım mı? " bu konuda kendime çok güveniyorum, her boş zamanımda gelirim buraya, hayvanlar ve saatlerce at binmek kendimi iyi hissettiriyor. "Kuru kuru mu ?" Sanırım tek kendinden emin ben değilim. Ses tonu resmen tarik ediyor, onunla yarışma isteğim yoksa bile artık vardı.
"Tamam ama şuan aklıma bir şey gelmedi."
"O zaman kazanana açık çek ne isterse. Olur mu? Teklifi cazipti.
Mih kazan ve soy adını al yavrum
"Tamam."
hangimize tamam inş banadır.
Daha sonra güvenli alandık çıktık ve alp ile yan yana durduk, daha sonra aynı anda ileriye atıldık ama o benden önde ilerlemeye başladı. Daha şimdiden arkada kalmam hoşuna gitmiş gibiydi, Başını arkaya doğru çevirdi ve beni kontrol etti. Sanırım aramızdaki mesafe ona yendiğini düşündürdü. Atımı hızlandırmaya başladım rüzgar hızla yüzüme çarpıyor ve saçlarım dağılıyor ama halimden memnundum, ona yaklaştım bu sırada yine beni kontrol etmek için arkasını döndü ve beni yanında bulmayı beklemiyor olacak ki şok olmuştu. Yüzündeki ifade kahkaha atmama neden oldu ama duracağımız yere geldik ve o benden önde varmıştı. Yenmemiştim onu, O keyfi yerinde indi atından ben ise tam tersi. Atları ağaca bağladık, bu sırada karşımda durmuş bana bakmaya başladı yüzünden kazandığı için mutlu olduğu anlaşılırdı.
açık çek kazandı tabi mutlu olur.
"Söyle hadi ne istiyorsun?" Dedim.
"Hayır, şimdi değil daha sonra söylemek istiyorum." Onu kafamla onaylayıp bir ağacın altına geçip oturdum , beni takip edip yanıma oturdu, ikimizde konuşmuyorduk sessizliği tercih etmiştik.
"Kendinden bahsetsene bana." Dedim en sonunda. Onu tanımak istemiştim.
"Karşılıklı o zaman."
"Tamam başlıyorum. Kaç yaşındasın? Nerelisin?" Klasik sorulardan başladım.
"29 yaşındayım. Ankaralıyım. Peki sıra bende hobilerin neler? Ne seversin?" Demek beni merak ediyor. Güzel.
"Mutfakta da uğraşmayı severim, sırf bunun için gastronomi okudum, Müzik dinlemeyi, yüzmeyi, at binmeyi, hayvanları severim, Sevdiklerinle vakit geçirmeyi, Gezmeyi, Alışveriş saymıyorum bile aklıma gelen bunlar şimdilik. Mesela tek bir ülkeye veya şehire gitmek istesen hangisi olurdu?"
"Norveç olurdu kesinlikle. Neden gastronomi ?" heyecanıma engel olamadım, yerimde kıpır kıpır oldum hemen.
"Ay bende merak ediyorum Norveç'i özellikle kışın gitmek istiyorum. Amcam beni Holding'de departman yöneticisi yapacaktı ama istemedim. Ne zaman mutfağa girip bir şeyler yapsam mutlu hissediyorum. Yengem de fark etmiş bunu, çocukken ne zaman ortada olmasam mutfakta bulurlarmış beni. Bana bir fotoğraf göstermişti annemle mutfakta pastalar hazırlıyorduk beraber o zaman çekilmiş. Ondan çok istedim, amcam da bana nasıl mutlu olursan öyle yap demişti. En sevdiğin renk ne?" Allah'ım daha sıradan bir soru olamazdı.
offf bırak ben soruyorum en sevdiğin seks...
" Siyah ve kahverengini çok severim benim için eşsiz iki renktir. Senin çok merak ettiğin bir ülke var mı?" Sorduğu soru ile bende sesli bir şekilde güldüm.
"Los Angeles yada Kıbrıs'a gitmek istiyorum ama gezmek için değil. Kumarhaneler için istiyorum. Amcam bir türlü izin vermedi gitmememe, hayır ne var gidip iki görsem. Biliyor musun, o kadar Kıbrıs'a gittim bir kere bile kumarhaneye gidemedim." Dudaklar şokla açılmış bana bakmaya başladı. Bu halli ile komik duruyordu, ama yine de gülmedim. Sanırım benden uslu, sessiz sakin, kendi halinde birisi sanmıştı.
"Şaşırdım Paris falan bekliyordum. Bir gün ben seni götürürüm Los Angeles kumarhanelerine." Oha beni götürecekti! daha doğrusu benimle gelecekti. Ulan ben, mertle gitmek için kırk takla atmıştım ama enayi kuzenim haram günah diyerek reddetmişti. Sanki tek günahı, haramı bu olacaktı.
ben kral ve balayı odası istiyorum.
"Vallahi de." Sesim çok fazla yüksek çıkmıştı heyecandan dolayı. Verdiğim tepki hoşuna gitmişti belli ki yüzü gülmüştü ama en çok lacivert irisleri gülüyor, adeta bana muazzam bir görsel şölen sunuyordu.
"Vallahi. Hayır şimdiye kadar giderdin neden tek gitmiyorsun ki?"
"Mert benimle gelmek istemedi neymiş günah diye bahane uyurdu. Çok arkadaşım yok benimle gelmek isteyecek. Amcamda tek olmaz katiyen demişti, çünkü öyle bir yerde başıma bela almamı istemiyordu." haklıydı. Çok kolay başıma bela alan bir tiptim.
"Benle gidersin bir şey demezler bence, ne dersin ister misin?" istemez miyim? Buda soru mu canım.
"Ay çok iyi Allahım. Ölmeden bir kumarhane görecem." Tepkim sayesinde güzel kahkahasının melodisi doldu kulaklarıma. Bende güldüm salak salak, Daha fazla durmamak adına en sonunda ayağa kalktım. Oda kalktı sessiz bir anlaşma yapmışız gibi atlara binip geri döndük. Sessizce atlar ile vedalaşıp yola çıktık. Saat baya geç olmuştu şehre gidene kadar, arabada da konuşmadık ikimizde. Zaten yarı yolda uyumuşum yine araba durduğunda alp kolumdan dürtüyordu.
Öpebilirsin. Kolumu deşmek yerine!
"Teşekkür ederim. Bu gün için çok iyi geldi." Ona güzel bir gülümseme sundum. Sözlerim yalan değildi, mental olarak daha iyiydim.
"Teşekküre gerek yok, Hem bana da değişiklik oldu, günüm güzel geçti aylar sonra sayende."
yerim ben bunu
Sıranı bekle.
"İyi geceler."
"İyi geceler." Acaba yanağından öpsem şöyle şap diye ne derdi?
yapalım ama şap diye kucağına...
vazgeçtim.
Arabadan indik beraber, ben eve girene kadar arkamdan bakacaktı kesinlikle, evin kapısını açtım. Kapatmadan tekrar bir gülümsedim oda karşılık olarak gülümsedi. Kapıyı kapatıp salona geçtim, Amcam ve yengem otururken buldum. Amcam tabletle uğraşıyor, yengem TV izliyordu.
"Evin prensesi geldi." Diyerek tekli koltuğa attım kendimi. Amcam başını kaldırıp bakmıştı bana, yengem dizinin en heyecanlı yeri olduğu için duymamıştı bile.
"Hoş geldin prenses. Yemek yedin mi?" Amcamın ilgi dolu sesi ile nazlanmak istemiştim.
"Hayır çok açım." Başıyla bana mutfağı işaret etti, bu kalk kendin hazırla demekti.
"Günün güzel geçmiş belli." Yengem dizisinden kafasını çevirip beni fark etmişti.
"Evet at binmeye gittik. Yan komşumuzun oğlu Alparslan ile gittik. "
"Demek tanıştınız. " Yengemin fitne fesat tarafı açılmış odağı tamamen ben olmuştum.
"Evet yenge. Teklif etti, hayır demedim bende işime geldi. Neyse ben mutfağa kaçar sonra uyamam lazım yorulmuşum." Yengemin yoğun fitne fücur bakışları eşliğinde mutfağı gittim. Kendime bir şeyler hazırlayıp hızla yiyip odama çıktım. Kıyafet değişip ayımı alıp kendimi yatağa atmıştım.
🌒
"Mihriban hazır mı pastalar?" Eslem ablanın sesi ile önümdeki pastaya baktım. Bitmişti.
"Buda bitti abla, çağırır mısın Cananı paketlesin."
"Tamam kuzum."
Gözlerimi açar açmaz tepemde mert bulmuştum. Alp ve pelin ile buraya geleceklerdi, çünkü pelin de peşlerine takıldığı için masum bir yer olarak kafeme gelme kararı almışlar. Bu gün kafede siparişler yoğundu o yüzden gözümü açtığım gibi kafede bulmuştum kendimi ve saatler sonra son pastayı yapmıştım. Mutfaktan çıkıp kahve makinama ilerledim ve kendime bir kahve yaptım. Celal her zaman olduğu gibi kasada dururken, kızlar servisteydi, hayat abla ve eslem abla hazırlıyor siparişler. Kendimi bir sandalye 'ye attım ve kitap eşliğinde kahvemin keyfini çıkartım. Burayı seviyorum huzurlu geliyor bana.
Saatler sonra akşam olmuştu, kaçıncı olduğunu sayamadığım Kahvemi alıp mutfağa tekrar geçtim. Akşam saati yoğun olduğu için yetişemiyorlardı, onlara yardım amaçlı bende sipariş hazırlamaya başladım. Aradan bir iki saat geçti ve ellerinde pizza kutuları ile Alp, pelin ve mert girdi.
"Hoş geldiniz." Hepsinin başı bana döndü, pelin kocaman gülümsedi yanıma gelip sarıldı. Sırayla hepsi hoş bulduk demişti.
Canana onları üst kattaki balkon kısmına almasını söylemiştim. Sonunda kafem artık durulmuştu. Bir sakinlik oldu. Bende fırsat bilerek elimi yüzümü temizleyip herkese gitmesini kafeyi benim kapatacağımı söyledim ardından üst kata balkona çıkıp, masaya oturmam ile susmuşlardı. Mert sandalyemi kendine doğru çekti, temas bağımlısı bir kuzenim vardı.
"En son kahvaltı ile durduğunu, Hiçbir şey yemediğini fısıldadı kuşlar." Mert i çok seviyorum dedim mi?
"Aynen öyle bir türlü vaktim olmadı. Çok açım." Herkes 'in önünde bir pizza kutusu vardı. Herkes kendi yemeğini yemeye başladı onlar sohbet ederek yerken, ben gayet kıtlıktan çıkmış gibi gömülmüştüm. Alp arada bana bakıp gülüyordu, tabiki de arada adamı kesiyordum. Kimin karşısında bir meteor gibi biri olsa keserdi. Pelin heyecanlı bir şekilde kuzenime bir şeyler anlatıyordu.
Canım kuzenim peline, abilik yapıyordu yersek!
Keşke kesmekle kalmasak mih
Herkes bitirmişti, ben hala son kalan lokmamı yutma peşindeyim. Yanaklarım şişmiş elimde kolam vardı. Mert ve Alp halime bakıp gülüyor, pelin dışarı manzaraya bakıyor, ben hala lokmamı yutma derdindeyim.
"Burası çok güzel Mihriban." Pelin bir türlü manzaradan alamamıştı gözünü. Hem kafemi beğenmiş, hem manzarayı. Oturduğumuz yer terastı hava çok soğuk olmadığı için ve Saatten dolayı herkes gitmiş bir biz kalmıştık bide deniz manzaram.
"Beğenmene sevindim."
"Mih burayı ilk açtığı zamanlar çıkaramazdık." Canım kuzenim neden eskiye dönüyoruz.
"Napa bilirim çok seviyorum burayı."
"Babam tehdit etmişti en sonunda kapatırım burayı diye. Bizimki iki ay konuşmadı babamla ve babam en sonunda pes etti." Mert çok içmişti belli çenesi açılmıştı.
"Sen sanki çok iyiydin! ilk şirkette işe başladığın zaman asistan dayanmıyordu." Mert'in çoğu asistanları kendi istifa eder, Çok yoğun çalışması yüzünden. Yarısı Mert'e yürümeye çalıştığı içinde ben Kovardım.
"Kovuyordun hepsini Küçük cadı." bana hayretler içinde baktı.
"Oh olsun. Sende düzgün bir tane bulamadın gitti. Hepsi ya ful HD açıktı ama hani normal açıklıktan asla bahsetmiyorum. Pelin yada benim gibi değil, bu başka bir boyuttu yada senin işkolik haline dayanamıyordu." Ne var kuzenimde olsa kıskanç bir insanım ben.
Allah'tan dağda full HD açık kız olmaz aşko
Ay çok şükür.
"Bide biz erkeklere kıskanç derler. Pelinde aynı kaç defa eve gelen arkadaşlarımı kovmuştu pardon dövmüştü." Hepimiz peline dönmüştük o hiç bir şey olmamış gibi kahvesini içmekle meşguldü.
Şu küçücük kız kıskançlıktan kavga mı ediyor?
"Napa bilirim hepsi sana yürüyordu, aynı mert'e olanlardan. Mihriban ya bir insan dağda ya dağda teröristi nasıl peşine takar sırf yakışıklı diye! allahın iti peşine takılmış." Son kısmı nasıl becerdi bilmiyorum ama ben ve mert kahkaha atmıştık.
"Bence de pelin haklı. Cidden bazı kadınların böyle kafasını al duvara sürt o derece sinir krizi geçirtiyor." Pelin ona hak vermem hoşuna gitmişti, eliyle okey işaret yaptı. Hızla başını yanında oturan abisine döndürdü.
"Hem abi sanki seni gören melek sanırlar da."
"Hepsi hak ediyordu güzelim."
Alp kendinden emin bir şekilde kurmuştu bu cümleyi. Kafasını manzaraya çevirdi. Pelin aynen aynen yüz ifadesi takınmış abisine bakıyordu. Mert pelin'e bakarak gülüyordu.
" Mert desene oda aynı. Bir kere lisede bir arkadaşım vardı. Onunla konuşmamı istemediği için çocuğun tüm okulda uygunsuz resimlerini aşmıştı çocuğun ailesine oğlunuz kardeşime yürüyor dikkat edin yoksa şiddete baş vurmak zorunda kalırım demişti. Okul müdürü amcamdan dolayı bir şey yapmamıştı. Bunu duyan yengem ufak bir kriz geçirdi amcam aferin oğlum demişti. O zamandan sonra karşı cins ile aramda hep bir mesafe var. Korkuyordu herkes."
Mert yüzünü buruşturmuştu. Pelin kahkaha attı. Alpin yüzünde bir gülümseme vardı.
"Bir dakika ama o hak etmişti. Kimse benim prensesime yürüyemez. " Mert'e göz devirdim. Çok modern bir kuzenim var.
"Aaa aklıma bak ne geldi abi hatırlıyor musun elinde canlı yılanla anneme bu neden halama benziyor dediğini?" Alp yüzünü buruşturmuştu. Mert ve bende merakla peline bakıyorduk.
şunu klonlamazsan hakkım haram mih.
"Amcam anlattı demi? Sus artık pelin."
"Anlatmam lazım dur abi. Bir gün çiftliğe gitmişiz tüm sülale ben daha üç dört yaşındayım abim benden büyük normal olarak. Annem iki dakika kardeşinin yanında dur deyip üst kata çıkıyor. Biz bahçedeydik abim kaçan topunu almaya gidiyordu hani iki dakika topu al gel dimi ama yok Bir yılan ama çok büyük değilmiş sanırım yanıma yaklaşıyor. Abim yılanı görüp yanıma gelmiş yoksa beş dakika top aramış Tabi o zamanda korkusuz kendisi yılanı kafasından tutuyor. O sırada annem aşağı iniyor ve yılanı görmüyor abimin elinde beni kucağına alıyor. Sonra abime dönüyor ki elinde yılan annem bir çığlık atıyor babam ve halam geliyor bahçeye amcam uzaktan izliyor tabi kaygısız şekilde abim hala yılanı tutuyor. Neyse babama gösteriyor elindeki yılanı baba gözleri aynı halamın gözleri gibi, tıslıyor bide bak diyor. İşte sonra babam alıyor yılanı falan. Amcam, babam ve halamı ne zaman görse güler hala."
Masada bir kahkaha tufanı koptu. Tamam kimse sülalesini sevmezdi ama bu başka bir level bence.
"Ay ben çok korkarım nasıl aldın onu eline." Tiksinerek yüzümü buruşturdum.
"Abim hala aynı panik yapmaz, korkmaz insan karşısında delirir. Aaa durun size bir şey daha anlatayım abimin ilk aşkı. " Pelin heyecan ile anlatmak istese de Alparslan onu susturdu.
"Tamam yeter saat çok geç oldu. kalkın gidelim sabah herkesin işi vardır." Anlaşılan pelin gayet sarhoş olmuştu ve bu durumdan kesinlikle Alp memnun değildi.
"Abi dur ya şunu da anlatayım. Hatta fotoğrafları bile var. Şimdi bizim karşı komşumuzun bir kızı varmış mahallede herkes abimle iyi anlaşırmış ama bu kız bildiğiniz abimin dibinden ayrılmazmış bir kere abim başka kızlarla konuşuyor diye abimin gözüne parmağını sokmuş ve haklı gibi abimi peşinde koşturmuş. Abim o günden sonra o kızdan başka kimseyle konuşmamış annem anlatır. Böyle dolu anıları varmış ama sonra bir şeyler olmuş işte ayrılmışlar falan anlicanız abim daha birinci sınıfa giderken bile işi biliyormuş." dedi. Masada bir ben bir alp somurtuyorduk ne gerek vardı gülmeye komik değildi.
"Oha bu ne hız mübarek." Evet bu, için dişin bir dedikleri bu olsa gerek çenemi az tutamıyorum.
"Abartıyorlar. Sadece arkadaştı."
"Oğlum buna bir erkek olarak ben bile inanmadım. Pelin kızdan bahsettiğinde gözlerin parladı resmen. " Sussana sen düşman mı, kuzen mi bellisiz.
"Saçmalama lan ! Çocukluk işte."
"Aa dur lan aklıma ne geldi. Mih hatırlıyor musun bize bir kız arkadaşım gelmişti doğum günümde?" Konu iki kardeşinde dikkatini çekmiş olacak ki direk mertte bakmışlardı merakla. Bende bu sırada içkileri yenilenmiştim.
"Tamam tamam sus." Hem de ne hatırlamak resmen rezil etmiştim. Yanlış anlaşılmasın hem cinsimi severim ama yerini ve haddini bileni.
"Benim doğum günümde bize en yakın arkadaşım gelmişti böyle tüm sınıfı annem çağırmıştı eve. Bir kız vardı çok hoşlanıyorum lan baya abayı yaktım kıza. Neyse bu kız geldi doğum günüme bu Mih sen fark et kızla aramdaki elektriği tabi Mihriban'ın radarına girdi. Müshil bulmuş nasıl buldu hiç birimiz hala bilmiyoruz neyse kızın içeceğine koymuş Kız var ya deli gibi kıvranmaya başladı tabi lavaboya gidip gelmeye başladı hayır dakika başı gidiyor bide. Tabi pasta keserken bende kızı yanıma aldım. Mihriban rahat dururumu asla kızın üstüne doğru düştü numaradan kendisi de ağlıyor yanlışlıkla olmuş gibi kızın yüzü pastaya yapıştı şap diye herkes şok içinde ama asıl olay şu var ya ortalığı bir koku aldı kız altına yapmış. Kız koşarak kaçmıştı o an oradan bir daha görmedim. İşte okulu falan değişti öyle. "
Ben hemcins düşmanı değilim abartmayın. Sadece paylaşmayı sevmiyorum.
Abartıyor ne var yani yapmışım bir şeyler işte hem bunu orta okula giderken yapmıştım. Sonrada amcamlara ben itiraf etmiştim yaptığımı öylede dürüst bir insanım. Masada bir kahkaha tufanı kopmuştu. Dışım ne kadar hanım efendi de olsa bende çocukken rahat durmadım.
Pelin' gülmekten ağlıyordu. Alp bile kahkaha atmıştı tamam adam robot değil tabiki güler ama dıştan tam bir robota benziyordu ilk izlenim öyleydi.
Robotta yeriz sorun değil.
Alp ayağa kalkmıştı. Hepimiz ayağa kalkmıştık.
"Yeter bu günlük geç oldu gidelim."
Kafemi son kez kontrol edip kapattım. Üçü aynı araba ile gelmişti bende araba sürmek istemediğim için Alpin arabasına gidiyorduk. Pelin ve mert arkaya binmişti. Kendimi ön koltuğa attım. Pelin ortadan kafasını çıkarmıştı benimle konuşmak için.
"Müzik açsana mih." Kafamı alp'e çevirdim emniyet kemerini takıyordu. Kafasını onaylar anlamda salladı bende telefonumu bağladım ve demet akalin- giderli şarkısını açtım. Pelin uzanıp cam tavanı açtı. Üste çıktı eliyle beni de çağırmıştı bende onun yanında hemen yerimi almıştım. Bağıra bağıra son ses müzik söylüyorduk. Elimizde telefonlar ile bir yandan da video çekiyorduk. Nakarat kısmında araba hızlandı. Biz daha çok bağırmaya başladık. Geçen arabalar bize garip garip bakıyordu ama ikimzinde kafası hafif güzeldi sorun yoktu o yüzden kırmızı ışıkta durmuştuk pelin'le nakarat kısmını daha çok bağırıp söylemeye başladık. Rüzgar saçlarımızı dağıtıyordu ama çok eğleniyorduk.
Camdan içeri geçmiş ve yerlerimize oturmuştuk. Bu seferde başka bir müzik söylüyorduk. Pelin tamamen benim gibiydi eğlenmeyi seven ve bilen biriydi. Alp arabayı park edince hepimiz indik.
"Çok eğlendim bu gün tekrar yapalım bunu." Dedi pelin. Herkesin yüzünden eğlendiği belli oluyordu.
"Tabiki ne zaman isterseniz gelin, yada nerede isterseniz yaparız. İyi geceler."
Eve girdiğimizde herkes uyuyordu, mertle odalarımıza girdik, ilk iş olarak banyoya geçtim ve üstümdeki tüm yüklerden kurtuldum, ardından işim bitince kendimi yatağıma bıraktım. Bu gün çok güzel geçmişti...
Ne kadar uyudum bilmiyorum ama gözlerimi gece yarısı yan evden gelen seslerle açmıştım. Cama doğru gidip baktım yan eve polis arabası gelmişti. Herkes dışlardaydı bende kapıya çıktım amcamın yanına gittim. Polis memuru ve Alp tartışıyordu en sonunda polis ne dedi bilmiyorum ama Alp polise kafa atmıştı.
🌒
BÖLÜM SONU.
BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ: 04.04.2023
BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN.
1. SİZCE GELECEK B ÖLÜM NELER BEKLİYOR SİZİ?
2. MİHRİBAN'İN YERİNDE OLSANIZ KİZA NELER YAPARDINIZ?
3. SİZDE AKRABA'LARINIZI HANGİ HAYVANA BENZETİYORSUNUZ?
BAYY SEVGİYLE KALIN BEBEKLER.
Instagram; sudenazbalikcii
tiktok:Sudenazbalikci
|
0% |