Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.Bölüm

@sudenzbalikci6

BEN GELDİM HELLOOO!

 

SATIR ARASI YORUMLARI UNUTMAYALIM.

 

KEYİFLİ OKUMALAR.

 

"İLGİ VE YABANCI"

 

~

 

Karşımdaki adamı incelemeye başladım. Muhtemelen Alparslan'dan sadece iki, üç yaş büyük duruyordu. Simsiyah saçları vardı gözleri yemyeşildi büyük ihtimalle lensti bu kadar koyu yeşil görmemiştim hayatımda, Yüzü kemikliydi, okka burnu vardı ve Vücudu yapılıydı.

 

"Beni incelemen bitti ise çıkmana yardım edeyim." Ses tonu tok ve heyecanlı çıkmıştı. Kaşlarım çatık bakmaya devam ettim.

 

Neden heyecanlıydı?

 

"Hey! seni tanımıyorum ve niyetini bilmiyorum. Şimdi çok yardım etmek istiyorsan arkadaşlarım az ileride onları çağıra bilirsin." dedim. Hala düştüğüm gibi duruyordum yerimde. kollarımı göğsümde bağladım. Ona diklenmem hoşuna gitmişti bunu güldüğünden anlıyordum kafasını salladı.

 

"Sadece yardım etmek istiyorum. Niyetim kötü olsa şuan yardım etmek olmazdı amacım inan seni burada bırakır giderdim." Aslında oda doğru ama bende haklıyım.

 

salak sen kendini her türlü korumayı biliyorsun en fazla döversin olur biter.

 

Sende ilk defa haklı ve mantıklısın ha.

 

"Tamam öyleyse ama en ufak şeyde seni döverim." Onu tehdit etmem hoşuna gitmişti kahkaha attı.

 

"Emin ol bir gün kapışsak ben yenerim." dedi oda kollarını göğsünde bağlamıştı ve sesi kendinden emin çıkmıştı. Beni hafife alıyordu. Enimin onu yere sermem sadece bir dakikamı alırdı o kadar ama şuan onunla bu durumda inatlaşamazdım.

 

"Görürüz. neyse yardım ediyor musun?" dedim.

 

"Tamam ederim ama senden bir dilek hakkı istiyorum." Bu adam sınırlarını zorluyor.

 

"Bak bakalım oradan bakınca Alaaddin'in sihirli lambasındaki cine mi benziyorum." Ses tonum sona doğru baya yüksek çıkmıştı. Ona muhtaç değildim kendimde çıkardım ama ayağım iyi olması lazımdı bunun için.

 

"Bakayım hayır ondan daha güzelsin ama şartım var ben bu dilek hakkını daha sonra kullanmak istiyorum belki bir gün karşılaşırsak tekrar." Kaşlarımı çatık yarım saniye düşündüm. Sonuçta bir daha nerde karşılaşa biliriz ki hem başka şansım yok gibi duruyordu tahmini yarım saattir buradaydık ve ormanda daha fazla burada kalmak istemiyordum. Pes etmiş ve dik omuzlarımı bezmiş gibi düşürdüm.

 

"Tamam kabul hadi çıkar beni buradan sıkıldım." Ayağıma çok yüklenmeden kalktım ve kollarımı ona doğru uzattım.

 

"Şimdi elini tutucam ve seni yukarı çekiceyim tamam mı. Ayağından başka bir yerin ağrıyor mu kolların falan bak sol kolun kanıyor." dedi. Bakışları sol koluma döndü o diyene kadar fark etmemiştim. Çok derin gibi durmuyordu ama çok kanıyordu hele çıkayım hepsini hallederim.

 

"Bak iyiyim ben hadi uzat elini tutayım." dedim. Çukur çok derin değildi sadece elini uzatıp çekse yeterdi. Tek başıma çıkmam zamanımı alırdı ayağımı sağlam koyacak bir yer yoktu ve kendimi yukarı çekemezdim. Bana bakışları dediğim cümle ile derin bakıyordu ve yüzünde küçük bir gülümseme vardı. Diz çöktü ve elini uzattı zorda olsa elini tuttum.

 

"Tuttum çek hadi ama bak bide sen düşürme lütfen." dediğime güldü ve ellerini sıkı sıkı tuttum oda aynı şekilde sıktı sıkı tuttu ellerimi. Gülümsemesi büyüdü.

 

"Tuttum. Düşürmem seni sıska bir şeysin zaten. Şimdi ayağını bak orda ufak çukur var oraya koy ve kendini yukarı it benimle birlikte." Dizlerini toprağa koymuş ban doğru eğilmişti. Dediğini yaptım sağlam olan ayağımı çukura koydum çukur o kadar küçüktü ki fark bile etmemiştim ayağımın sadece ucu sığmıştı ve onunla kendimi yukarı çekmeye çalıştım. Güçlüydü beni tek hamlede yukarı çekti zorlanmıştı tabikide. Hemen dibinde oturdum gülümsedim. "Teşekkür ederim." dedim.

 

"Rica ederim." Ayağa kalktı oturduğum yerden ona baktım gidecekti sanırım ama o durup Bana ellerini uzattı.

 

"Kalk hadi seni götüreyim bu ormanda nerde ne var bilirim. Hem sen nerede kalıyorsun." Bir ona bir eline baktım tereddütteydim ama yine de tuttum elini ve ayağa kalktım.

 

"Alparslan DEMİR tanıyor musun beni oraya götürü müsün onunla geldik buraya." dedim. Kafasını salladı ve o önden ben arkadan yavaş yavaş ilerledik. Ben topallıyor ve kolum kanamaya devam ediyordu. On dakika yürüdük en sonunda durdu ve bana baktı Tepeden tırnağa vücudumu taradı gözleri ve en sonunda yüzümde durdu. Kafamı ne var der gibi iki yana salladım.

 

"Bak iyilik meleği değilim ama sen şuan bizi yavaşlatıyorsun izin ver kucağıma alayım. Zaten yol en fazla yarım saat ama bu gidişle bir saat ve ayağın dönmüş gibi durmuyor mosmor olmuş kolun hala kanıyor ve bu gidişle kan kaybından ölürsün." Dedi.

 

"Ne kadar pozitifsin öyle yürü be işte." Ondan önce ben harekete geçtim önden yürüdüm. Arkamdan bir oflama sessi geliyordu. Ardından oda yürümeye başladı. Ben önden artist artist giderken bir anda havalandım.

 

"LAN!"

 

"Kusura bakma ama daha fazla sana katlanamam o yüzden kucağıma aldım." dedi küstahlığa bak.

 

"Bırak o zaman lan sana mı kaldım geliyordum ben yavaş yavaş."

 

"Zaten on dakikaya varırız." Dedi içimde sabaha kadar konuşma isteği vardı ama onun yerine sustum ormanı incelemeye başladım. Güzel ormandı canım ne saçmalıyorum ben ya ayağıma bakmaya çalıştım gördüğüm kadarıyla yabancı haklıydı morarmış ve şişmişti. koluma bakmaya çalıştım onunda kanaması yavaşlamıştı ama hala devam ediyordu. Hızlı hızlı yürüyordu ya devamlı spor ya da bunda başka bir şey vardı. Normal bir insan olsa şimdeye oflayıp poflar ya da nefes nefese kalırdı.

 

Kimdi bu yabancı.

 

"Lan koskoca ormanda nasıl bulucam ben onu ya başına bir şey gelirse." bu ses Alparslan'ın sesiydi. Zihnimdeki savaşa anında bir son vermiştim ve Hemen ellerim ile saçlarımı düzlemeye çalıştım.

 

"Hayırdır. Sevgilin sanırım sesin sahibi." dedi yabancı.

 

AHAH KEŞKE.

 

"Ha yok be nerede o şans bende." dedim derin bir nefes çektim içime.

 

"O zaman hoşlandığın diye bilir miyiz."

 

"Hayırdır sanane medeni halimden." Bu dediğime sadece güldü.

 

Alparslanların bahçesine girdik. Alp kulağında telefon ile konuşuyordu diğerleri telaşlı ve nefes nefese duruyordu büyük ihtimalle beni aramışalardı Pelin ağlıyordu. Bizi ilk Mert fark etti. "Abim." diyerek hızla yanıma geldi. Bende yabancının kolları arasından çıktım anında sımsıkı sarıldı. Saçlarıma buseler armağan etti. Onun bu haline güldüm ve bende kafamı göğsüne sokmak ister gibi sürttüm.

 

"Abi merak etme geldim ve iyiyim." ondan ayrıldım bu sefer yan tarafında duran alp çekti beni kendine oda sımsıkı sarıldı derin bir nefes aldı.

 

Sarılırken beni kokluyordu.

 

hav hav diyor mu arada!

 

Her dakika daha sıkı sarılıyordu ama bunu benden önce başkası dile getirdi. "Çok sıkıyorsun." dedi yabancı. Alpin vücudu eş zamanlı olarak gerildi ve beni kendinden ayırdı. Çatık kaşları ve sert bir yüz ifadesi ile yabancıya bakmaya başladı.

 

"Sen kimsin bilader?" Tim hemen Alpin yanında yerlerini aldılar. ben tam iki tarafın ortasında duruyordum. Önce yabancıya baktım ve gülümsedim ne olursa olsun yardım etmişti bana ayıp canım.

 

aynen ayıp yatakta olur diye bir söz var mih

 

"O bana yardım etti. Çatmayın kaşlarınızı hemen o beni düştüğüm çukurdan çıkardı." demem ile Alpin geceyi anımsatan mavi gözleri vücudumu taradı telaş ile ilk önce ayağıma baktı sonra kolumu fark etti. Karşımda duran bedeni beni kucağına aldı. Hareketleri hızlı aceleciydi.

 

"Nasıl oldu bunlar prenses hemen anlat." dedi mert. Ben anlatmak yerine daha çok Alpin kucağına yerleştim ve kafamı omuzuna koydum. Bu adam hep güzel kokuyordu. Alparslan'ın boyunda metal bir kolye vardı elim ona gitti ve kazağının içinden çıkardım. kolye değildi künye idi üstünde kendi bilgileri yazıyordu.

 

"Ya şimdi oyun oynarken alp bana çalılıkların arkasına geç dedi ya ben oraya gittim ama çok güzel bir kedi vardı. Valla gitmeyecektim ama çok miyavladı valla bakın bende el mecbur gittim. Beni yavru kedilerin yanına götürdü çok tatlıydı hepsi ve yeni doğmuştu büyük ihtimalle. Neyse ben yardım etmeniz için yanınıza geliyordum ama çukura düştüm resmen bir ruh hastası çukur kazmış. Sonra yabancı adam yardım etti çıkardı falan beni falan öyle işte." dedim. Benim konuşmam ile herkesin daha fazla kaşları çatılıyordu. Kucağında olduğum beden her kelimem ile dahada çok kasılmıştı.

 

"Tamam sonra konuşun Alparslan. Ela yarasına baksın Mihriban'ın." dedi cihangir abi. Alp son kez yabancıya baktı. Sonra kucağında benle içeri girdi. Beni yavaşça sanki azıcık sert koysa zarar görürmüşüm gibi koltuğa bıraktı kendisi de hemen ayak ucuma konumlandı. Ayağımı incelmeye başladı ama yüzü baktıkça daha çok sertleşiyordu. Sonunda gözlerime baktı derin bir nefes aldı.

 

"Uraz ve mert hemen doktoru alıp gelin yolu uraz biliyor. Ela şimdilik kanamayı durdursan yeter. Ayaz, Selim sizde ormandaki kedileri bulun. Abi sende dışardaki yabancı ile ilgilen. Pelin sende hemen temiz kıyafet getir." Alparslan herkese ne yapacağını sıraladı. Adama bak be hemen her şeyi organize etti.

 

Adamın işi bu ya akıllım ben ne pozisyonda durayım alpcim

 

Her kes kendine söyleneni yapmak için harekete geçti. Alp ile tek kaldık hala bana bakıyordu ama ben ondan başka her yere bakıyordum.

 

"Bak bana Mihriban."

 

"Valla kusura bakma ama adamı öldürecek gibi bakıyorsun." dedim serzenişime gülümsedi ama bu çok kısa sürdü.

 

"Sonra konuşalım bunu." dedi. Ardından elinde pansuman çantası ile ela geldi. Alp ona baktı sonra bana baktı. Ela yanımda diz çoktu ben sağ kolumun üstüne yatmış duruyordum kurbanlık koyun gibi. Ela pamuğa bir şeyler döktü ben kendimi sıkıyordum çünkü en son pansumanı küçük bir parmak kesiğine yaptım ve baya acımıştı.

 

"Bırak ela bana ben yaparım pansumanı." dedi alp.

 

"Peki komutanım dışardayım çağırırsanız hemen gelirim." dedi ve gitti. Alp bu sefer elanın yerine oturdu önce bana baktı sonra elindeki pamuğa.

 

"Merak etme ben acıtmam canını. Acırsa sende benim canımı acıt."

 

"Saçmalama çocuk değilim sadece o şey neyse çok yakıyor." dedim elimle az önce pamuğa döktükleri şeyi gösterirken.

 

"Ben acıtmadan yapmaya çalışayım tamam mı hem doktor gelene kadar idare eder." dedi küçük bir çocuğa anlatır gibi tane tane anlatmıştı. Kafamı salladım ve bende boş olan kolunu tuttum. Pamuğu yavaş yavaş çizik gibi olan yaraya değirdiydi.

 

"Ah.." demem ve kafamı kaldırıp üflemeye başladım. Ben dedim ama o şey çok yakıyor diye.

 

"Şşt... tamam yat ben üflerim." dedi ses tonu alçaktı dolan gözlerim ile ona baktım ve başımı aşağı yukarı salladım. Bir yandan üfledi bir yandan pansumanı bitirmeye çalıştı. Tabikide bende bu andan yararlanarak onun sanat eseri gibi yüzünü inceliyordum. Hani derler ya Allah seni özene bösene yaratmış aynı öyleydi erkekler genelde yakışıklı olurdu ama Alparslan ekstra güzeldi. Benim en dikkatimi çeken gözlerinin laciverti hani bazı geceler ne siyah olur ne mavi olurdu ortada karanlık bir lacivert olurdu. Dipsiz kuyu gibiydi ne zaman ona baksam bana anlamlı bakıyordu. Onda garip bir enerji var ve ben bunu çözemiyordum. Herkesi sessiz şekilde köşeden incelediğim kadarıyla herkes bir birini tanıyordu. Ben dışımda.

 

Acaba hepsi ile tanışıyor olabilir miydim? Bu soru kafamda içinde beni kemiriyordu ama yakın zamanda olsa zaten unutmazdım. Bunu psikoloğum ile konuşmam gerekiyordu. Elini hızlı tutmuş kısaca kanamayı durdurmuştu. Kaşları çatık duruyordu ve her pamuk tenime değinde yüzüme bakıyordu. Sanırım canımın acıması onu korkutuyordu. İçeriye orta yaşlarda elinde malzemeler ile doktor girdi. Alparslan'ında dikkatini kapıdaki doktor çekti ve yüzünde içten olduğu belli olan bir gülümseme oldu ve yerden kalktı zaten işi bittiği için baş ucuma geçti. Doktor beyin yüzünde bir gülümseme belirdi elini selamlaşmak için uzattı.

 

"Bir an seni görecem diye çok korktum alp." doktor amca tövbe de.

 

"Bu sefer ben değilim ama keşke ben olsam diyecek konumdayım." dedi alp

 

pas pas oldum be alpim

 

Doktorla selamlaşmaları bitti ve bende elimi uzattım. Bu hareketim küçük bir kızın benimde elimi sık demesi ile eş değer oldu.

 

"Selami ben kızım. " Dedi elimi sıkarak ne çok gülüyor bu adam.

 

"Bende Mihriban efendim." dedim.

 

"Tanıştığıma memnun oldum Mihriban bana amca diyebilirsin istersen. Şimdi ben seni bir muayene edeyim. Yoksa alp ikimizi de dövmek ister gibi bakıyor kerata." dedikleri ile bakışlarım Alparslan'ı buldu. Kaşları çatık bana bakıyordu sanırım yerimden kalktım için ama sadece oturuyordum çok abartıyor. Selami amcaya sadece başımı onaylayarak cevap verdim. Oda yere çöktü. Alp tepemde dikilmeye son vermiyordu. Selami abi eldivenleri taktı koluma dokunmak için hazırlandı ama adamın elleri havada kaldı.

 

"Acıyor dokununca dikkat et amca." Bunu ben değil Alparslan dedi. Selami amca kaşlarını çattı bu sefer ama yine de yumuşak şekilde baktı Alparslan'a.

 

"Sanırım senin çıkman gerekiyor alp hadi koçum hasta ile özel alan tanı." alp gerildi sonra kendi kendine bir şeyler söyledi ama duymadım. En sonunda söylene söylene odayı terk etti şuan sadece ben ve Selami amca vardı.

 

"Gitmesi iyi oldu gerilme hemen kızım sende. Seni çok önemsiyordu." O diyene kadar kendimi sıktığım ben bile farkında değildim.

 

"Öyle çok Elham yapıyordu zaten. Bende onu önemsiyorum kısa zaman oldu tanışanı ama olsun. " dedim.

 

"Bir insanı tanıman için zamana çok ihtiyacın yoktur. Hislerine güven yeter Onlar seni yanıltmaz. Bazen yıllarca tanıyorum sanarsın ama sadece yabancı olduğunu fark edersin. Bazen sadece bir haftada tanırsın birisini yeterlidir senin için." Doğru diyordu bazen en yakınım bile ne kadar uzak onu fark ediyordu insan. Alp ile şurada bir kaç haftadır tanışıyorduk ama kendimi ona yakın hissettiğim bir gerçekti. Bu sırada da kolumu muayene ediyordu. Eline pamuk aldı bu sefer sanırım alpin yaptığını yapacaktı. Gözlerimi kapatmış acıyı bekliyordum canım azıcık tatlıydı.

 

Evet tatlı aşko asla nazlı ve ilgi delisi değilsin!

 

"Şuan kapının önünde ve bizi dinliyor. En ufak ah desen içeri girer merak etme bu acıtmaz. Kolunu dal çizmiş çok derin değil ama normal bir çizikte değil sadece pansuman yapıp sarıcam istersen alp'i çağıralım." Durmuş benim cevabımı bekliyordu.

 

"Bence abartmaya gerek yok. Ben sadece..."

 

"İlgisi hoşuna gitti demi bizim keratanın." Selami abi münnecin boku yemiş Tek kaşını kaldırmış cevap bekliyordu. Yüzünde haylaz bir ifade vardı.

 

Seni çöp çatan sevdim ben bu doktoru

 

Şaşırmadım.

 

Sus sen doğurta biliyor mu sor ilerde gerek olur

 

"Ben... yani... Evet of tamam pes ediyorum. Gelmesin ama yazık benden çok canı yanıyor onun." dedim bu dediğime güldü ve kolum pansuman yapmaya başladı. Kendimi sıkıyordum sesim çıkmasın diye ama birazda ilgi delisi olabilirdim bunu kabul ediyorum. Zaten az önce alp yaptığı için çok uzun sürmedi bu işlem. Selami amca eldivenlerini çıkardı bu sefer ayal ucuma geçti.

 

"Şimdi bide ayağına bakarsam tamamdır. Zaten kırık olmadığı belli sadece dönmüştür." dediğine başımla onayladım ve gözlerimi kapatmış bekliyordum. Birisinin elleri saçlarımdaydı. Hızla gözlerimi açtım baş ucumda Alparslan vardı. Ne zaman geldi anlamamıştım. Gözlerim ayak ucunda bulunan doktoru buldu o ayağım ile ilgilenmeye başlamıştı. Odak noktam tekrardan Alparslan'ın lacivertleri oldu.

 

"Ne zaman girdin içeriye." dedim. Odağı tamamen saçlarımdı.

 

"Sen kurbanlık koyun gibi yatarken girdim." Gözlerimi kısmış ona tehdit eden bakışlarımla taciz ediyordum ama hala bana değil saçlarıma bakıyordu.

 

"Evet çocuklar her iki yaraya da baktım birine sen zaten pansuman yapmışsın. Koluna her gün pansuman yapın. ayağına ise kremler verecem onu sürün bir kaç gün basma ayağının üstüne hatta oynatma bile ağrısı için ağrı kesici yaparım bu gece rahat uyumanı sağlar diğer gecelerde çok ağrırsa her hangi bir ağrı kesici alabilirsin." dedi Selami amca çantasını toparladı ve ilaçları masaya koydu.

 

"Teşekkür ederim abi." dedi Alparslan minnet ile bakıyordu. Selami amca sadece gülümsedi.

 

"Geçmiş olsun Alp'im ne demek işimiz bu ama bir daha hastayken veya yara aldığınızda görüşmeyelim sağlam durun ikinizde bir yemek borcun olsun." Alparslan'a bakarak babacan bir tavırla bakışları bana döndü bu seferde. Göz kırptı bana ve çantasını alıp gitti. Alp'te onu geçirmek için çıktı odada sadece ben kaldım.

 

"Geçmiş olsun." Ela elinde iğne ile geldi yanıma.

 

"Teşekkür ederim de o ne kız." dedim

 

"Ha iğne yapılacakmış Selami amca verdi kapıda." Ona arkamı döndüm.

 

"Yap hadi. bu Selami amcayı hepiniz tanıyorsunuz demi."

 

"Evet hangimiz yaralansak koşar gelir. Baba gibi hissettirir iyi ve şakacı adam şakayla karışık laf sokar şok olursun ayazı az bozmuyordu ilk başlarda gerçi hala aynıdır."

 

"Valla yazık ayaza. Aslında çok iyi birine benziyor ayaz sadece nasıl desem biraz yerinde duramıyor koca karılar gibi dedikodu manyağı gibi." Dediğim ile onun yüzünde gülümseme olmuştu.

 

"Öyle özünde iyi birisi ama sadece adamı çıldırtıyor ve onu öldürmek isterken buluyorsun kendini."

 

"Yanlış anlama beni sadece kendim fark ettiğim kadarıyla aranızda bir şey mi var ayaz ve sen..." Evet yine çenemi tutamadığım anlardaydım. Soruma sadece gülümsedi ve bir beş saniye gözlerime baktı boş bakışlar atıyordu.

 

" Yok yanlış anlamadım sadece herkes anladı bir o anlamadı ben seviyorum bunu saklamanın anlamı yok ama o neyse öyle işte." sesi sonlara doğru kısıldı.

 

"Bence oda seviyor yani sadece akşam gördüm sizi bakışları farklı bakıyor sana." dedim. İlk önce gözlerinin içi güldü sonra aklına ne geldiyse yüzünü buruşturdu.

 

"İşte burada yanılıyorsun. Çünkü o başkasını seviyor." Cümlesi biter bitmez derin bir nefes aldı ve yutkundu.

 

SİKTİR!

Bu kadarını tahmin etmiyordum asla. Aramızda başka konuşma geçmedi oda zaten iğneyi vurduğu gibi çıkmıştı. Acaba alp nerede insan bu kız naptı öldü mü kaldı mı diye gelir. Aslında Elayı bir yandan anlaya biliyordum ama tamamen asla anlayamazdım. Ben Alpin aradığı kişiyi duyduğumda böyle olmuştum. O sevdiği adam başka birini severken izliyordu. Ben o durumda büyük olasılık kafayı yerdim yada alp'e kafayı yedirirdim. Düşünceler eşliğinde uykum geliyordu azıcık uyumaktan kimseye zarar gelmezdi.

 

"Lan it bağırmasana." Sesleri çok yakından geliyordu. Gözlerimi açtığımda ilk ayak ucumda oturan alp ile karşılaştım. yüzü kızgın birazdan herkesi öldürecek gibi bakıyordu. Kapıda Uraz vardı.

 

"Tamam komutanım." Bunu derken bile bağırıyordu.

 

"LAN SİKTİR GİT." Alp ve sakin haller.

 

"Bağırma çocuğa korktu kaçtı bak." dedim uyandığım için sesim boğuk çıkıyordu.

 

"Ona aşağı in sen uyanınca geliriz dedim hala beni sınıyor." Annesine oyun arkadaşını şikayet eden çocuk gibi duruyordu. Bu haline güldüm.

 

"Çok uyumuşum akşam olmuş. Herkes nerede." dedim. bu sırada biz Alparslan'ın odasındaydık. Ben en son koltukta uyunuştum.

 

"Herkes aşağıda. iğne uykunu getirmiştir hem iyi oldu dinlendin. Hadi aşağı inelim yemek yiyelim hepsi yedi biz kaldık." dedikleri ile kaşlarını çatan taraf ben oldum.

 

"Neden beni bekliyorsun yesene yemeğini." dedim hızla oturur pozisyona geldim. Bana gözlerini devirdi ve ayağa kalktı yatağın yanında durup bana bakıyordu. Ellerini uzattı.

 

"Hadi gel bakalım kucağıma inelim." dedi.

 

AŞKOM HEMEN SOYUN YATAGA GEÇ GELİYORUMMMM

 

"Saçmalama lan ne kucağı çağır bana kuzenimi eşek nerede ben burada hasta yatıyorum." Sanki hiç kucağına gitmemiş gibi tepki vermem ona kahkaha attırdı. Sonra yüz ifademden ne kadar ciddi olduğumu anladı.

 

"Saçmalama lütfen hastanın diye kucağıma alacam sadece."

 

"Öyle mi çağır oradan birini o alsın o zaman." Ne demek sadece hastasın diye resmen küfür ediyor, küfür etmeden.

 

LAN OTURSANA KUCAĞINA

 

"Sen ciddi misin."

 

"Hayır tabikide alp hadi gidelim yemek yiyelim." dedim ellerimi ona uzatıp kasılan bedeni bu hareketim ile gevşedi. Beni kucağına aldı sonuçta hastayım aşağı inemem mağdur ben! Asla işime gelmiyor tabikide.

 

Aşağı indikçe sesleri geliyordu. Cihangir abi ve bu gün çukurdan çıkmama yardım eden yabancının sesiydi bunlar.

 

"Lan sen nasıl çıkarsın ortaya." dedi cihangir abi. Alparslan'ın vücudu kasıldı duyduğu sesler ile.

 

"Oğlum yaptım bir hata ama daha fazla beklemek istemedim."

 

Alp bu sırada kapıdan girmiş tüm bakışlar bizi buldu.

 

"Beyler bunu daha sonra konuşun." dedi onun uyarısı ile herkes susmuştu.

 

Beni Merttin yanına bırakıp kendisi mutfağa geçti odada çıt çıkmıyordu. Herkes buradaydı alp elinde bir tepsi ile geldi. Bu sırada saçlarımın ucu ile oynayan Mertte tepsiyi verdi kendisi mutfağa geçti benimle yada başka biriyle tek kelime konuşmadı yüz ifadesi çok ciddiydi. Mert'in yardımı ile yemek yedim hızlıca Alp'te yemiş olacak ki yanımıza geldi. Hepsi halıyı inceliyordu. Ayaz yine yerinde duramıyordu.

 

"Hadi soru cevap oynayalım." Al işte yine ayaz rahat durmuyor bu sefer başımıza ne gelecek acaba.

 

Salonun ortasına oturmuş Ayazın şişeyi çevirmesini bekliyorduk. Bir yanımda alp vardı o artık hiç şaşmaz olmuştu. Diğer yanımda mert vardı. Ayağımı kucağına almış oturuyordu bu gün olanlardan etkilenmişti oda belli ki. Halıdan olan gözleri beni buldu. Ona gülümsedim. Oda gülümsedi ve ayağıma dikkat ederek saçlarımı öptü. Hayatımda alp'ten önce iki erkek vardı hatırladığım. Amcam ve mert ikiside saçlarımı çok seviyordu. Bu kadroya Alparslan'da katıldı son zamanlarda oda ne zaman yan yana gelsek saçlarımı okşar ve severdi. Amcam aynı bir gün okşarken ona neden çok sevdiğini sormuştum. Çok iyi hatırlarım sormam ile ilk bir dakika gerildi ve gözleri dolmuştu. Ailemin öldüğü yangında saçlarımın uçları yanmış doktor az daha geç çıksaydım kafamın yanacağını söylemişti. Bu cevap içimde bir yerlere çok ağır gelmişti.

 

"Hadisene lan çevir artık." Selimin yakarışı ile bakışlarımız onu buldu.

 

"Tamam be patlama iki dakika. Ucu sorar, arka tarafı cevaplar."

 

Ayaz şişeyi çevirdi uç kısmı Selime, arka kısmı Uraz'a gelmişti.

 

"Oğlum ben ne sorayım bu çocuğa zaten her şeyini biliyorum." selim çatık kaşları ile soru düşünüyordu.

 

"Hanımlar var müstehcen şeyler sormuyorum. Lan Uraz geçenlerde Ayazın annesi doğum gününde buraya böyle dolu dolu bidonla acur turşusu yollamıştı onu naptın koçum." Konu ne bilmiyorum ama selim susması ile herkes nefesini tutmuş cevap bekliyordu. Gözlerim ayazı buldu kızarmış ve kıstığı bakışları ile Uraza bakıyordu. Sessizlikte bir yutkunma sesi duyuldu bu Urazdan geliyordu.

 

"Ayaz annesinin turşusuna bayılır genelde turşuya bayılır ama anne turşusu farklı der. ne zaman karargaha gelse saklar özel kilit alır böyle bomba Odasına koyar kendi çözeceği şifre ayarlar desem abartı olmaz o derece aşık turşuya." Alparslan yanımdaki sessizliğine son verip beni aydınlattı. Bu kadar turşu sevgisi hiç normal değil.

 

"Oha canım abartıyormuş gibi geldi." Bunu Alparslan demiştim ama onun hemen yanında oturan ayaz duymuştu maşallah.

 

"Ne abartması Mihriban annemin turşusu o Benim annemin bana yolladığı turşular. HANI BENİM ANNEMİN BANA YOLLADIĞI TURŞULAR!" Ayaz, Uraz'a doğru uçmaya çalıştı ama hemen yanında olan alp onu kolundan yakaladı.

 

"ULAN TURŞU NİYETİNE SENİ ÇİĞ ÇİĞ YİCEM OĞLUM."

 

"AMA KOMUTANIM NAPA BİLİRİM GÖZ HAKKI DİYE BİR GERÇEK VAR."

 

"ULAN YİRMİ KİLO TURŞUYU NASIL TEK YERSİN." Ayaz nefes alamıyor gibi boğazını ovaladı ve tavana baktı.

 

"Tek yemedim ki komutanımda yedi."

 

NE?

 

NE DEDİ O?

 

Alparslan'ın bakışları avını bulmuş gibi kısıldı bu bakışlar o kadar tehdit doluydu ki. Ayaz bu sefer komutanına baktı ve bir darbe yemiş gibi kalbine gitti.

 

"Bunu hakkettiysem Eyvallah komutanım bunu beklemezdim." diyerek ortadaki şişeyi çevirmeye başladı.

 

"Ulan selim yaktım çıranı dönünce ilk işin yanıma gelmek."

 

Sıçtı Cafer koşşşşş!!!

 

"Emredersiniz komutanım." Bu dörtlü bir birine tehdit dolu bakışlar atıyordu ama onlar dışında hepimiz eğleniyorduk.

 

"Gül gül çekinme." dedi alp. Sanki iki saattir bunu bekliyormuş gibi kahkaha atmaya başladım benim gülmem ile masada diğerleri de gülmeye başladı.

 

Uraz, Selim, Alparslan, Ayaz hariç tabikide. O dördü birbirine öldürücü bakış atmaya çalışıyordu ama hepsi küçük oğlan çocukları gibiydi.

 

"Ne çekinmesi canım. Ama Uraz seni ispiyonladığın anki yüz ifadeni asla unutmam." dedim. Şişe en son pelin ve ela arasında durdu. Ela soruyor, Pelin cevaplıyordu.

 

"Sor gelsin Elam." dedi pelin ve bağdaş kurarak daha rahat konuma geldi. Elanın yüzünde sinsi ifade belirdi.

 

"Sevgilin var ya sana çok büyük ne yapsa affetmezsin." dedi bakışları kısa bir an Mert'e değindi masada oturan herkes amacını anladı.

 

Lan hangi ara?

 

Sevgili olunmuş insan kuzenine der.

 

"NE SEVGİLİSİ!" Alp anlarım hadi Mert'te okey desem timin geri kalanı ne alaka hepsi modern erkekler olarak kadro halinde konuşmuştu.

 

Masadaki kimse verilen mesajı anlamamış.

 

Pelin kadro modern erkeklerde gözünü gezdirdi. Bir umut bana baktı. Ona gözlerimi açıp kapatarak cevap verdim.

 

"Ah..." diyerek ayağımı tuttum. Hepsinin dikkati bana döndü. Ben ayağımı tutmuş sanki acıdan bayılmak üzereymiş gibi hale büründüm.

 

"Noldu." Alp beni kucağına aldığı gibi koltuğun üstüne bıraktı.

 

"Güzelim noldu bir anda ben mi bir şey yaptım kucağımda duruyordu." Masum saf kuzenim.

 

"Yok ya bir anda şu mor olan yer ağrımaya başladı. Anlamıyorum bende

" dedim aynı sırada gözlerim doldu.

 

"Şşt tamam şimdi seni üst kata götüreyim krem sürelim sende ağrı kesici alırsın." Alparslan'ı başım ile onayladım. Oda sanki bunu bekliyormuş gibi beni kucağına aldı ve merdivenlere yöneldi.

 

"Ben kremleri ve ilacı alıp geliyorum." Dedi mert arkamızdan. Kafam şu kısacık saniyede Alparslanın omuzunu buldu.

 

Odanın önüne geldik hızlı ve aceleci hareket ediyordu ve ben kapıyı açtım. Beni yatağa bıraktı. Kendisi ayak ucuma oturdu. Ayağımı kucağına geldi ve sargıyı yavaş yavaş açmaya başladı.

 

"Çatma kaşlarını Cidde bir şey yok sadece ufak bir sızladı ben büyüttüm." Bu sırada yalanıma çok inanmış olmalıyım ki yanaklarım ıslanmıştı. Ağlıyordum ama bu acıdan veya yalandan değil onun bana olan ilgisinden ilk defa hayatımda ilgi görmüyordum ama bu diğerlerinden çok farklıydı.

 

"Ne demek ufak sen ufak olsa söylemezsin."

 

Neden beni kırk yıldır tanıyor gibi konuşuyordu?

 

"Sen bunu nereden biliyorsun?" İlk yüzüme baktı. Ciddi bir ifade ile sormuştum bu soruyu.

 

"Yani seni şurada 2 Ay'a yakındır gözlemledim Mihriban askerim ben farkındaysan ben bunun eğitimini alıyorum." Dedi mantıklı geliyordu kulağa.

 

"Beden dili okumayı biliyor musun?" Dedim. Onun hakkında her detayı bilmek istiyorum.

 

"Evet buda eğitim aldığımız bir konu diyebilirim. İnan sana şuan eğitimleri konuşmak istemem. Zaten yasak ayrıntı vermek."

 

"Ne konuşmak istersin?" Sesim cilveli mi çıktı bana mı öyle geliyor? Alparslan'ında tek kaşı kalktı ve yüzüne muziplik ekledi.

 

"Eminim daha cezbedici konular konuşa biliriz." Onun gözleri neden benim dudaklarıma bakıyor?

 

Ay canıma minnet aşko

 

"Evet geldim gençler." Mert azıcık iki dakika daha geç gelse ölürdü sanki.

 

"Ne bakıyorsunuz lan ikimizde tek kaşınızı kaldırmış dik dik bakıyorsunuz hayırdır oğlum siz." Mert'in içinde ne veya kim yatıyor anlamıyorum.

 

"Sus mert ver kardeşim sen ilaçları ver sürelim biz maazallah iki dakika geç gelemezsin." Dedi alp ve merttin elindeki kremleri, ilacı aldı.

 

Her zaman bana karşı yumuşak davranıyordu yine ayni şekilde sürüyordu kremi. Bu halli hoşuma gidiyordu ama aklımı kurcalayan davranışları vardı. Kremi sürme işi bitmişti. Tam konuşmak için hazırlandı ama o sırada telefonu çaldığı için acil çıkması gerekti.

 

Odada tek başıma kaldım. Aslında tek değilim kafamın içinde binlerce düşüncelerim ile kaldım. Bu gün olanlar kafamın içinde dönüp duruyordu. Özellikle yabancı adamın adını bile öğrenmemiştim. O an aklıma gelmemişti sormak. Yıllardır dipsiz bir kuyunun dibinden çıkmak için savaşıyorum. Ne hatırlıyor ne unutuyorum. Mesela yangını hatırlıyorum yanımda küçük bir oğlan çocuğunun elimi tuttuğunu hatırlıyorum bunlar bilincim açıkken aklıma gelenler. Ya bilincim kapalıyken gördüklerim. Rüyalarımı hatırlamıyorum işte sorun bu ikiye bölünmüş gibiyim gecem çok karanlık saçıyor kabuslarım gibi.

Gündüzlerim çok aydınlık aynı rol yaptığım gibi her şey yolunda gidiyordu.

 

"Seni bu kadar derde koyan nedir? Toprak gözlerin hemen dolduran." Mert kapıda durmuş bana bakıyordu.

 

"Gelsene yanıma. Bu gün olanları düşünüyordum." Yavaş adımlar ile yanıma geldi ve alparslan'ın tarafına oturdu.

 

"Anlat bakalım Mihriban hanım bu sıralar pek konuşamıyoruz." Oda artık bana bakmak yerine camdan ormana bakıyordu.

 

"Son zamanlarda olanlar sanda çok hızlı geliyor mu? Bir anda Alparslan ve ailesi ile yakın olmamız yada geçen olan takip edilmemiz, bu gün çukura düşmem ve yabancı?" Kafasını onaylar anlamda salladı.

 

"Banada hızlı geliyor ama sen ve alp hızlı geliyor Mihriban. Bunlar kaynaşmak falan zaten aile dostumuzdu Demirler. Takip edilme meselesi bir daha olmayacak Alp babamlar ile konuştu."

 

"Ben ve Alp mi?" Tek bu kısım ilgili mi çekmişti.

 

"Evet sen ve alp. Alparslan iyi adamdır, güzel adamdır ama sen benim kardeşimsin Mihriban farkındayım ondan hoşlanmaya başlıyorsun bu bakışlarından belli senin gibi oda senden hoşlanıyor ama sen emin misin bu adam asker. Ailen gibi..." cümlenin devamı gelmedi. Sustu ama ben anladım. Oda anladığımı anladı.

 

Sonumuz ailem gibi olabilir demek istiyor...

 

"Ben... Abi... Ben biliyorum farkındayım mesleğini ve senden saklama gereği duymuyorum. Ondan hoşlandım. Bu nasıl bir şey bilmiyorsun. İçim ikiye ayrılmış gibi bir tarafım çok mutlu hani yıllar sonra kalbim ilk defa bu kadar hızlı attığına şahit oluyorum. İyileşebilir gibiyim Abi ama diğer tarafta mesleğini düşününce içim ölüyor sanki. Böyle sanki... Sanki biri elleri ile kalbimi diri diri çıkarmaya çalışıyor aldığım nefesler tıkanıyor." Beni anlamış gibi bakıyordu.

 

"Anlıyorum seni Mihriban diyemem çünkü seni burada kimse anlayamaz ama kimsede sana kızamaz. Kararın ne yönde olursa olsun ben her zaman yanında olurum. Ne zaman bana ihtiyacın olsa olmasa fark etmez hep yanındayım kardeşim. Kimse sökemez kalbini." Dedi.

 

"Az da senden ko..." konuşmamı tamamlamadan lafımı kesti.

 

"Şuan değil Mihriban. Seninle bir gün rakı balık yapalım sen bana lacivert gözlü adamı anlat. Ben sana şiir gibi kadını anlatayım." Demesi ile ikimizde sustuk. Yatakta uzanır hale geldi. Kollarını benim için açtı. Bana da davete icabet etmek düşüyordu. Elleri saçlarımda ki yerini aldı. Mert böyle birisiydi kaçardı konuşmazdı kendi içindekileri ayık kafa ile anlatamazdı. Onu çok iyi tanıyanlar anlardı bakışlarını. Yufka yüreği herkese iyi gelirdi ama kendine gelmezdi. Ne kadar sessiz kaldık bilmiyorum ama ne uyudum, ne uyandım. Odanın kapısı açıldı.

 

"Uyumuşlar abi. Sende benimle yatarsın artık boş oda yok." Pelin'in sesiydi bu. Fısıldıyordu.

 

"Tamam prenses gel çıkalım iki uykusuz huysuz Aras çekemem." Dedi. Bu sırada bir kamera sesi geldi.

 

"Pelin abicim ses yapma uyusunlar."

 

"Tamam abi hadi gidelim." Dedi ardından hemen kapı kapanma sesi geldi. Yerime daha çok yayıldım ve kendimi karanlığa bıraktım.

 

🌒

 

Gözlerimi zorla da olsa açtım Alparslan karşımda buldum. Duvara yaşlanmış ve kollarını göğsünde birleştirmiş uyanmamı bekliyordu büyük ihtimalle.

 

"Uyuyan güzel uyandığına göre hadi bakalım kahvaltıya."

 

"Uyanmadım uyanmam için öpmen gerekiyordu sanırım." Masalı kendime göre uyarlaya bilirim ne var canım. Gözlerimi tekrar kapattım ve gelecek öpücüğü bekledim.

 

"Lan napıyorsun sen!" Derin bir nefes alıyor siktir ediyorum Mert'i. Gözlerimi açtım ve banyo kapasının önünde duran merte baktım.

 

"Fırsatçı şuna bak. Mihriban gel abim ben seni kahvaltıya indireyim bundan prens falan olmaz bu masalda ki kurt'a benziyor şuna bak." Şey o kırmızı başlıklı kız değil mi?

 

Herkes kendi ekmeğinde be abi bölme ikile.

 

Mert beni kucağına aldı aldı ve merdivenlerden inmeye başladı. Oradan çıkmadan önce Alparslan'a bakmıştım hala yatağın başında sinirli olduğunu düşündüğü bakışları ile arkamızdan bakmıştı. Sinirli baktığını sanıyor ama sadece ekmeği elinden alınmış küçük çocuklara benziyordu. Onun bu haline gülmüştüm oda gördü.

 

"Günaydınlarr efendim." Ayaz her zamanki hali ile masada bizi bekliyordu bu çocuk sabah sabah bu enerjiyi nereden buluyor.

 

"Günaydın Ayaz'cım." Mert beni sandalye bıraktı oda karşımıza pelin'in yanına geçti. Alparslan kapıda belirdi hala kaşları çatık duruyordu. Baş köşeye oturdu. Onun oturması ile hepimiz kahvaltıya başladık.

 

"Ne zaman gideriz buradan?" Pelin'in sesi artık sıkılmış gibiydi. Haklıydı iki gün bence yeterdi artık evime gitmek istiyordum.

 

"Bencede iki gün yetmez mi gidelim artık." Alparslan bir süre düşündü. Timine baktı göz göze konuşmadan ne anladılar bilmiyorum ama kafasını onaylar anlamda salladı.

 

"Tamam bu gün son yarın sabah çıkarız yola." Dedi.

 

"O zaman bu gün güzel bir mangal yapalım." Dedi Cihangir abi.

 

"Süper fikir abi be uzun zamandır yiyemiyoruz." Ela'nın canı nasıl istedi ise dudaklarını yalamaya başladı etçil ela. Ayaz Altan Altan gülüyordu ona bakarak.

 

"Niye ya sen geçen sevgilinle yedim diyordun." Cümlenin bitmesi ile masada iki öksürük sesi duyuldu biri ayaz biri tabikide elaydı. Selim, Ayaz'ın belini kırmak ister gibi vurmaya başladı. Elanın bakışları beni buldu ona göz kırptım bunu ayazdan başka herkes anladı ne yapmak istediğimi.

 

"Sen çok fenasın." Canım Alp kulağımın dibinde ne işi var yüzünün hayır nefesin vuruyor huylanıyorum.

 

"Şey kafanı çeker misin. Huylanıyorum Alp." Dedim en sonunda oh be. Hiçbir şey demeden çekti kafasını. Yemeğine devam etti.

 

"Ne sevgilisini?" Ayaz anca kendine geldi. Ela konuşmak için hazırlanıyordu ama onun yerine benim konuşmam daha mantıklı.

 

Kime göre?

 

Ben öyle Uygun gördüm.

 

"NE SEVGİLİSİ?" Ayaz, Ela'dan bir açıklama bekliyordu.

 

"Şey sizin haberiniz yoktu sanırım. Hem daha sevgili bile değiller ben öyle şey ettim." Ulan benden çok iyi oyuncu olur valla. Ben cevap verdim ama hala elaya bakıyordu. Masada herkes kahvaltısını yapıyor ama aynı zamanda kulakları buradaydı. Ayaz en sonunda pes etti ve afiyet olsun diyerekten veranda ya çıktı. Ela onun peşinden gitmek için ayaklandı ama Cihangir abi kolundan yakaladı.

 

"Otur ela. Bırak aklı başına gelsin artık." Ela bir umut Alparslana baktı ama oda Cihangir abi haklı bulduğunu belli etti. Ela en son oturdu göz göze geldik.

 

"Kızma bana ben bile iki günde anladım..."

 

"Mihriban doğru söylüyor şifa sen tam olarak iki yıldır peşinde koştun yeter be kızım bırak artık o bir şeyler yapsın." Selim'in ve diğerlerinin bana hak vermesi ile kısa bir an düşündü.

 

"Aman be abi ne bakıyorsun bana haklısınız. Zaten baksana olmicak bizden kendin ağzınla dedin. İki yıldır görmüyor yada görmemezlikten geliyor." Elanın sesi titriyordu ama hemen kendini toparladı. Başka kimse konuşmadı herkes sessizlik içinde yemeğine devam etti.

 

🌒

 

"Hadi lan havuza girelim." Uraz yerinde duramıyorum. Şuan salonda oturuyorduk kimisi Kitap, kimisi telefon, kimisi TV izliyordu. Ayazda gelmişti en sonunda yanımıza.

 

"Komutanım bu sıcakta aslında iyi olur. Havuz müsait mi?"

 

"Siz yanınızda mayo mu taşıyorsunuz?" Hayret içinde çıkmıştı sesim.

 

"Ayaz yanında turşu bile taşıyor. " Uraz ne diyorsun sen.

 

"Abartmayın ya sadece bir kaç tane." Dedi ayaz bu sırada gömleğinin cebinden küçük bir poşet çıkardı içinde küçük küçük hıyarlar vardı.

 

Oha.

 

Keşke bende Alparslanı cebimde taşısam.

 

"Yok artık ben hala abartı sanıyordum."

 

"Ama komutanım, Mihriban kalbimi kırıyor." Eliyle beni göstererek alpe şikayet ediyordu.

 

"Ay tamam be bir şey demedik. Neyse kalkın mayo giyelim zaten ben girmem en azından güneşleneyim." Dedim. Yerimden kalktım alp'te benimle aynı anda kalktı.

 

"Otur ve beni kucağına alma yavaş yavaş çıkarım kendim lütfen." Dedim ve merdivenlere doğru ilerledim arkamdan geliyordu homurdanıyordu bide.

 

"Gel bu ayakla merdiveni kullanma asansör var." Ne dedi o.

 

"Lan madem asansör var niye iki gündür beni kucağında taşıyorsun." Bir yandan söyleniyor bir yandan asansöre binmiştim.

 

"Çünkü hoşuma gidiyor. Hem ağır değilsin ki ne olacak iki merdivenden." Elimle kendimi gösterdim.

 

"Ben 55 kiloyum alp ne hafifi." Asansörden çıktık zaten odanın hemen karşı karşıyaydı.

 

"Ben bunu niye görmedim." Soruma güldü bu sırada kapıyı açtı geçmem için müsaade etti.

 

"Daha görmediğin çok şeyler var." Onun sesi niye kulağımın dibinde ve fısıldıyordu. Yutkundum şuan arkamdaydı ve yüzlerimiz çok yakındı. Yüzümü ona döndüm ve yaklaştım aynı onun gibi fısıldadım.

 

"Görmek için sabırsızlanıyorum o zaman." Dedim. Gözlerinin içi parladı.

 

"Yani evde görmediğim yerleri görmek isterim. Sen ne anladın Alp bir gözlerin ışıldadı sanki." Onunla dalga geçmem hoşuna gitmemişti. İlk kaşlarını çattı sonra benden uzaklaştı. Kendimi yatağın üstüne bıraktım. Oda giyinme odasına geçerken söyleniyordu.

 

"Aynen evde gezdiririm ben seni ya." Diyerekten odanın kapısını kapattı. Onun arkasından kahkaha attım. Pelinden mayo yada bikini almam lazımdı. Gidip almak için ayağa kalktım bu sırada banyodan alp çıktı.

 

OHA!

 

Cafferrrr yetiş yavrum

 

Bir elinde havlu, diğer elinde telefon vardı. Neye bakıyorsa kaşları çatık yanıma doğru geliyordu. Altında siyah bir deniz şortu vardı ve tabikide üstü çıplaktı. Bana enfes leziz bir ziyafet vardı. Büyümüş gözlerim ile vücudunu süzüyordum.

 

Çok yakışıklı lan!

 

Neyse modern biri olarak Allahtan havuzda biz bizeydik.

 

Ya olmasaydık?

 

sus sen fitne verme izle sadece.

 

"Gözlerin ile yedin beni."

 

"Abartma sadece azıcık dikkatimi çektin."

 

cehennemde özel loca yaptın kendine mih.

 

Ama gerçeği söylesem olur mu çok ayıp.

 

Lan ne ayıbı az kaldı kucağına oturucaz!

 

Yatak daha rahat değil mi?

 

"Aynen hatta gözün takıldı güzelim demi?" tam karşımdaydı ben yatakta oturuyordum oda karşımda alenen gülümsüyordu. Tamam bunda sorun yok ama insan neden tek kaşını kaldırır gülerken.

"Evet sen havuzu odada sandın sanırım. Cenabet cenabet geziyorsun." diyerek ayağa kalktım. Oda da eşsiz bir kahkaha sesi yankılandı bana daha fazla ziyafet vaat etti. Yanıma geldi bende ayakta durmuş öylece bekliyordum. Yine tam karşımda durdu ve elleri yanağımı buldu. Yanaklarımı sıkmaya başladı sanki çocuk sever gibi yanaklarımı sıkıyordu.

 

"LAN... ULAN BIRAKSANA İMDATT!" Elinden kurtulmaya çalışıyordum ama o bırakmak yerine daha çok tutuyordu.

 

"YETTİM MİH." Ellerinde terlik ile odaya pelin ve Ela dalmıştı. Ela terliği tam on ikiden Alparslan'ın kafasına atmıştı. Alp daha ne olduğunu anlamadan kafasına isabet etmişti. Kapıyı açmaları ve atması aynı zamanda olmuştu. Ellerini benden çekti ve kafasını tutmaya başladı.

 

"LAN! ULAN ELA YAKTIM SENİ KAÇ BENDEN." Alp son derece sinir ile bakıyordu. Aynı zamanda da kafasını tutuyordu.

 

"Ama komutanım siz Mihriban'ın sesini duyar duymaz şey edin deyince biz bodoslama daldık." gülmemem lazım hayır.

 

"Lan odada benden başka kim olabilir sence kim buna cesaret edebilir. Hadi onu anladım lan terlikle adamı nasıl etkisiz hale getirmeye düşünüyorsunuz?" Ellerimi kafansında terlik gelen yere baktım ufak bir kızarmıştı.

 

"Abi kızma kıza sen şey etmişsin işte hem ne bağırıyorsunuz siz." Pelin sus yavrum. Elimle abisini gösterdim.

 

"Abin olacak kişi siz gelmeseydiniz beni öldürüyordu bir an yanağım kopacak sandım son anda yetiştiniz." Tabikide abartmıyorum her şeyi olması gerektiği gibi anlattım ama alp bana neden abartmışım gibi bakıyor o mavi gözleri büyümüş, dudaklarını hafif aralamış sanki şok oldu oysa yapmadığı bir şey demedim ki.

 

"Hadi tamam böyle oldu anladık peki Mihriban neden senin odanda abi? yada şöyle sorayım Sen neden Mihriban'ın odasındasın siz napıyorsunuz odada?" Ayıkla pirincin taşını alpcim. Pelin sorusu Alparslan'a olduğu için kaşlarım ile cevap bekleyen kardeşini gösterdim. Bana yardım ister gibi bakıyordu.

 

SANA YİĞEN

 

" Yeğen." Cümlem odada bomba etkisi yaratmış gibi hepsinin gözleri beni buldu.

 

Lan ben ne dedim.

 

"Yani öyle değil hani bir abi var tik tokta yeğen yeğen diye geziyor ya ben yani off.." yardım ister gibi Alparslan'a baktım ama o kollarını göğsünde bağlamış cevabım ve kıvranışım ile eğleniyordu.

 

"O zaman bende şöyle sorayım pelinim canım kardeşim geçen gece Mert'in odanda ne işi vardı."

 

HOPS!

 

Hepimiz tek kaşımızı kaldırmış peline bakıyorduk anlat anlat dinliyoruz bakışıydı bu. Pelin derince yutkundu.

 

"Odamda mih senin için bikini bıraktım ve pelin DEMİR için ayrılan sürenin sonuna geldik." cümlenin bitişi ve pelinin kaçışı aynı anda olmuştu. Ela ve ben arkasında bakmadan kaçan Pelinin arkasında kahaha attık. Alp kafasını onaylamaz anlamda salladı ama oda sırıtıyordu. Ela baş selamı verip kapıyı kapattı ve çıktı.

 

"Hadi sende giyin gel. İstersen seni kucağıma alabilirim çok basma sen aynen öyle yapayım ben." Hızla kendimi onun kucağında buldum. Eş zamanlı olarak hızla pelinin odasının olduğu yere geldik.

 

"Alp beni bir hafta boyunca taşıyamazsın." Kaşlarını çok çatıyor kesin kırış kırış olacak.

 

"Aslında oda olur hem yanımda olur sonuç ta bir..." Pelinin odasına girdiğimiz gibi indim kucağından. Cümlesi yarım kalmıştı.

 

bence fikrimce bir ömür demek istedi mih

 

"Hadi çok konuştun sen çık in aşağı geliyorum bende." diyerek onu kapı dışı ettim ve yatağın üstünde pelin benim için koyduğu bikiniye baktım. Oha siyah bir bikiniydi ve ip yerine demirden oluşuyordu.

 

SANIRIM PELİNCİM, ALPCİMİ ÖLDÜRMEYE ÇALIŞIYOR AMA BU BENİM KENDİ DÜŞÜNCEM.

 

Kolumdaki yaranın izin verdiğince hızlı şekilde giyindim. Üsteme bana iki beden büyük bir Alparslan'ın tişörtünü giydim ve odadan çıktım. Bikini çok seksi olmuştu. Asansörün ününde alparslan bekliyordu.

 

"Ben sana git demedim mi?" dedim bu sırada beraber asansöre geçtik.

 

"Zaten gidiyordum ama sonra havuzu bulamazsın diye kaldım mih."

 

Havuz arka bahçedeydi yeri basitti.

 

"Tamam maazallah bulamam havuzu iyi etmişsin." dedim.

 

Beraber havuzun başına geldik. Ben şezlonga bıraktım oda hemen karşıma oturdu bizi gören selim elleri ile kolunda saat varmış gibi gösterdi

 

"Nerede kaldınız ya beklerken gelmezsiniz sandık."

 

"Sus selimcim onlar yeğen yapıyordu." Ela sırtımdan vurdu. Ona en tehlikeli olduğunu düşündüğüm bakışı attım.

 

"NE! ALPCİM NE DİYOR BU ŞIRFINTI ELA" Ayaz, Alp'e yürüyor ama Alparslan'ın gözleri ayakta duran bendeydi. Ayağa kalmış üstümdeki tişörtü çıkarttım. Bir ıslık sesi geldi havuzdan.

 

"Yenge komutanımı öldürmeye çalışıyor." Dedi Uraz. Bu sırada Alpin gözleri beni baştan aşağı süzmekle meşguldü.

 

"Ana alparslanı kayıp ettik gençler hadi gelin." Cihangir abi yaptığın çok ayıp. Alpin karşısında yerimi aldım. Ellerimi gözlerinin önünde salladım daldığı yerden çıkması için. İkildi ve kafasını onaylamaz anlamda salladı gözleri tekrar gözlerimi buldu ve derince yutkundu.

 

"Şey olmuş..."

 

" Ne olmuş komutanım anlamadık açar mısınız." Urazın dediğine herkes güldü ben bile gülmüştüm.

 

"Lan bakma kuzenime mih güzelim çok güzelsin. GEL LAN BURAYA ALP." Mertte buradaymış. Alp başını sağa solladı ve kalktım havuza atladı onun bu haline hepsi kahkaha atmıştı. Yüzümdeki gülümsemeyi çaktırmamaya çalışıyordum.

 

"Komutanım o yangını havuz suyu söndürmez yalnız." Dedi ayaz. Ben utanmazdım ama bu kadar imaya taş olsa çatlardı.

 

"Neyse tamam utandırmayın mihribanı. Hadi güreşelim." dedi Cihangir abi. Onların bu haline güldüm. Hava çok sıcak değildi eylülün sonuydu ve buraya güneş vurmuyordu o yüzden yanmak gibi bir derdim yoktu şükür.

 

"Tamam kim kimi sırtına alıyor." dedi selim.

 

"Ben karar verebilir miyim?" dedim oturduğum yerden her şeyi yapabilirdim.

 

"Ver güzelim." Dedi Alparslan gözleri hala bendeydi. Onun bu haline gülüyorlardı.

 

"Lan benim prensesim senin güzelin olamaz."

 

"Komutanım iyi misiniz."

 

"Değilim selimcim." dedi alp gözlerini biran benden çekmiyordu.

 

"Tamam o zaman şimdi. Ayaz ve ela, selim ve cihangir abi, Mert ve pelin, Alparslan ve Uraz." dedim. Beyler homurdansa da bir şey dememişti.

 

"peki ben seninle olabilir miyim." Arkamdan gelen ses ile ikildim havuzun içinde olanların hepsi şuan arkama bakıyordu. Alparslan öldürmek ister gibi bakıyordu.

 

~

BÖLÜM SONU AŞKOOO

 

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ:05.08.2023

 

BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?

 

YABANCİ SİZCE KİM?

 

TİMİ NASIL BULDUNUZ?

 

İNST:sudenazbalikcii

 

 

TİKTOK:sudenazbalikci

 

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

 

SEVGİYLE KALIN..

 

 

Loading...
0%