Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.Bölüm

@sudenzbalikci6

BEN GELDİM HELLOOO!

 

SATIR ARASI YORUMLARI UNUTMAYALIM.

 

KEYİFLİ OKUMALAR.

 

BEĞENİ VE YORUMLAR AZ HİÇ MOTİVE ETMİYORSUNUZ ÇOK AYIP.

 

"KABUSLAR VE KRİZLER"

 

 

          

~

 

Herkesin çatık ve sinir dolu bakışlarına karşılık oldukça içten olduğunu düşündüğüm gülümsemem ile yabancıya bakıyordum. Benden başka hepsini yabancının varlığından rahatsız olmuştu. Bu kadar rahatsız olacak ne olmuş olabilirdi ki aralarında.

 

"Maalesef ben oynamıyorum ama istersen gel otur bir şeyler içeriz izlerken." Yanıma doğru gelmeye başladı ve tam oturmak için hamle yapacaktı ama alp izin vermedi.

 

"OTURMA." Alparslan'ın ses tonu adam öldüre bilseydi şuan yabancı ölü olurdu. O nasıl bağırmak. Havuzdan çıktı vücudundan sular boşalmaya başladı. O nasıl vücut mübarek. Onun çıkması ile hepsi çıkmaya başlamıştı. Ben onu baştan aşağı süzerken o yanıma gelmiş ve az önce yabancıya otur dediğim yere kenisi oturmuştu.

 

medeni alpişko

 

"Alp ne yapıyorsunuz siz." Derin bir nefes aldım. Hayır neden böyle bir şey yapıyorlar anlamıyorum tamam timi tanımıyorum ama benim kuzenim kimseyi dışlamaz ve bu şekilde davranmazdı. Hepsi kızlar bile kollarını göğsünde bağlamış Alparslan'ın arkasındaydı. Sanki çete olup adam dövecekti hepsi.

 

biz ikimiz tek...

 

"Bir şey yapmıyoruz güzelim. Konuşuyoruz arkadaş ile." Benimle konuşuyordu ama gözleri adamı öldürmek istiyordu.

 

"Mihriban gel içeri gidelim prenses." Mert elini bana uzatmış bekliyordu. Bir ona bir eline baktım.

 

sütte içelim mi?

 

"Mert sende mi? Ne oluyor burada? Kızlar siz anlatın bari?" Son çare onlardan cevap bekliyordum ama hiç biri beni takmıyordu.

 

"BANA BAKIN BİRİ BU GERİLİMİN SEBEBİNİ AÇIKLASIN BANA?"

 

" Bir şey yok canım. Sadece önceden belli anlaşamazdık kendileri ile dün de seni öyle kucağında görünce arkadaşlar yanlış anladı. Bu arada Barış ben." dedi. Elini bana uzatmış bekliyordu.

 

"Bende Mihriban. Memnun oldum ve dün için teşekkür ederim." diyerek elini sıktım. Elleri sıcaktı ve tutmam ile gözlerinin içi parlamıştı.

 

bok kokusu geliyor mu sana da mih

 

Hem de çok fena.

 

"Ne teşekkürü ben görevimi yaptım." dedi ve elimi bıraktı. Gülümsedim ve arkamdaki düşman bakışlı adamalara baktım. Kafamı onaylamaz anlamda salladım ve kolum ile yanımdaki alpi dürttüm.

 

"Tim havuza geçin siz, ben Mihriban ile oturucam." Sözleri timeydi ama gözlerini barıştan çekmiyordu. Alp, ben ve barış dışında hepsi havuza tekrar gitmişti. Hepsinin neşesi kaçmıştı ama ayaz ve selim maşallah çok konuşa konuşa dağılan neşelerini yerine getirmişti. Gözlerimi onlardan çekip karşımda ayakta duran barışa baktım.

 

"Dün uyandığımda yoktun..."

 

"İşi varmış dün acil öyle demiş ayaza." sözlerime alp sayesinde devam edemedin. Yüzüme zorla bir gülümseme koydum ve elimle karşımızda olan şezlongları gösterdim adam beş dakikadır ayakta dikiliyor ayıp canım.

 

bence dua etsin kazık üstünde dikilmiyor.

 

"Otur lütfen ayakta kalma." Gözleri işaret ettim yeri buldu ve oturdu.

 

"Bir şeyler içer misin." dedim ev sahibi moduna geçtim çünkü alp adamı dövmek istiyordu ve bunu oldukça belli ediyordu hareketleri ve gözleri ile.

 

"Bir kahve veya su iyi olurdu." Barış son derece rahattı üstündeki öldürücü bakışlara rağmen. Üstüme tekrardan tişörtü giydim.

 

"Tamam biz alp ile getiririz şimdi." dedim ve ayağa kalktım. Alpin sonunda lacivertleri beni buldu ve ben olumsuz bir cevap beklerken ayağa kalktı ve kolunu uzattı girmem için ona gülümsedim koluna girerken. Bedeni kaskatıydı neden bu kadar gerildiğine anlam veremiyorum. Koluna dokunmam ile birazda olsa yumuşadı. Onu çekiştire çekiştire mutfağa soktum. Kolundan çıktım ve tam karşısına geçtim. Bende normale göre uzun sayılırdım ama karşımdaki iki metre olunca başımı hafif kaldırmak zorunda kalmıştım.

 

"Ya ne kadar ayıp yaptığınız hadi siz neyse benim kuzenime ne oluyordu sanki. Hayır sizde neyse değil alp ne oluyor?" ardı arkası sorularım ile gülümsedi sabahtan belli ilk defa içten şekilde gülümsedi. Ona arkamı döndüm ve kahve yapmak için tezgaha geçtim.

 

"Mih sevmiyorum bu adamı neden diye sorma çok uzun zamandır bu böyle bir nedeni yok aslında oda beni sevmez kıskanç birisi sen buradasın diye geldiğine kalıbımı basarım." dedi bu sırada yanıma geldi ve malzemeleri verdi kahve için. Bende sıcak suyun kaynamasını beklemeye başladım.

 

"Sade yapıyorum sana." dedim. Gözlerim sabahtan belli aradığı sıcaklığı bulmuş gibi kapandı alpin elleri her zaman ki gibi saçlarımı buldu.

 

"Olur. Bir şey demeyecek misin?" Sanırım barış konusundaki açıklamayı soruyordu. gözlerimiz bir birine tutundu. Hani diyorum ya gece laciverti kadar koyu gözleri diye, o gözler bana bakarken her zaman ışıldıyor bunu uzun zamandır farkındaydım ama neden ışıl ışıldı bakışları bana. İşte bunu çözmem gerek bu kadar erken beni sevmesi normal mi?

 

Bence olabilir sonuçta bir günde de birine aşık olabilirsin onu yıllarca tanımana gerek yok mih.

 

"Hayır alp tabiki de sevmeye bilirsin sonuçta kimse kimseyi sevmek zorunda değil, sadece hepiniz öyle yapınca rahatsız oldum ben. Sevmiyorsan vardır illa bir sana göre sebebi bunu sorgulamam ama daha insancıl davran lütfen." Son cümlem ile gözlerini devirdi.

 

"hıhı bakarız. Hem sen niye ne içersin diye soruyorsun ki." Doğru söylüyordu ev benim değildi ve bundan rahatsız olmuş olabilirdi. Su kaynamıştı ama ben almak için bir hamle yapmadım. Ellerim boynumu ovmaya başladım.

 

"Ben özür dilerim sadece ortam çok gergindi ben biraz dağılsın diye şey ettim." Ben cümleyi kurdukça kaşları eş zamanlı çatılıyordu. Ellerini yanaklarıma koydu. Göz temasımızın bozulmasına tahammül edemiyordu.

 

"Güzelim istersen evimde bir ordu ağırla sesimi çıkarmam ben öyle demek istemedim. Hem evi benimseyip yaptığın davranış çok hoşuma gitti. Ben sadece o adamı sevmiyorum huysuzluk sebebim bu." Gerilen bedenim her kelime ile gevşedi kaynar suyu bardaklara dökmeye başladım. İşim bitmişti durmuş sadece beni ve hareketlerimi izliyordu. Boğazımı temizledim ve bende onun gibi ellerimi yanaklarına koydum.

 

"Öyle ise o zaman şu tepsiyi alıver hadi." dedim ve onu arkamda bırakıp mutfak kapısına doğru ilerledim. Daha çıkmadan kedi tutar gibi tişörtümün ensesinden tuttu.

 

"Nereye kaçıyorsun sen kucağıma alacağım seni tepsiyi alır götürüm sonra. Fark etmedim sana hala tam basamıyorsun ayağının üstüne şimdi önceliğim sensin sonra gelirim tekrar." Karşı çıkmam gerek yerdeydim sanırım ama ona dönüp kollarımı açtım. Bu halime güldü ve beni kucağına aldı. Yerim yani kolları çok rahattı.

 

"Ay kolların çok rahat alp hava yolu olma yolunda ilerliyorsun."

 

"Biliyorum kucağıma kimi alsam aynısını söylüyor." Bu sefer bakışlar ile birini öldürmek mümkün olsaydı şuan Alpin cenaze namazını kılıyor olurduk. Yüzümde nasıl bir ifade varsa bundan eğleniyordu. Bende Mihriban'sam yediririm oğlum sana bu sözleri. Yüz ifademi toparladım ve yapay olduğunu anlaşılacak bir gülümseme koydum.

 

Ne diyor la bu lavuk?

 

AMCANI ÖRNEK AL AZ MODERN OL!

 

YUMRUK MU ATAYIM?

 

"Ne kadar güzel. Bana da genelde hafif olduğumu söylerler. " Sen başlattın madem bana da canından bezdirmek düşer. Benim cümlem bitmedi ile gerildi. Bu sırada şezlongların olduğu yere geldik barış hala oturuyordu. Telefonda olan bakışları önce Alpin kucağında olan beni sonra Alp'i buldu. Alp'te onda bakıyordu ikisinin de bakışlarını uzaktan görsem kesin düşmanlar diye bilirdim. Kucağından yavaşça beni indirdi. Yerime şezlonga kuruldum.

 

ABARTMA

 

"Bende nerede kaldınız merak etmiştim." dedi barış odağı bendim ama cevap veren yanımdaki oldu.

 

"Geldik işte işimiz uzadı." İnsancıl demiştim ben bu adama.

 

"Tamam Alparslan bir şey demedim sakin ol." dedi barış aslında cümlesini gülmeden söylese daha inandırıcı olabilirdi.

 

"Alparslan sen kahveleri getirir misin." Elim ile mutfağı gösterdim. Sadece başı ile onayladı ve gitti.

 

"Ayağımın üstüne basmamı istemedi o yüzden yani neyse barış sen neden buradasın?" dedim konuyu değiştirmekte benim gibi olun.

 

"Anladım. Az ileride ailem ile kaldığımız evimiz var. Asıl sen anlat dün ne işin vardı ormanda tek başına?"

 

"Ya aslında biz bahçede oyun oynuyorduk. Sonra ben kedinin peşine gidince kayıp oldum. Sonrası malum işte." Biz konuşurken bu sırada elinde kahveler ile alp geldi. Havuzdaki tayfaya verdi ilk kahveleri. Sonra tekrar yanımıza geldi ve tam dibime oturdu.

 

"Ellerinize sağlık." dedi barış alırken. Bende almak için uzanacağım zaman alp benim olan kupayı uzattı. Küçücük bir temas ile gözlerine baktım bunu kısa tuttum ve tekrar barışa döndüm.

 

"Başka biraz kendinden bahsetsene seni tanımak isterim." dedim. Yanımda oturan beden her barış ile konulmamda geriliyordu.

 

Sanane yeto yaptı iyiliğini gitsin mih.

 

doğru söyle alp'ten rüşvet mi alıyorsun?

 

"Aslında anlatacak çok bir şeyim yok sıradan insanım. " Kendinden bahsetmekten kaçıyordu. Bunu anlamıştım. Tam cevap vereceğim zaman telefonu çaldı. Ekranda kimin ismini gördüyse kaşlarını çattı. Bir anda hızla ayağa kalktı bana baktı.

 

"Kusura bakma gitmem gerek ve unutmadan bu sayılmaz bir dahaki habersiz karşılaşmamızda geçerli." Bende ayağa kalktım.

 

"Tamam merak etme verdiğim sözleri unutmam. Görüşürüz." dedim bana gülümsedi ve alpe baş selamı verdi hızlı hızlı gitti. Bende tekrar oturdum ve kahvemi içmeye devam ettim.

 

"Ne demek istedi o, ne karşılaşması?" Alparslan benden hesap mı soruyor.

 

"Önemli bir şey değil sen hayırdır ya bana hesap mı soruyorsun?" Sorusuna cevap vermemem onun daha çok gerilmesine sebep oldu.

 

OHHH ÇATLA KURBANEĞĞĞĞĞĞ

 

"Hayır sadece merak etmiştim." sesi kısıktı az kaldı koskoca adam miyavlayacaktı.

 

"İyi, sen yine de çok merak etme kedinin başına ne gelirse meraktan gelirmiş." dedim son derece ciddi yüz ifadem ile ama o bana tezat hiç ciddi değildi. Hatta elleri ile yanağımdan makas aldı.

 

"Şuna bak şuna sen bana kızgın mısın, yada trip mi atıyorsun?" Keyfi yerine gelmişti ama bu seferde benim kaçtı.

 

"Ne alaka ben ciddiyim az ciddi ol lütfen." Dediğime kahkaha attı ve kahvesini içmeye devam etti. Bu sırada az önce barışın kalktı yere geçti ve uzandı be

nde üstümdeki tişörtü çıkardım. Bakışları eşliğinde bende onun gibi uzandım ve uzun zamandır girmedim sosyal medyada gezmeye başladım.

 

🌒

O gün öyle bitmişti barışın gelmesi üzerine kimse konuşmamıştı. Şuan şehre geri dönmek üzere yolardaydık. Tim bir görev için gitmişti gece yarısı onları tanıdığıma sevinmiştim özellikle ayaz çok hiperaktif bir kişiliği var ama aynı zamanda çok zeki birisi sen daha ağzını açmadan anlıyordu ne demek istediğini. Alp ve ben bir arabada, Pelin ve mert bir arabada geliyordu. Geçtiğimiz yollar çok güzeldi orman yolu.

 

"İstersen az ileride güzel kahvaltı yapılacak bir yer var orada durabilirim." Alp sanki ilk defa benimle iletişime geçiyormuş gibi heyecanlanmam normal miydi bilmiyorum ama hep aynısı oluyordu. Camdan bakan gözlerim odağını buldu bir çift lacivert göz. Ne zaman ona baksam gülümsüyordu ve bu bulaşıcı bir şey gibi bende gülümsüyordum.

 

Biz iki aşık kafaları...

 

"Olur zaten acıktım." dedim ve onu izlemeye başladım. Damarlı kolları ile direksiyonu ustaca çeviriyordu kıvrımlı yollarda. Yüzü yanımda gülüyordu ama timi veya başkası ile konuşurken bu kadar gülmüyordu. Bunun sebebi sanırım bendim hatta sanırım değil ben olduğuma eminim. Yüzü hatları çok güzeldi her erkek çekici ya da yakışıklı olurdu ama alp hem çekici, hem güzeldi girdiği ortamlarda eminim direk dikkat çekerdi. Çok esmer değildi. Ayşen teyze ve Selim amca da beyaz tenliydi. Selim amca'yı anımsatıyordu, alp onun gibi gece laciverti gözleri ve koyu saçları vardı. Ayşen teyze sarışın bir kadındı ki onunda maviş gözleri vardı. Pelin o yüzden Rusları anımsatıyordu maviş sarı. Hayata bir adım önde başlamıştı bu DEMİR kardeşler. Ben siyah saçlarım ve koyu kahve gözlerim ile kime benziyorum tam bilmiyorum ama Fotoğraflardan fark ettiğim kadarıyla anneme benziyorum olabilirdim. Acaba huy olarak kime benziyorum diye çoğu zaman düşünürdüm ve çıkmaz sokak olurdu bu düşüncenin sonu bir defa çok merak edip yengeme sorduğumda babana demişti. Onun gibi tez canlı, inatçı biriymişim.

 

"Mih sana diyorum daldın gittin yüzüme." Alp in sesini duymam irkilmeme sebep oldu. Arabayı park etmiş yüzünü bana dönmüştü. Dediği yere gelmiştik.

 

"Ah dalmışım. hadi inelim." diyerek ondan önce kendim indim. Etrafı incelmeye başladım çok büyük bir işletme değildi ama rengarenkti bu yüzden samimi ve tatlı duruyordu.

 

"Hadi gel şöyle oturalım." Alp'te inmiş ve yanımda duruyordu gözleri ile işaret ettiği yere baktım uçurumun kenarındaki masayı gösteriyordu. Beraber o tarafa hareket ettik oturduğumuz an yanımıza genç bir kız geldi.

 

"Hoş geldin alp." Arada Bey ya da abi yoktu samimiyet vardı sanırım çok geliyordu buraya.

 

"Hoşbuldum abim. Bize kahvaltılık getirir misin her zamankinden iki kişilik olsun bu sefer. Özellikle istediğin bir şey var mı güzelim?" Şimdi anlaşıldı işte neden resmiyetin olmadığı.

 

"Yok canım sana bırakıyorum." diyerek gülümsedim bu gülümseme dışardan bakıldığında ne kadar aşık diye yorumlana bilirdi ama yaktım çıranı alp gülümsemesiydi benim nesimde. Kız Alp'e üzgün gözler ile baktı ve gitti. Onun gitmesi ile bakışlarımı karşımda manzara izleyen Alp'e çevirdim.

 

"Sen hayırdır güzelim falan. Bu kız seni seviyor demi. " Konuşmam ile kafası bana dönmüştü.

 

prenses kişiliğime haykırısın.

 

"Of evet hayır daha çok küçük on sekiz yaşında kıramam onu. " Ses tonundan ve mimiklerinden bu durumdan ne kadar mustarip olduğunu belli ediyordu.

 

"Bence de kırma hem sadece hoşlanıyor. Yani güzel adamsın alp. Girdiğin ortamlarda dikkat çekiyorsundur eminim." Benim onu övmem hoşuna gitmiş olacak ki yüzü ifadesi her kelimem ile daha çok gülümsedi.

 

"Demek beni güzel, çekici buluyorsun." Buna da yüz vermeye gelmiyor.

 

"Yalan söyleyecek değilim ikimizde yetişkin kişileriz ve aramızdaki çekimi ilk günden belli hissediyoruz." dedim. Sanrım yengem tez canlısın derken patavatsız ve düşündüğünü söyleyen biri olduğumu es geçmişti.

 

"Doğru diyorsun ve haklısın çocuk değiliz duygularımızdan kaçmamıza gerek yok..." cümlesine devam edemedi çünkü kahvaltılıklar geldi. Orta yaşlarda bir teyze ve az önceki genç kıza benzeyen genç erkek geldi. "Hoş geldiniz Alparslan oğlum." dedi bu sırada oğlunun tutuğu tepsideki kahvaltılıkları masaya düzüyordu. Güler yüzlü bir teyzeydi. Gerçi Alparslan'ı gören herkes gülüyordu orası farklı bir konu.

 

"Hoş buldum halime teyzem. Nasılsın var mı bir sorun." Onun herkes özellikle işletmeler ile olan samimiyeti çok hoşuma gidiyordu.

 

HADİ KIZ SENİN HOŞUNA GİDEN ALPİŞKONUN KENDİSİ.

 

"Yok oğlum ailecek geçinip gidiyoruz çok şükür." dedi kadın bu sırada işi bitti. Alp'te olan bakışları sessizce onları dinleyen bana döndü. Aynı samimiyet ile gülümsedi. "Sende hoş geldin güzel kızım."

 

"Hoş buldum teyze." dedim onun gibi gülümseyerek. Nasılsın kimsin fazlını geçtik ve oda artık işi olduğunu söyleyerek gitti. Ortam çok kalabalık değildi ama sevilen bir yer olduğu belliydi. Alp çilek reçeli sürdüğü ekmeği bana uzattı. Bir ona bir ekmeğe bakarak gülümsedim ve almak için uzandım ama vermek yerine dudaklarıma yaklaştırdı. Bana da ekmeği yemek düşmüştü. Hem kendi yiyor hem bana uzatıyordu ama sadece çilek reçelini bana uzatıyordu. Kendisi her şey yiyor ama onu yemiyordu. Aynı benim çikolata yiyemediğim gibi.

 

"Sen neden reçel yemiyorsun?" Meraklı çıkan sesim ile tabağında olan bakışları beni buldu.

 

"Benim çileğe alerjim var yiyemem yersem sonumuz hastanede biter ve bu hiç hoş olmaz." demesi ile onu başımla onayladım. Masaya baktım uzakta çikolata duruyordu onu ekmeğe sürdüm. Sanırım kendim yiyecem sandı ama onun yerine ona uzattım madem ben yiyemiyorum o yesin. Aynı benim çilek yiyip onun melül melül baktığı gibi bu seferde ben ona uzattığım ekmeğe bakıyordum melül melül.

 

"Al bakalım azda ben beslim seni." Hangi dediğimi komik buldu bilmiyorum ama kahkaha atmıştı.

 

Şuna bak ne kadar romantik köpek besliyor sanki.

 

"Mih ne kadar romantiksin sen öyle." Alp iç sesimi duyuyor bence. Yüzüme guru dolu bir ifade koydum. Tek kaşımı kaldırdım.

 

"Dimi işte her zamanki hallerim." Keyfi bu cevabım ile daha çok yerine gelmişti.

 

"Maşallah pek bir mütevazisin." Ona yandan bir bakış attım.

 

"Hiç sorma bu mütevazilik, bu güzellik başıma bela işte napasın." Saçlarımı havalı şekilde arkama doğru atmıştım.

 

"Severim."

 

Ye beni.

 

Dumur olmuş halime baktı gülmeye başladı. Benim dudaklarımın arasında tek kelime çıkmamıştı oda konuşmamıştı. Hızlıca kahvaltı yapmıştık. Daha fazla geç kalmamak amacıyla Ben ellerimi yıkamak için kalktım bu sırada alp içerde olacağını söylemişti.

 

"Güzel kızım benim ağlama bakem." Lavabo arka tarafta kalıyordu ilk geldiğimizdeki kız yanında kendine çok benzeyen adama sarılıyordu. Sanırım babasıydı.

 

"Ama baba baksana olmuyor işte ben hep başaramıyorum." Kızın yakarışı ile babası daha sıkı sarılmaya başlamıştı.

 

"Babam üzülme sen bu konularda iyi olmaya bilirsin ne olacak sanki bir daha denersin hem herkes dört dörtlük değil güzelim. Yeri gelecek tek başına güzel şeyler başaracaksın, yeri gelecek düşeceksin prensesim ailen her zaman yanında olacağız Unutma senin hemen yanındayım ben gölgen gibi arkanda olacağım dört bir yanında benim varlığımı hissedeceksin her zaman şimdi sil o gözlerini üzme bu yaşlı adamı göz yaşların kalbime ok benim güzel meleğim. Seni seviyorum." dedi babası. Kız babasının konuşması ile kendin daha iyi hissetmiş olacak ki ağlaması durdu. Bu sırada koluma birisi dokundu. Yerimden sıçradım ve arkamı döndüm. Alparslan kolumdan tuttu ve sessizce beni buradan götürdü. Arabanın yanında durduk.

 

"Ben dinlemiyordum sadece ellerimi yıkamak istemiştim. Ben... İmrendim yani... OFF..." Konuşamıyordum cümleler bir türlü bir araya gelmiyordu. Elleri ne zaman aktığını bilmediğim göz yaşlarımı sildi.

 

"Anladım güzel bebeğim merak etme ben seni çok iyi anladım kendini açıklamana gerek yok." kollarımı koca bedenine sardım ve sessiz şekilde ağlamam devam etti. Bu sırada elleri her zamanki yerini buldu. Sakinleşmem için saçlarımı sevmeye başladı benim yanmış saçlarımı seviyordu. Burnumu çektim ve kendimi gereksiz bir açıklama hissi ile doldum.

 

"Ben sadece imrendim yani öyle çok güzellerdi ve ben ister istemez duygulandım yoksa bu kadar ağlak birisi değilimdir." Yaptığım açıklamaya hiç bir şey demedi sadece daha sıkı sarıldı. Ağlama krizim geçince tekrar yola çıktık. Ağladıktan sonra ister istemez uykum geliyordu.

 

"Şimdi koltuğunu yatıralım daha rahat yat bak orada ceket var onu ört klima üşütmesin. Kafanın altına arka koltukta yastığı al bakalım." Bir çocuğa komut veriri gibi konuşuyordu benimle. Bu hoşuma gitmişti. Dediklerini yaptım ve onun kokusu ve saçlarımdaki elleri sayesinde hemen uyudum.

 

🌒

 

ALPARSLAN DEMİR

 

Onu o şekilde köşede baba, kızı dinlerken bulmak içime oturmuştu. Bana açıklama yapmaya çalışırken küçük Mihriban canlanmıştı gözlerimin önünde. Onu yanlış anlamamı istemiyordu oysa ben onun tek bakışı, gülüşü, dokunuşu ile ne demek istediğini anlardım. Hiç değişmemişti. Hala saçları ile oynandığında ve ağladığında uykusu geliyordu. İçim erimişti o haline. Yan tarafımda derin bir uykudaydı. Huzurluydu uykusu gecelerin aksine. Tekrar dönmek için her şeyi ayarlamıştım. O şerefsiz yakalanacaktı. Tim ve mertler olmasa orada emim bu kadar uzun kalmazdı. Çok çabuk sıkılırdı. Onları çağırmam iyi olmuştu. Tim bensiz o iti avlamak için göreve çıkmıştı bende kendi görevimin başındaydım. O itin adamını yakalamak kolay değildi ama zaten bunu bize yem olarak yollamıştı. Gözden çıkarmıştı o iti ve bizim elimize vermişti. Sessiz arabada telefonumun sesi duyuldu.

 

"Söyle." Kibar bir adam değildim. Ondan başka kimseye kibar olmak zorunda da değildim.

 

"Şimdi geldik komutanım karargaha görev tamamlandı ama o iti konumda bulamadık. Onun itlerini bulduk." Bu kötü olmuştu işte. Onun bir an önce bulunması gerekiyordu.

 

"Lan ne demek bulamadık cihangir." ses tonuma dikkat etmem lazımdı bağıramazdım yanımdaki meleği uyandırmak istemezdim.

 

"Komutanım kim bilmiyoruz ama birisi haber uçurmuş orada." Kim canına susamış olabilirdi ki.

 

"Kim lan bu oruspu çocuğu."

 

"Şuan bilmiyoruz tim dikkatli herkes olabilir. Ayaz araştırıyor en kısa zamanda buluruz. Zaten çok uzağa kaçamaz oda farkında yakalanacağını gözden düştüğünü." Kaşlarım çatıldı ve telefonu kapattım.

 

Mihriban'a zarar gelebilirdi. Erken döndüğümüze pişman olmaya daha şimdiden başladım ama emir böyleydi. Emir komuta zinciri olmasa onu alır dünyanın bir ucuna giderdim. Onu herkesten her şeyden saklamak istiyordum. Ergenlik yıllarımın başında onu takıntı yaptım sanıyordum ama bunu düşündüğüm için bile sonradan kendime çok kızmıştım. Ben onu takıntı yapmadım hiç bir zaman. Ben onu hep istedim altı yaşımda onu kucağıma verdiklerinden belli istiyordum. Onu bulduğumdan belli her haraketlini izliyordum. Gülüşü çoğu zaman içten değildi. Sadece çok iyi bir oyuncuydu ama ben kanmıyordum, bakışları hüzünlü, bir türlü tam anlamıyla mutlu olamıyordu. Başı ne zaman sıkışsa veya duygusal hissetse Mert'e abi diyordu bu iki gündür dikkatimi çekiyordu. Bunu bilmeyerek yapıyordu kendini fazlalık hissettiği her an yanında tanıdık birini istiyord çevresinde. Geceleri uykusu huzurlu değildi. Bunu şu son bir kaç günde daha net anlamıştım. Her gece olmasa bile kabus görüyor yada sayıklıyordu. Sabah hiç biri olmamış gibi hayatına devam ediyordu.

 

Kanatları kırılmış kuş gibiydi uçmaya çalışıyor ama kanatları kırıktı.

 

Genelde ailesini görüyordu veya sayıklıyordu ama bu gece ilk defa isim vermişti ama anlamamıştım '...yapma' diye sayıklamıştı hemen ardından. Kim veya kimlerdi bilmiyorum ama çok korktuğu belliydi. Onu rüyasında bile bu kadar korkutacak ne yapmışlardı. Bunu bilmek mi iyiydi yoksa bilmemek mi... İşte buna karar veremiyordum. Gelmiştik evlerimize. Onunla ne kadar zaman geçirsem yetmeyecek gibiydi. Uyandırmak yerine onu kucağıma aldım. Efsun abla bizim geldiğimizi camdan görmüştü. Kapıyı Çalışan açtı ve yavaş adımlar ile onun odasının önüne geldim. Kapsını bu sefer efsun abla açtı ve kendisi çıktı. Mihriban'ın odası olduğu çok belliydi aynı onun gibi kokuyordu ve düzenliydi. Odayı incelmeye son verdim ve onu yatağına yatırdım. Uyanır gibi oldu ama daha çok yerine yayıldı. Ceketimi daha çok kendine çekti. Üşüsün istemediğim için üstünü örtüp odadan çıktım. Merdiven girişinde Efsun teyze bekliyordu. Bana gülümseyerek bakıyordu.

 

"Arabada uyur hep oğlum hoş geldin gel bir kahve içelim." diyerek bahçeye yürümeye başladı. Bende peşinden takip ediyordum onu. "Hoş buldum. Evet arabada hala uyuyor." diyerek onun yanına sandalyeye oturdum.

 

" Onunla yakınsınız. Ona kendini anlatmadın demi alp bak oğlum hala hassas o, seni biliyorum çok sabrettin. Çok zorlar şeyler yaşadın ama onu düşünmek zorundayım o benim kızım." Onu anlıyordum. Mihriban'ı kendi kızı gibi sevmesini hep taktir ediyordum. Oda Ömer amcada bir an olsun of demiyorlardı.

 

"Anlıyorum demek istediğini efsun teyze ama hayır ona kendimden geçmişten bahsetmedim. Kendi kendine hatırlasın istedim. Mihriban'la yakınız hala çok tez canlı ve sabırsız hala aslında içten içe bu hıza kendi de anlam veremiyor. bocalıyor bazen napıyorum ben diyor kendini geri çekiyor." Dediklerim onu rahatlatmıştı. Anlatırım diye korkuyordu ama ona zarar verecek hiç bir şey yapmazdım ki ben.

 

"Evet öyle hiç bir huyu değişmedi ein olabilirsin. Sadece büyüdükçe daha çok oyuncu oldu." Ne demek istediğini çok net anlamıştım.

 

"Aynen öyle. Benden yana içinde bir şüphe olmasın efsun teyze ben ona zarar vermem."

 

"Peki ya hatırlamazsa seni o zaman ne olacak?" işte korktuğum şeyde buydu. Bu ihtimalde vardı ve beni içten içe yitiyordu. Yüzüme zorla bir tebessüm koydum ne kadar inanırdı bilmiyorum. Derin bir nefes aldım.

 

"Olmasın efsun teyze deme öyle beni hatırlasın lütfen." sesim yalvarır gibi çıkmıştı. Efsun teyze sorduğu soruya pişman olmuştu. "ŞŞT! Alp bak güçlü ol yoruldun sende ama az kaldı bak oğlum. Yüzdün Yüzdün kuyruğuna geldin yıkılma hemen doktoru ile konuştum ilaçları kesti iyi olması için elimizden geleni yapmamız lazım." Doğru söylüyordu on yedi yıl beklemiştim ben onu ama bir on yedi yıl daha kalbim dayanmazdı.

 

"Evet bide o konu var. Çok kabus görüyor toplasan beş gün bile olmadı ama o neredeyse her gece kabus görüyor benim elimden hiç bir şey gelmiyor sadece saçlarına sevip kulağına bir şeyler fısıldayınca diniyor." Onu kötü bekliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Gerçi onun yerinde başkası olsa şuan intihar etmiş bile olabilirdi. Çok güçlüydü bu güç fiziki değildi. Bakında herkesin ne güzel hayatı var diyeceği bir hayat yaşıyordu ama davulun sesi uzaktan güzel gelirmiş. Onu uzaktan izlerken bende öyle sanmıştım iyileşmiş dahada güzelleşmiş demiştim ama o hale bıraktığım gibiydi hiç büyümemişti

 

Yirmi üç yaşında güzeller güzeli bir kadındı ilk bakışta anlayacağım ama gördüğüm de ise altı yaşında bir çocuktu. Çaresizlik ne deseler sevdiğin kadına şifa olamamak derdim.

 

"Oğlum bak..." Efsun teyze daha cümlesini tamamlayamadan evde bir çığlık sesi duyuldu. Hızla olduğum yerden kalktım ve sağa sola baktım. Çalışan abla telaş ile yanımıza geldi.

 

"Efsun hanım, Mihriban hanımın odasından dumanlar geliyor." Cümlenin bitişi ile bende bittim kalbime birisi hançer soktu ve her geçen saniye daha derine iniyordu o hançer. Yeni bulmuştum bu kadar erken kayıp edemezdim.

 

Mihriban'ın odası yanıyordu...

 

~

 

BÖLÜM SONU AŞKOOO

 

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ:12.08.2023

 

BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?

 

KAFANIZA YATMAYAN KISIMLAR VAR MI?

 

SİZCE NİYE KİMSE BARIŞI SEVMİYOR?

 

SİZ SEVDİNİ

Z Mİ BARIŞI?

 

İNST:sudenazbalikcii

 

TİKTOK:sudenazbalikci

 

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

 

SEVGİYLE KALIN..

 

Loading...
0%