@sudybo
|
2024 yılının sakin bir akşamıydı. Sokakları kalabalık olan şehirde, ışıklar caddeleri aydınlatıyor, hayat her zamanki telaşında ilerliyordu. Lina, eski kitabevinin tozlu rafları arasında kaybolmuş, yüzlerce sayfa arasında kendi kaçışını bulmaya çalışıyordu. Hayatı o kadar sıradandı ki; her gün aynı iş, aynı yüzler, aynı monotonluk… Ancak kitaplar, ona bu dünyadan farklı hikayeler vaat ediyordu. Özellikle de eski kraliyet öyküleri ve kadim efsaneler.
Noel akşamı, arkadaşlarıyla akşam dışarıya çıktığında, yolda gözlerine eski bir kitapçı dükkanının kapısına takıldı. Kapı, davetkar bir şekilde aralıktı. Arkadaşlarından ayrılarak merakla içeri girdi. Tozlu rafların arasından ilerlerken, Bir anda, elini eski bir kitaba uzattı. Kapakta neredeyse silinmiş gibi duran harflerle yazılmış bir isim gözlerine ilişti: “Zamanın Mührü ve Efsanevi Aşıklar”… Kitabın kabı, yıpranmış dokusu ve gizemli sembollerle süslenmiş kapak tasarımıyla adeta geçmişten kalma bir hazine gibiydi. Parmaklarını hafifçe kapağın üstünde gezdirirken, içindeki bir his onu sayfaları açmaya davet etti. Kitabı açar açmaz, eski bir el yazısıyla yazılmış şu cümle gözüne çarptı: “Aşk zamanı aşar.”
Bu söz, Lina’nın kalbine beklenmedik bir sıcaklıkla dokundu. Sanki bu cümlede, onu bekleyen bir şeyler vardı. Kalbi, tanımadığı bir hisle çarpıyordu. Neden bu kadar etkilendim ki? diye düşündü. Ama kendini durduramadı; sayfaları çevirdikçe, hikaye derinleştikçe derinleşiyor, sayfalardaki her kelime sanki bir kehanet gibi onun ruhuna dokunuyordu.
Ve o sırada, kitabın ortalarına doğru, sararmış sayfaların arasına sıkışmış eski bir yüzük parçası buldu. Metalin soğukluğu eline değdiğinde, ürpertiyle karışık bir heyecan duydu. Yüzük oldukça eskiydi, üzerinde karmaşık desenler ve tanımlayamadığı bir mühür vardı. Parmağında hafifçe döndürdüğünde, içinde bir yazı fark etti: “Aşk zamanı aşar.”
Bu kelimeler beyninde yankılanırken, bir anda kitabevinin ışıkları titredi ve söndü. Derin bir sessizlik çöktü, neredeyse nefes almaya korkuyordu. Çevresinde bir karanlık, içine doğru çekilen bir boşluk vardı. Kalp atışlarını duyabiliyordu. Gözleri alışmaya çalışırken, kitabın sayfalarından gelen hafif bir parıltı fark etti. Gözlerini kısıp bakınca, sanki yüzük bir şey anlatmak istiyor gibi geldi. Kitabın içinden, adeta zamanın ötesinden gelen bir çağrı hissediyordu.
Aniden, bir güç Lina’yı kendine çekti. Dizlerinin bağı çözülmüş gibi hissetti, çevresindeki dünya yok oluyordu. etrafındaki her şey bulanıklaştı. Sanki yer altından çekiliyormuş gibi hissetti. Zaman ve mekan bir anda kaybolmuştu. Bilinçsizce yüzüğe daha sıkı sarıldı. Karanlık onu içine çekerken, içinden bir ses yankılandı: “Bırak kendini…”
Gözlerini açtığında, kendini soğuk taş duvarlarla çevrili bir odada buldu. Her şeyin kokusu, havası, rengi bile farklıydı. Hava, eski ama derin bir tarihle doluydu. Derin bir nefes aldı, ama bu nefesle birlikte içine karışık bir korku ve heyecan doldu. Üzerinde hâlâ kendi giysileri vardı, ama burası kesinlikle bildiği 2024 değildi.
Başını kaldırıp etrafına bakınca, pencere kenarındaki süslü taş işçiliği gözlerine çarptı. Sıcak sarı mum ışıkları, taş duvarlara yumuşak bir parlaklık katıyordu. Ayak sesleri duydu, uzaklardan yaklaşıyorlardı. Bir an için aklında yüzüğün fısıltısı yankılandı, elini sıkıca avucunun içine alarak kendine çekti. Yüzüğe baktığında, kalbindeki o tanıdık sıcaklığı hissetti.
Tam o sırada, kapıdan içeri, yüzünde güçlü ve keskin bir ifadeyle gelen bir adam girdi. Bakışları derindi, sanki yıllarca süren bir bekleyişin ardından, sonunda onu bulmuş gibiydi.
Bu adam, Mührün Koruyucusu’ydu.
|
0% |