@sudybo
|
Lina, karşısındaki adamın gözlerinde yoğun bir acı ve bir o kadar da kararlılık gördü. Bu bakışlar, sanki geçmişin sırlarını, uzun zamandır saklanmış bir hüznü taşıyordu. Adamın üzerinde eski dönemlere ait, işlemeli bir kıyafet vardı. Gözleri, sanki bir yük taşıyor gibiydi; içinde tanımlayamadığı bir tanışıklık ve Lina’nın ruhuna dokunan bir sıcaklık hissi vardı.
Lina, derin bir nefes alarak titrek bir sesle konuştu.
“Ben… buraya nasıl geldim?” dedi, sesinin titrediğini fark ederek. İçinde hem korku hem de tuhaf bir merak vardı.
Adam, ona daha da yaklaşıp sakin ama bir o kadar da ciddi bir ifadeyle yanıt verdi: “Yüzük… O, seni buraya getirdi. Zamanın sınırlarını aşarak buraya, beni bulmaya geldin. Senin adın Lina, değil mi?”
Lina, şaşkınlıkla adının bu yabancı tarafından bilinmesine şaşırdı. “Evet, ama siz… siz kimsiniz?”
Adam gözlerini kısarak bir an sustu, sonra yavaşça konuştu: “Ben Aric. Mührün Koruyucusu’yum. Bu krallık için beklenen, yüzüğün çağırdığı kişi sensin.”
Bu açıklama, Lina’nın kafasını daha da karıştırdı. “Yüzük… Mührün Koruyucusu… Neden ben? Buraya ait değilim. Ben… 2024 yılında yaşıyordum.”
Aric, ona yaklaştı ve yüzündeki ifadeyle sanki uzun bir arayışa son vermiş gibi, “Lina, seninle ilk karşılaşmamız değil bu. Zaman, bize oyunlar oynuyor. Ama buraya gelişin, bu yüzüğün seninle olması tesadüf değil. Krallığın kaderini değiştirecek güce sahipsin,” dedi.
Lina, Aric’in söylediklerini anlamlandırmaya çalışırken derin bir sessizlik ikisini sardı. O an, yüzüğün parmaklarına değen soğuk dokusunu hissetti ve içindeki bir şey ona Aric’e güvenmesi gerektiğini fısıldıyordu. Ancak yüzünde anlamlandıramadığı bir acı vardı; sanki çok uzun zaman önce yaşanmış bir kaybın izlerini taşıyordu.
Aric, hafif bir iç çekişle Lina’ya dönerek, “Sana her şeyi anlatacağım, ama önce buradan çıkmalıyız. Krallık büyük bir tehdit altında ve bu yolda yalnız yürümememiz gerek,” dedi.
Lina, kalbindeki belirsizliğe rağmen, bir adım atarak Aric’in yanına yaklaştı. Onu bekleyen kaderi, entrikalarla örülü bu dünyada çözmesi gerektiğini biliyordu. Ve belki de, burada gerçekten kim olduğunu keşfedecekti.
Böylece Lina ve Aric, birbirine güvenmeyi öğrenmek zorunda kalacakları, zamanda ve aşkta sınanacakları yolculuklarına adım attılar
Aric, Lina’yı taş duvarlarla çevrili uzun koridorlardan geçirerek başka bir odaya yönlendirdi. İçerisi, tarih kokan bir müzeyi andırıyordu; duvarlarda geçmiş kralların portreleri, raflarda ise kadim kitaplar ve parşömenler vardı. Odada büyülü bir hava vardı ve Lina’nın kalbi her adımda biraz daha hızlı atıyordu. Sanki bir rüyanın içindeydi; bu kadar gerçekçi bir his, bir hayal olamazdı.
Aric, Lina’nın bu şaşkınlık dolu bakışlarını fark etti. Hafif bir gülümsemeyle konuşmaya başladı:
“Burası Kraliyet Kalesi’nin iç odası. Zamanında bu topraklar büyük savaşlar görmüş ve birçok krallıkla birleşmiştir. Fakat bizim krallığımızın temeli sadece topraklardan değil, zamana dayanan bir güce de dayanır. Yüzyıllardır korunan ve krallığa hizmet eden bir sırra…”
Lina dikkatle dinliyor, ama hala yaşadığı şokun etkisindeydi. “Zaman mı?” diye sordu, kelimeleri bile zor buluyordu. “Yani… yüzüğün beni buraya getirmesi… gerçekten…”
Aric, Lina’nın elindeki yüzüğe baktı ve bir an derin bir nefes aldı. “Bu yüzük, sadece bir mücevher değil. O, bu krallığı koruyan, kadim bir mühür. Zamanında krallığın geleceğini koruma sorumluluğunu üstlenmiş olan koruyuculara bırakılmış. Ama bu mühür, yalnızca kalbinde gerçek cesaret ve doğruluk taşıyan birini çağırır. Ve yüzüğün seni buraya getirmiş olması, senin de bu hikayenin bir parçası olduğun anlamına geliyor.”
Lina’nın zihninde sorular birikmişti; bu kadar karmaşık ve destansı bir hikayenin içinde nasıl kendine bir yer bulabilirdi? Dikkatlice yüzüğe bakarak konuştu: “Ama neden ben? Ben sıradan biriyim… Eski kitaplar okumaktan başka bir şey bilmeyen biriyim.”
Aric gülümseyerek başını salladı. “Sıradan biri misin, değil misin; bunu zaman gösterecek. Ancak artık buradasın ve bu yüzden ekip arkadaşlarımızla tanışmanın zamanı geldi.”
Lina, Aric’in yanında yürümeye devam etti. Her adımda biraz daha kendine güven duymaya başladı, ama aynı zamanda kafasındaki sorular da artıyordu. Merakla Aric’e dönerek sordu: “Peki ya ekip arkadaşların? Onlar da bu sırra mı dahil?”
Aric başını sallayarak gülümsedi. “Evet, hepsi de krallığın geleceğini koruma görevine bağlı kişiler. Her biri bir yetenekle, bir görevle bu ekibin bir parçası. Yıllardır birlikteyiz ve zor zamanlarda birbirimize güvenmekten başka çaremiz yok. Seni de aramızda görmek ilginç olacak, Lina.”
Bir süre sonra Aric, Lina’yı büyük bir odaya götürdü. Burada ekibin diğer üyeleri toplanmış, kendi aralarında şakalaşıyorlardı. Odaya girdiklerinde, hepsi bir anda sessizleşip Lina’ya bakmaya başladı. Bu beş kişi, Lina için farklı bir enerji yayıyordu. İçlerinde bir aile sıcaklığı ve güven vardı.
Aric, onları birer birer tanıtmaya başladı.
“Bu, Marek. Ekipte strateji ve savaş taktikleri konusunda uzmandır,” dedi, solunda duran uzun boylu, kaslı bir adamı işaret ederek. Marek, Lina’ya geniş bir gülümsemeyle başını salladı. Yüzünde hem sert bir ifade hem de güven veren bir bakış vardı. Ancak gözlerindeki kıvılcım, neşeli ve eğlenceli bir kişiliği ele veriyordu.
“Yanında gördüğün ise, Riann,” diyerek Marek’in yanında duran ince yapılı, uzun sarı saçlı bir adamı gösterdi. “Riann, ekibin en zekilerinden biri. Krallığın en iyi şifrecisidir ve her türlü esrarengiz meseleyi çözebilir.” Riann, gözlerini kısarak Lina’ya bakıp hafif bir baş selamı verdi.
“Ve burada, Alistair,” dedi Aric, ekibin en genç üyesini işaret ederek. Alistair, kısa boylu ve enerjik biriydi. Hemen atılıp Lina’nın elini sıktı. “Neşeli, biraz da sabırsız olduğum doğru! Ama bir problem mi var, o zaman ben buradayım!” dedi.
Aric, ardından kızlardan birine yöneldi. “Bu, Elara. Güvenilir, sezgileri güçlü bir savaşçı ve aynı zamanda büyü konusunda ustadır. Aynı zamanda, grupta iyileştirici yetenekleriyle tanınır.” Elara, derin bakışları ve sakin duruşuyla Lina’ya hafifçe gülümsedi. Yüzünde, huzur ve güvenin izleri vardı.
Son olarak diğer kız üye, Nira tanıtıldı. Aric, “Nira ise bilge, sakin bir karakter. Krallığın sırlarına dair çok şey bilir ve rehberlik yetenekleriyle ekip içinde bir denge unsurudur,” dedi. Nira da Lina’ya kısa bir selam verip gülümsedi.
Lina, kendini bu grubun içinde biraz çekingen ama aynı zamanda heyecanlı hissetti. Her biri kendine özgü bir kişiliğe sahipti ve hepsi, Lina’yı kabul eden dostça bir tavır sergiliyordu.
“Güzel, böylece ekip tamamlanmış oldu,” dedi Aric, sesinde biraz rahatlamış bir ton vardı. “Bundan sonra birlikte çalışacağız. Krallıkta büyük bir kaos var ve tahtı ele geçirmeye çalışan bazı güçler, sadece bizim yüzüğün gücünü değil, krallığın bütün sırlarını ele geçirmeyi amaçlıyor.”
Lina, şaşkınlıkla Aric’e baktı. “Yani krallık tehlikede ve tüm bu sırlar, yüzüğün etrafında mı dönüyor?”
Aric, ciddi bir ifadeyle başını salladı. “Evet. Yüzük, krallığın koruyucu gücünün simgesi ve aynı zamanda onun en büyük zayıflığı olabilir. Bu yüzden, mühürlü sırlar ve eski efsaneler yüzüğün içinde saklı. Bu, zamanı aşan bir güç.”
Lina, kalbindeki karışık duygularla yüzüğe bakarken, “Zamanı aşan bir güç,” diye fısıldadı. Yüzüğün parmaklarındaki soğuk dokusu, şimdi ona güven veriyordu. Her şey bir bulmaca gibi gözükse de, bu ekiple birlikte yeni bir dünyanın kapılarını aralayacağına dair tuhaf bir his içindeydi.
Aric, Lina’nın yüzündeki kararlılığı fark ederek ona bakıp hafifçe gülümsedi. “Şimdi yolculuğumuza başlayacağız. Bu, sıradan bir mücadele değil, bir kehanetin içinde yürüyeceğimiz bir yolculuk. Ve bu yolculukta hep birlikte zaman ve mekana karşı mücadele edeceğiz.” 2 . Bölüm sonu |
0% |