Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Kimsin Sen Yusuf?

@suheda2461

 

Yatağımda hayretler içinde otururken telefonu elime aldım ve Yusuf'a mesaj atmaya başladım.

 

 

 

 

"Ölür müydün yani, bugün söylesen?"

 

Yusuf: "Biraz sabret, hiç olmazsa yarına kadar."

 

 

 

 

"Ama neden?"

 

 

 

 

Yusuf: "Nedenini yarın öğreneceksin. Tekerlekli sandalyeye bile gerek kalmadı. Yarın görüşürüz, deli kız."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Lütfen, meraktan çatlamak üzereyim yaaa. Ölüm var, kalım var. Ne malum yarın ben ölmeyeceğim."

 

 

 

 

 

 

 

 

Yusuf: "Sabret, kafanı fazla takma, başka bir şeyle meşgul ol."

 

"Sıkıntıdan patlayacağım zaten. Yapacak bir şey de yok, malum bacağım iyi olsa da aileme numara yapmalıyım, değil mi?"

 

Yusuf: "Kesinlikle, bunu bilmemeliler."

 

"Merak etme, ben sözümü tutarım."

 

 

 

"Yarın tekerlekli sandalye mi kullanmam lazım?"

 

Yusuf: "Hayır, gerek yok. Biraz bacağını aksatarak yürü ama."

 

"Tamam, aksayarak yürürüm de sen şu ilaç meselesini ve sürprizi söylesen hiç fena olmaz."

 

Yusuf: "Boşuna uğraşma, tek kelime alamazsın ağzımdan."

 

 

 

 

"Çatla hemi, diyeceğim de ben meraktan çatlıyorum şu an."

 

Yusuf: "Yarın görüşürüz, deli kız."

 

"Görüşürüz, gıcık çocuk."

 

 

 

Yusuf: "Ne yani, gıcık mı oldum şimdi?"

 

"Evet! Bir türlü söylemiyorsun da ondan."

 

Yusuf: "Sen hiç söylenince sürpriz olan bir sürpriz gördün mü?"

 

"Haklısın, görmedim. Ama bari şu serumu söyleseydin. Öleceğim meraktan, be çocuk."

 

Yusuf: "Eğer uyursan hemen sabah olur."

 

"Düşünmekten uyuyamıyorum ki."

 

 

 

 

Yusuf: "Bunun olacağını biliyordum. İyi bile dayandın, serum etkisini görünce şoka gireceğini sandım. Ama sorular soracağını tahmin etmiştim."

 

"Eee yani?"

 

Yusuf: "Yanisi şu. Şifonyerin üzerinde beyaz bir kutu var, içinde haplar olacak. İç, hemen uyursun."

 

"Beni öldürmeye çalışmıyorsun değil mi? Çünkü ölü de olsam peşini asla bırakmam sürprizimi görene kadar."

 

 

 

 

Yusuf: "Çok haklıyım, sen gerçekten deli bir kızsın."

 

"Yapma ya, gerçekten öyle miyim?"

 

Yusuf: "Evet, öylesin. İlacı al ve içtikten bir dakika içinde başını yastığına koymuş ol çünkü çabuk etki eder. Yarın da uyanman gereken saatte uyanırsın."

 

"Mucizelerin bitmek bilmiyor senin."

 

Yusuf: "Teşekkür ederim ;)"

 

 

"Rica ederim Yusuf, ben teşekkür ederim (Arigatō) :)"

 

Yusuf: "Hadi sana iyi uykular o zaman"

 

"Arigatō ;)"

 

Ne uzun yazışmıştık böyle...

 

 

Hiç vakit kaybetmeden ilaç şişesini aldım. Yanımda su olmadığını fark edince kimseye seslenmek istemedim. Ayla'yı aradım.

 

"Kuzum, bana su getirsene hayrına"

 

"Tamam abla, hemen getiriyorum."

 

 

Hızlı bir şekilde haplardan bir tane aldım, gerisini baş ucumda duran çantama attım.

 

Ayla gelince kapımı çaldı.

 

"İyi ki geldin Ayla, pijamalarımı giymem için bana yardım eder misin?"

 

"Olur abla, bu arada Yusuf abiyle aranız nasıl?"

 

 

 

 

"İyi, niye sordun? dedim.

 

Ayla, "Oh oh, iyi olsun iyi" dedi.

 

"Bana bak sen şu bacağıma dua et yoksa gösterirdim ben sana."

 

"Tamam abla, tamam, bir şey demedim. Ben sana pijamalarını getireyim. Ama hangisini giyeceksin?"

 

"Fark etmiyor kızım, getir işte birini" dedim.

 

 

Çok ağır hareketle pijamalarımı giymiştim.

 

 

 

 

Yatağıma uzandım. Ayla'ya çıkarken kapıyı kapatmasını söyledim.

 

 

 

 

Aldığım hapı ağzıma alıp baş ucumdaki sudan birkaç yudum içtim. Battaniyenin altına girerek başımı yastığa koydum.

 

 

Birden bir uyku çekmişti beni. Sanki günlerdir uyumuyormuşum gibi.

 

 

....

 

 

 

Sabah uyandım, yatağımı toplamamıştım. Malum, iyileşsem bile numara yapmam şarttı.

 

 

Üzerimi değiştirmeden pijamalarımla odadan dışarı çıkmıştım. Salona geldiğimde Yusuf'u gördüm. Pijamalarımla olduğum için biraz çekindim. Çünkü üstümde bebek mavisi pijama takımlarım, ayağımda ise köpekli pofuduk panduflarım vardı. Saçlarım da dağınık, porsuk gibiydi. Yusuf gülümsüyordu.

 

 

 

Yusuf, "Kahvaltını yap da gidelim" dedi.

 

"Aç değilim, hazırlanıp hemen geliyorum" dedim.

 

Ayla, "Nereye gidiyorsunuz abla?" dedi.

 

"Önemli bir şey değil Ayla. Halletmemiz gereken birkaç küçük iş var" dedim.

 

Ayla, "Hmm... İyi iyi, ben de Himari ile dolaşacağım. Hem kafası dağılmış olur."

 

 

"İyi düşünmüşsün canım, değil mi Yusuf?" dedim.

 

Yusuf, "Evet, evet kesinlikle." dedi.

 

Yusuf'a dönüp, "Beni bekle, hemen geleceğim." dedim.

 

Yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyordum ki kimse bir şeyden şüphelenmesin. Üstümü giyince odada birkaç dakika oyalanacaktım.

 

Beklemek istemiyordum, ne olur ne olmaz diye Yusuf'a mesaj atmıştım.

 

 

 

 

"Oyalanmalı mıyım yoksa hemen gelebilir miyim?"

 

 

Yusuf: "Hemen gelebilirsin tabii ki."

 

 

"Ohh çok şükür, ben de bir yarım saat oyalan diyeceksin sandım. Bugün kaçarın yok, bana serumun sırrını ve sürprizimi söyleyeceksin."

 

 

Yusuf: "O zaman niye hâlâ gelmiyorsun?"

 

 

"Bana deli diyene bakın hele, bence sende de var birazcık delilik."

 

Yusuf: "Arigatō."

 

"Neyse, hemen geliyorum."

 

...

 

 

 

 

Hafif diz kapaklarımın yukarısına gelen siyah bir etek giymiştim. Onun üstüne sarı, kısa kollu bir tişört giymiştim. Saçlarımı dağınık, özensiz bir topuz yaparak topladım. Ve aşağı indim.

 

 

...

 

 

 

 

"Ben geldim."

 

Ayla, "Yusuf abi, sence ablam nasıl?"

 

Yusuf, "Çok güzel. Şey yani, güzel olmuş," dedi.

 

Başımı eğdim. Utanıyordum çünkü. Gülümseyerek "Arigatō, Yusuf," dedim.

 

Ayla sevinçten havalara uçuyordu resmen.

 

 

 

 

Yusuf'a, "Otobüse binmeyelim. Garajdan arabayı alırım" dedim.

 

Yusuf, "Ehliyetin var mı, deli kız?" dedi.

 

"Elbette var, neden sordun?"

 

Yusuf, "Ehliyetin olsa bile bacağından dolayı sürebilecek misin peki?"

 

"Yaa arkadaş, bu bacağa dikiş atılması ne kötü bir şeymiş, sanki bacağım kırılmış da alçıya alınmış gibi, hiçbir aktivitemi yapamıyorum" dedim.

 

 

 

 

Yusuf, "Otobüse de binemeyiz. Ben zaten arabayla geldim" dedi.

 

"Çok iyi ettin, o zaman ben sultanım, öpüp geleyim" dedim.

 

"Yasemin Sultan, uzat bakayım yanağını, seni öpmeden gidersem işlerim ters gider" dedim.

 

Annem, "Ters gitmesin Leyla, normalde bugün sana dışarısı yasaktı ama Yusuf'a dua et" dedi.

 

 

 

 

"Tamam, tamam, söz olay, kargaşa, kavga, dövüş, adam yaralama yok."

 

Annem gözlerini devirse de bana sarıldı ve saçlarımdan öptü.

 

Arabaya binmiş gidiyorduk.

 

"Sonunda merakım gidecek" dedim.

 

Yusuf, "Yarına mı bıraksak acaba?"

 

"Ne? Sakın öyle bir şey yapmaya kalkışma çünkü ayağımda iyileşti, seni çok kötü döverim" dedim.

 

Yusuf; "Hadi canım, döver misin beni?" dedi.

 

"Evet, lütfen ya söyle artık."

 

Yusuf; "Tamam, söyleyeceğim, sabret, önce sahile gitmeliyiz" dedi.

 

"Sahile mi?"

 

"Evet, sahile" dedi.

 

"Neden ki, niye sahile gidiyoruz?"

 

"Gidince görürsün Leyla, sabırlı ol lütfen" dedi.

 

 

Sahile gelmiştik, hiç kimse yoktu.

 

Yusuf, "Suya girmemiz lazım."

 

"Neden?"

 

"Sürprizini ve ilacın nereden geldiğini görmek istemiyor musun?"

 

"İstiyorum, istiyorum tabii ki."

 

Yusuf, "O zaman ver elini ve ben bırak demeden sakın bırakma, gördüklerin için lütfen fazla şaşırma" dedi.

 

Tamam anlamında başımı salladım. Yusuf'un ellerinden tuttum ve kendimizi denizin soğuk sularına bıraktık.

 

Yusuf, "Şimdi başını suyun altına sok" dedi.

 

Ne diyorsa aynısını yapıyordum.

 

Yusuf'un elini hâlâ tutuyordum.

 

Yusuf suyun altından konuşabiliyordu.

 

Gözlerimi kocaman açmış ona bakıyordum.

 

Yusuf, "Şaşırmana ve nefesini tutmaya gerek yok, rahat rahat nefes alabilir, hatta istiyorsan sen de konuşabilirsin" dedi.

 

"Nasıl olur bu, biz suyun altında değil miyiz?" dedim, sonra şaşkınca boşta kalan elimle ağzımı kapattım.

 

Yusuf, "Suyun altındayız" dedi.

 

"Nesin sen oğlum, öcü ya da cin falan mı?" dedim.

 

 

 

 

"Melezim" dedi, sırıtarak.

 

"Ne melezi?" dedim.

 

Yusuf; "Birazdan öğreneceksin ama önce okyanus yakınlarına ulaşmamız lazım."

 

Şaşkınca; "Okyanusa mı?" dedim.

 

Yusuf ayağını yere vurmuştu ve önümüze girdaba benzeyen bir halka çıkmıştı. Girdaptan biraz daha tuhaftı çünkü yatay bir şekilde dönüyordu.

 

 

Bu koca halkanın içine girmiştik. Çok hızlıydı, saçlarım çözülmüş, tokam ise düşmüştü. Sanki suyun altında rüzgarı saçlarımda hissediyordum.

 

Bir yerde durmuştuk.

 

Yusuf, "Hazır mısın?" dediğinde evet anlamında başımı salladım.

 

Birden bire Yusuf'un üzerindeki sweatshirt kaybolmuştu.

 

"Ne oluyor lan?!" dedim.

 

Sonra ayaklarına baktım, onlar da kaybolmuş, yerini bir kuyruk almıştı.

 

 

 

"Aaaaaaaa!! Aaaaaaa! Aaaaa! diye bağırmaya başladım.

 

 

 

 

Yusuf, "Dur bağırma, bu kadar şaşırmana gerek yok" dedi.

 

"Ben sana bağırmıyorum!" dedim, arkasındaki köpek balığını göstererek.

 

"Bizi yiyecek, bizi yiyecek!" diye korkarak bağırıyordum.

 

Köpek balığı, "Korkma küçük kız, seni yemeyeceğim" dedi.

 

"Sen, sen konuşabiliyor musun?" dedim.

 

"Elbette, sadece dolaşmaya çıktım" dedi köpek balığı.

 

 

 

"İnsanlar senden çok korkuyor, ben de öyle" dedim.

 

Köpek balığı, "Biz de insanlardan korkuyoruz" dedi.

 

"Neden?" diye sordum.

 

"Denizleri, okyanusları kirletiyorsunuz, sonra av mevsimi olmadan küçük balıkları avlıyorsunuz, ardından bizleri yakalayıp büyük akvaryumlarda sergiliyorsunuz. Biz özgür hayvanlarız" dedi köpek balığı.

 

 

 

 

"Su kaynaklarını doğayı kirletmeye karşıyım. Av mevsimi değilken yavrulama zamanı balık tuttuğumuzu da hatırlamıyorum. Sergilemeye gelince, ziyaret etmiştim. Çünkü sizlerden korktuğum kadar sizleri çok seviyorum, okyanusun keşfedilmeyen yerlerini merak ediyorum. Orayı ziyarete gittiğimde, senin gibi olan köpek balıkları mutlu gibi görünüyordu, ama"

 

Köpek balığı; "Belki mutlu olanlar vardır, ama insanlar düşünmüyorlar, acaba bunun bir ailesi var mıydı, biz onu alıp götürüyoruz diye."

 

"Çok haklısın. Ama benden korkmana gerek yok. Ben farklıyım," dedim.

 

"Sen dostsun. Senin de benden korkmana gerek yok, öteki köpek balıkları gibi değilim."

 

 

 

 

"Hangi köpek balıkları gibi?" dedim.

 

"Serseri gibi oluyorlar," dedi Yusuf.

 

"Serseri? Neyse, seni sevebilir miyim acaba?" diye sordum köpek balığına.

 

"Tabii ki, iyi kız," dedi.

 

Derisi parlak ve çok kaygandı; yumuşacık ve pürüzsüzdü de.

 

 

 

 

"Hiç insan yedin mi?" diye sordum.

 

 

 

 

Köpek balığı; "Hayır ama aç olsaydım yemek zorundayım. Çünkü doğanı kanunu bu. Hayatta kalmak için büyük balık küçük balığı yer" dedi.

 

 

 

 

Köpek balığına veda ederek yolumuza devam ettik.

 

 

 

 

"Elini ne zaman bırakacağım, tutmaktan elim uyuştu" dedim.

 

"Birazdan bırakacaksın, ama eğer uyuştuysa bana sarılabilirsin" dedi Yusuf.

 

"Sarılmak mı? O zaman nasıl yüzeceksin?"

 

Yusuf, "Sorun değil, biraz dinlenir, yolumuza öyle devam ederiz. Daha sürprizini göremeden yorulmak istemezsin, değil mi?" dedi.

 

"Sürpriz mi? Sürpriz bu değil miydi?"

 

"Hayır, bu sana söylemek istediğim küçük bir sır."

 

"Melezim demiştin, annen mi deniz kızı yoksa baban mı deniz erkeği?"

 

 

 

 

Yusuf, "Annem bir deniz kızı."

 

"Peki, baban nereli?"

 

"Babam Ankara'lı," dedi.

 

Yusuf, "Sen nerelisin peki?" diye sordu.

 

"İzmir," dedim.

 

Yusuf vücudunu bana döndü ve belime sarıldı. Omuzlarından tutuyordum.

 

"Kendini serbest bırakabilirsin, ben seni tutuyorum," dedi.

 

 

 

 

Kalbim çok hızlı çarpmaya başladı. Nasıl bir yere geldiysem, ikimizin de kalp atışları net bir şekilde duyuluyordu.

 

Utanmıştım, başımı Yusuf'un göğsüne bastırdım.

 

Yusuf, "Neden kalbim böyle çarpıyor?" dedi.

 

"Bilmiyorum, bilmiyorum, anlamıyorum. Peki, benim kalbim niye böyle? Neden sesi çok rahat duyuluyor?"

 

Korkuyordum.

 

 

 

 

Yusuf'a sıkıca sarıldım. "Korkuyorum Yusuf, hep böyle atmaya devam mı edecekler? Burada ölmeyeceğim, değil mi?"

 

"Ölmeyeceksin Leyla, korkma, birazdan düzelir."

 

Git gide canım acımaya, kalbime bir şeyler batmaya başladı.

 

"Canım acıyor ama," dedim.

 

"Daha önce böyle bir şeyle karşılaşmadım. Aynısı bana da ilk defa oluyor, o yüzden anlamaya çalışıyorum ama diyecek tek bir söz bulamıyorum. Belki seninle ilk gelişimiz ondandır," dedi Yusuf.

 

 

 

 

Minicik bir balık gelip kulağıma fısıldamıştı.

 

"Birbirine aşık iki kalp, birbirlerinden farklı da olsalar, kalpleri birbirleri için çarpar. Sizler yeni ama aynı zamanda eski bir aşkın oluşmasını sağladınız. Tüm okyanuslardaki krallıklar ve okyanuslar yeşerir, bolluk ve bereket oluşur" dedi.

 

"Ne demek istiyorsun, minik balık?" demeye kalmadan balık çoktan gitmişti.

 

Yusuf'a "Onu duymadın mı?" dedim.

 

Yusuf; "Hayır, kulağına fısıldadı, duymadım. Moralini bozacak bir şey mi söyledi?" dedi.

 

"A, hayır hayır, kötü bir şey söylemedi. Ama biz yolumuza devam edelim mi? Sürprizimi merak etmeye başladım. Ve senin hayatını" dedim...

Loading...
0%