Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Mahkeme

@suheda2461

MEDYA: JAPON DAMAT: Sakura Çiçeğim Tanıtım Videosu

   

 

 

Yeterince iyi olmuştum, ötekilerin tedavisine az kalmıştı. Tutuklu yargılansalar bile iyileşmeleri gerekiyordu. Sonunda Selim denilen adi pisliği içeri tıkacaktım.

 

Bacağım çok acıyordu. Tekerlekli bir sandalyeye oturmuştum. Mahkemeye çıkacaktım. Himari umarım paniğe kapılmazdı. Yaşadıkları şok etkisi yapacaktı onda. Ve belkide ömür boyu acısını çekecekti.

 

 

 

Ama ben buna izin veremezdim. Yusuf hâlâ yanımdaydı. "Himari'yi yanıma çağırabilir misin?" dedim.

 

Yusuf gülümseyerek başını evet dercesine salladı.

 

 

 

Himari yanıma gelip "İyi misin Leyla abla?" dedi.

 

 

 

Yusuf'a, kız kıza konuşacağımızı yanımızdan uzaklaşmasını rica etmiştim.

 

 

 

"Himari, asma suratını, bunda senin bir suçun yok. Ben alışkınım bu tür olaylara. Bundan daha fazlası bile oluyordu. İnan bana, canım hiç acımıyor. Yoksa o şerefsizlerden mi korkuyorsun?"

 

 

 

"Ben, ben sadece..." deyip sustu.

 

 

 

"Korkmana gerek yok, hak ettiklerini bulacaklar."

 

 

 

"Sen bir kahramansın Leyla abla."

 

 

 

 

 

"Hayır Himari, kahraman olan sensin. Sesini duyurdun. Birçok masumun sesi oldun. Şimdi de lütfen susma. Olayı olduğu gibi anlat. Senin söyleyeceklerin, masumların kurtuluşu olacak. Haksızlık karşısında asla susma. Hakkını ara. Sadece kendi hakkını değil, başkalarının haklarını da ara. Bunu başkalarına zarar verecek şekilde yapma. Benim yaptığımı kast etmiyorum tabii. Onu yapabilirsin."

 

 

 

Himari; "Susmayacağım!" dedi sevinerek.

 

 

 

"İşte böyle! Seni böyle görmek istiyorum. Seni böyle cesur görmek istiyorum," dedim

 

 

 

"Peki, bacağın acıyor mu?" dedi.

 

"Hayır, kesinlikle acım yok."

 

 

 

 

 

"Ama seni üzgün görürsem acıyacak."

 

"Söz veriyorum Leyla abla, üzülmek yok."

 

"İşte böyle, düştüğün yerden kalk. Bir insan düştüğü yerde kalmamalı. Sürünerek de olsa yoluna devam etmeli. Ama sen sürünerek değil, kalkarak yoluna devam etmelisin canım. Çünkü sürünerek gittiğinde herkes bir açığını bulacak, seni aynı yerden yaralamak isteyecek. Bunun için ayağa kalkmalısın," dedim.

 

 

 

Sarıldı "Seninle tanıştığıma çok mutlu oldum Leyla abla."

 

Sonra devam etti. "Şey, sen benim yengem olsana."

 

 

 

 

 

"Ne?" dedim şaşkınca.

 

"Abim sana aşık oldu galiba. Baksan gözlerini senden ayırmıyor."

 

"Ne? Nasıl yani?" dedim şaşkınca.

 

Himari; "Pardon, özür dilerim, bunları konuşacak zaman değil," dedi ve yanımda gülümseyerek ayrıldı.

 

Yusuf gelmişti... Neden bu kadar tuhaf bakıyor? Herkes bana aşık olduğunu sanıyor. Neden o bakışları bir türlü ben göremiyorum? Bende mi bir anormallik var yoksa insanlarda mı?

 

 

 

Yusuf'a dönerek "İnsanlar ne tuhaflar, değil mi?" dedim.

 

 

 

 

 

"Ne gibi?" dedi.

 

 

 

Ağzımı büzerek "Bilmem," dedim.

 

Yusuf; "Bacağında ağrı sızı var mı?"

 

 

 

"Yok. Yani biraz var. Ama Himari'ye söyleme, üzülmesin. Onu yeni ikna ettim. Anlaşılan dikişlerimin çıkması uzun sürecek," dedim.

 

 

 

"Yok ya, iki günde çıkartırlar."

 

 

 

 

 

"Nasıl? Hemşire dedi iki ya da üç haftaya çıkar dedi."

 

 

 

 

 

"Pansumanıyla ilgilenirsek bir sorun kalmaz. Bildiğim bir serum var, sana onu vereceğim ama sakın çok kullanma. Hatta ben ya da Himari hallederiz. Onu yarana damlat ve bir pamukla bastırmadan üzerinden sil. Yeterli olacaktır."

 

 

 

 

 

"Nasıl bir serum bu? İşe yararsa ben de satın alırım" dedim.

 

 

 

Yusuf; Şey, aslında buralarda bulunmaz. Yani annem yurtdışından getirdi. Şimdi birazdan annem de gelir. Yanında getirmesini söyledim.

 

Keşke bu kadar zahmet vermeseydim" dedim.

 

 

 

"Zahmet değil, rica ederim. Ben teşekkür ederim deli kız" dedi.

 

 

 

"Deli olduğumu kabul ediyorsun yani" dedim gülerek

 

 

 

"Elbette, tanıştığımız için çok şanslıyım"

 

 

 

Duraksadım. Utandım.

 

 

 

"Neden? Niye? dedim.

 

 

 

"Sen olmasan kız kardeşim daha ağır bir şok yaşayabilirdi ve bu yüzden Türkiye'den gitmek isteyebilirdi.

 

Merak etme Yusuf, bunun olmasına asla izin vermem"

 

 

 

Daha tanışalı yeni olmasına rağmen kanım bir hayli ısınmıştı Yusuf'a. Sanki onu daha önceden tanıyor gibiyim.

 

 

 

Yusuf' a dönüp tebessüm etmiştim. "Kız kardeşinin isminin anlamı nedir?

 

Himari; Japon kültüründe, iyi, hoş, güzel demek" dedi.

 

 

 

"Kız kardeşin kendi ismine bir güzellik katıyor, gerçekten ona yaraşır bir isim."

 

 

 

"Çok teşekkür ederim" dedi Yusuf.

 

Peki ya annenin onun ismi ne? Yani birazdan gelecek ya, belki daha samimi bir tanışma olur"

 

 

 

Ne saçmalıyordum ben böyle, anlamadım.

 

 

 

Yusuf; "Akemi. Parlak ve güzel anlamına geliyor" dedi gülerek.

 

 

 

"Anlamını sormadım ki ama" dedim.

 

 

 

Yusuf gülerek, "Olsun, öğrenmiş oldun" dedi.

 

 

 

...

 

 

 

Yusuf yanımdan ayrılmıştı. Bir hayli çabuk dönmüştü ama. Yanında çok güzel bir kadınla bana doğru yaklaştı.

 

Leyla, bu annem. Anne, bu da Himari'mizi kurtaran asi kız Leyla" dedi.

 

 

 

"Çok memnun oldum efendim" dedim.

 

 

 

Akemi Hanım bana çok sıcak bir sarılma yapmıştı.

 

 

 

Yusuf'a doğru dönüp kısık bir sesle, "Bu arada bana asi dediğini duydum dedim.

 

 

 

Yusuf; İyi ya, arkandan konuşmuyorum ya. Asi değil misin yani? Bu arada senin numaranı deli kız diye kaydettim.

 

Ne yaptın? dedim şaşkınca.

 

 

 

Yusuf; "Seni diyorum, deli kız diye kaydettim"

 

 

 

"Hadi ya! Ben seni daha kaydetmedim. Acaba ben ne diye kaydetsem? Aklıma henüz bir şey gelmiyor. Şimdilik Yusuf diye kaydedeceğim. İlerleyen zamanlarda değiştirebilirim" dedim.

 

 

 

Akemi Hanım; "Sana minnettarım kızım." diyerek elinde siyah küçük bir ilaç şişesini bana uzattı.

 

 

 

"Umarım bu yarana iyi gelir" dedi. Sonra elimi tuttu.

 

 

 

Akemi Hanıma, Çok teşekkür ederim. Kendinizi lütfen yormayın, birazdan bu iş bitecek" dedim.

 

 

 

Akemi Hanım birden bire gülmeye başladı. "Sen gerçekten üç tane adamı tek başına mı dövdün? dedi.

 

 

 

Bende de gülmüştüm. "Duyan herkes nedense şaşırıyor" dedim.

 

 

 

"Şaşırmamak elde değil. Ben de gençken senin gibi hırçındım" dedi. Akemi Hanım.

 

 

 

"Sizinle tanıştığıma çok ama çok memnun oldum" dedim.

 

 

 

....

 

 

 

 

 

Adliyeden hem sevinerek hem de üzülerek çıkmıştım.

 

 

 

Yusuf; "Neyin var Leyla, yüzün düşmüş" dedi.

 

 

 

"Hakime aceleye getirdi kararı, on sene sence az değil mi?" dedim.

 

 

 

Yusuf; "Bunları düşünme, kafana takma. Bu bizim zaferimiz" dedi.

 

"Haklısın, bunu kutlamalıyız, ama malum bacağımın durumu" dedim.

 

Yusuf; "Sen meraklanma, bacağın en geç yirmi dört saatte iyileşecek" dedi.

 

 

 

Gülmüştüm. "Ne yapacaksın, sihir falan mı? Bu kadar çabuk sürede iyileşmem imkansız." dedim.

 

 

 

Yusuf; "Eğer müsaade edersen evinize gelip, şu verdiğim serumu nasıl kullanacağını göstereyim" dedi.

 

 

 

"Olur. Nasıl bir serum ki öve öve bitiremedin bir türlü?" dedim.

 

 

 

...

 

 

 

Eve vardığımızda Yusuf, yardım ederek beni odama çıkarmıştı.

 

Yavaş yavaş yatağıma doğru oturmuştum.

 

 

 

Odamın duvarlarındaki çizimlerime bakmıştı.

 

 

 

"Bunlar deniz kızı, hani sen anti prensestin?" dedi.

 

"Anti deniz kızı değilim ama" dedim.

 

 

 

"Neden peki?" dedi Yusuf.

 

"Dalga geçip gülmeyeceksen anlatırım" dedim.

 

 

 

Yusuf; "Peki. Söz geçmeyeceğim, lütfen anlat" dedi.

 

 

 

Duvarımdaki en büyük çizim olan gözleri kapalı olan deniz erkeğini göstererek anlatmaya başladım.

 

 

 

"On bir, on iki yaşlarında Maldivler'e gitmiştik. Yüzüyordum. Sonra dakika başlatıp saatimi kuma bıraktım, suyun altından gitmeye başladım. Amacım nefesimi kaç dakika tutabileceğimi anlamaktı. Çocuk aklı işte. Ben suyun altından yüzerek bayağı bir ilerlemiştim. Sonra çok garip bir şey görmüştüm. Başta kostüm sanmıştım. Ama değildi."

 

 

 

Yusuf; "Neydi peki?" dedi.

 

Tekrar anlatmaya devam ettim. "Şimdi güleceksin, biliyorum. O küçük bir deniz erkeğiydi. Kuyruğuna dokunmuştum, aynı balıklarınki gibi pul puldu. İlk başta korkmuştum. Ama ölü gibiydi. Yüzü çok parlaktı. Kostüm değildi, buna adım gibi eminim. Sonra ellerini tuttum, yüzüne dokundum, birden gözlerini açtı. Çok korkmuştum. Gözlerini tam net göremeden büyük parlak bir ışık gözüme çarptı. Bayılmışım, gözlerimi açtığımda o orada yoktu. Sonra birden nefesim kesilmeye başladı. Başımı sudan çıkarttım. Dinlene dinlene yüzerek saatimin olduğu yere gittim. Saatimdeki dakika ile daha bir şok oldum. Yirmi altı dakika yazıyordu. İki dakikasını saati bırakmam say, iki dakikası da sudan çıkıp saati almam. Ben yirmi iki, dakika boyunca suyun altında nefesimi nasıl tutmuştum. Suyun altında o kadar dakika boğulmadan nasıl baygın kalmıştım. Ya da ben nasıl nefes almıştım" dedim.

 

 

 

Yusuf; "Sonra ne oldu peki?" dedi.

 

 

 

"Annem ve babama söylemiştim. Ama bana inanmamışlardı. Her denize girdiğimde onu tekrar görme ümidiyle suyun altından gidiyordum. Ama o yoktu işte. Sen de inanmıyorsun biliyorum. Belki benim çok hayalci belkide keçileri kaçırdığımı düşünüyorsun"

 

 

 

Yusuf; "Sana inanıyorum" Dedi.

 

 

 

"Nasıl yani, dalga geçmeyecek misin?" Dedim.

 

 

 

Yusuf; "Öncelikle sana bir soru soracağım. Uzayın başka galaksilerinin, başka dünyaların olduğunu mu görmek isterdin yoksa okyanusun derinliklerini mi keşfetmek isterdin?" Dedi.

 

 

 

"Zor bir seçim ama ben okyanusu merak ederdim. Çünkü hem çok merak ediyorum. Denizler her zaman beni kendine çekiyor. Suyu seviyorum işte. Hem de belkide onu görebilirim." Dedim.

 

 

 

"İnsanlar sadece yüzde beşini keşfetmiş. Kim bilir oralarda daha neler var" dedim.

 

 

 

Yusuf; "Sana inanıyorum çünkü aynısını ben de gördüm." Dedi.

 

 

 

"Nasıl? Onu mu gördün?" Dedim.

 

 

 

"Evet onu çok iyi tanıyorum" dedi.

 

 

 

"Peki onunla konuştun mu? Gerçekten bir deniz erkeği mi? Soluk almadan Yusuf'a sorular sormaya devam ediyordum.

 

Yusuf; "O bir melez."

 

 

 

 

 

"Nasıl yani?" dedim.

 

Yusuf; "Annesi veya babası, birinden biri insan, diğeri deniz kızı veya deniz erkeği," dedi.

 

 

 

"Ya dalga geçmeyi bırak lütfen," dedim.

 

 

 

Yusuf; "Hayır, çok ciddiyim."

 

 

 

 

 

"Vay anasını! Yani onlar gerçekte de varlar, öyle mi?"

 

 

 

Yusuf gülümsüyordu.

 

 

 

 

 

"Çok şanslısın, resmen hayatını öğrenmişsin" dedim.

 

 

 

"Onu tekrar görebilir miyim sence?"

 

Yusuf; "Sır tutabilir misin?"

 

"Elbette, bana her zaman güvenebilirsin" dedim.

 

 

 

Yusuf elindeki ilaç şişesindeki serumu bana gösterdi

 

 

 

Yusuf; "Şimdi hemen iyileşeceksin, ancak, ailene iki gün geçene kadar hiçbir şey söyleme."

 

 

 

 

 

"Hemen iyileşmem nasıl mümkün olabilir?" dedim.

 

 

 

Yusuf; "Bana bir bez ya da bir peçete nereden bulacağımı söyle," dedi.

 

 

 

Elimle işaret ederek, "Şifonyerin üzerinde pamuk, ve disk pamuk var, hangisi işini görüyorsa onu alabilirsin," dedim.

 

 

 

Yusuf şifonyere doğru yöneldi. Bir pamuk parçasıyla geri döndü.

 

 

 

Elindeki serumu pamuğa damlattı, sonra yarama sürdü. İlk değdiğinde biraz ürktüm, sonra canım hiç acımadı.

 

Gözlerimi kocaman açmış, bacağıma bakıyordum. Nasıl olurdu da kanaması ve yara izi gitmişti? Dikişler sadece süs olarak kalmıştı.

 

 

 

Şaşkınca, "Bu, bu nasıl olur da hemen iyi gelir?" dedim.

 

Yusuf gülümsemişti. "Bundan sakın kimseye bahsetme Leyla, şimdi bacağını saracağım. Ama gazlı beze biraz tentürdiyot süreceğim, kimse şüphelenmemeli. İki gün sonra hastaneye dikişlerini çıkartmak için gidelim. Nasıl bu kadar çabuk iyi oldun diye soran olursa. kendime çok iyi baktım falan dersin" dedi.

 

 

 

"Peki ama dikişleri hissetmiyor gibiyim, neden onları kendimiz çıkartmıyoruz?" dedim.

 

Yusuf; "Doktor, şu, şu tarihte gel demedi mi sana?" dedi.

 

"Sen doktorun dediğine ne bakıyorsun? Belki başka hastanede çıkarttırdım."

 

Yusuf; "Peki madem öyle, uzat bacağını," dedi.

 

"Acımaz değil mi?" dedim.

 

 

 

Yusuf; "Korkma, hiçbir şey olmayacak," dedi ve elindeki serumu bacağıma damlattı. Serumun soğukluğundan ürkmeyeyim diye sakince üflüyordu.

 

 

 

İnanılacak gibi değildi, dikişlerin hepsi açılmıştı. Yusuf eliyle ipleri çıkarttı.

 

Şok etkisindeydim.

 

 

 

"Bunu nasıl yaptın? Lütfen söyle, söz veriyorum kimseye bir şey söylemem."

 

Yusuf; "Bugün değil, iki gün sonra öğreneceksin. Hem o zaman sana bir sürprizim var," dedi.

 

 

 

"Neden ama ben meraktan çatlarım. Bir de nasıl bir sürpriz bu?" dedim.

 

 

 

Yusuf; "İki gün sonra öğreneceksin," dedi.

 

 

 

"Ama, ama," dediğimde sözümü keserek, "Neyse, şu bacağını saralım," dedi.

 

 

 

Bacağımı sardıktan sonra Yusuf; "Ben artık gideyim," dedi.

 

 

 

Hızla; "Olmaz, gidemezsin!" dedim.

 

Yusuf; "Nedenmiş o?"

 

 

 

"Çünkü şu ilaç hakkında bilgi vermedin. Lütfen söyle, iki gün ben meraktan ölürüm. Sihir falan mı yaptın yoksa? Ya da ben rüya mı gördüm?" kafam çok karışmıştı.

 

Yusuf gülümsüyordu. Birden arkasını döndü. Gitmesine engel olmak için elini tutmuştum.

 

 

 

"Gitme ne olur! Bana bunun sırrını anlat," dedim.

 

Yusuf derin bir nefes aldı. "Peki o zaman yarına kadar sabret," dedi.

 

 

 

Ve odadan çıktı. Bu nasıl olurda mümkün olabilirdi? Sadece iki damlasıyla o ilaç bacağımı iyileştirmişti. O neydi? O ilaç nasıl bir şeydi?

Loading...
0%