Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Zalımın Oğlu

@suheda2461

Hâlâ Ayla'ya söyleniyordum. "Ah Ayla ah, ne işler açtın başıma."

 

On bin kişiden fazlasına rezil oldum resmen.

 

 

 

 

 

 

 

Alay konusu olmuştum çünkü.

 

 

 

Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nin Instagram hesabındaki en çok beğeni ve yorum alan, yani en son ki paylaşım fotoğrafına benim ağzımdan, benim hesabımdan

 

 

 

"Dün otobüste sizin öğrencilerinizden birini gördüm...Öğrenciniz kalbimi çaldı... seni bulacağım ZALIMIN OĞLU" diye bir yorum bırakmış.

 

 

 

 

 

 

 

Yanıt olarak neredeyse herkes "Zalımın oğlu" yazıp kahkaha emojileri atmış.

 

 

 

Hele Instagram mesaj kutum "Zalımın oğlunu buldun mu?"

 

 

 

 

 

 

 

"O dediğin kişi ben miyim?"

 

 

 

 

 

 

 

Gibi yazılarla dolmuştu.

 

Ayla'nın yapmış olduğu yorumu silerek yeni bir yorum bırakmıştım.

 

 

 

 

 

 

 

"Kusura bakmayın lütfen, bir önceki sildiğim yorumu kız kardeşim yazmış..."

 

 

 

Bir müddet sonra yine fazlasıyla bildirim gelmişti.

 

 

 

 

 

 

 

Bu sefer herkes "Zalımın kızı" yazılarını yazmış, gülücük atmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

Hesabımı kapatmaktan başka bir çarem yoktu anlaşılan.

 

 

 

 

 

 

 

İyi ki gizli hesaptı. Fotoğraflarımı göreceklerdi yoksa. Sonra markete dahi çıkamazdım. İstanbul'dan taşınma sebebim olurdu bu...

 

 

 

 

 

 

 

Offf şimdi ben ne yapacağım ya! Acaba kullanıcı adımı mı değiştirsem?

 

 

 

Anlaşılan kökünden kapatacağım Instagram'ı, kimseyle uğraşamazdım çünkü. En iyisi de kapatmaktı, başka seçimim de yoktu zaten.

 

 

 

Seni bacaksız seni. Sen boyundan büyük işlere kalkışırsın ha. Soracağım sana bunun hesabını, bekle sen, geliyorum. Ben şimdi oraya.

 

 

 

Bir şeyler yiyip, anneme;

 

 

 

 

 

 

 

"Ana sultan, şu küçük kızını bir ara sor bakalım hangi AVM'de?"

 

 

 

 

 

 

 

"Hayrola Leyla, bir sorun mu var?"

 

 

 

"Yok anneciğim, bir sorun yok. Küçük hanım eve gelince iki hafta dışarıya çıkamayacak, o kadar."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Niye?"

 

 

 

 

 

 

 

"Ceza verdim de ondan."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Ne cezası, neyin cezası bu ve niye ceza verdin Leyla?"

 

 

 

 

 

 

 

"Yapmaması gereken bir duruma burnunu soktu."

 

 

 

"İyi tamam, arıyorum."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Sakın benim sorduğumu söyleme, kaçmasın oradan."

 

"Tamam tamam, söylemem.. Sen de gidip dövme oralarda da, rezillik çıkmasın durduk yere," dedi annem.

 

"Hiç döver miyim, annem?" dedim.

 

 

 

Annem Ayla'yı aramış ve nereden olduğunu öğrenmişti.

 

 

 

 

 

 

 

Hiç vakit kaybetmeden hazırlanmıştım.

 

Siyah kot pantolon, beyaz şık bir gömlek giymiştim. Bu gömlekle oldukça rahat hareket edebiliyordum. Kısa kot ceketimi de almıştım.Saçımı da taradıktan sonra iki kat siyah converselerimi de giyince evden hızla çıktım.

 

 

 

 

 

 

 

Otobüse yetişebilmek için peşinden koşsamda nafileydi. Yetişemedim. Hiç vakit kaybetmeden hızlı hızlı yürümeye başladım.

 

 

 

 

 

 

 

Anneme mesaj atarak yoluma devam ediyordum.

 

 

 

 

 

 

 

"Anne, Ayla kaç saat sonra AVM'den çıkacak?"

 

 

 

"İki saat daha kalacaklar."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Tamamdır Valide sultanım."

 

Dedikten sonra annemden bir mesaj daha gelmişti.

 

 

 

 

 

 

 

"Siz ikiniz neler karıştırıyorsunuz acaba?"

 

 

 

 

 

 

 

"Bir sorun yok validem."

 

 

 

"İyi hadi bakalım. Sen öyle diyorsan, öyle olsun."

 

Hiç vakit kaybetmeden yakın olan duraktaki gelen otobüse yetiştim.

 

Bekle bakalım küçük hanım, sana yaptığının hesabını sorarım.

 

 

 

 

 

 

 

Şapşik ya, Japon çocuğa aşık olduğumu düşünüyor.

 

 

 

 

 

 

 

Ya da ne yapmaya çalışıyor, anlamıyorum doğrusu.

 

 

 

 

 

 

 

Aşktan meşkten daha önemli işlerim var benim. Öncelikle üniversitemi bitirmek, daha sonra, çalışıp kendi kazandığım para ile bir kafe açmak. Yirmi yaşıma yeni girmiştim daha, aşktan daha önemli işler düşünmeliyim. Şunun şurasında üniversiteyi bitirmeme bir yılım kalmıştı. Daha sonra hâlâ çok işim vardı. Çalışmalıydım; baba parasıyla açılan bir kafe istemiyordum, kendim emek vermedikten sonra ne işe yarayacaktı? Hazıra konmayı sevmezdim. Önce çalışmalı, sonra küçük, şirin bir kafe açmalıydım. Mini pastaların ve serinletici içeceklerin dolu olduğu bir kafe. Ailelerin rahatlıkla tercih edebileceği bir yer. Sonra o işimide büyütmeliydim. Belki tatlılardan sonra, yemekleride eklemeliydim: hamburger, pizza, kahvaltı menüleri, makarna, mantı çeşitleri, salatalar vesaire...

 

 

 

 

 

 

 

Hepsi mükemmel olurdu. En mükemmel olanı da kendi emeğimle başarmamdı.

 

 

 

 

 

 

 

AVM'ye yakın bir durakta indim. AVM'nin kapısının orada bekleyerek Ayla'yı aradım. "Neredesin sen?"

 

 

 

 

 

 

 

"Abla, valla dün anlatıklarının gazına geldim."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Sen nerede olduğunu söyle, ben sana çok güzel gaz vereceğim."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Abla, kızlar var yanımda. Eve gelince konuşsak olur mu?"

 

"Eğer AVM'yi başına yıkmamı istemiyorsan, dışarı gel. Aşağıda, ön kapının orada seni bekliyorum."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Tamam abla, sadece on dakika bekle, arkadaşlarımı yolculayıp geliyorum. Onlar arka kapıdan çıkacaklar," dedi.

 

 

 

 

 

 

 

"Hemen Ayla. Eğer on dakika dolunca hemen yanımda bitmezsen, olacakları sen düşün," diyerek telefonu kapattım.

 

Gel bakalım küçük haylaz. İyi bir ceza seni bekliyor. Hâlâ salakça bildirimler almaya devam ediyordum. Sinirim birken iki olmuştu resmen.

 

Ayla'yı beklerken Instagram silme işlemleriyle uğraşmıştım. Gelen takip isteklerini kabul etseydim, beleşe on binden fazla takipçim olurdu. Hiç umurumda bile değil, bir kere rezil olmuştum. Belki de istek atanların arasında o çocuk da vardı. İstek atanların yarısından çoğu Japon olmalıydı zaten. Ahh Ayla, ne işler açtın başıma.

 

On dakika geçmişti, hâlâ Ayla yoktu. "On bir dakika oldu Ayla, hâlâ yanımda değilsin," diye mesaj attım.

 

 

 

 

 

 

 

"Geliyorum abla, geliyorum, kapıdayım"diye bir mesaj gelmişti Ayla'dan.

 

 

 

 

 

 

 

Ayla kapıdan çıkınca, elimle gel işareti yaparak yanıma çağırdım.

 

"Canım ablam, beni çok sever, bana kıyamaz," dedi.

 

 

 

 

 

 

 

"Tabii ki çok severim. Ama bazen yaramazlık yapan kardeşlere de ceza vermek lazım," deyince

 

 

 

 

 

 

 

Ayla, "Değil mi ya, değil mi?" dedi.

 

Evet anlamında gözlerimi yumdum.

 

 

 

 

 

 

 

Bu sefer Ayla, "Şimdi sıçtım galiba," deyince kararlı gözlerle evet anlamında başımı salladım.

 

Ben böyle yapınca Ayla aniden kaçmaya başlamıştı. Hızla peşinden koştum.

 

"Gel buraya Ayla!"

 

"Abla, özür dilerim abla."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Kaçma dedim sana."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Abla, valla özür dilerim."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Sana kaçma dedim Ayla! Sinirlendirme beni, kaçma; kaçmaya devam edersen daha kötü olacak."

 

Ayla, "İmdat, yardım edin, ablam beni dövecek!" diye bağırıyordu.

 

"Ayla! Gel buraya, yoksa daha çok sinirleniyorum."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Olmaz abla, söz bir daha yapmayacağım."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Sana gel buraya dedim!"

 

Ayla'yı kovalarken, karşıma ilk çıkan kişiye toslamıştım. Tır çarptı sandım, ya da direğe mi tosladım, ne yaptım ben böyle ya?

 

 

 

 

 

 

 

Sağ olsun, düşmemek için beni tutmuştu. Yüzüne baktığımda sesli bir şekilde "AHA LAZIMIN OĞLU" dedim. Koşmaktan yorulan kafamın içi ise ZOOORT!

 

Ayla ile ikimiz aynı anda birbirimize bakıp "NEEEE?" diyebildik sadece.....

Loading...
0%