@suheda_geylan
|
Ne zaman uyuyakaldığımı bilmiyordum fakat ellerim ve ayaklarım bağlı bir şekilde koltukta iki büklüm uyuyakalmıştım, uyandığımda tüm bedenim bitmişti, her yanımda acı ve ağrı hissediyordum. “Günaydın,” dedi tam karşımda duran Elif. Ona ters bir bakış attım. Beni bu duruma çeken oydu. İçimden tüm öfkemi kusmak gelse de sadece başımı salladım. Konuşacak kadar bile enerjim yoktu. Acıkmıştım, her yanım kan, ter ve pislik içindeydi üstelik tüm bedenim aldığım darbelerle acı içindeydi. “Saat kaç?” diye sordum sadece zaman kavramını kaybetmekten bu cehennemde ne kadar kaldığımı bilememekten korkuyordum. “Öğlen oldu,” dedi sadece. Onca saat uyuduğuma inanamasam da, sanırım çektiğim acıdan bilincimi kaybetmiştim. “Bunu ye,” dedi ve önüme bir paket bisküvi koydu. Paket açık olduğundan içinden birkaç tane bisküviyi hızla yemiştim, ardından bana bir şişe su uzattı ve içmem için yardımcı oldu. Ellerim önden bağlı olduğundan kendi başıma zorlukla da olsa yiyip içebiliyordum. “Diğerleri nerede?” diye sordum benimle alakalı bir karara varıp varmadıklarını merak ediyordum. “Yakındaki bir kasabaya yiyecek almaya gitti Semih ve Emre, Burak da dışarıda odun kırıyor şömineyi yakacak,” dedi ve arkasında duran şömineyi işaret etti. Başımla onayladım. “Tuvalete gitmem gerekiyor,” dedim yavaşça Önce kaçıp kaçmayacağımı anlamak için yüzümü süzdü, sonradan o denli bitik bir halde olduğumu anlamış olacak ki ayaklarımı ve ellerimi çözmeye karar verdi. Gerçekten de kaçacak durumda değildim, desteksiz bir adım dahi atamayacak kadar güçsüzdüm. Onun desteği ile tuvalete kadar yürüdükten sonra kapıyı açıp içeri girdim. Bu kulübe o kadar eski ve bakımsızdı ki, her yer örümcek ağı ile kaplıydı, toz ve kirden zeminin asıl rengi belli olmuyordu. Çok uzun süre kalıp pis havayı solumak istemediğimden işimi gördüm ve ellerimi yıkadıktan sonra çıktım ve tekrar yerime oturdum, Elif de ellerimi ve ayaklarımı tekrar bağladı. Burak artık içeri girmiş, şömineyi yakmaya çalışıyordu. “Beni arıyorlar mı?” diye sordum abim ile ilgili bir hareketlilik var mı diye merak ediyordum anne ve babamdan zaten umudum yoktu. “Şimdilik hayır,” dedi ve elindeki odunları ateşe atmaya başladı. Hayal kırıklığı ve hüzünle derin bir nefes aldım, umut ettiğim için kendime kızdım. Saatler sonra Emre ve Semih geldiğinde hep birlikte getirdikleri şeyleri yemeye başladılar. Elif bir parça bana da uzatmıştı ancak içim almıyordu bu yüzden reddettim. Ağrıdan dolayı gözlerimi bile açamayacak kadar bitkindim. O nedenle günün büyük bir çoğunluğunu yarı uyur şekilde geçirmiştim. Bir şeyler konuşuyorlardı ancak beynim algı kapasitesini yitirdiğinden zihnim bir türlü bunu anlamıyordu. En nihayetinde çabalamayı bıraktım ve kendimi zihnimin karanlık koridorlarına bıraktım. ------------ 2 gün sonra------------- Burada geçen üçüncü gündü bu, hala daha hiçbir hareketlilik yoktu. İyice tükenmiştim, hiç enerjim yoktu. Hep birlikte dışarıda konuşuyorlardı, nihayetinde Elif içeriye girmiş birkaç dakika benimle konuşmuştu. “Beste,” dedi söze nereden başlayacağını bilemez bir halde. “Karar verdiler, seni öldürecekler. Şimdi Semih, Burak ve ben kasabaya ineceğiz, seni gömmek için gerekli malzemeleri alacak Semih,” dedi ve söylenenleri hazmetmemi bekler bir şekilde sustu. “Beni arıyorlar mı?” diye sordum tekdüze bir tonla. “Hayır ancak seni sağ bırakmakta onların işine gelmiyor şikayetçi olacağını düşünüyorlar. Neyse dur,” dedi ve elleri, kollarımı tuttu. “İpleri gevşeteceğim, biz gittikten sonra kaç, kulübeden çıktıktan sonra dümdüz aşağıya doğru koş, birkaç dakika sonra bir yol kenarına çıkacaksın, bizde Semih’i atlatacağız ve izimizi kaybettireceğiz. Polise gidip gitmemek senin kararın, sadece çok üzgün olduğumuzu bilmelisin, böyle olsun istemezdik,” dedi ve bana hüzünle baktı. Ardından da söylediği gibi ipi gevşetti. Kaçıp kaçamayacağımı bilmiyordum ancak tabi ki elimden gelen her şeyi yapacaktım. Birkaç dakika sonra kapının önünde bir hareketlilik oldu ve Emre içeriye adım attı. Bu pislik ile burada tek başıma kalmaktansa direkt olarak ölmeyi tercih ederdim. Emre burada kaldığı süre zarfı boyunca iyice çökmüştü, neredeyse benim kadar halsizdi. Bunun sebebinin madde bağımlılığı olduğunu hepimiz biliyorduk. Yavaşça kendisini karşımdaki koltuğa bıraktı ve beni yine o pis bakışlarıyla süzdü. “Eee güzelim, biraz eğlenceye ne dersin?” diye sordu bakışlarıyla neyi ima ettiğini çok net anlatarak. Ona nefretle baktım. Bana doğru yaklaşıyordu. Bense hiçbir şey yapmadan bana doğru gelmesini bekliyordum. Bana doğru eğildiğinde ona çok sert bir kafa attım. Burnundan bir anda boşanan kanlarla emindim ki burnu kırılmıştı. “Has..” diye bir küfür savurdu ve eliyle burnunu tuttu. Onun bu boşluğundan yararlandım ve ellerimi tamamen çözdüm, ayaklarım daha kolay bir şekilde ipten kurtulduğunda yerimden kalktım ve kapıya doğru koştum. O ise acıyla karışık bir kahkaha attı. Kapıyı açmaya çalıştığımda bir türlü açamıyordum. “Buna ihtiyacın var sanırım,” diye elindeki anahtarı sallıyordu. Hızla ona atıldım ancak o beni bir tüymüşüm gibi kolayca yere itti. Tam şöminenin yanına düşmüştüm, acıyla yüzümü buruşturdum ve kalkmaya yeltendim anca o çoktan tepemde bitmişti. “Önce yarım kalan işimizi tamamlayalım” dedi ve pantolonunu çözmeye başladı, tüm bedenim alarm haline geçmişti, bakışlarım bir çıkar yol arıyordu. Artık üzerime eğilmiş aramızda santimler kalmıştı ki sol tarafımda azıcık ilerdeki odun dikkatimi çekti. O tamamen bana odaklandığından yavaşça oduna uzandım ve sert bir şekilde kafasına geçirdim. Bu sefer onu yere sermiştim, eliyle kafasını tutuyor ve kafasından kanlar boşanıyordu. Yere düşürdüğü anahtarı aldım ve hemen yerimden kalkıp kapıyı açtım. Normal zamanda bu kadar hızlı hareket edemezdim ama kanımdaki adrenalin bana tüm acımı unutturmuştu. Hızla uzaklaşmak için adım atıyordum ki yaklaşık beş metre ötemde bir araç durdu. Aracın içindeki Semih ile gözlerimiz buluştuğunda tüm enerjimi kullanarak koşmaya başladım. O kadar çılgın bir haldeydim ki ağaçların arasından nereye bastığıma bile dikkat etmeyerek koşuyordum, birkaç dal yüzümü çizmişti ancak onun acısını bile hissetmiyordum. Semih’in de arkamdan geldiğini bağırışları ve adım seslerinden biliyordum ancak durmadım ve tüm gücümle koştum. Öyle dar ağaç aralarından geçiyordum ki onun sığamayacağı kadar küçük açıklıklardı. Bu nedenle beni takip etmek için biraz daha fazla oyalanıyordu. “Dur yoksa ateş edeceğim,” diye bağırdı. Durursam da ölecektim, kaçarsam da. Onu hiç dinlemedim ve koşmaya devam ettim. Havaya yayılan silah sesleri beni korkutsa da durmadım ve devam ettim. Sol kolumda keskin bir acı duyduğumda bile bakmadım ve Elif’in dediği yolu görene dek koştum. Kaç dakika boyunca bu şekilde koştuğumu bilmiyordum ancak nihayetinde bir yol bulabilmiştim. Sesler kesildiği için Semih’in beni takip etmeyi bıraktığını varsayıyordum. Şimdi sırada bir araba bulmak vardı. Allaha içimden dualar ediyordum, koşmaktan nefes nefeseydim. Berbat bir haldeydim. Ancak durmadım ve biraz daha koşar adımlarla yürümeye devam ettim. Tam umudumu kaybetmiştim ki siyah bir aracın bana doğru ilerlediğini gördüm ve kendimi yola atarak durması için ellerimi salladım. Araç yavaşlayıp tam önümde durduğunda içindekinin kim olduğuna bakmadan arka koltuğa kendimi bıraktım. “Sür lütfen,” dedim zihnim kapanmadan önce son söylediğim şey buydu. BÖLÜM SONU 16.03.2024
|
0% |