@sukunettekelimeler
|
Zeliha teyze anneme derdini açıyordu: Sefa'nın sancıları, ağrıları, uykusuz kalışları, iştahının kesilmesi... Sefa'nın iştahının hayattan kesilmesi. Aniden oturduğum yerden kalktım. Annem " Nereye?" deyip baktı. "Mutfağa." Dolabı açıp yaprakları çıkardım. İç hazırladım. Oturup bir saat boyunca sardım. Ateşe koydum tencereyi. Dolaptan yoğurt çıkarıp ayran yaptım, dolaba bıraktım sürahiyi. Sonra çekmecenin altını üstüne getirip son kalan bir paket tavukgöğsünü buldum. Onu da hazırladım. Tencerenin altını kapatıp sardığım dolmalardan bir tabağa doldurdum ve tepsiye yerleştirdim. Yanına ayran ve tatlı koydum. Annemler kokudan ve arada bir gelip ne yaptığıma baktığından ötürü anlamışlardı olayı. Tepsiyi alıp evden çıktım. Yan eve geçtim. Kapıyı Gülizar abla açtı. Hoş geldin dedikten sonra "Ben namazımı tamamlayayım, sen yabancı değilsin keyfine bak," deyip odasına gitti. Sefa'nın kaldığı odanın kapısında durdum. Kapıyı tıklattım, ses gelmedi. Yeniden tıklattım. Tam uyuyor olabileceğini düşünerek geri dönmeyi planlıyordum ki "Buyrun," sesini işittim. Tepsiyi dikkatlice tutup dirseğimle kapıyı açtım ve içeriye girdim. Selam verip yatağın yanına doğru gittim. Beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. Selamımı alıp elimdeki tepsiye baktı. "Senin için sarma yaptım," dedim ve tepsiyi kucağıma koyup yatağın boş olan kısmına dikkatlice oturdum. Iki kişilik yatakta tek kişi kaldığından bana yeterince yer vardı ve aramızdaki mesafe de uygun görünüyordu gözüme. Kapıyı da arkamdan kapatmamıştım. Doğruluğu tartışılır olsa bile şuan bunu yapmak dünyanın en önemli şeyi gibiydi benim için. "Hı?" "Senin için sarma yaptım," diye tekrarladım cümlemi. "Adını doğru söyledin bu sefer, ilk kez," dedi. Gözlerim doluydu, başımı sallayıp çatala bir sarma batırdım ve ona uzattım. "Senin için, yemeyecek misin?" Çatalı elimden alıp bana baktı. "Kendim yiyebilirim Allah'a şükür, elimde kolumda bir sıkıntı yok. Teşekkür ederim düşündüğün için Hülya," Bir kaç saniye sustu, saniyeler birbirini kovaladı. Çataldaki sarmaya bakıp "Bazı yanlışlar doğrulardan daha kıymetlidir belki," dedi ve sarmadaki bakışları karşıdaki duvara kaydı. "Belki," deyip üsteledim. "Dolmanı yemeyecek misin? Soğuyacak bak. Küserim bunları bitirmezsen." "Küsme..." dedi. "Yiyeceğim. Küsersen affettirmem kendimi. Hem incir mevsiminde değiliz, hem ben ayağa kalkıp incir toplayamam. Sonra gönlün kırık kalır." Tuttuğum gözyaşlarım firar etti. O fark etmeden silmek istedim. Nasılsa bana bakmıyordu. "Olsun," dedim kararlı bir şekilde. "İncir mevsimi olmasa bile ben öyle varsayarım. Ben varsayarım ki toplayıp getirdin, kucağıma bıraktın bir sürü inciri. Önce biraz birlikte yedik, sonra ben kalanı sakladım. İncirler barışmamıza bahane, ben küs kalmam seninle." Dudakları hafifçe kıvrıldı. Uzun zaman sonra ilk kez buna şahit olmak beni havalara uçuracaktı neredeyse. Neredeyse. Çünkü o ufak tebessüm emaresinde dahi acı saklıydı. Bir pencerenin ardına gizlenmiş nöbet tutuyordu. "Bunu duyduğuma sevindim," deyip çatalı dudaklarına götürdü. Bir kaç saniye sonra ilk sarma yenmişti. Odaya Gülizar abla girdi, o da yatağın bir köşesine ilişti. "Allah razı olsun Hülya," deyip içtenlikle gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Sefa ise sessizce yemeğini yedi. Sözümüzü tuttuk. O yedi ben de küsmedim. |
0% |