@sukunettekelimeler
|
Saniye abla konuşmasını yarıda bırakıp hafif arkama doğru baktı ve sonra tekrar bana döndü. Kime baktığını, kimi gördüğünü ve ne düşündüğünü anlamıştım. "Yazık çocuğa kızım, sana bakacak diye boynu koptu çocuğun kaç dakikadır! Kimsenin yüzüne uzun uzun bakamayan Sefa sen kaç kere kapıma gelsen ve seni görse bakışlarını çekip almayı başaramıyor doğru dürüst vallahi. Seviyor seni işte, belli. Biraz sen de yüzüne gülsen ne olur?" "Olmaz Saniye abla. Bakarsa baksın," dediğimde bir an kendimi çok gaddar hissetsem de yapacak bir şeyim yoktu. İlk konuyu açışından üç beş ay sonra yeniden Ramazan amcayla konuşmuş, yeniden bana sormalarını istemişti. Sonuçsa bir kez daha onu reddetmemdi. Ve ikinci kez soruşundan, Saniye ablanın da dediği gibi artık gözlerini benden kaçırmakta zorlanışından anlamıştım ki mantığı değildi, yüreğiydi ona bunu yaptıran. Fakat ben içimi yokladığımda bir boşlukla karşılaşıyordum. O her zamanki Sefa'ydı benim için. Seviyordum onu, hep sevmiştim ve değer veriyordum ama onun bana verdiği gibi değil. Aşk diye adlandıramıyordum duygularımı. Aşk ne bilmiyordum doğrusu. Ama onu üzmek de istemiyordum. Reddetmeme rağmen yüzüne gülersem umut vermiş olurdum. Bu yüzden ondan yalnızca kaçıyordum. Kaçıyordum evet! Ondan tarafa bakmıyor, görünce başka şeyle meşgul oluyor, yolum üstündeyse yüzüne bakmadan hızlıca yanından geçip gidiyordum. Bu ne kadar doğruydu bilmiyorum ama yapacak başka neyim vardı ki? Hem beni sevdiğini bilip, hem onu reddedip hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım ki. Asıl kötülük bu olurdu ona. "Çok fenasın Hülya. Hem öğretmenleri bilmemneleri reddettin, hem Sefa'yı istemiyorsun. Kimseyi beğenmiyorsun. Ne istiyorsun anlamadım ki? Sefa'dan iyisini mi bulacaksın?" Önümdeki soğuyan çayı dudaklarıma götürüp bir kaç saniye düşündükten sonra bardakla oynamaya başladım. Elimde evirip çeviriyordum. Saniye abla yan tarafındaki çaydanlığa uzanıp bir bardak daha çay doldururken "Sefa'nın iyiliğinden şüphem yok," dedim önce. "Eee?" dercesine bana baktı. Devam ettim. "Evlenmek bana çok ciddi geliyor Saniye abla. Bunu konuşmuştuk. Hayatı değişiyor insanın. Bu yüzden kalbimin ısınması lazım. Kalbimde o sıcaklığı hissetmeden evet demeyeceğim kimseye. Kim olduğu ne yaptığı hiç önemli değil. Ben kendimi ahzır hissetmiyorum." Anladığını belirtircesine başını salladı. Gülümsedi, gülümsedim. Şekerliğe uzanıp çayıma iki çay kaşığı şeker attım ve karıştırırken birden bardağı devirdim. Yanmamak için hızla geri kaçtığım sırada Saniye abla korkarak ufak bir çığlık atmıştı. "İyiyim, bir şey yok," dediğim esnada "Bir şey oldu mu? İyi misin?" sesini duydum biraz ötemden. Bakışlarım bir kaç saniyeliğine Sefa'ya uğradı, "Yanmadım," dedim kısaca. Endişelenmişti. Dudaklarının arasından ufak bir şükür mırıldandı ve yoluna devam edip gitti. Uzaklaşırken "Ben yandım ama..." mırıldanışını işittim. Yanlış duyup duymadığıma emin olmak için şaşkınlıkla arkasından baktığımda "Ne oldu?" dedi Saniye abla, anlam veremeyerek. "Hiiç," dedim ve önüme döndüm. Göğsümde anlamsız ve huzurumu kaçıran bir ağırlık vardı sanki, iyi hissetmedim hiç. Sefa kendi bile fısıldayarak konuştuğunun farkında değildi muhtemelen lakin ben işitmiştim... |
0% |