@sukunettekelimeler
|
"Ne yapıyorsun burada?" Sefa'nın sesini duyunca bir an ürkmüştüm. Derin bir nefes alıp "Kiraz topluyorum," diye cevap verdim ve yanımdaki kasaya elimdeki kirazları koydum. "Yardım ister misin?" "Fark etmez." Ben cevabımı verirken o çoktan yardım etmeye koyulmuştu bile. Topladığım dal bittiğinde diğerini yakalamaya çalıştım ama zıplasam da tutamadım. Çabamı ve sonuçsuz kalışını görünce Sefa dalı yakalayıp önüme uzattı. Teşekkür edip dalı tuttum ve toplamaya devam ettim. Suratımın önünden birden bir şey geçince ürkerek dalı aniden bıraktım. Böcekti! Omzuma doğru tırmanmıştı. Bir çığlık attığımda Sefa ciddiyetini hiç bozmadan bana baktı. "Ne oluyor?" "Böcek var üstümde! Alır mısın onu! At onu üzerimden Sefa! Omzumun arkasına doğru gitti." Böcekten korktuğumu elbette biliyordu ama asla bu işte bir mantık bulamıyordu. Köyde böceklerin arasında büyüyüp de nasıl hâlâ böceklerden korktuğumu hep merak ediyordu kendisi. Ben de merak ediyordum ama pek umrumda değildi. "Senden büyük mü?" dedi aniden. Şaşırmıştım. Boş boş ona baktım. "Niye bu kadar korkuyorsun ki? Senden büyük mü? Ne yapabilir sana?" derken bir yandan da yanıma gelip arkamda durdu. Haklıydı, ufacıktı ve bana zarar veremezdi ama yine de korkuyordum. Elimde değildi. Omzuma yakın bir yerde hafif bir sıyrılma ve dokunuş hissettim. Elindeki dal parçasıyla böceği yere atmıştı. Hemen yüzümü ona doğru döndüm. "Aldın dimi?" deyip emin olmak istedim. Başını sallayıp yere düşen böceği avcuna aldı ve doğruldu. Avcunu aramızda tutup böceği hafifçe bana doğru uzattı. "Baksana şuna, rengi ne kadar güzel. Çok değişik değil mi?" Sakinleştim ve hafifçe yaklaşıp avcundaki böceğe baktım. Gerçekten çok --- güzeldi! Bunu bir böceğe söylediğime inanamasam da öyleydi. Renkleri, deseni, parıltısı... "Güzelmiş gerçekten. Ama yine de üzerimde olmasın mümkünse." Gülerek böceği yere koydu ve uzanıp az evvel elimden bıraktığım dalı tekrar bana verdikten sonra kendi dalını toplamaya başladı. Kasa dolduktan sonra bir kasa da onlar için toplamaya karar verdik. O da tamam olunca gelirken getirdiğim el arabasını ötedeki ağacın altından alıp kirazlarımızın yanına getirdim. "El arabası mı getirdin?" "Buradan eve kadar kasayı taşıyınca parmaklarım acıyor. Böyle daha kolay." Sefa başını salladıktan sonra bir kaç saniye düşünceli göründü. Bu sırada ben de bir kasayı alıp el arabasına koymak üzere kaldırdım. "Dur dur koyma." "Neden?" Yanıma gelip el arabasının iki kolundan tuttu ve tıpkı çocukken yaptığı gibi "İster misin bir tur atmak? Arabam son model hanımefendi ve hizmetinizde," deyip sırıttı. Güldüm. "Bakalım ne kadar hızlı gidebiliyor!" deyip rahat edebileceğim bir pozisyonda el arabasına oturdum ve kenarına tutundum. "Hazır mısın? Sıkı tutun! Bir, iki, üç!" Sefa'nın üç demesiyle hareketlenmiş, ağaçların arasında hızla yol almaya başlamıştık. Rüzgâr suratıma vuruyordu ve bu hisse bayılıyordum. İkimiz de gülüyorduk. İkinciye dönerken "Biliyorum ki pek hafif değilim, yeter bu kadar! Durabilirsin!" diye bağırsam da bir tur daha attırmıştı. "Biz alışkınız kızım!" Sonunda tur bitti ve kasaların yanında durduk. Ben gülsem de o nefes nefeseydi. Biraz soluklandıktan sonra çimlerin üzerine oturdu. El arabasından inmiştim. "Hadi şimdi sen bin," deyip ona baktım. Bana delirmişim gibi bakarak karşılık verdi. "Ne bakıyorsun öyle be? Binsene." "Saçmalama Hülya. Biryerini acıtacaksın sonra." "Of ya! Bin diyorum işte. Binsen ne olur!? Korkuyor musun yoksa şoförlüğümden?" "Yoo neden korkayım." "Göster bakalım korkmadığını." Bana ithaf ettiği "Sen iflah olmazsın," bakışları eşliğinde el arabasına oturdu ve tutundu. "Kemerleri bağlayın, kalkışa hazırız!" deyip bir besmele çektim ve el arabasını tüm gücümle ittim. Sefa da pek ağır sayılmazdı zaten. "Vaaay! Tebrikler Hülya. Süper gidiyorsun!" Fakat ben bir çeyrek turda durmak zorunda kaldım çünkü bu kadar dayanabilmiştim. Sefa gülerek indi ve biraz soluklanmama müsaade etti. Sonrasında el arabasının iki kolunu tutup yürümeye başladı. Ona yetiştim. Kasaların yanına ulaştık. Kasaları el arabasına koyup bahçeden çıktık ve eve doğru gittik. |
0% |