@sukunettekelimeler
|
Hayat ölümle doğuma aynı anda kapı açardı. Kardeşim, vefat eden arkadaşımın ismini aldı. Abdullah Orhan oldu adı. Bir soğuk mermere, mezar taşına ise gencecik arkadaşımın ismi yazıldı: Orhan Yaldızcı. Taşa isim kazınırken içimize de acı kazındı elbet. Herkes suskundu, herkes kederliydi köyde. Ağlayan kardeşimi annemden alıp uyutmaya çalıştım. Başaramadım. Sinirlerim yıpranmıştı, annem de bunu bildiğinden üzerime gelmiyordu. Bebeği geri alıp kendisi ilgilendi. Yarın teyzem gelecek, anneme destek olacaktı. Şayet benim anca kendime yararım vardı şu bir kaç gündür. Yarın gelecek olan sadece teyzem değildi. Sefa da taburcu olup eve dönecekti. Yarını bir yanım iple çekerken bir yanım korkuyordu yüzleşmekten. Ama sonunda elbet yüzleşecektim. Yüzleşmek zorundaydım. Onu görecektim. Gördüm. Keşke onu son görüşümdeki gibi tebessümle kıvrılabilseydi dudakları. Öyle uzaktı ki iyi olan tüm duygulara. Bu acı, bu fırtına, bu yıkılış hiç yakışmamıştı ona. Olduğu odaya girecektim ama kapıda kaldım, cesaretimi toplamaya çalıştım. Bu sırada Ramazan amcanın sesini işittim. Ramazan amca geçen bir kaç kez bana beni gelin alacağını ima ettiğinden beri ondan biraz çekinip kaçıyordum. Ona gülüp daha küçüğüm diye geçiştiriyordum. Her şey şimdi ne kadar farklıydı oysa. Uzun zaman sonra seslerini duyuyordum. "Ölenle ölünmüyor ki oğlum... Ağlama. Ne oldu birden? Dur şöyle düzelteyim örtüyü. Ağrın mı var yine?" "Çok canım yanıyor baba. Duramıyorum yerimde ama kıpırdayınca daha da beter acıyor. Ne zaman geçecek bu? Hiç geçmeyecek gibi geliyor. Bu yara hiç iyileşmez gibi duruyor." Canının yandığı sesinden belliydi. Sanki bu ses ona ait değil gibiydi. Kapıyı tıklatıp içeriye doğru bir adım attım. Bakışlar bana çevrilmişti. Gözlerim onu bulamadı, bulmadı ilkin. Dayanamayacağımı düşünüyordum. Ramazan amcaya bakıp "Ben geçmiş olsun demeye gelmiştim..." derken sesim çatallıydı. "Sağ ol kızım. Otur şöyle istersen." "Yok, anneme yardım etmem lazım. Daha teyzem gelmedi de, bebek huysuz bugün. Hem Sefa da dinlensin." Ramazan amca başını salladıktan sonra varlığını idrak ettiğim, hakkında konuşsam da tarafına bakamadığım Sefa'ya çevirdim bakışlarımı. Gözlerine tutundum. Yorgundu, bitkindi, yaralıydı, yastaydı, canı yanıyordu. Anlayabiliyordum feri sönen bakışlarından. "Geçmiş olsun Sefa. Allah şifa versin. Dua ediyoruz sana. Bir şeye ihtiyacın olursa çekinme." "Allah razı olsun Hülya, sağ ol. Duanı esirgeme yeter." "Esirgemem elbette. Yine uğrarım ben, görüşürüz," deyip kaçarcasına odadan çıktım. İşte o anlarda şahit olmuştum, tutunduğum gözlerinde tutunacak yer kalmadığına... Ruhuna bir oyuk açılmıştı sanki. Oraya düşmüştü tüm güzellikleri. |
0% |