Yeni Üyelik
24.
Bölüm

• Sonraya Saklanan Sözler

@sukunettekelimeler

Ramazan amcanın akşam gelip de en sevdiği böreği yiyememesi, benim o böreği yapamamam, kızı olarak gördüğü Hülyasının gelini de olacağını bilememesi, artık yüzümüze bakıp gülememesi, Zeliha teyzeden her akşam kahve isteyememesi, Selma'yı hâlâ küçük bir çocuk gibi sevememesi, Sefa'yla akşamları yaptıkları baba-oğul sohbetlerini yapamaması, şu evin kapısından girememesi ve çok daha fazlası kocaman bir boşluk olmuştu içimizde. Üç haftadır tek çıt yoktu etrafta sanki. Herkesin neşesi toz olup uçmuş, bir rüzgâra kapılıp savrulmuştu. Gözümün önüne babamla Sefa'nın cenazede birbirlerine sıkıca sarılışları geldi. Selma'nın ağlamaktan harap olması, Zeliha teyzenin kendini sessizliğe vurması...

Hayat devam ediyordu kimilerine. Kimileri ise yalnızca hayata devam etmeye çalışıyordu.

"Zeliha artık biraz daha toparladı çok şükür. Selma da öyle."
Annem kaşığını çorbasına daldırdı ve bir yudum aldı.

"Sefa nasıl?"
Onunla pek görüşememiştik. Kısaca başsağlığı dilemiştim ve cenaze koşturması yaşamıştık ama içinde neler olup bittiğinden habersizdim. Bir yanım gidip ona sıkıca sarılmak, başını omzuma yaslamak ve teselli vermek istiyordu. Öte yanım ise bunu yapamayacağını bildiği için dua etmekle yetiniyordu.

Babam lokmasını yutup "Olabildiği kadar iyi," diyerek bana baktı. "Dirayetliydi maşallah. Canı ne kadar yansa da Allah'a sığınıyor işte. Teselliyi en güzel yerde arıyor."

Başımı salladım yavaşça. Onun en çok da bu yanına hayrandım. Gücünü inancından alıyordu.

Babam bir kaç dakika araya giren sessizlikten sonra "Bugün konuştum onunla," dedi. "Babasının vefatı nedeniyle daha evvel söyleyemediğimi, o gün o olay yaşanmasaydı akşam aslında bunu konuşacağımızı anlattım. Evliliğinize rızan ve rızam olduğunu, o ne zaman uygun görürse o zaman istemeye gelmelerini söyledim. Daha babasının vefatı çok taze, biraz beklemek istediğini söyledi. Ayrıca, önce seninle bi görüşmek istedi. Bir ara oturup konuşursunuz ayrıntıları."

Başımı salladım. Doymuştum artık, tabağımı sıyırıp masadan kalktım ve odama geçtim.

*

Ertesi gün bahçede çardakta oturuyordum, Sefa yanıma geldi. Onu görünce kan dolaşımımın hızlanması olayına alışamamıştım bir türlü. Soluklarımın kesilmesine, kalbimin daha hızlı atışına... Onca zaman vücudum hiçbir farklı tepki vermezken şu bir buçuk aya yakındır yüreğimi yerinden çıkarıyordu. Hayretlik bir işti.

"Konuşabilir miyiz?"

"Tabi."

Karşıma oturdu, arkasına yaslanıp ellerini kucağına indirdi. Direkt konuya gitmişti. "Kabul etmişsin."

"Evet."

"Neden şimdi?"

"Hı?"

"Neden ilk ikisinde değildi de, üçüncüsünde kabul ettin?"

"..."


Ne cevap verecektim? Nasıl mantıklı bir şekilde açıklayabilirdim ki? Düşünmeye, kelimeleri toparlamaya çalıştım. Henüz ben bir şey diyemeden araya giren zamanı o doldurup tekrar konuşmaya başlamıştı.

"Son dedim diye mi? Giderim dedim diye mi? Aileme ve bana bunu yapmama neden olmak istemediğin için mi? Tarafsız bir karar almanı etkiledi, değil mi? Tamam, vazgeçiyorum. Gitmeyeceğim. Zaten artık gidemem. Dört olsun. Yeniden düşün. Gideceğimi unut. Sayma bunu."

"Olmaz, hayır," dedim sertçe. Kaşlarımı çatmıştım istemsizce.

"Ne demek olmaz? Sorun etme, fikrin değişse de açıklarım ben herkese. Zorda bırakmam seni. Yahut, kendim vazgeçtim derim."

Gözlerim doldu. Neden onu isteyerek, severek kabul ettiğime inanması bu kadar zordu ki? Zorla bir şey yapacak bi kadın değildim ben, biliyordu. Bu kadar mı mesafe döşemiştim aramıza, bu kadar çok mu kırmıştım umutlarını? Yoksa onun mu hisleri ve kararları değişmişti geçen zamanda?

"Vazgeçmemi mi istiyorsun? Yoksa sen mi vazgeçtin?" diye sordum kırık sesimle.

"Eğer sağlıklı bir karar vermediysen, gerekirse vazgeçmeni istiyorum. Kendini değil beni ve ailemi düşünerek karar verdiysen, vazgeçmeni istiyorum. Benim bir şeyden vazgeçtiğim yok. Ama gerekirse senden senin için vazgeçerim."

"Ben vazgeçmem. Bencilce de olabilir ama senin için de olsa senden vazgeçmem. Sen de yapma. Hem, üç son dedin, söz verdin," diye içimden geçenleri aramıza bıraktım ve ona baktım.

Bakışları dolu dolu olan nemli gözlerime takıldı. Bir yeri sızlamış gibi, usulca yutkundu. Yavaşça başını salladı. "Tamam," dedi yalnızca. Sanki daha çok şeyler söyleyecekti ama bilerek susuyordu. Galiba konuşmamız bitmişti. Ayağa kalkıp gitmeye yeltendi ama vazgeçip döndü.

"Teşekkür ederim. Çiçekler--- Neyse, şimdi olmaz. Sonra söylerim. Görüşürüz. Allah'a emanet ol."

Hızla uzaklaştı. Ne söylemek isteyip de sonraya sakladığını merak ederek orada biraz daha oturdum. Ardından düşüncelere daldım. Hazır gözlerim dolmuşken, Ramazan amcanın olmayışına ve onu özleyişimize ağladım. Sefa'nın gözlerindeki sızıya ve mutluluğa ağladım. Onu çok sevsem de hâlâ evlilikten korktuğuma ağladım.

Loading...
0%