Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27 • Leyl Ve Nehar •

@sukunettekelimeler

Olmuyordu işte. Sevgi her seferinde üstün geliyordu. Ne kırgınlık kalıyordu ne kızgınlık.

🍂


Kalbi küt küt atıyordu genç kızın. Ekrandaki okulun ismini gördükten sonra kalbinin küt küt atmaması imkansızdı zaten! Mahirle aynı okulu kazanmıştı! Mahirle aynı okulda olacaktı!

''Ayy!!'' diye gülerek kendini yatağa attı. Hem kıkırdıyor, hem yatağında yuvarlanıyordu sevinçle. Ya Mahir'in okulunda ya da abisininkinde olmak istiyordu. İlk başlara Ebuzer'in okulundan istediği iki bölümü yazmıştı ama üçüncü tercihi tutmuştu. İstanbul'a gidecekti! Sevdiği bölümü okuyacaktı!

Ekrandaki sonucu gördüğünde kocaman bir çığlık attığı için evdeki herkes hızla genç kızın odasına koşturdu. Kübra hanım kapıyı aralamış, hızlıca içeri girmiş, ''Ne oluyor kızım? Ne bağırıyorsun?!'' diye sormuştu endişeyle.

Süheyl bey rahatlayarak ''Korkuttun bizi! Bir şey oldu sandık!'' dedi kızının gayet iyi olduğunu görünce. Kendisini korkuttuğu için kızına kaşlarını çatıp bakmıştı.

Ebuzer aldı sözü hemen sonra. ''Hayırdır, ne oldu Hira?''

''Sonuçlar açıklandı!''

Hira'nın cevabı herkesin gözlerinin merakla açılmasına sebep olmuştu. Kübra hanım hızlıca kızına doğru gitti. ''Neresi?''

Genç kız cevap verdiğinde hepsi gülümsemişti, tebrik etmişti onu. Kübra hanım bir ara ''Abinin okulu olsaydı daha iyi olurdu.'' dediğinde Hira'nın morali bozulsa da aldırmadı. Ne vardı sanki omayan şeylere hayıflanmak yerine olanın mutluluğunu hissetselerdi! Kazandığı okul da gayet güzeldi. Zaten iki okul arasında çok kararsız kalarak yapmıştı tercihlerini. Şu insanoğlu ille bulunduğu anların büyüsünü olasılıklarla, ihtimallerle, keşkelerle ve olmayan diğer seçeneklerle bozmayı başarıyordu ve farkında değillerdi ama yaptıkları en büyük hatalardan biri de buydu. Kendilerine karşı yaptıkları en büyük hatalardan...

''Ben gidip Zahid'e ve sonra da kızlara haber vereyim!'' diyerek telefonunu kaptığı gibi odadan çıktı genç kız. Telefonu cebine sıkıştırıp komodinin yanından geçerken hızlıca aldığı tokasıyla saçını adalede bir şekilde topladı ve hızlı adımlarla Harun dedenin evine doğru yürümeye başladı. Yürürken de telefonunu çıkartmış, Merve'yi aramıştı. Arkadaşının telefonu açtığını anlayınca hemen atladı lafa heyecanla.

''Merve! Baktın mı sonuçlara?!''

''Evet! Tam seni arayacaktım ben de!''

''Neresi?''

''Ankara!'' diye cevap verdi Merve. ''İkinci tercihim!'' Her tercihine aynı bölümü yazdığı için arkadaşına psikoloji bölümü deme gereği duymamıştı. Hepsi birbirlerinin tercihini ezberlemişti artık ilk beşe kadar.

''Süper! Hayırlı olsun gülüm!!''

''Senin neresi?!''

''İstanbul! Mahir'in okulu. Rehberlik ve psikolojik danışmanlık!''

''Harika! Hayırlı olsun birtanem!''

Bir süre gülüşüp birbirlerini tebrik ettiler. Sonrasında Merve Ankara'dan emin olamadığından bahsetmişti biraz. Çok uzak gelmişti bir an. Ankara yazmasa, İstanbuldaki iyi okulları yazsaydı sadece, nasıl olurdu acaba diye düşünüyordu. Hem Hira ile de aynı şehirde olurlardı. Şimdi biri Ankara'da biri İstanbul'da olacaktı. Ayrı düşmüşlerdi. Üzüldü buna. Hira ise bir süre onu teselli etmek için bir şeyler söyledi. Sonrasında Zahidlerin evinin önüne geldiği için adımlarını durdurdu ve konuşmayı şimdilik sonlandırmak adına lafa girdi.

''Hiç sıkma canını kuzum. Biz hep hayırlısı için dua ettik, demek ki senin için de hayırlısı Ankara imiş. Hem Sevtap ve Zahid de orada, yalnız değilsin korkma. Zahid ile okulun çok yakın. Sevtap ile de aynı okuldasınız. Hem fena mı, birbirimizi ziyaret ederiz. Ben Ankara'ya gelirim yanına, beni gezdirirsin. Sen de İstanbul'a gelirsin, beraber gezeriz. Mesafeler bizim sevgimize engel olamaz!''

Güldü Merve. ''Olamaz tabiki!''

''Şimdi benim kapatmam gerek Merve. Yine konuşuruz tamam mı? Zahid'e müjdeli haberi vereceğim. Sonra Nihal'i arayacağım.''

''Tamamdır.''

''Hadi Allah'a emanet ol!''

''Sen de!''

Telefonu cebine koyup evin kapısını tıklattı genç kız. Aslında en başından beri deli gibi ilk önce Mahir'i aramak istiyordu ama şimdilik erteliyordu. Heyecanını biraz azaltmaya çalışıyordu Mahir'e sıra gelene dek.

Zahid, kapıyı açıp karşısında Hira'yı görünce aradığı bir şeyi bulmuş gibi bir an rahatladı ve ''Hah, ben de seni arayacaktım!'' deyip kızın içeri geçmesi için kapıyı daha çok açtı.

Hira içeriye girerken Zahid de sözüne devam ediyordu. Hiç duraklamadan konuşuyordu. ''Sonuçlar açıklanmış. Neresi tutttu? PDR mi Psikoloji mi? Memnun musun peki? Gerçi memnun görünüyorsun, yüzünde güller açmış. Bu kadar mutlu olduğuna göre kesin ilk tercihin tuttu! Yok yok, Mahir'in okulundasın kesin! Konuşsana kızım! Çatlatma adamı!''

Genç kız kendini tutamayıp gülmeye başladı. Koltuğa oturup arkasına yaslandı rahatça.

''Sen izin verirsen konuşacağım Zahid ama taramalıya bağladın iki dakikada.''

Zahid de karşıdaki koltuğa bıraktı kendine.

''İyi, hadi söyle, sustum.''

Hira, hangi okulu kazandığını mutlu bir şekilde söyledikten sonra Zahid imalı imalı gülmeye başlamıştı.

''Aha, nasıl da bildim ama! Mahir ile aynı okuldasın diye bu kadar mutlusun dimi?''

''Ne alakası var ya! İstediğim okullardan birini tutturdum diye mutluyum!''

''Tabi tabi, ben de Zahid, memnun oldum!''

''Zahid ya!''

Zahid'in 'yapma ama, beni mi kandırıyorsun' gülüşünden sonra genç kız derin bir nefes alıp verdi ve ''Uff, tamam, evet! Mahir ile aynı okuldayım diye bu kadar mutluyum.'' deyiverdi.

Zahid, suratındaki gururlu tebessümle ''Hah şöyle, zorlama.'' dedi ve odaya giren yaşlı adama çevirdi bakışlarını. ''Ooo dedem gel, gel! Bak Hira müjdeli bir haber getirmiş!''

Harun dede genç kıza hoş geldin dedikten sonra ''Neymiş müjdeli haber?'' diye sorup gözlerinin içine baktı merakla. Haberi alınca yaşlı adam da çok sevinmiş, genç kıza bir kaç soru sormuş, tebrik etmiş, biraz sohbet etmişti ve öğüt vermişti.

Onun sohbetine dalıp gidince zamanın ne kadar geçtiğini anlamamıştı Hira. Telefonunun çalması ile kendine eli cebine gitti. ''Af edersin dedecim.'' deyip izin alarak telefonun ekranına baktı. Nihal arıyordu! Nasıl da unutmuştu, onu arayacaktı! Aramayı reddedip telefonu cebine koyduktan sonra Harun dededen müsaade isteyip kalktı. Zahid, onu geçirmek için kapıya giderken bir yandan da ''Mahir'e haber vermedin mi daha?'' diye sordu arkadaşına.

''Yok ya, vermedim daha. Evdekilere söyledikten sonra buraya koştum. Elimde telefonla Merve'yi aradım onunla konuştuk buraya gelirken. Sonra sana söyledim işte. Sonra Nihal'i arayacaktım ama Harun dedenin sohbetine daldım. Kesecekler beni!''

''Eh, haklılar. Ama bana da öncelik verdiğin teşekkür ediyorum. Ben seni korurum, kesemezler.''

Hira tebessüm etti. ''Senin payın da çok büyük Zahid, bu başarıda. Çok teşekkür ederim. Hakkını helal et. Beni kontrol ettin, yol yordam gösterdin, kendime getirdin. Neyse saymayayım, sen biliyorsun zaten ne yaptığını.''

''Estağfirullah, ben arkadaşlık ve abilik görevimi yaptım.''

''Sağ ol...''

''E hadi, ara sen sizinkileri. Ben de İlyas'ı arayacağım. Merak ediyorum, o ne yapmış.''

''Aaa İlyas! Onu unutmuşum! Ben de mesaj atayım da sorayım bari.''

''Ohoo bu kızın kafa gitmiş! Mahir ile aynı okulda olunca sevinçten herkesi unutuvermişsin Hira. Siz evlenirseniz falan senin hafıza iptal, ben şimdiden söyleyeyim.''

''Dalga geçme Zahid ya!''

Delikanlı güldü ve kızı daha fazla sıkıştırmadan yollamak adına son kez ''İyi hadi, Allah'a emanet ol.'' deyip yolladı ve kapattı kapıyı. Hira eve doğru yürürken hemen telefonundan Nihal'i aradı. Arkadaşı da hemen açıvermişti.

''Kızım sen nerelerdesin ya! İnsan bir arar! Onu geçtim, arayınca açar yani!''

''Yaa çok özür dilerim güneş kızım benim! Ama açıklamam var, lütfen bana küsmee!''

Hira da Merve'den alışmış, Güneş kız diyordu Nihal'e. Ona yakışan bir sıfat olmuştu bu. Yalnız turuncu saçları yüzünden değil, güneş gibi sıcacık, içlerini ısıtan kalbi ve muhabbeti dolayısıyla da.

''Ne küsmesi yahu, ben size küsebilir miyim hiç? Hadi uzatmayalım, meraktan çatlayacağım şimdi! Sonuçlar??!!''

Hira ve Nihal de birbirlerine sonuçları söylemiş, sevinçle tebrik etmişlerdi. Aynı şehirdelerdi! Okulları biraz uzaktı ama olsun, buluşurdu onlar her fırsatta.

''Ayy inanamıyorum ya! Resmen anı şehirdeyiz Hira!Allah'ım sana şükürler olsun! Çok mutluyum! Bu okulları bize hayırlı kıl, Amin!''

''Amin!''

''Keşke Mervem de bizimle aynı şehirde olsaydı...''

''Ben de çok isterdim ama Ankara da güzel. Hem ona böyle demeyelim, üzülür sonra.''

''O baş eder bu düşüncelerle, güçlü bir kız o, biliyorsun. Hem demin konuştuk, ikinci sene İstanbul'a geçiş yaparım belki diye düşünüyor.''

''Aaa evet, olabilir! Hayırlısı olsun.''

''Kız Hira, sen abimle aynı okuldasın şimdi dimi?!''

''Evet...'' dedi genç kız usulca.

''Kıskandım şimdi bak. Abiciğimi benden çok görme imkanına sahip olacaksın.''

''Nihal...''

''Şaka şaka. İyi olmuş bence. Hem abim sana yardımcı olur bir sıkıntı olursa. Gözüm arkada kalmaz. Tabi sen de abimin etrafında dolanan birileri falan olursa bana söylersin, abiciğimi yem etmem millete. İki taraftan da en kârlı ben çıktım. Ne sen için ne abim için gözüm arkada kalıyor, oh be.''

Hira ''Deli kız...'' dedi ve güldü. Bir yandan da vicdanı yine kendini sıkıştırmaya başlamıştı. ''Abin beni bekliyor, ben de onu.'' diyememek, hâlâ diyememiş omlar canını sıkıyordu ama bir türlü cesaretini toplayamıyordu. Ne zaman söyleyecek olsa dudaklarını aralayınca cesareti puf diye sönüp gidiyor, başka bir şey geveliyordu. Korkuyordu, Nihal'in ne tepki vereceğinden. Kimi insan hoş karşılardı bu tar durumları ama kimisi de tersine soğuyuverirdi. Bilmiyordu ki Nihal, abisi ile alakalı böyle bir konuda ne yapardı...

''Öyle işte... Neyse, ben şimdi otobüse biniyorum. Sonra konuşuruz yine.''

''Sen evde değil miydin?''

''Hayır. Çarşıda bir işim vardı. Şimdi eve gideyim de evdekilere haber vereyim. Yüzlerindeki ifadeyi canlı canlı görmek için arayıp söylemiyorum. Yarım saat daha sabredeceğim artık.''

''Hıı, peki o zaman. Görüşürüz, Allah'a emanet ol.''

Aramayı sonlandırdıktan sonra rehbere girdi ve Mahir'in ismi üzerinde oyalandı bakışları. Arasa mıydı? Bu haberi ona kendisi vermek istiyordu. Normalde konuşup mesajlaşmıyorlardı, taviz tavizi doğurur diye. Ama bu seferlik aramak istiyordu. Sonunda gözüne kestirdiği bir ağacın altına oturup Mahir'i aradı. Uzun süre çalmıştı telefonu ama açmıyordu. Tam kapatmaya karar vermişti ki karşı taraftan bir ses işitti. Açmıştı! Son anda!

''Hira?''

Mahir'in sesini duyunca kalbi küt küt atmaya başlamıştı yine. Tabi bir de hasretle kavrulmaya! Telefonun karşısındaki gencin de ondan faksız olduğundan habersizdi tabi.
''Selamünaleyküm.'' dedi usulca.

''Aleykümselam.''

Hemen konuya girmek, uzatmamak istedi.

''Sonuçlar açıklandı.''

''Evet, aldım haberini.''

''Nasıl ya? Zahid söyledi mi yoksa?'' derken hayal kırıklığı ile omuzları düştü genç kızın.

''Yok yok, internette gördüm sonuçların açıklandığını. Kimse bir şey söylemedi. Eee neresi?''

Hira'nın sönen heyecanı yeniden alev almıştı. Tekrardan gülümsedi ve delikanlının sorusu cevap verdi.

''Çok sevindim, tebrik ederim Hira.''

''Teşekkür ederim. Ben de çok sevindim. Aynı okuldayız...''

''İşte bu kısımdan hem çok mutlu olup hem de nasıl korkuyorum bilemezsin...''
Hira sormadı neden korkuyorsun diye çünkü biliyordu cevabını. Uzakta olunca görüşmemek, konuşmamak, gözlerine bakmamak kolaydı ama aynı ortamda olunca duygularına yenilip taviz vermekten korkuyordu. Hira da çekiniyordu bundan ama yine de en çok mutluydu!

''Anlıyorum...'' diye sessizce bir kelime bırakabildi yalnızca aralarına. Anlıyordu evet, çünkü o da eskisine göre daha dikkatliydi. Ama Allah'ın izniyle kazasız belasız geçirmeyi diliyordu o üç yılı.

Mahir'in hafif endişeli sesini işitti. ''Kırılmadın değil mi böyle söylediğim için? Gerçekten mutlu oldum ben, sadece—''

Mahir'in sözünü farkında olmadan kesti genç kız. ''Kırılmadım tabiki Mahir. Dedim ya, anlıyorum.''

''Kırılmadığına sevindim.''

''Sanki kırılsam da sana kırgın kalabiliyorum...'' diye mırıldandı istemsizce.

''Eh, buna daha çok sevindim.'' Mahir'in sesine neşe gelmişti. Kız kendi kendine mırıldansa da o anlamıştı dediğini.

Hira utandığını hissederek alel acele girdi lafa. Hem gereksiz yere uzatmasınlardı sohbeti canım. ''Neyse, görüşürüz o zaman. Allah'a emanet ol.''

Mahir'in güldüğü sesinden anlaşılıyordu. ''Sen de Allah'a emanet ol.''

Genç kız bir süre tebessümle, pırpır atan yüreğinin sakinleşmesini bekledikten sonra telefonun kararan ekranını aydınlatıp uzun süredir sessiz kalan gruplarına girdi ve mesaj yolladı.


Hira

İlyas bey, sonuçlarınızı öğrenebilir miyiz acaba :)


Mesaj gittikten sonra kalkıp eve doğru yürümeye başladı. İçinden şükür ediyordu.

 

🍂


''Hira, nasılsın?''

Koridorda sıkıntıyla etrafa bakındığı bir anda yurtta tanıştığı arkadaşı Elif gelmişti yanına. Onu görünce sevindi genç kız. Burada en yakın arkadaşı oydu. İki haftadır tanışıyorlardı ama tanıdığı kadarıyla genç kız gerçekten samimi, iyi kalpli, düşünceli biriydi. Ha tabi bir de hayat dolu! Yine de o hayat doluluğun arkasındaki hüznü görüyordu bazen Hira, arkadaşının gözlerinde. Elif, arada bir dalıp gidiyordu çünkü...

''Sen gelmeseydin sıkıntıdan patlayacaktım ama neşenle geldin çok şükür.'' diyerek tebessüm etti kıza. Ortak noktaları vardı bir sürü, tabi farklı düşündükleri konular da yok değildi ama hepsini konuşurken zevk alıyorlardı ikisi de. Saygılı ve hoş görülüydüler. İşte tam da bundan ötürü bağlanmışlardı birbirlerine, bu kadar kısa sürede.

''E iyi ki geldim o zaman! Bahçeye çıkalım mı?''

''Önce halletmem gereken bir işim var ama iki saat uğraştım, beceremedim. Belki sen anlarsın?''

Hira, ödevini yapmıştı ve tek yapması gereken okul koridorundaki yazıcıdan çıkartmaktı ama bir türlü becerememişti! Makina kartını okuyor ama hata verip çıkartmıyordu belgeyi. Her öğrenci kartını kullanarak okuldaki bu yazıcılardan belli sayıda fotokopi çekebilme imkanına sahipti. Fakat Hira henüz bu imkandan yararlanmamıştı. Böyle şeylerden pek anlamadığı için de düzeltememişti problemi. Elif'in bu sene ikinci senesiydi bu okulda. Radyo Televizyon bölümünde okuyordu, ikinci sınıftı o. Belki o anlardı.

''Sorun ne, hemen halledelim.''

Hira kısaca sorundan bahsederken karşıdaki fotokopi makinasına doğru yürümeye başlamışlardı bile. Neyse ki çoğu kişi yemekte olduğundan ötürü başı boştu şimdi, hemen geçip uğraşmaya başladılar. Elif de bir süre çabalamış ama yapamamıştı.

''Allah Allah, böyle olmaması lazımdı ama! Neden kabul etmiyor ki?''
Sıkıntıyla bir nefes verdi ikisi de. Makinanın başında dikilmekten de olmayanı oldurmaya çalışmaktan da sıkılmışlardı. ''Acil mi işin?''

Hira yavaşça başını salladı. ''Evet, bu ders lazım. Hoca toplayacak herkesinkini.''

''Hadi yaa! Kötü oldu bu işte.'' deyip üzüldüğünü belli edercesine suratını astı Elif. Düşünüyordu, ne yapabilirlerdi?

''Ay dur, buldum! Benim bir arkadaşım var, sınıf arkadaşım. O anlar bu işlerden. Geçen sene benimkini de o düzeltmişti zaten, sağ olsun. Çağıralım mı?''

Hira ilkin ne diyeceğini bilemedi. Çağırıp yardım almak isterdi çünkü işi acildi ama kimseye rahatsızlık vermek de istemiyordu. ''Zahmet olmasın şimdi arkadaşına...''

Elif tebessüm etti ve şalının önünü düzeltti. ''Yok yok, iyi çocuktur. Sorun etmez böyle şeyleri, her zaman ne olursa koşar gelir, asla da lafını etmez. O yönden hiç çekinmem, sen de çekinme yani.''

Hira, bahsedilen arkadaşın erkek olduğunu düşünmemişti ilkin. Elif 'çocuk' deyince fark etmişti. Yine de Elif'in dedikleri içini rahatlatmıştı şayet bu zamanda herkes yaptığını bir şekilde insanların yüzüne vurmaya meraklıydı! Karşılıksız iyilik yapan, her seferinde sıkıntı etmeden insanların yardımına koşan pek kalmamıştı.

''O zaman çağırsak güzel olabilir.''

Elif, telefonunu çıkarttı bordo feracesinin cebinden. Rehberi açıp aşağı doğru indi, kararsızca bakındıktan sonra bakışlarını Hira'ya çevirdi.

''Arasam mı, mesaj mı atsam? Normalde aramam erkekleri ama şimdi mesajı görmeyebilir de...''

''Sorun etmezse aramanı, yani o yakınlık varsa ara.'' Ah, işi acil olmasa kimseyi ne aratır ne mesaj attırırdı da işte!

Elif başını sallayıp parmağını ekrana dokundurdu ve telefonu kulağına götürdü. Bir süre sonra aramanın yanıt aldığını belli eder şekilde konuştu. ''Selamünaleyküm Mahir.''

Duyduğu isimden sonrasını dinlememişti genç kız. Mahir! Elif ile aynı bölümdelerdi. Bir sınıfta on tane Mahir olma ihtimalini pek gerçekçi bulmuyordu. Ne yani, iki saattir bahsettikleri kişi Mahir miydi?! Mahir'in ne gibi bir sebeple herhangi bir kızda numarasının olduğunu, üstelik o kıza istediği zaman arayabileceği bir samimiyeti verdiğini çok merak etmişti şimdi! İçinin kıskançlık ve biraz da öfke ile hayal kırıklığı karışımı bir duyguyla dolduğunu hissetti. Farkında olmadan kollarını sıkıca birbirine dolayıp göğsünde birleştirdi. Küs çocuklar gibi yahut kızgın anneler gibi duruyordu şimdi. Dışarıdan bakınca alelade yapılmış bir hareketti ama o içten içe bu ikisini hissediyordu.

''Hira? Duydun mu beni?''

''Hı? Ne dedin? Kusura bakma, dalmışım.'' deyip dikkatini yanındaki kolunu dürten arkadaşına verdi.

''Geliyormuş şimdi.''

Yavaşça başını salladı genç kız. Bakışları koridordaki pencerede takılı kalmıştı. Mavi gökyüzüne bakıyordu ısrarla. Kendini sakinleştirmeye başladı sonra.

''Neden bu kadar abarttım ki... Mahir'e mi güvenmiyorsun Hira?! Aferin! Mahir bu ya, Mahir! Seni üzecek bir şey yapar mı hiç, yapmaz!''

İçinde iki taraf vardı ve birbirleriyle tartışıyorları sanki.

''Numarası neden Elifte peki? Neden istediği zaman onu arayabiliyor? Neden çekinmiyor?''

''Eminim ki Mahir'e sorduğun takdirde güzel bir cevabı vardır!''

''Göreceğiz!''

''Hah, geldi işte.'' deyip Hira'ya döndü Elif. Hira da bakışlarını önce kendisine bakan Elif'e, sonra da koridordun başından kendilerine doğru yürüyen gence dokundurmuştu. İçindeki onca karmaşık duyguya rağmen bir tanesi kendini baskın çıkararak kalbini çarptırıyordu böyle... Sevgi.

Mahir, Elif'in yanındaki kızı görünce bir an duraksamıştı. Öyle küçük bir andı ki fark edilmiyordu dışarıdan. Duruşuna bakılırsa pek de halinden memnun değildi. En az kendisi kadar onun da kıskanç olduğunu bildiği için anlayabiliyordu bu duruşun nedenini. Elif kendisini aramıştı. Numarası vardı onda. Ve Mahir numarasını öyle herkese veren biri değildi. Hatta gruplara da pek girmez, kendini dışarıda tutardı. Ve şimdi Hira bunları bilen biri olarak, bir kızda numarasının olduğunu görünce biraz afallamış olmalıydı. Kendini onun yerine koydu da... Kesinlikle o da kıskanırdı! Tüm bunlara rağmen Hira'nın bu duruşuna gülesi gelmişti. Dudaklarına dek gelen tebessümü bastırıp ciddileşmeye çalıştı.

Kızların önünde durup ikisine de bakmadan selam verdi delikanlı. Aslında bakışları birine gitmemek için zor duruyordu ama...

Selamı alınınca direk konuya girdi.

''Sorun neydi?''

Elif, arkadaşının yerine konuştu kısaca. Onların birbirilerinin tanıdığından habersiz olduğu için Hira'ya daha rahat hissettirmek adına kendisi lafa girmişti.

Mahir, başını sallayıp anladığını belirtti ve Hira'ya doğru döndüğünde kısa bir an onunla göz göze geldi. ''Kartını alabilir miyim?''

Hira, göğsünde birbirine bağlı olan kollarını çözüp elinde sıkıca tuttuğu kartı Mahir'e uzattı. Onun mavilerine bir an da olsa rastlayınca içindeki özlemin nasıl da kalbini kavurduğunu hissediyordu. Onunla oturup sohbet etmenin, gülmenin, dertleşmenin, şakalaşmanın, gözlerine dilediğince bakmanın hasreti... Lise bire dönmek, ikisinin de dikkat etmediği o süreçte Mahir'e dilediğince bakmak istiyordu.

''Saçmaladın ama sen Hira! Bu istediğin daha fazla günahtan başka bir şey değil!''

Kendini payladıktan sonra Mahir'in fotokopi makinasında bir şeylerle uğraşmasını izledi. İki dakikaya kalmadan kartı kendine geri uzatılmıştı.

''Buradaki sıkıntıyı hallettim ama öğrenci işlerine gidip fotokopi makinasının senin bilgisayarını tanıması için bir düzenleme yaptırman lazım. Beş dakika bile sürmüyor o da, hemen halledebilirsin.''

Genç kızın bakışları kolundaki saate kaydı. Dersin başlamasına da zaten beş dakika vardı! Öğrenci işleri diğer binadaydı, oraya gitmesi de bir beş dakika alırdı. Yok yok, yetişmeyecekti.

Bu sırada Elif'in telefonu çalınca müsaade isteyip bir kaç adım uzaklaştı ve konuşmaya başladı.

''Dersin şimdi mi başlayacak?'' Mahir, Hira'nın saate bakıp bir şeyler tarttığını fark edince soruvermişti aklına geleni.

Genç kız yavaşça başını salladı.

''O zaman sen çıkaracağın dosyayı bana gönder, benimkinden çıkartalım hemen. Yukarıdan bilgisayarımı alıp geleyim.''

Hira, tamam dercesine başını salladı. Mahir de cevap beklemeden asansöre doğru yürümeye başlamıştı bile. Kütüphane bu binada olduğu için Mahir de yukarıda ders çalışıyordu. Kendi bölümünün olduğu binaya gitmesine gerek yoktu yani, yakındaydı. Hızlıca adımladı yolu, bilgisayarını alıp aşağı indiği sırada mailine gelen dosyayı indirmeye koyuldu. Hira'nın yanına varınca tam olduğundan emin omak için dosyayı gösterdi. Sonra da çıkarttırdı. Kağıtlar makinada tek tek işlenirken Mahir, Elif'in gittiğini fark etmişti.

''Elif nerede?''

''Birileri çağırmış, gitti.''

Aslında tam şu an genç kız, Mahir'i ufak bir sorguya çekmek istiyordu ama vakti yoktu. Kağıtlar tamamlanınca Mahir hepsini alıp Hira'ya uzattı.

''Teşekkür ederim.''

''Rica ederim Hira hanım. Her zaman hizmetinizdeyiz. Sıkıntı olunca beni ara, başkalarını değil.''

Hira ''Arayan ben değildim ama neyse!'' deyip karşısındaki delikanlıya imalı bir bakış attı ve sınıfına doğru yürümeye başladı.

 

🍂


''... Sonra ben de tam dalmışım, gözüme bir şey girince gözümü ovalayıp duruyordum. Hocayı takip edemedim. Hoca da tam o sırada bana seslendi! Zaten hayat şaka gibi! Bir kere dikkatimin dağılası tuttu ömrüm boyunca, onda da hoca beni buldu! Neyse işte, ''Biliyor musun?'' diye sordu hoca. Ben de salak gibi ''Neyi?'' dedim, ama nasıl mahçubum! ''Guest kelimesinin anlamını.'' dedi hoca. Ben dalgın, mahçup ve gergin olduğum için hocanın guest dediğini anlamadım, başka bir kelime dedi sandım! ''Hayır.'' dedim. Oysa bildiğim kelime işte, guest, misafir! Hatta bir önceki gün ders boş olunca İngilizce Tabu oynamıştık, bir sürü soruyu host ve guest kelimelerini kullanarak anlatmıştım sınıftakilere, ama akıl işte! Gitti mi gidiyor! Sonra bir arkadaşım ''Hocam hayır ya, Elif biliyor onu.'' diye atıldı hemen. Bana döndü, ''Biliyorsun Elif.'' dedi. Biliyordum zaten ama farkında değilim ki ne olduğunun! ''No'' dedim yine. Bunu üzerine bu arkadaş coştu tabi, ''Ya hocam biliyor, şimdi anlayacak.'' dedi duyunca zaten bildiğimi ve anlayacağımı kast ederek. Hoca ''Tamam, sen anlat, hatırlasın.'' deyince çocuk da bana anlatmaya başladı. Hocanın bilgisayarını işaret edip konuşuyor, ben de dikkatle dinleyip çözmeye çalışıyorum kelimenin anlamını güya. ''Şimdi bu ne? Bilgisayar. Eğer bilgisayara giremiyorsam, şifremi unuttuysam ne yaparım? Diğerini kullanırım, diğer hesabı.'' falan diyor arkadaş. Misafir kullanıcıdan anlatmaya çalışıyormuş meğer! Tabi ben anlamıyorum. İyice kafam karıştı. Yine de bozuntuya vermeyip ''Anladım.'' dedim ama anlamadım.''

Elif, soluklanmak için durunca Hira girdi lafa. Gülüyordu ikisi de. ''Anlamaman çok normal! Misafir kelimesini böyle anlatmaya çalışanı da ilk defa duydum! Arkadaşın baya zeki olmalı, çok farklı düşünmüş. Eve gelen misafirden falan anlatırdım ben olsam.''

Elif gülerek başını salladı ve devam etti. ''Aynen öyle! Sonra hoca ''Ben tekrar anlatayım başka şekilde, biz ev sahibiysek ve biri bize oturmaya, çaya geliyorsa o gelenler kimdir : misafir. Bu.'' dedi. Tabi benim jeton düştü. ''Yok artık ya, bu muydu! Guest diyorlarmış insanlar, ben başka şey anlıyorum. Hayır yani yıllardır bildiğim şey! İyi de bu arkadaş bilgisayar falan anlattı, nasıl anlayayım, ben düşünsem aklıma böyle anlatmak gelmez bu kelimeyi, hoca gibi deseydi direk anlardım. Bunun için iki saattir insanları uğraştırıyoruz, geçiriyoruz dersi ya.'' diye söylendim kendi kendime. O anki ruh halimi anlatamam...''

Hira kıkırdayarak ''Ben çok iyi anlıyorum!'' dedi. O da aynı şekilde lisede ne rezillikler yaşamıştı! Sınavda yanlış sınıfa gidip inatla orada olduğunu iddia etmesini anlattı Elif'e. Buna da gülüştüler. Eski anılara dalmış gitmişlerdi. Önlerinde çay dolu kupaları, abur cubur ve meyve dolu tabakları vardı. Yurtta boş bir dinlenme odası bulmuşlar, sohbet ediyorlardı. İkisi de çok keyif almıştı. Saat ilerleyince yavaş yavaş toparlandılar. Bardaklar da tabaklar da boşalmıştı. Odalarına geçtiler.

Hira yatsı namazını kılıp biraz Kur'an okudu ve yatağına uzandı. Odada dört kişilerdi. Hepsi iyi kızlardı, kötülüklerini görmemişti. Ama çok da arkadaş canlısı değillerdi. Bu nedenle odada genellikle hep sessizlik hakim olurdu. Bu sessizlik ve herkesin kendi dünyasında yaşaması bazen işine gelse de bazen canını sıkıyordu. Lisede son sene yurtta kalmalarına rağmen ne eğlenmişlerdi! O neşeli akşamları özlemişti. Ders çalışmak hariç!

Mesajlarını kontrol edip yarınki buluşma konusunda bir aksilik olup olmadığına baktı. Yoktu. Nihal herhangi bir şey dememişti. Buna sevinerek telefonu kenarı bıraktı ve uykuya daldı.

Ertesi sabah her zamanki gibi namaz alarmı ile uyanmıştı. Oda arkadaşlarının ikisi namaz kılmıyordu ama biri kılıyordu ve uykusu da ağır olduğu için sabah namazlarını kaçırdığından bahsetmişti bir keresinde. Hira ile anlaşmışlardı, onu kaldırıyordu namaza. Yine önce elini yüzünü yıkayıp abdest aldı, sonra da kızı uyandırdı. Namazını kılmak için mescide gitti. Uzun uzun dua etti. O dua ederken Elif de mescide gelmişti. Elif namazını kılıp dua etti, Hira da bu süreçte Kur'an okumaya koyuldu. Kendisine kural koymuştu. Ya sabah namazından sonra ya da yatsı namazından sonra en az iki sayfa Kur'an okuyordu her gün. Elif ile aynı anda kalktılar. Birbirlerine ''Allah kabul etsin.'' dedikten sonra kahvaltıda buluşmak için anlaştılar ve odalarına dağıldılar. Hira üzerine siyah uzun elbisesini giymiş, elbise kısa kollu olduğu için de üstüne uygun bir ceket almıştı. Üşümek istemiyordu. Saçlarını tarayıp salık bıraktı. Aynada kendisine uzun uzun bakmıştı bu sırada. Son zamanlarda sık sık yapıyordu bunu. Saçlarında dolandırdı parmaklarını. Tesettüre girmek istiyordu ama çekiniyordu. ''Keşke üniversiteye başlamadan önce yapsaydım.'' diye düşünüyordu kimi zaman. Hem şimdi onu tanıyan herkes ilk tesettürlü haliyle tanımış olurdu ve bu onun için daha güzel olurdu. Bir yanı garipsenmekten, bir yanı sonradan bunalıp yeniden açılmaktan korkuyordu ve bu en son istediği şeydi. Kapanan birinin açılmasından oldu olası nefret etmişti. Hele zırt pırt açılıp kapanmak onu deli eden bir durumdu. Lisede böyle arkadaşları vardı ve hiç hoş bulmuyordu bunu. Oyun değildi ki bu!

Telefonuna Elif'ten mesaj gelince düşüncelerine daldığını fark edip ayrıldı aynanın önünden. Yemekhaneye indi çabucak. Tepsi alıp yiyeceği kadar bir şeyler koydu içine ve çayını da doldurduktan sonra etrafta Elif'i aradı gözleriyle. Arkadaşını köşedeki bir masada bulunca hızlı adımlarla yanına gidip karşısına oturdu. Sohbet ederek kahvaltı yapmaya koyuldular.

''Bugün birlikte gezelim mi? Üsküdar'a gideriz?''

Elif'in teklifi cazip ve güzel bir teklifti, onunla geçen hafta da Süleymaniye'ye gitmişlerdi ama bugün uyun bir zaman değildi.

''Maalesef. Çok isterdim ama bugün arkadaşımla buluşacağız. Yarın gidelim istersen?''

''Olur. Ben haftasonu boşum.''

''İyi o zaman. Anlaştık.'' deyip tebessüm etti ve çayını yudumladı Hira. Kahvaltıdan sonra odalarına çıkıp dişlerini fırçaladılar, çantalarını alıp okula doğru yürümeye başladılar. Okul yürüme mesafesinde olduğu için şanslılardı. Yine tatlı bir sohbet eşliğinde geçmişti yol. Elif kendi binasına gelince vedalaştı Hira ile. Birbirlerine iyi dersler deyip ayrıldılar.

Hira, binadan içeri giren arkadaşının arkasından baktı. İki hafta önce olan kıskançlığı sönüp gitmişti, unutmuştu. Çünkü Mahir sağ olsun, beklenmedik bir anda elinde Hira'nın en sevdiği çikolata ile bir teneffüs kızı yakalayıvermişti. Çikolatayı eline tutuşturup gülümsemiş, aniden geldiği gibi aniden gitmişti. Hira da bu jeste düşmüştü. Ufak görünen kocaman bir şeydi onun için. Mahir onu seviyordu, gereksiz kıskançlık yapmasına lüzum yoktu.

Bu düşünceler içinde girdi dersine. Tabi hoca sınıfa gelince tek düşündüğü ders olmuştu. Dikkatini derse verip gereken yerde not aldı. Ders bittikten sonra telefonunu çıkartıp gelen mesajları kontrol etti. Merve, dersi bitince onu aramasını istemişti. Memnuniyetle arayacaktı. Her gün mesajlaşsalar ve bir kaç günde bir konuşsalar da hasretleri dinmiyordu ki bu şekilde! Ah şu mesafeler... Üstelik dört gündür bir türlü birbirilerinin sesini duyamamışlardı. Sınıftan çıkıp koridorda ağır adımlarla yürümeye başladı. Telefonu kulağına tutuyordu. Bir kaç çalıştan sonra duydu can dostunun sesini.

''Selamünaleyküm!''

''Aleykümselam çiçeğim! Ayy çok özlemişim ya!''

''Ben de çok özlediiim! Sırf oraya geçiş yapabilmek için notlarımı yüksek tutacağım ve tabi bunun için de deli gibi çalışıyorum Hira! Ah ah!''

''Çalış gülüm çalış. Ben de sana dua ile destek olacağım hep!''

''Allah razı olsun. Eee nasılsın?''

''İyiyim çok şükür. Sesini duydum daha iyi oldum. Kaç gündür konuşamıyorduk.''

''Hiç sorma be! Ya sen müsait olamadın ya ben... Neyse, nasip şimdiyeymiş.''

''Aynen öyle kardeşim. Neler yapıyorsun bakalım, nasıl gidiyor?''

''Bildiğin gibi işte. Ankara'da hayatta kalma savaşı veriyorum. Hayır yani burası İstanbul gibi de değil ki çıkıp çıkıp soluğu başka yerde alsam, gezsem tozsam. Hakkını yemeyeyim, gidilecek güzel bir kaç yer var ama zaten yalnız başına tadı da çıkmıyor.''

''Sevtap ile görüşüyor musunuz?''

''Görüşüyoruz. Sağ olsun bana arkadaş oluyor. Zaten başka da arkadaşım yok. Herkes kendi teranesinde. Arada bir de Zahid yokluyor sağ olsun, bir sıkıntı var mı diye. Öyle işte.''

''Hımm. Zahid'i gördün mü hiç? O deli nasıl?''

''İlk hafta yol yordam bilmediğim için ve Sevtap da burada olmadığı için o yardımcı olmuştu bir kaç kez. Ondan beri görmedim. Eh onu da biliyorsun zaten. Ankara ile savaşımda mağlup olmak üzereyken hızır gibi yetişti sağ olsun. Ya herkes sora sora bağdat bulunur diyor ama yok, bende bilmediğim yerlerde kaybolma özelliği var kesin! Hayır yani ne kadar zor olabilir bir yere gitmek. Niye benim harita bilgim zayıf Hiraa?!''

Son cümlelerde kendinden şikayet edercesine sızlanmıştı Merve. Hira ise sadece gülüyordu arkadaşının bu haline.

''Aman be Mervişim, tek eksiğin bu olsun. Alışırsın alışırsın!''

''İnşallah!''

Hira gülümserken araya sessizlik girmişti. Ne diyeceğini düşünürken Merve tekrar söze girince ona verdi dikkatini.

''Ya dün ne oldu biliyor musun?! Allah'ım her rezillik beni buluyor!''

''Ne oldu?''

''İlyas amcama mesaj atacağım diye bizim İlyas'a atmışım! Çok salağım ben ya!''

''Yok artık! Haha! Nasıl oldu o?''

''Hiç sorma! Off! Kuzenim amcamla resim çekilip atmış. Altına da 'Amcamın en sevdiği yeğeni benim, tartışmasız konu' yazmış. Bunu bana inat yaptığını biliyorum. Şakadan hep öyle atışırdık çünkü. Sonra ben de kuzenime cevap yazdım. 'Hadi oradan, kimi kandırıyorsun' falan dedim. O da üste çıktı baya. Tabi şakalaşıyoruz. Ben de altta kalınca işin içine amcamı sokayım dedim dalgasına. Amcama mesaj attım güya! Hep o cadının yüzünden! Kafamı karıştırdı. Peş peşe yüz tane mesaj attı, ben de İlyas amcam yazan kişi yerine İlyas yazana tıklamışım ve fark etmemişim!''

Merve'nin anlattıklarına ve ses tonuna istemsizce gülüyordu Hira. ''Ne yazdın da yolladın peki çocuğa?''

''Oy oy, ne sen sor ne ben söyleyeyim o konuşmayı...''

''Yaa sordum bile! Söyle!''

''Peki ama gülmek yok! Dur direk okuyacağım sana mesajı. Nerede buu—hah buldum! Okuyorum! 'Aşk olsun beyim, gözünde değerim bu kadar mıydı? Başkaları gelmiş, senin onları daha çok sevdiğini söylüyor. O kadar dil döktüm, yok dedim, İlyas'ım yapmaz dedim ama dinletemedim! Nasıl kozlar vermişsin ellerine, bana karşı kullanıyorlar. Artık en çok beni sevdiğine inanmıyorum. Hatta beni sevdiğine de inanmıyorum. Üzüntüden yataklara düştüm iki dakikada. Mezar taşıma İlyas bey yüzünden öldü yazsınlar. Çünkü bu acıyla yaşayacak gibi değilim. Büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Elveda.' Huh! Bitti. Nasıl, iyi rezil olmuş muyum? İlyas'ın bunu okuduğu düşünsene! Allah'ım Yarabbim, neye uğradığını şaşırmıştır çocuk! Bir de amca falan da yazmamışım, yazsam belki anlardı direk.''

Hira kahkahalarını zor tutuyordu. Kendini hemen yanından geçtiği kapıdan içeriye attı ve kızlar tuvaletine girdi. Bastırdığı kahkahasını salıverdi rahatça. Bunları okurken İlyas'ın tepkisini görmeyi o kadar çok isterdi ki! Gülmekten zor konuşsa da bir kaç cümle kurabildi sonunda.

''İlyas'ı mesajı okuyup dumura uğrarken görmeyi çok isterdim! Bu kez cidden iyi rezil olmuşsun! Şahsen bana böyle bir mesaj gelse ne olduğunu şaşırırdım. Hahaha!''

''Gül, gül! Anlatanda kabahat!''

''Ne yapayım, komik! Peki İlyas ne yazdı?''

''Ne yazsın çocuk, bana ayak uydurmuş. Şaka yapıyorum falan sanmış, bozuntuya vermemiş. 'Asıl sana aşk olsun Mervenur, nasıl inanırsın başkalarına. Senin büyük hayal kırıklığından çok ben büyük bir dumura uğradım bu mesajlarla.' yazdı. Bir de gülme emojisi şeysi atmış. Sonra ben tam cevap verecekken fark ettim İlyas amcama değil de İlyas'a mesaj attığımı! Allah'ım sen tekrarından ve benzerinden koru. Amin. Hemen açıkladım işte yanlışlıkla amcama değil ona gönderdiğimi falan. Öyle...''

Hira gülerken Merve içinden İlyas'ın yanıtını geçiriverdi kendine engel olamadan.'Fark ettim zaten mesajın yanlış kişiye gönderildiğini. Ben sevdiklerimi hayal kırıklığına uğratacak adam mıyım?' yazmıştı delikanlı. Gülümsedi istemsizce.

İlyas da şaşırmıştı olanlara. Ama Merve ile uzun zaman sonra konuşmalarına vesile olduğu için de sevinmişti bu yanlış gönderilen mesaja. Merve'nin kafaya takacağını çok iyi bildiği için işi şakaya vurmuştu, kız kendini çok kasmasın diye. Ama son mesajı... O son mesajı sanki yalnızca içinden geldiği için atmıştı. Yalnızca fark ettiğini söyleyebilirdi ama o gidip son cümleyi sıkıştırıvermişti araya, çok gerekliymiş gibi. Seviyordu onu evet, tamam da, zaten biliyordu kız. Lisede üçlü olarak birbirlerine yakın olduklarını herkes biliyordu zaten. Üçünün de birbirini sevdiğini herkes anlayabiliyordu. Sıkıntı İlyas'ın şimdi bunu Merve'ye bu şekilde dile getirişinde ve bunu istemesindeydi. Hira olsa daha başka şekilde cevap verirdi, biliyordu kendisini. Mervenur farklıydı. Ama olmamalıydı. Sonradan artık rahatça şakalaşacak yahut böyle konuşacak yaşta olmadıklarını kendine hatırlatmıştı. Ama mesajlar çoktan görülmüştü. Olan olmuştu. Bundan sonrasında dikkat etmesi gerekiyordu. Aksi takdirde daha çok fire verirdi duygularından. Vermemeliydi. Mervenur için vermemeliydi. Ona pişmanlık çektirecek şeyler yapmak istemiyordu. Ona bir an bile üzüleceği şeyler yaşatmak istemiyordu. Tam da bundan korktuğu için kendisini bir güzel haşlamış, hizaya getirmiş, kararlar almıştı. Konuşmayı bitirmişti uzatmadan.

Hira, ders saatinin yaklaştığını fark edince Merve'ye veda edip kapattı telefonu. Suratında tebessümle döndü sınıfa. Bu olayı hatırlayıp gülmüştü gün içinde bir kaç kez. O ikisinin ileride yollarının birleşeceğine emindi içten içe. Hissediyordu. Dersler böyle böyle bitti.

Günün sonuna geldiğinde Nihal ile buluşmadan önce Elif'e çantasındaki fazlalık bir kaç kitabı yurda götürmesi için vermek istemişti. Sırtında ağırlık yapınca sırt ağrısı çekiyordu. Bu yüzden gezerken, bir yere giderken yanında fazlalık şeyler taşımamaya çalışıyordu. Fakülte binasına girip ikinci kata çıktı. Koridorda ilerlerken etrafa bakındı arkadaşının da dağılan öğrencilerin arasında olmasına karşın. İşte! Görmüştü arkadaşını ama tek gördüğü o değildi. Karşısındaki genci de görmüştü ve kalbi pat pat atmaya başlamıştı. Yanlarına doğru yürüdü. Elif'in Mahir'e bir şey söylediğini, bunun üzerine Mahir'in kocaman güldüğünü görünce yine kendini iki hafta önce de duyumsadığı o kıskançlık duygusunun kollarında buldu. Mahir bu denli nasıl ve neden gülmüştü? Hemen peşine de Elif gülmüştü. mAHİR Herkesle mesafeliyken Elif'e neden daha toleranslı davrandığını çok merak etmişti Hira! Ne ayrıcalığı vardı? Az önceki kalbinin pır pır edişi yavaşlamış, yerini hafif bir sızlamaya bırakmıştı. Bir an adımları dursa da devam etti yürümeye. Oradaki kız yakın arkadaşı olan Elif olmasaydı çoktan içinde büyük bir öfke oluşacaktı ama o Elifti ve iyi bir kızdı, öfke duyamıyordu kıza. Yine de kıskanıyordu ve bu kıskançlık hissi de sanki Elif'ten bir adım geri götürmüştü onu.

Elif'in bakışları etrafta gezerken Hira'yı görünce az evvel belirip silinen gülümsemesi yeniden kondu yüzüne.

''Aaa Hira!'' deyip arkadaşına elini salladı. Mahir'in bakışları da Elif'in baktığı yere çevrilivermişti aniden. Bir kaç adımda yanlarına varan genç kızın yüzündeki ifadeden bir şeylerin ters gittiğini fark etse de ne olduğunu sormadı. Şimdi zamanı değildi ama öğrenecekti inşallah.

''Arkadaşınla buluşacaktın sen, yoksa iptal mi oldu?'' diye her zamanki enerjik ses tonuyla sordu Elif, Hira'yı burada görünce.

Hira'nın sesi ise içine kaçmış gibiydi. Konuşmaya çok da istekli değildi. Üzerinde bir afallamışlık vardı.''Buluşacağım. Ben sana kitaplarımı yurda götürür müsün diye sormak için gelmiştim...''

''Tabiki! Ver sen, odana bırakırım.''

Hira yavaşça başını sallayıp kitaplarını kıza verdikten sonra ''Teşekkürler. Görüşürüz o zaman.'' dedi ve yanlarından uzaklaştı Mahir ile Elif'in. İçten içe Mahir de ardından gelsin istiyordu. Çok istiyordu. Ama ne dönüp arkasına baktı Mahir hâlâ Elif ile konuşuyor mu diye, ne de Mahir arkasından geldi. Yanına gittiği halde tek cümle konuşmamalarına anlam veremiyordu. Elif ikisini tanışmıyorlar sanıyordu belki de hâlâ. Fotokopi makinası için o tanıştırdığında tanıştıklarını falan sanıyordu belki de. Bu durum da sinirini bozdu. Gücüne gitti. Nihal'in yanına gidene dek kendi içinde bir sürü şeyi tartmış durmuştu. Her şeyi iyiye yorup kıskançlığını kenarı atmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Başaramadığı ile de kaldı.


Loading...
0%