Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36 • Gökten Dokunmuş Bir Örtü •

@sukunettekelimeler


Genç kız elindeki kitabın sayfasını çevirdi ve önüne çıkan öyküyü okumaya başladı.

Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.

- Gel seni camiye götüreyim, dedim. Bugün Cuma biliyorsun.

- Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun.

- Biliyorum ama, sebebini de gerçekten merak ediyorum? dedim.

- Ne bileyim olmuyor işte, dedi. Belki çevrenin de tesiri var. Hem pantalonumun ütüsü bozulup dizleri çıkar diye endişe ediyorum.

Gayri ihtiyari gülmeye başladım.

- Herhalde şaka yapıyorsun, dedim. Bunun için cami terk edilir mi?

- Ciddi söylüyorum. Giyimime, özellikle yeşile çok düşkün olduğumu bilirsin.

Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiselerini, mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.

- Peki, dedim. Hayatında hiç camiye gitmedin mi?

- Çocukken dedemle birkaç kez gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.

Söyledikleri beni son derece şaşırtmış, bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.

Onunla konuşmamızdan iki ay sonra kendisinin camide olduğunu söylediler. Hemen gittim. Bahçedeki namaz saflarının önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı...

Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:

- Hani, dedim. Camiye gelmeyecektin...?

Hiç sesini çıkaramadı. Çünkü, musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.

Cüneyd Suavi'nin bu öyküsü Hira'yı derinden etkilemişti. Yüzüne vuran bir tokat gibiydi. Hatta ilkin adamın bahanesini saçma bulmuş, ''nasıl olur ya'' diye düşünmüştü. Bu sebeple namaz terk edilir miydi hiç? Allah'ın emri değil miydi? Hem, sebep ne olursa olsun terk edilmezdi ki namaz. Çünkü basit bir hareketten ibaret değildi bu, Yaradan ile buluşmaktı.

Sonra bir an durup düşündü. Kendisi de çok basit nedenlerle tesettürü terk etmiyor muydu? Ya yeniden açılmak istersem, ya yapamazsam, ya bunalırsam, ya ya... Bir sürü şey sıralanabilirdi. Bunlar da bir elbisenin kırışması kadar komik geldi bir an. Allah rızası için bir şey yapmaya kalkıştıktan sonra önünde ne durabilirdi ki insanın. Önemli olan adım atmaktı, cesur olmak ve harekete geçmekti. Yarın o da hazır olmayı beklerken kendisini bir tabutun içinde, başörtüsü de tabutun üzerinde bulmayacağı ne malumdu? Ömrü ne kadar, yarına sağ mı, hiç biri kesin değildi ki. Durum buyken nasıl gaflete kapılıp yaşıyordu?

Boğazına bir acı yayılmıştı, yutkunuşu zorlaştı. Gözleri kızardı. Kitabı kapatıp ayağa kalktı ve dolabının başına geçti. Kapağı açıp içersine göz attı. Siyah eteğini ve ince kazağını aldı elleri arasına. Havalar bu hafta serindi. Üzerini giyinip bonesini taktı, siyah başörtüsünü örttü. Çantasını takıp aynanın karşısına geçti ve kendisine baktı.

Bu karşısındaki kendisiydi evet ama bir kaç dakika önceki ile aynı kişi değildi. Daha cesur, daha umutlu, daha rahat. Kendini iyi hissediyordu. Hem de hiç olmadığı kadar. Dudaklarına bir tebessüm yayıldı.

''Allah'ım sen bu kararı ve eylemi benim için hayırlı kıl. Ölene dek de koruyabilmeyi nasip et. Çokça da şükürler olsun. Amin.''

Telefonunu alıp rehbere girdi. Mahir'i aradı. Mesaj atmak istememişti çünkü ne zaman göreceği belli olmazdı. Bir kaç çalıştan sonra açılmıştı.

''Efendim?''

''Selamün aleyküm Mahir. Müsaitsen biraz acilinden buluşabilir miyiz?''

''Aleykümselam. Olur tabi de, bir sıkıntı yoktur inşallah.''

''Yok yok şükür. Sadece konuşmamız gereken bir konu var. Yıllardır konuşmamız gereken ama unuttuğumuz. Ben unutmadım.''

''Yıllardır ha... Peki, on beş dakikaya bizim bankların orada görüşürüz o zaman?''

''Tamam. Görüşürüz.''

Telefonu kapattığında genç kızın suratına muzip bir gülümseme yayıldı. O günü unutmamıştı. Mahir okulun oradaki kamelyalardan birinde oturmuş sigara içerken verdirdiği sözü.

''Offf!'' diye yüzünü buruşturmuştu ve elini bir yelpaze gibi suratının önünde sallamıştı Hira. Bakışları ânında Mahir'in mavilerine tutunmuştu. Mahir, bakışlarını kızdan çektinden sonra elindeki sigarayı söndürmüştü. Hira, Ebuzer'in yanına oturmuştu sonra. ''Ne zaman bırakmayı düşünüyorsun Mahir?'' demişti.

''Söylemesi kolay ama alıştığın bir şeyi bırakması zor.'' demişti Mahir.

''Neden zor olsun? Eğer yaptığın şey hayırlıysa, iyi bir şeyse, Allah kolaylığını verir.''

Mahir'in dudakları Ebuzerle aynı anda kıvrılmıştı. Kartları iyi oynuyordu genç kız.

Mahir'in ''Tamam Hira hanım, şöyle yapalım. Ufak bir anlaşmaya var mısın?'' deyişi kulaklarındaydı hâlâ genç kızın.

Hira şaşırmış, hemen iddialı bir şekilde gülümseyerek ''Varım.'' diye atılmıştı. Daha ne olduğunu bilmeden.

''Sen kendin için iyi ve hayırlı olan bir değişiklik yaptığında, ama gerçekten sana zor gelen bir şey; ben de sigarayı bırakacağım.'' demişti Mahir.

''İkiniz de kendinize zor gelen bir şeyi başarmış olacaksınız yani?'' diyerek açıklık getirmek isteyen Ebuzer olmuştu. Mahir başını sallayıp onayladığında Hira kendi için bunun ne olabileceğini düşünmeye başlamıştı bile. İşte bugün ne olduğunu biliyordu.

''Eee anlaştık mı?''

''Anlaştık.''

İkisi de gülümsemişti.

Yeniden gülümsüyordu. Odasından çıktığında neredeyse kapının önünden geçen Ebuzerle bodosloma birbirlerine dalmışlardı. Hira burnunu tutarak geriye doğru bir adım attı. Gülümsemesi solmuş, yerini acısını yansıtan bir ifade almıştı.

''Off burnum kırıldı!''

Ebuzer'in kaşları hafifçe havalanmış, karşısındaki kıza bakakalmıştı. Çarpışmanın etkisinden değil, gördüğü manzaranın etkisinden donakalmıştı.

''Filmlerde millet sevdiği insanlarla çarpışıyor, ben abimle. Süperiz.'' diye söylenmeye devam etti genç kız. ''Bari bu kadar hızlı çarpışmasaydık.''

Abisinden ses seda çıkmayınca kaşlarını çatıp ona baktı. ''Huhuuu, evde kimse var mı?'' diye bağırıp elini Ebuzer'in yüzü önünde salladı.

Bu bağırışı Kübra hanım da gerçek bir soru olarak algılamıştı. İçeriden seslendi. ''Herkes evde kızım, ne oldu?''

Hira güldüğünde Ebuzer de gülmüştü. Sonunda kendine gelip kardeşine göz kırptı. Gururlu ve onun adına mutluydu. ''Çok yakışmış, gözlerimi senden alamadım. Ondan donup kaldım.'' Hemen sonra az önce kızın dediklerini hatırlayıp biraz ciddileşti. ''Hem ben de seni seviyorum, o nasıl laftı öyle? Beğenmediysen, ille aşk istiyorsan bir iki aya kendi evinde Mahirle çarpışırsın artık. Tövbe Allahım ya.''

Hira ''Abbiii!!'' diye utanarak gencin omzuna vurdu. ''Ben seni özlerim ki. Burnumu kırmanı da.'' deyip yanağından öptü.

Ebuzer romantizme bağlamamak için konuyu değiştirdi. ''Eee nereye böyle?''

''Mahirle buluşmam lazım.''

''Lazım? Hayırdır?''

''Hatırlıyor musun, sen de vardın hani, biz bir anlaşma yapmıştık. Lisedeyken.'' diye başlayıp o günü hatırlattı abisine. Ebuzer de hatırlamış, yavaşça başını sallamıştı.

''Aferin kız. Kullan bütün kozlarını. Bıraksın şu velet kendini zehirlemeyi.''

Hira ''Merak etme sen, o iş bende.'' deyip gülümsedi. ''Şimdi ben gidiyorum. Dönünce konuşuruz.''

''Tamam, gecikme.''

''Merak etme, altı üstü on dakikalık işim var.''

 

🍂


Mahir kucakladığı sarı kediyi severek masaya ve banklara yaklaşıyordu. Dikkati onda olduğundan, karşısına dönüp bakmamıştı. Yalnızca arka planda bir silüet halinde Hira'nın gelip oturmuş olduğunu anlamıştı. Masanın yanına varınca bakışlarını kediden ayırıp Hira'ya çevirdi.

''Bak, sana kimi getirdim. Sarı ke--''

Cümlesi yarıda kaldı. Karşısında oturan kızı görünce bir an şaşırmış ve susmuştu. İkisinin bakışları birbirine tutunduğunda aralarına bir sessizlik çöktü. Hira sevdiceğini şaşırtmış olmanın verdiği mutlulukla gülümsedi ve bakışlarını kediye çevirdi. Uzanıp başının üzerini okşadı.

Mahir de bakışlarını uzun süredir kızın üzerinde tututğunu fark edince boğazını temizleyip kendine gelmeye çalışarak kediciğe döndü. Hâlâ etki altında olduğu ses tonundan belli oluyordu. ''Sarı, sen de benim gördüğümü görüyor musun?'' derken usulca Hira'nın karşısına oturdu. ''Biz ona sürpriz yapmak istemiştik, asıl sürprizi hazırlayan oymuş.''

Emin olmak için yeniden karşısında oturan kıza bir bakış atıp önüne döndü, yaptığına güldü. Ardından Sarı'yı masanın üzerine bırakıp oturuşunu dikleştirdi ve ciddileşti. ''Hira, ne söyleyeceksen çabuk söyle.''

Hira şaşırmıştı. ''Hayrola, işin mi vardı?'' dedi, aklına ilk gelen ihtimali söyleyerek. Bir yandan da kediye uzanıp okşamaya başladı.

''Hayır, ama burada olabildiğince kısa dursam iyi olacak.''

''Ne oldu ki?'' diye anlamayarak kaşlarını kırıştırdı genç kız. İşi yoksa acelesi neydi?

''Yanında diyorum, olabildiğince az kalsam iyi olacak. Iıımm, çok yakışmış. Yani gideyim işte, yoksa bakıp bakıp duracağım. Zor, kendine engel olmak yani.''

Mahir'in başarısız şekilde bir araya getirdiği kelimeler üzerine Hira'nın dudaklarına utangaç bir tebessüm kondu. Anlıyordu demek istediğini.

''Tamamm, anladım. Söylüyorum o zaman.''

Mahir ''Dinliyorum.'' deyip başını salladı ve parmaklarını masaya vurmaya başladı.

''Hani lisedeyken bir anlaşma yapmıştık ya. Sen kendin için iyi ve hayırlı olan bir değişiklik yaptığında, ama gerçekten sana zor gelen bir şey; ben de sigarayı bırakacağım, demiştin. Ben yaptım. Sıra sende.''

Mahir kısa sürede hatırlamıştı o günü. Kabullenerek başını hafifçe yana yatırdı. ''Tamam, hatırlıyorum. Anlaşma anlaşmadır.'' dedi ve elini cebine attı. Sigara paketini çıkartıp masanın üzerine koydu, genç kıza doğru ittirdi. ''Al, çöpe atarsın. Elime yenisini almayacağıma da söz veriyorum.''

Sözü verdi ve tutacaktı. Şimdi basitçe tamam dese de zor olacağını biliyordu. Ama söz, sözdü. Zor da olsa kolay da olsa yapacaktı.

Hira paketi alıp elinde döndürürken gülümsedi. ''Hayırlı olsun Mahir, bu da sana çok yakıştı.''

''Sağ ol,'' deyip hafifçe öksürdü genç adam. Ardından ayağa kalktı. ''Ben gidiyorum o zaman?''

''Tamam, git o zaman.''

''Görüşürüz, Allah'a emanet ol.'' dedi ve masanın içinden çıktı.

''Görüşürüz, sen de Allah'a emanet ol.''

Bir iki adım atıp uzaklaştığı sırada yeniden arkasına dönüp genç kıza baktı ve gülümseyerek önüne döndü genç adam. ''Hey yüce Rabbim, her türlü ödüllendiriyorsun, her türlü sınıyorsun.'' diye mırıldanıp uzaklaşmaya başladı.

Hira da gülümseyerek kedicikle oynamaya başladı. ''Bu erkekler de etkilenmeye çok müsait ha, işimiz zor valla.''

Kedi miyavlayıp yattı ve iyice yayıldı. Kendini okşayan parmaklardan memnundu.

''O değil de, gökten dokunmuş bir örtü gibi gözleri. Dimi? İnsanın uçan kuşları sayası geliyor.''

Kedi yeniden miyavladığında Hira kendi hâline güldü. ''Haklısın, demin erkekler etkilenmeye çok müsait diyen ben, şimdi gelmiş gökten dokunmuş bir örtü gibiydi gözleri falan diyorum. Sanırım kalbimizi çalan insanlardan etkilenmeye hepimiz fazla müsaitiz.''

 

🍂


Umutsuz olduğu bir anda sevmek, ister her insan
Birazcık şanslıysan neden olmasın
Kendinden emin değilsen, sevme
Bensiz mutluysan
Hep öyle kal

Çalan müzik genç kızın hoşuna gitmişti. Sevdiği bir şarkıydı bu. İçinden eşlik etmeye başladı. Zihninden sözler geçse de dikkatinin çoğu Nihal'deydi.

''Şu çiçeği güzel tuut!'' diye yakınıyordu arkadaşı.

Eğer her gece yattığında
Büyülü düşler sana
Benden bahsediyorsa

''Ffuuffhh daha nasıl güzel tutayım? Güzel işte?'' diye atıldı hemen.

''Biraz şöyle sola eğ bakayım,''

Hira çiçeği eğdi.

''Sola sola!''

Hemen tatlı uykundan uyan
Çünkü ben hiç uyuyamam
Seni düşündüğüm zaman

Mahir kız kardeşi ve nişanlısının atışmasına gülerek araya girdi. Hira'nın elindeki çiçeğe uzanıp kız kardeşinin soluna, kendi sağlarına doğru hafifçe eğdi.

Ben ki sevmekten hiç usanmam

''Kendine göre konuşuyor, sonra bir de bana kızıyor ya,'' diye hayıflandı Hira. Nihal'den ayırdığı bakışlarını Mahir'e çevirdi.

''Sen nasıl bu kızla yaşadın bunca yıl? Beni yarım saatte delirtti de kendisi.''

Umutsuz olduğu bir anda sevmek, ister her insan
Birazcık şanslıysan neden olmasın

''Allah kolaylığını veriyor işte.'' deyip gülümsedi Mahir.

Kendinden emin değilsen, sevme
Bensiz mutluysan
Hep öyle kal

''Abii! Hemen sattın beni! Yazıklar olsun! Çekmem bak nişan fotoğrafı falan size!''

Nihal'in çıkışı üzerine hepsi güldü.

''Ne gülüyorsunuz? Hem Hiracığım bak, abimin en değerlisi bendim. Şimdi bana karşı senin yanında cephe almış gülüyor.''

''Eee?'' dedi Hira.

''Yani gün gelir senin de karşında durur, başkalarıyla bir olur diyorum. Çok şeyetme.''

Eğer her gece yattığında
Büyülü düşler sana
Benden bahsediyorsa

''Allah Allah, kimin yanında duracakmış?! Durmaz bikere, dimi Mahir?''

''Bilemiyorum.'' dedi genç adam, ve Hira'nın suratında oluşan afallamış ifadeye güldü.

Hemen tatlı uykundan uyan
Çünkü ben hiç uyuyamam
Seni düşündüğüm zaman

''Ne demek bilemiyorum? Aaa, ne yani sevmeyecek misin beni?''

Mahir ''Bak şimdi, bir saniye dur ve şunu dinle,'' deyip işaret parmağı ile rastgele havayı işaret etti.

Ben ki sevmekten hiç usanmam

Duyduğu şarkı sözü tam da yerine denk gelmişti. Hira, gülümsemesini bastırmaya çalışarak başını diğer tarafa çevirdi.

''Neden öyle dedin o zaman?'' diye sordu bu kez, inatla.

Mahir rahat bir tavırla ellerini cebine soktu ve arkasındaki duvara yaslandı. ''Bir gün kızım olduğunda annesine karşı bile onun yanında olacağım, yeri gelince tabi, ondan dedim.''

Hira ve Nihal aynı anda birbirlerine bakıp göz göze geldi. İkisinin de bakışları şaşkın, tatlı ve sevimliydi. Kaşları hafifçe havaya kalkmış, gözleri normale kıyasla biraz irice açılmıştı.

''Bence tam şimdi deklanşöre bas kardeşim. Bu yüz ifadesini ölümsüzleştirelim.''

Nihal, abisinin sesini işitince Hira henüz toparlanmadan bir kare yakaladı. Gerçekten komik ama sevimli görünüyordu.

Nihal ''Ahaha, abimle yine aynı taraftayız, teşekkürler Allah'ım!'' diye gülerken, Mahir ona göz kırpmış, Hira ise elindeki çiçeği Mahir'in kucağına tutuşturup arkadaşına doğru hızla atılmıştı.

''Sil onu çabuk!''

''Hayatta silmem!''

Nihal geri geri kaçmaya, Hira peşinden gitmeye ve kameraya uzanmaya başladığında Mahir yalnızca gülerek karşısındaki güzel anları seyretti.

Az sonra Ebuzer elinde iki şişe suyla yanlarına gelince Nihal çabucak onun arkasına doğru geçmiş, ''Beni kardeşinin gazabından kurtarır mısın?'' diye ricada bulunmuştu.

Ebuzer, elindeki şişelerin birini göz göze geldiği arkadaşı Mahir'e fırlatıp, diğerini Nihal'e uzattı ve kız kardeşini belinden yakaladığı gibi ayaklarını yerden kesti. Mahir havada yakaladığı şişeyi açıp suyu yudumlarken, Ebuzer adeta omzuna attığı kız kardeşini yerine, Mahir'in yanına taşıyordu.

''Abi bırak ya, bana tuzak kurdular, fotoğrafımı çektiler. Sildirmem lazım!''

''Zaten şu an fotoğraf çekilmek için buradasın güzelim. O yüzden bi rahat dur da üzerimi buruşturma.''

Mahir suyunu içmiş, şişenin kapağını kapatmıştı. Bu sırada Ebuzer Hira'yı indirip duvarın önüne bıraktı.

''Uslu uslu fotoğrafını çekil. Evlendirmem bak seni ha,''

''Tehdide bak tehdide! Turşumu mu kuracaksın?''

''Hıı turşunu kuracağım.'' diye kardeşinin taklidini yaptıktan sonra uzanıp Mahir'in elindeki şişeyi aldı ve yanlarından uzaklaşmaya başladı.

Mahir elindeki çiçeği Hira'ya geri uzatıp tatlı tatlı gülümsedi. ''Ne güzel işte, bahsinin ilk geçtiği anda annesinin neler hissettiğini görecek çocuk. Gül hadi sen de gül, surata bak, zorla evleniyoruz sanki.''

Hira, Mahir'e kötü bir bakış attıktan sonra derin bir nefes alıp önüne döndü ve havalı olduğunu düşündüğü bir şekilde durdu. Gülümsedi. ''Nasılsa bir gün ödeşiriz.''


Loading...
0%