@sukunettekelimeler
|
Engin & Beyza 🍂
Yüreğime basılan bir mühürdür bakışın 🍂
Engin, programa geçmeden önce beş dakika lavaboya gitmek isteyen arkadaşını koridorda, tuvalet kapısından biraz uzakta bekliyordu. Geniş omuzlarından birini duvara yaslamış, bakışları boş boş koridorda geziniyordu. Koridordan geçen kol kola iki kızın bakışları genç adamın heybetli vücuduna değip geçti. Aralarından birisi, yaşından olgun ve büyük gösteren Engin'i kendi halindeliğiyle havalı buluyor ve beğeniyordu. Fakat karizmatik olmasının yanında mesafeli, ciddi ve soğuk bir duruşa sahip olması sebebiyle gencin civarına pek yaklaşamıyordu. Bundan habersiz öylece dikilen Engin, hemen yanındaki sınıftan gelen uğultuları duyuyordu. İçeriye girip çıkanlar, koridorda dikilip sohbet edenler vardı. Sırtı dönük olduğu için görmese de arka tarafında bir yerlerde bir kaç kızın aralarında konuştuğu şey kulağına çalınmaya başladı. - Kızım resmen Beyza, Ülkü'nün ilan-ı aşkını takmayıp öylece doğum gününden çıkıp gitti. Biz şok olduk. En çok da Ülkü ve Lale tabi. - Ee Lale tabi şok olur, Ülkü'ye ilgisi olduğu belliydi. Ülkü gidip de Beyza'ya herkesin ortasında açılınca çıldırmıştır. - Ben olsam ben de çıldırırım kanka. - Peki sonradan konuşmamışlar mı Ülkü ve Beyza? Bir şey yok mu yani şimdi aralarında? - Sonradan konuştular mı bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla pek karşı karşıya gelmiyorlar artık. Beyza kaçıyor çocuktan. Ülkü de uzaktan bakıyor öyle kızı yiyecek gibi. - Beyza aptal gerçekten. Ülkü gibi birisinin sevgisini bulmuş da bulanıyor. - O işler öyle olmuyor canım. Demek ki kız sevmiyor çocuğu, ne yapsın. - Lale ve Beyza konuşuyor mu bari? - Hayır. Lale öldürecek gibi bakıyor kıza. - Bir kaç gün önce bahçede gördüm. Beyza, Laleyle konuşmaya çalışıyordu. Ama Lale yüzüne bile bakmadı, pişman etti Beyza'yı. Engin'in kaşları çatılmış, duydukları canını sıkmaya başlamıştı. Başkalarının hayatı hakkında ne kadar da kolay konuşuyorlardı böyle! Saadettin ha geldi ha gelecek derken beklemişti öylece bulunduğu yerde ama adam deliğe düşmüştü herhalde, gelesi yoktu. En iyisi daha fazla bu kızların günahlarına ortak olmadan gitmekti. Rahatsızlığını estağfirullah çekip dindirmeye çalıştı ve koridorun öbür ucuna doğru yürüdü, dedikodu yapan kızlardan uzaklaştı. Karşıdaki pencerenin önüne gidip ellerini doğuk mermere dayadı ve dışarıya bakındı. Bahçenin arka tarafındaki yeşillik alan pek kalabalık değildi. Beyaz kedi kuyruğunu sallaya sallaya banklardan birinin üzerine zıpladı ve cambazın ip üzerinde yürümesi gibi asil ve dikkatli bir şekilde bankı uçtan uca yürüyüp aşağı atladı. Omzunda bir el hissedince irkildi. Kediyi takip ederken dalıp gitmişti. "Hadi gidelim Engin. Toplantıya geç kalmayalım." Saadettin'i görünce sakinleyip, omzundaki çantasını uzattı arkadaşına. "Biraz daha gelmeseydin arama kurtarma ekiplerine haber veriyordum." Saadettin çantasını alıp sırtına takarken güldü. "Kusura bakma ya, mideyi bozmuşum." "Estağfirullah, sorun yok, takılıyorum sana." İki arkadaş kulüp toplantısının yapılacağı sınıfa girip selam verdiler. Önceden gelen ekip arkadaşları sıraları U şekline getirmişler ve yerleşmişlerdi çoktan. Aralarda kalan tek tük sandalyelerden birine Saadettin geçerken, Engin de en yakınındaki boş yere oturdu. Çantasını önündeki masanın üzerine koyup başını kaldırdığında tam karşısında oturan Beyza'ya rastlamıştı. Onun burada olmasına kısa bir an şaşırsa da dikkatini toparladı ve konuşmaya başlayan kulüp başkanına yöneltti. - Selamün aleyküm arkadaşlar. Herkes toplandığına göre başlayabiliriz. Bildiğiniz gibi önümüzde çok uzun bir süreç yok ama bu süreci elimizden geldiğince faydalı etkinlikler yaparak yönetmek istiyoruz. Geçen toplantıda sunulan fikirleri faaliyete dökme vaktimiz geldi. Öncelikle, aramıza yeni katılan arkadaşımız Beyza için açıklama ve sizlere de hatırlatma olsun diye neler planlamıştık, bir üzerinden geçelim. Sonra hangi etkinlikte kimler görev alacak, kimler ilgilenmek ister, onu konuşup seçelim. Araya girip fikir sunabilir, soru sorabilirsiniz. Başkanın dediği gibi ilerledi süreç. Yaklaşık bir saatin sonunda geriye tek bir faaliyet kalmıştı belirlenmeyen. - Adem Özköse ile Doğu Türkistan meselesini konuşacağımız program boşta kaldı. Onunla kimler ilgilenmek ister? Görev almayanlardan iki üç kişi seçelim? Engin, son sınıf olduğu ve yoğun oldukları için görev almamış, yalnızca ihtiyaç olduğunda görevli arkadaşlara dışarıdan yardım edebileceğini söylemişti fakat şimdi fark ediyordu ki geriye başkası kalmamıştı. Bir şekilde hallederiz, güzel işlerde Allah yardım eder, diye düşünüp elini kaldırdı. - Ben ilgilenirim. Başkan memnuniyetle başını salladı. -Süper, Engin'i yazıyorum. Başka? Ortamda yeni olduğu için biraz çkinerek de olsa elini kaldırdı genç kız. - Ben ne yapabileceğimi çok bilmiyorum ama elimden geldiğince ben de destek olmak isterim. - Çok iyi! Beyza seni de yazdım. Endişelenecek bir durum yok bu arada, Engin de zaten yönlendirir seni. Tecrübeli programlar konusunda. Ona yardımcı olursun. Beyza başını sallayıp "Tabi," dedikten sonra karşısında oturan genç adama doğru kısa bir bakış attı. O da hafifçe başını oynatmıştı, onaylarcasına. Başkan önündeki defteri kapattı ve son kez herkese tek tek baktı. - En kısa zamanda kişilerle iletişime geçip beni bilgilendirirseniz harika olur. Gruptan yazabilirsiniz gidişatı. Ben de ona göre okulla ilgili olan izin ve salon kısımlarını hallederim. Beyza, seni de gruba ekleyeceğim bugün içerisinde. Şimdilik bu kadar. Eklemek isteyeceğiniz bir şey yoksa burada bitirebiliriz. Kimseden ses çıkmayınca toplantı bitmiş, herkes dağılmıştı. Saadettin ve Engin de binanın çıkışına doğru yürümeye başladı. - Engin, bizim çorbacıya gidelim mi? - Şimdi canımı mercimek istettin. Gidelim. - Bugün pilav üstü kuru fasulyeler de benden. - Bana uyar, kesene bereket şimdiden.
🍂 Aklına gelen fikir sebebiyle çok heyecanlıydı Beyza. Bahçedeki bankta oturmuş kitap okuyan iki arkadaşı görünce hazır Engin'i bulmuşken gidip hem bu fikri onunla paylaşmak, istişare etmek, hem de sorumlusu oldukları program hakkında detayları konuşmak istemişti. Engin'e doğru yürürken, bakışları da hedefine çevrildi. Genç adam bir eliyle kucağında yatan beyaz kediyi okşuyor, diğeriyle de okuduğu kitabı tutuyordu. Şimdiye dek aldıkları ortak derslerde onu yalnızca uzaktan gördüğü kadarıyla çekinilecek biri gibi hissetmiş olsa da, şu haliyle çok tatlı göründüğünü düşündü. Ayrıca derslerde bazı konular gündeme kayıp tartışılırken Engin'in ve Saadettin'in adaletli ve mantıklı bir şekilde her daim haklıyı ve hakkı savunduklarına da bir kaç kez şahit olmuş, hayran kalmıştı. Özellikle Engin, ilkin sussa da sonrasında patlıyor, birikmişlerinin hepsini bir bir karşısındakinin önüne seriyor, çok güzel savunuyordu inandıklarını. Onu o anlarda hiddetli olduğu kadar adil ve asil de bulmuştu hep. Şimdi okuduğu sahabi kitabını hatırlayınca Engin'i Hazreti Ömer'e benzetti. Yaptığı benzetmeye gülümsedi. Aniden biri koluna dokununca ister istemez durmuştu adımları. Hafifçe yan dönüp karşısında Ülkü'yü bulduğunda bir an ne yapacağını bilemeyerek afalladı. Onun bu halleri, genç kızı çok tedirgin ediyordu. Kolunu çabucak kendisine çekip Ülkü'nün ellerinden kurtardı. - Beyza, biraz konuşalım mı? - En son konuşmamızda, artık konuşacak bir şeyimiz olmadığını belirtmiştim. Hiç olmadığı kadar mesafeli ve ciddi bir tavır takınıyordu Beyza. Fakat karşısındaki gence pek işlemiyordu. - Seni özledim Beyza. Tamam, bir ilişki düşünmüyorsun, anladım. Bari arkadaşlığımız devam etsin. Böyle uzağında kalmak hiç kolay değil. - Sen beni çok yanlış anlamışsın, Ülkü. Bana arkadaştan daha fazlası olarak bakıyorsun, bunu şu bir kaç haftada da kaç kere belli ettin. Durum böyleyken, arkadaş olamayacağımız ortada değil mi? - Anlamıyorum! Bugüne dek de ben seni hep bir arkadaştan fazlası olarak gördüm. Ne değişti? Bunu dile getirmem mi? - Çok şey değişti. Buna ben de dahil. Şimdi müsaadenle, işim var. Beyza gitmek için bir hamlede bulunduğunda, Ülkü yeniden önüne geçmişti. Genç kız "Önümden çekilir misin," deyip yeniden hamlede bulunsa da Ülkü izin vermiyordu. Düşünme yetisini kaybetmiş gibiydi. Kızın bir kolu ve diğer elini tutmuştu sıkıca ve bırakmıyordu. Beyza gözlerinin dolduğunu hissetti. Sinirlenmişti. Ülkü'nün laf anlamamasına, inadına, kendisine, çaresizliğine, bir çok şeye. Kolunu kurtarmak için çaba verirken bir yandan da dikkat çekmemeye çalışıyordu. Daha fazla rezil olmak istemiyordu. Alçak sesle fakat sert konuşuyordu. -Bırak Ülkü! - Dinle beni! Özlüyorum diyorum. - Ülkü! Lütfen! - Seni seviyorum Beyza. Deliler gibi. Gör artık. Yapma bunu. Bunlar olurken, Saadettin "Ben kaçıyorum kardeşim," deyip kitabını kapattı ve banktan kalktı. Engin, başını kaldırıp arkadaşına baktı ve "Allah'a emanet ol, yarın görüşürüz kardeşim," dedi. Saadettin yanından uzaklaşırken, kitaba zaten ara vermiş olmanın etkisiyle kucağında keyifle yatan kediye baktı Engin. "İyi uyudun ha sen de. Buldun sıcak kucak, okşayan bir el. Oh, keyfin yerinde." Kediyle konuşurken gülümsemiş, ardından suratındaki tebessüm yerini korurken başını kaldırıp derin bir nefes almış, ne var ne yok diye şöyle bir etrafa bakınmıştı. Biraz ötedeki tanıdık sima dikkatini çekti. Kızın kendince çırpındığını ve yüz ifadesinin halini görünce kaşları istemsizce çatıldı. Aklına geçen gün kordidorda konuşulanlar geldiğinde durumun ne olduğunu fark etmesi çok sürmemişti. Bir anlık tereddütten sonra kucağındaki kediyi yavaşça tutup kaldırdı ve bankın üzerine bıraktı. Kitabını da kenarı koyup hızlıca oturduğu yerden kalktı, seri adımlarla Beyza ve Ülkü'nün yanına yürüdü. Tahammül edemediği şeylerden biri de zorbalıktı. Kendisini pek tutamayan biri olarak öylece oturamazdı. İlk yaptığı şey, Ülkü'yü bileğinden tutup, Beyza'nın bileğini sıkan ellerini kızdan ayırmak olmuştu. Hemen ardından Ülkü'nün şaşkın ve öfkeli bakışlarına aldırmadan elini gencin omzuna koydu ve geri doğru yavaşça itip, kızdan uzaklaşmasını sağladı. Hareketleri sakin, baskı ve şiddetten uzak olsa da taşıdığı anlam, yani ikisinin arasına girmesi, Ülkü'yü iyice çileden çıkartmıştı. "Ben de seninle bir şey konuşacaktım Beyza, müsaitsen," derken hitap ettiği kişi Beyza olsa da sert bakışlarının muhatabı Ülkü'ydü. Gence gitmesini söylüyordu alttan alttan. Kızdan bir cevap beklemeden devam etti. "Ki gördüğüm kadarıyla müsaitsin." Beyza, Ülkü'nün elinden kurtulduğu için rahatlamıştı. Engin'e minnettardı. Fakat şimdi de iki genç adam arasında bir olay çıkmasından korkuyordu. Çünkü Ülkü'nün her türlü manyaklığı yapabileceğine emindi. "Müsaitim," dedi Beyza, bakışlarını Engin'e çevrildiğinde mahçup, Ülkü'ye çevrildiğinde ise tedirgin hissederek. "Yanına geliyordum zaten." "Bize müsaade o zaman," deyip Ülkü'ye son kez uyarıcı bir bakış attı Engin. Hemen ardından sol yanına geçen kıza ayak uydurarak yürümeye başladı. Az önce oturduğu bankın yanından geçerken kitabını aldı ve yürümeye devam etti. Sessizlerdi. İkisi de olanlar sebebiyle gergin hisediyordu. Duygularıyla boğuşurken, dile getirecek bir şey bulamıyorlardı. Ön bahçeden uzaklaşrken ikisi de nereye gittiklerini bilmeden, sadece o tatsız ve stresli havayı üzerlerinden atmak isteyerek yürümeye devam ettiler. Bir süre sonra Beyza kendisini toparlayıp sakinleştirdi ve "Teşekkür ederim," dedi müteşekkir bir şekilde. Engin yalnızca baş hareketinde bulunmuştu, bir önemi olmadığını belirtircesine. Kim olsa aynısını yapardı. - İlk kez konuşuyor olmamıza rağmen isimle hitap edip sen dedim ama, o durumda düşünemedim. - Ben de aynı şekilde. Ama benim açımdan önemli değil, Beyza diyebilirsin. - Benim için de aynı şekilde, sorun değil. Aralarına yeniden bir kaç dakikalık sessizlik girdi. Kampüsün içinde yürümüşler, diğer ucuna gelmişlerdi. Engin durdu ve "Fark etmeden epey yürümüşüz," dedikten sonra çevresine bakındı. "Etrafta görünmüyor. Ama yine de dikkatli ol." Kimden bahsettiğini ikisi de anlamıştı. Beyza başını salladı fakat sonra genç adamın cümlelerindeki manayı fark etti. Ayrılma zamanıydı. Ama önce konuşmalılardı. - Aslında ben gerçekten senin yanına geliyordum. Engin bir anlık durakasamadan sonra "Öyle mi?" deyip genç kızın açıklamasını bekledi. - Evet. Sorumlu olduğumuz program hakkında konuşmak istemiştim. Bahçede arkadaşınla beraber görünce müsaitsen konuşabiliriz diye düşünmüştüm. Zamanın var mı? Engin anladığını belirtircesine başını salladı. - Müsaitim. Konuşabiliriz. - Bir sakıncası olmazsa şurada oturabilir miyiz? Aklıma bazı fikirler geldi, istişare etmek istiyorum. Uzun zaman seni ayakta tutmak istemiyorum. - Tabi. Boş bir masaya karşılıklı oturdular. Beyza az önce yaşadıklarını bir anda unutmuş, kendisini aklına gelen fikre kaptırmış, önerisini hevesle karşısındaki genç adama anlatmaya başlamıştı. - Yani, konuşmacımızın yanında bir de Doğu Türkistanlı, konunun tam içinden gelen, her şeye hakim bir kaç tanık, şahit getirsek. Onlar da yaşadıklarını bildiklerini anlatsa, kısa birer konuşma yapsa, daha etkili olmaz mı? Bu cümlelerle önerisini bir kez daha özet geçti Beyza. Engin bu fikri sevmişti. Çok mantıklıydı. - Kesinlikle, çok daha etkili olur. Ama gelip konuşabilecek kişilere ulaşmamız lazım. Beyza heyecanla atıldı. - Ben o kısmı da düşündüm. Bir arkadaşımın tanıdığı Doğu Türkistanlı arkadaşları varmış. Aynı zamanda onların kurduğu bir derneği de biliyor. Yardımcı olabilirler. - E sen her şeyi düşünmüşsün, o zaman bana tebrik ve teşekkür etmek düşer. Beyza gülümsedi. Hemen ardından acaba kendi başıma iş yapıyormuşum gibi mi oldu, diye aklından geçti. Biraz çekinerek ve yanlış anlaşılmaktan korkarak lafa atladı. - İçine sindi ama değil mi? Yani ben düşündüm fakat harekete geçmedim. Sakın yanlış anlaşılmasın, başına buyruk karar veriyor gibi olmayayım. Önce istişare etmek istedim. Kızdaki telaşı fark eden Engin onu rahatlamak adına sakin ve kendinden emin bir şekilde cevap verdi. - Sakin ol, yanlış anlama yok ortada. Bence çok güzel düşünmüşsün, ben de fikri çok beğendim. Hatta kıskandım neden daha önceden ben de düşünmedim ki diye. Gruba bildirelim, sonra da Doğu Türkistanlı kişilerle iletişime geçelim ve o kısmı ayarlayalım öyleyse. Beyza rahatlayarak arkasına yaslandı, başını salladı. - Tamamdır. Ben bugün ararım, iletişime geçeriz hemen. Gruptan numaranı bulup mesaj atarım, seni bilgilendiririm. Ama bir şey soracağım. Her şey ayarlandıktan sonra, davetliler geldiğinde, başka ne yapacağız? Yani görevimiz neler? Davetlilere yemek yedirmek, bir şey hediye etmek gerekir, değil mi? Bir de afiş işi var öncesi için. Salon düzeni, sandalye masa, su, mikrofon. Kullanılacaksa projeksiyon... Beyza sorduğu sorunun hemen ardından aklına gelen olasılıkları sıralarken, Engin ister istemez gülümsedi. Kızın heyecanlı ve istekli olduğunu görmemek imkansızdı. Onun bu hâline Engin de seviniyordu. - Ne yapacağını bilmeyen hâlin buysa, bilen halini merak ediyorum. En başından bu kulüpte olsaymışsın, daha kaç etkinlik düzenlermişiz kim bilir. Beyza utanarak tebessüm etti. Engin, kızın utandığını fark edince "Başka bir şey var mı peki?" diye sordu, konuşacak başka şeyler varsa onlara odaklanmak adına. - Şimdilik yok. - O zaman ben müsaadeni isteyebilir miyim? Ezan vakti yaklaştı. - Tabiki. Engin veda edip ayrıldıktan sonra Beyza biraz daha oturmuştu masada. Arkadaşı Kıymet'e mesaj atıp Doğu Türkistanlı dostlarıyla tanıştırmasını ve iletişim kurmakta destek olmasını rica etmişti. Şu sıralar genç kızın en yakın hissettiği, güvendiği, inandığı ve dayandığı insandı Kıymet. O da olmasa bu kadar kolay toparlanamazdı yaşadığı onca şeyden sonra. En başlarda çok sarsılsa da, şimdi seviniyordu ortaya çıkan gerçeklere ve olaylara. Herkesin gerçek yüzünü ve niyetini görebiliyordu artık. Kendi hatası olmayan bir durumdan ötürü onu bir kalemde silip atan, çirkef ve kırıcı sözleriyle kalbini paralayan Lale'yi ilk kez böylesine iyi tanımıştı mesela. Kalbinin kırılması, öfkelenmesi, tarif edemediği duygulara bürünmesi geride kalmıştı. Çok şükür ki bu olanları bir nimet biliyordu. Bazen, şer bildiklerimiz aslında bir hediyeydi bizim için. Buna inanmıştı Beyza da. Şayet hâlâ Lale, Ülkü ve diğer arkadaşlarıyla eskisi gibi olsaydı arası, kendisine faydasız bir ilişki yığınının içinde olacaktı sadece. Hatta onlara daha çok benzeyecekti. Onların, şimdi geri dönüp bakınca hatalı ve uygunsuz bulduğu bir çok davranış ve özelliği, kendisine de sinecekti belki de. Bazen bazı ilişkilerin bitmesi, bizler için en hayırlısıdır. Ki tazeleri ve güzelleri yeşersin.
🍂 Genç kız defterine programdan notlar iliştirmişti. Öğrendiği gerçekler bir yandan onu hüzünlendirirken, öte yandan kanını dondurmuştu. Bu zamana dek neden bütün bunlardan habersiz kaldığını düşünmüştü. Ne çok dalmıştı kendi hayatına. Başkalarını unutmuştu. Duyulmayı ve görülmeyi bekleyenleri göz ardı etmişti. Şimdi kulüp ve okul hesabında paylaşmak için istenen haber metnini hazırlayacaktı. Bunun için de yazdığı notlara göz atıyor, düzenlemeye çalışıyordu. "Adem Özköse konuşmaya Doğu Türkistan'a gidip orayı ziyaret edip neler olduğunu görmek istediğini söyleyerek başladı. Ancak oraya gidenleri ağırlayacak olan Doğu Türkistanlı arkadaşlar daha sonra büyük zorluklarla karşılaşabilir, bu yüzden bunu yapmak çok zor. Ailelerin ayrı kaldıklarını ve birbirlerinden habersiz olduklarını, çocukların ebeveynlerinden haber almadıklarını ve bu durumların büyük bir travmaya yol açtığını hatırlattı. Batılı ülkeler de bunu soykırım olarak görüyor. Ardından Adem Özköse, durumları daha iyi anlamak istiyorsak önce Çin tarihini, Çin'i, Doğu Türkistan tarihini ve Doğu Türkistan'ı bilmemiz gerektiğini söyledi. Böylece Çin hakkında konuşarak devam etti." "Çin sürekliliği olan bir medeniyettir. 250 yıl öncesinin alfabesini ve yazılarını okuyabilirler. Bu hafıza çok önemlidir. İnsan hafızasıyla var olur. Beni ben yapan hafızamdır. Hafızam alınır alınmaz kaybolurum. 100 - 150 yıl önceki yazılarımızı okuyamasak da onlar onlarınkini anlayabilirler. Alfabesini korumak onlara büyük bir güç ve özgüven verir. Bazen dil, alfabe ve din size askeri güçten çok daha fazla güç verir. " "Çinlilere göre Çin dünyanın merkezidir. Kendilerini korurlar ve kolayca asimile edilmezler. Gittikleri yerin kültürünü değiştirirler, kendilerini dönüştürmezler. Geçmişte Çin tarafından birçok kabile dönüştürüldü, yani asimile edildi. '' "Doğu Türkistan'ın kendi tarihi var. Uygurların kendi alfabeleri var: Uygur. Tarihte üç kez devlet kurdular: Yakutlar, Doğu Türkistan İslam Devleti ve ardından Doğu Türkistan. Bu durum onlarda bir millet bilinci yaratmıştır. Bunlar uzun vadeli durumlar değildir, ancak bu hafıza onların varoluş mücadelelerinde çok fazla destek sağlar. Bu hafıza onları hayatta tutuyor." "Çin'de gıda konusu önemlidir çünkü geçmişte Çinliler açlık çekmişler. Bugün çok farklı şey yemelerinin sebebi de eskiden kıtlık zamanlarında ne bulabildilerse onu yemeleridir. Bu durum zamanla onlarda kültür haline gelmiş." "Mançurya Döneminden beri Doğu Türkistan'a Sincan diyorlar ama Doğu Türkistan bunu kabul etmiyor. Komünist Çin devleti kurulunca. azınlıklara haklar verileceğini söylediler fakat uygulamada bu haklar verilmedi, uygulanmadı. Sadece teoride kalmış bir özerklik." "En büyük sorun : Çin, dünyanın en iyi asimilasyon yöntemlerini kullanıyor. Nasıl? Bing Tuan isimli sistemle. Komünist ordudakiler görevlendirilip onlara toprak verildi ve fabrikalar açtılar. Hem böylece sınırları da koruyorlar. Bunların eliyle Doğu Türkistan gelişiyor. Çin ekonomisine katkı sağlanırken, hükümetin yönlendirdiği insanlar da oraya göç ediyor. Uygurların nüfusu azalırken onlarınki artmış oluyor. Bing Tuanlıların kendi mahkemeleri ve yüzlerce okulu var. İstihdam alanı var fakat bundan, şehre dışarıdan gelen Çinliler yararlanıyor. Eğer böyle devam ederse, Doğu Türkistan da 50 yıl içinde Endülüs gibi bir sona sahip olacak. Yani, muazzam bir medeniyetten geriye hiçbir şey kalmayacak. Doğu Türkistan topluluğu kalmayacak. Bu bölge özellikle Türkler için çok önemli. Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Karahanlılar'ın merkezş Kaşgar, Saltuk Buğra Han ile yayılan İslam... Hepsi buralardan geçer. Türkler için Anadolu anayurt , Doğu Türkistan ise atayurttur." "Toplama kampları, insanlık adına büyük bir utanç. Aileler ayrı kalıyor, camiler ve tarihi eserler yıkılıyor. Şehirler yok ediliyor ve ev ev yıkılıyorlar. İnsanlar akıl almaz zulümlere maruz kalıyor. İnsan olan herkes duyarlı olmalı. İnsan olmak başkalarının acısını duymaktır." Ben, ''Endülüs giderken -yok olurken- Müslümanlar ne yapmışlar? Nasıl bunun olmasına izin vermişler?'' diye sordum kendime. Yarın bizim çocuklarımız da bize bunu desin istemiyorsak, bir şeyler yapmalıyız." ''Çözüm üretmek için meseleyi iyi bilmeliyiz. Slogandan öteye gitmeliyiz. Ben küçük şeylerin çok önemli olduğunu düşünüyorum.'' diyen Adem Özköse, herkese bu meseleyi daha iyi öğremeyi, kitaplar okumayı, videolar izlemeyi, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizle görüşmeyi ve konu hakkında kendimizi geliştirip bilgi sahibi olmamızı önerdi. Bu konuh akkında çalışmalar yapmamız gerektiğini, bunun çok önemli olduğunu söyledi. ''İnsan yeter ki susasın, dudakları çeşmeye gider,'' sözleriyle bütün meselenin dert sahibi olmak (dertleri önemseyip, duyarlı olup onlarla ilgilenmek) olduğunu belirterek programa son verdik." Beyza çok etkilemişti programdan. Hatta dinlerken kendisini tutamayıp ağlamıştı. Bu etkinliğin bir parçası olduğu için çok mutluydu. Bir yanı "Keşke daha önceden içine girseydim böyle işlerin," derken; diğer yanı "Geçmiş için üzülmek yerine bugünü ve geleceği güzelleştirip ileride keşke dememeye bakmalısın," diye teselli buluyordu. Bütün odağı önündeki defter ve bilgisayardaydı. Yorgundu ve haber yazısınızı hazırlarken bilgisayar başında oturmaktan da boynu ve sırtı ağrımıştı. Yine de sabredip hevesle sürdürdü yazmayı. Görüş alanı içerisine, masanın üzerine bir bardak bırakıldığında şaşırarak başını kaldırdı ve yanında dikilen kişiye baktı. Okuldan yakın arkadaşı, hatta arkadaşı diyebileceği pek insan olmadığı/kalmadığı için şaşırmıştı ilkin, kim geldi ve kahve getirdi diye. En iyi ihtimalle kulüp başkanı olan kız olabilirdi. Çok olmasa da biraz sohbetleri ve samimiyetleri olmuştu. Fakat yanılmıştı, o değildi. Engin'i görmeyi beklemiyordu. Engin, "İyi iş çıkardık. Sayende beklenenden daha güzel bir etkinlik oldu. Tebrik ederim. Bu da takım arkadaşıma yorgunluk kahvesi olsun," dediğinde Beyza içinin sıcacık olduğunu hissetti ve ağrıları bir anda uçup gitti. Tebessüm etti genç adama. - Çok teşekkür ederim. Buna ihtiyacım vardı. Bu arada, ben de seni tebrik ederim. Birlikte yaptık ne yaptıysak. Engin başını oynatıp tebriği kabul ettikten sonra bilgisayar ekranındaki yazıya doğru baktı. - Nasıl gidiyor? Yardımcı olabileceğim bir şey var mı? - Hallediyorum. Az kaldı, bitecek inşallah. Engin yavaşça başını salladı. Kafetaryaya kahve almaya inip Beyza'yı ve çalıştığını görünce içinden kıza bir jest yapmak gelmişti. Ona da bir kahve almıştı. Eh, kıza kahvesini verdiğine göre artık gidebilirdi. Lüzumsuz yere fazladan sohbet etmesine gerek yoktu. Kolay gelsin deyip kızın yanından ayrılacaktı ki bakışları bir kaç masa ötede oturan ve bulunduğu yere çatık kaşlarla, düşmanca bakan Ülkü'ye takıldı. Gözünü bile kırpmadan kendilerine bakıyordu. Engin bu bakışlarda hiçbir hayır emaresine rastlayamamıştı. Beyza'ya doğru tedirgince bakıp ikilemde kaldı. Fakat kendisini tutamayıp sordu. - Şu malum olaydan sonra Ülkü yeniden seni rahatsız edecek bir şey yaptı mı? Beyza bu soruyu beklemiyordu. Şaşkınlığını çabuk atsa da nedense çekiniyordu ve utanıyordu da bu konudan bahsetmeye. Oysa utanması gereken o değildi. Yine de Engin'in kötü bir niyetle sormadığını düşündüğü için cevapladı. Yalan söylemek adeti değildi, bu sebeple doğruları söyledi. - Mesaj atıp rahatsız etti fakat yeniden karşıma çıkıp öyle zor bir durumda bırakmadı. - Çıkma ihtimali ne peki sence? Beyza bu soruların amacını pek anlayamasa da karşısındaki gencin sebepsiz yere eşelemeyeceğine inanıyordu. Onunla herhangi bir şeyi paylaşmak sıkıntılı gelmiyordu. Henüz tam kavrayamadığı bir güven vardı içinde. O güveni nasıl oluşturmuştu genç adam bilmiyordu. Dürüstlüğünü sürdürürerek cevapladı sorularını tek tek. - Bilmiyorum. Ondan her şeyi beklerim. Yeniden aynısını yapabilir. Hatta bugüne dek tekrar yapmaması şaşırtıcı. - Buna önlem olarak bir şey yaptın mı? - Ne yapabilirim ki? - Yalnız başına dolaşma mesela. - İyi de sürekli birilerinin yanında olamam ki. Zaten sürekli yanımda olacak kimse de yok. Engin düşünceli bir şekilde iç çekti. Ülkü'ye zerre güvenmiyordu ve en mantıklı koruma yollarından biri olarak Beyza'nın yalnız kalmaması gerektiğini düşünüyordu. Hızlıca düşündü ve zihninden bir şeyler aktı gitti. Sonunda bulmuştu ne olabileceğini. - Seni biriyle tanıştırmak istiyorum. İyi anlaşacağınızı düşünüyorum. Hem sana eşlik eder okulda ve gidip gelirken. İçimiz rahat eder. Ne dersin? - Teşekkür ederim ama bilemedim... Olur mu ki? Engin başını sallayıp "Olur olur," dedi ve Ülkü'nün az önce oturduğu masaya doğru baktı. Hâlâ oradaydı ve bakışlarıyla savaşa ilan eder gibiydi. Faydasızca. "Hadi," - Şimdi mi? Yazımı yazıyordum. - Başka bir yerde yazmaya devam etmeni öneririm. Etrafa bakınma ama rahatsız edici bir çift göz üzerinde. Kimin olduğu malum. Beyza gerildiğini hissetti. Bunu duymak bile rahatsız etmişti kızı. Bilgisayarını kapatıp eşyalarını çabucak toparladı ve Engin'in kendisine getirdiği kahveyi de alarak masadan kalktı. Beyza önden, Engin arkadan kafetaryadan çıktıklarında Ülkü arkalarından düşmanca bakmaya devam ediyordu. Engin dersliğe girip sınıfa göz attı, aradığı kişiyi bulmuştu. Üniversitenin başından beri tanıdığı, güvendiği ve hanım bir kızdı. Arada bir derslerde ve kulüp işlerinde rastlamışlıkları vardı. Etrafındakilere ilgili ve diğergâm bir kızdı. Çoğu kişiyle iyi anlaşırdı. Beyzayla da anlaşacağına hatta onu seveceğine emindi. - Belgin, müsaitsen seni tanıştırmak istediğim biri var. Sırada oturmuş ve telefonundan fazlalık fotoğrafları siliyordu kız. Müsaitti. Engin'e "Tabi," dediğinde önce genç adam ardından arkasından onu takip eden Beyza girdiler sınıfa. Belgin'in bakışları hemen Beyza'yı bulmuştu. Kıza gülümsedi ve elini uzattı. - Merhaba, Belgin ben. - Merhaba, memnun oldum. Ben de Beyza. Kızlar ismen tanıştığında Engin araya girdi. Beyza'ya ve Belgin'e doğru kısaca baktı. - Ben kendi vazifemi tamamladım, gerisi sizde. Belgin tebessümle başını salladı. Beyza ise Enginle göz göze geldiğinde genç adamın bakışlarındaki "Ona güvenebilirsin, anlat ve çekinme" manasını sezebiliyordu. Teşekkür mahiyetinde tebessüm etti. - Ben gideyim o zaman. Allah'a emanet olun. - Sen de. - Sen de Engin. Genç adam içi rahat bir şekilde derslikten çıktı. Kendisini bekleyen Saadettin'in yanına vardığında neden dönüşünün bu kadar uzun sürdüğünü ve kahve almadan geldiğini yüzeysel bir şekilde açıkladı. Beyza ve Belginse sohbet edip birbirlerini tanımaya koyulmuştu.
🍂 Genç kız hızlı adımlarla yürüyordu. Çekime geç kalacaktı! Mezuniyetleri için ekip tutumuşlardı ve bu ekip fotoğraflarıyla ilgilenecekti. Mezun oldukları için mutluydu. Ülkü'den kurtulacaktı, nasıl mutlu olmasındı! Sonunda salona vardı. Hâlâ küme halinde bir kaç grup olduğunu gördü. Yetişmişti şükür. Ne zaman kimlerle nereye geçmesi gerektiğini öğrenip kendisine işaret edilen kısma yöneldi. Tanıdık simalardan biraz uzak kalmayı seçerek bir kaç adım ötede beklemeye başladı. - Kanka duydun mu, Ülkü ve Lale çıkmaya başlamış. Dün baloya da birlikte geldiler. - Lale sonunda istediğini elde etti yani. Tebrikler kıza. Çantasında telefonunu arayan Beyza, duydukları üzerine çok şaşırmıştı. Bir an donakalmıştı. Hemen ardından kendisini toparladı ve telefon arayışına devam etti. "Neye şaşırıyorum ki? Tabiki onlardan böyle bir davranış beklenirdi," diye geçirdi içinden. Hemen ardından buna pişman oldu çünkü altında gizli bir küçümseme yatabileceğini düşündü. Kimse hakkında söz söyleme hakkı yoktu. Yine de daha iki gün önce Ülkü yine karşısına çıkıp baloya birlikte gitmek için Beyza'ya ısrar etmemiş, sana aşığım nağatları okumamış gibi şimdi Lale ile birlikte olmasına ne demeliydi? Yargılamıyordu, ama hoşuna da gitmiyordu tabi. Onlar adına Allah'tan hayır diledi. Sonunda telefonunu bularak ekranı açtı, Belgin'e geldiğini bildiren bir mesaj attı. Etrafta görememişti arkadaşını. Engin ikisini tanıştırdıktan sonra gerçekten de zamanla çok iyi anlaşmışlar, iki dost olmuşlardı. Güzel bir arkadaşlığa vesile olmuştu genç adam. Birbirlerini destekleyen ve doğruya yönelten iki dosttular. Hatta Beyza, Belgin'i Kıymet'le de tanıştırmıştı. Çekimde Belgin başta olmak üzere bir iki arkadaşlarıyla hatıra biriktirdi. Bölümce de fotoğraf çekimleri yapıldı. Lale ve Ülkü'yü de görmüştü tabi, sonuçta aynı dönemlerdi ve onlar da mezun oluyordu. Lale, Ülkü'yü elde ettiğini herkesin gözüne sokmak ister gibi yılışık pozlar verdiğinde hiç oralı olmadı bile. En son herkes yavaş yavaş dağıldığında mesaj bildirimini gördü. Kulüp olarak mezun olan arkadaşlarımızla bir hatıra fotoğrafı çektirelim, diyordu başkan. Az sonra yavaş yavaş kulüp üyeleri toplanmıştı salonda. Beyza'nın bakışları etrafta dolandı, Engin'i aradı. Bir süredir, onu görmek için arzu duyan bir tarafa sahip olur hâle gelmişti. Görünce de hem heyecanlanıp utanıyor, hem mutlu oluyordu. Bu okuldaki iyikileri çok azdı. Enginse o iyikilerin başını çekiyordu. Belginle onu tanıştıran da oydu hem. Kulüp vardı sonra, kulüpteki güzel insanlar. Onlar da iyikileriydi. Engin'le, karşılaşınca selamlaşmak dışında başka muhabbetleri olmamıştı o günden beri. Buna rağmen kendisini ona çok yakın hissediyordu. İlkin garipsediği bu duyguya kısa sürede alışmıştı. Fakat adını koyamamıştı. Herkes yavaş yavaş sahneye yürürken hâlâ ortalarda yoktu genç adam. Çekimde de görmemişti onu. Merakını bastıramayıp Saadettin'in yanına yürüdü ve gence yetişti. Selam verdikten hemen sonra "Engin yok mu?" diye sorup bir cevap bekledi. - Yok. Bir kaç gündür burada değil, evine gitti. - Neden ki? - Babaannesi vefat etti. - Yaa! Allah rahmet eylesin. Genç kızın sesine hüzün bulanmıştı. - Engin iyi mi peki? Yani, babannesi vefat etmiş ya sonuçta... - İyi şimdi şükür. Beyza yavaşça başını salladığında sahneye çıkan merdivenleri tırmanıyorlardı. Son sorusunu da sorup Saadettin'i rahat bırakmaya karar verdi. - Yarın mezuniyete gelecek mi? Ya da sonrasında okula? Saadettin'in kafasında tilkiler dolanmaya başlamıştı. Genç kızın alakasını sezer gibiydi. Arkadaşına olan kaçamak bakışlarını fark etmişti bir iki kez. İnsanlık hali diye takmamıştı pek ama şimdi böyle merakla sorması işkillendirmişti onu. Fakat kafasından hüküm giydirmek istemedi. İçinden gelene engel olamadan "Gelecek gelecek, korkma," dedikten sonra kıza takılmaktan kendini alamayıp devam etti. Sesi ve tavrı ciddi olsa da zihninde kahkaha atıyordu. "Sen sormadan ben söyleyeyim, bu akşam gelecek. Gece Eskişehir'e varır. On iki gibi yurtta olur. Yarın da zamanında mezuniyet törenine yetişiriz. Orada bulabilirsin kendisini. Cevaplamayı unuttuğum başka ihtimal soru?" Beyza kendisiyle aşikar bir şekilde eğlenen, buna rağmen hiçbir şey yok gibi her zamanki ciddi duruşunu sergileyen gence sinir olmuştu. Hah, Saadettin'in böyle biri olduğunu bilmezdi! Tersleyerek "Yok, sağ ol!" dedi ve gencin yanından uzaklaştı. Saadettin, adeta kaçarak giden kızın ardından güldü. Bunu Engin'e anlatsa mıydı? Yok yok, arkadaşının kafasını bu meselelerle karıştırmaya gerek yoktu. Olanları unutmaya karar verdi ve deklanşöre basılmadan hemen önce kameraya baktı.
🍂 Derin bir kırgınlık hissediyordu Beyza. Bu farklı bir kırgınlıktı. Ne anne babasına darıldığındakine benziyordu, ne de arkadaşlarıyla problemler yaşadığındakine. Bambaşkaydı. Kalbinde kesif bir acı vardı. Nasıl gitmişti hoşça kal bile demeden? Son kez karşısına geçmeden, veda etmeden? Oysa Beyza, onu her gün itinayla özleyeceğine emindi. Üzgün bir şekilde oturdu banka. Etrafta çok insan kalmamıştı. Mezuniyet sonrasında dağılan ortalığı toplamak için görevliler çalışıyordu. Oradan buraya gidiyorlar, sandalye masaları taşıyorlar, çöpleri poşetliyor, sahneyi topluyorlardı. Telefonunu açıp taksi çağırmak için rehbere girdi. Daha önce bir kaç kez kullandığından, acil durumlar için kayıtlıydı taksi durağının numarası. - O herif için beni yıktın geçtin. Ama yine de mutsuzsun. İlahi adalet mi demeliyim? Ülkü'nün sesini duyunca irkilerek başını kaldırdı ve elleri ceplerinde, alaycı, rahat bir tavırla önünde dikilen genç adama baktı. Yüz ifadesinde hiçbir mimik oynamadı genç kızın. Ona kötü bir bakış atmak için dahi enerji sarf etmiyordu artık. Saçmalıyordu yine Ülkü. Engin'in geçmişte olanlarla hiçbir ilgisi yoktu, olamazdı. Hem Engin'i daha doğru dürüst tanımıyordu bile o zamanlar. Sonrasında tanışmışlardı birebir. Bir kaç kez kendisini Engin'le birlikte gördü diye hemen hükmü vermişti kafasında Ülkü. - İstediğini düşün ama benden uzakta olsun lütfen. Ülkü'nün dudaklarından sesli bir gülüş kaçtı. Mutluluktan çok uzak bir gülüştü bu. - Bu kez yanında beni senden uzakta tutacak kimse yok diye mi? Endişelenme, benim için bittin zaten. - Endişelenmiyorum. Sevindim hatta bunu duyduğuma! Hem kendim hem de senin için. - Benim için sevinmek yerine kendin için üzülmeye devam et. Senin bana asla bir şans vermediğin gibi, o çocuk da sana vermez çünkü. - Kimseden bir şans istediğim falan yok! Engin benim arkadaşım. Kendi işine baksana sen! - Sen de benim arkadaşımdın. Ülkü'nün söyledikleri Beyza'yı kızdırmıştı. Az önceki ifadesi zhaline karşın şimdi kaşlarını çatmıştı. Ülkü'yü tersledi. - Git artık! "İyi, gidiyorum," dedi Ülkü huysuzca. "Hoşça kal," Arkasını dönüp uzaklaşan Ülkü'nün ardından bir kaç saniye baktıktan sonra önüne döndü genç kız. Sebebini anlayamadığı bir şekilde öfkeli, kırgın, üzgün ve yorgun hissetmişti bu diyalogların ardından. Elleri stresten titremeye başlamıştı. Bacak kaslarının kasıldığını hissetti. Gözleri yandı ve burnu sızladı. Göz kapaklarını açıp kapadı, kirpikleri birbirine değdi bir kaç kez. Kendisini toparlamak için derin nefesler aldı. Avuçlarını bir kaç kez açıp kapattı, parmaklarını hareket ettirdi, ayaklarını oynattı, bacaklarını ovaladı. Rahatlamaya çalıştı. Bir kaç dakika sonra daha iyi olduğunu hissedip kalktı. Kampüsün çıkışına yürürken bir yandan da taksi durağını aradı. - Beyza! Beyza! Belli belirsiz isminin seslenildiğini duymuştu sanki. Emin olmasa da tereddütle adımlarını durdurdu ve etrafa bakındı. Tam yanıldığını düşünmüştü ki gölgelerin arasından çıkıp ışıklı yola koşarak giren silüeti gördü. Yüzü karanlıkta kalsa da bu heybetli kişinini kim olduğunu adı gibi biliyordu. Genç adam sesini duyurduğunu fark edince koşmayı bıraktı, yalnızca hızlı adımlarla yürümeye başladı. Beyza'nın dudaklarına umut dolu bir tebessüm kondu. Az önceki stres ve kırgınlık yavaş yavaş alıp başını giderken, yerini mutluluk ve mutmainliğe bıraktı. Engin karşısında durduğunda koştuğu için hızlanan nabzını normalleştirmek adına ellerini dizlerine koydu ve nefeslendi. Genç adam henüz hiç bir söz etmeden Beyza içinden geçenleri aralarına bırakıverdi. - Veda etmeden gittin sandım. Engin doğruldu ve başını iki yana salladı. - Buradayım. Yurda gitmeden önce geç olmadan namaz kılalım demiştik beylerle. Sonra seni görecektim gelip. Bir kaç şey çıktı, işim uzadı. Ben de etrafta seni bulamayınca gittin sandım. Beyza anladığını belirtircesine başını salladı öne arkaya. Hüzünlü bir tebessüm yerleşti yüzüne. Taksinin beş dakikaya geleceğini bildiği için, söylemek istediklerini ertelemeden paylaşmak istedi Enginle. - Taksi çağırdım da, birazdan burada olur. O gelmeden önce konuşmak ve sana teşekkür etmek istiyorum. Her şeyin için teşekkür ederim Engin. İyi ki o kulüp toplantısında aynı etkinlikte görev aldık. Çok şeyler kazandım sayenizde. Senin sayende de. Belginle olan dostluğumuz da senin sayende oluştu. - Estağfirullah, teşekküre gerek yok. Ben yalnızca gerçekleşecek şeylere aracı olmuşum, ben olmasam başkası olacaktı. Yine de sevindim sana biraz olsum faydam olduysa. - "Sadece öyle değil ki. Sen kendin olarak da bir şeyler öğrettin bana. Karakterinle, duruşunla ve ilkelerinle. İyi ki seni tanıdım. Daha önceden de tanımış olmayı dilerdim, şimdi karşımda gördüğüm Engin'i. Ama geçmiş değişmeyeceği için, geleceğe inşallah demek istiyorum. Belki bir gün yeniden görüşürüz. Kader yeniden güzel işler yapmak için yan yana getirir bizi," dedi Beyza, 'varlığın derinlerime sinmiş, çok seviyorum seni, geleceğimde de yanımda ol,' anlamını karşıladı kelimeler. Çok sonra fark etti genç kız. - "Belki de..." dedi Engin. Duydukları sebebiyle mahçup ve utanmıştı. Kalbi de az evvel koştuğu için nasıl hızlı çarpıyorduysa, yine öyle çarpmaya başlamıştı. Oysa dinmişti çoktan. Beyza'nın telefonu çaldığında, taksinin aradığına emindi. Aramayı sessize alıp genç adamın çehresine baktı. Utanç ve mahcubiyet, bu olgun çehreye nasıl da zıt durmuş, bir o kadar da yakışmıştı. Gülümsedi. - Gitmem gerek. Hoşça kal, kendine iyi bak. Görüşürüz Engin. Engin, bakışlarını yerden kaldırıp genç kıza baktı. Göz göze geldiklerinde, ilk kez onun karşısında eli ayağına dolaştı. Konuşmak zor geldi. Kendinden emin, cesur, özgüvenli tavrı silindi. Boğazda oluşan düğüm derlerdi ya, onun ne olduğunu öğrendi. Güç de olsa konuştu. - Allah'a emanet ol Beyza. Görüşürüz. Gitmeden önce son kez ona bakarak tebessüm etti Beyza. Kızın gözlerinin içi hüzünlüydü, vedası sebebiyle. Işıldıyordu, karşısındaki genç sayesinde. Kelimelere sığmayan bir şiir dizesiydi, içinde onlarca duygu ve anlam barındıran. Son kez gördüğü gözlerdeki bu bakış, içini titretti Engin'in. Ne oluyordu şimdi böyle, neydi içinde filizlenen bu garip hislerin kaynağı? Neden ezberindeki çok sevdiği bir şiiri yıllar sonra ilk kez okuyor gibi hissettiriyordu bu bakışlar. Neden burada bitmediğini, tersine, bir şeylerin yeni başladığını hissediyordu? Titrekçe iç çekti. "Yüreğime basılan bir mühürdür bakışın," anlamına geldi bu hisler. Çok sonradan fark etti genç adam. Gitti Beyza. Ardından baktı Engin. Gitti Engin.
🍂 İki buçuk yıl sonra Genç adama haftanın başında bir iş teklifi gelmişti. Şuan halihazırda çalıştığı bir yer zaten vardı ama aldığı teklif harikaydı. Çok iyi bir fırsattı. Şimdi çalıştığı yerden daha iyi şartlara sahip olacak, daha tanınan bir firmada çalışacaktı, eğer kabul ederse. Tek sıkıntı, başka bir şehirde olması gerekecekti. Ailesine danışmış, birlikte istişare etmişlerdi. Kendisinin aksine, ailesi hemen kabul etmesi gerektiğini düşünmüştü. Özellikle annesi Kadriye hanım çok mutlu olmuştu. Genç adamın arkadaşları da bulunmaz bir fırsat olduğunu, geri tepmemesini önermişlerdi. Kararını vermişti Engin. Olumlu bir geri dönüş yapacaktı. Kendisini arayan numaraya geri dönüş yaptı. - İyi günler Gökberk Bey. Ben Engin Ağır. İş teklifiniz için aramıştım. - İyi günler Engin Bey. Aramanıza sevindim. Kararınız nedir? - Teklifinizi kabul ediyorum. - Harika. Öyleyse müsait olduğunuz en kısa zamanda sizi yüz yüze gçrüşmek için şirketimize bekliyoruz. - Tabi. Gökberk Bey, müsaadenizle bir şey daha sormak istiyorum. - Buyrun. - Çok ünlü bir mimar olduğum söylenemez. Yaptığım işler kendi çapımda oldukça başarılı olsa da firmanızın dikkatini çekecek kadar büyük bir başarıda da bulunmadım. - Nasıl ve neden size bu teklifle geldiğimizi soruyorsunuz yani? - Evet. - Firmamız için oldukça önemli bir isim, bize sizi tavsiye etti. Yani bir öneri ve istek sonucu oldu Engin Bey. Biz de araştırıp CVnizi ve yaptığınız işleri inceledik. Uygun gördük. İletişime geçtik. - Anladım, teşekkür ederim Gökberk Bey. - Rica ederim. Şirketimize ne zaman geleceğiniz hakkında bilgilendirmenizi bekliyorum. İyi günler dilerim Engin Bey. - Tabi. İyi günler. Telefonu kapattığında heyecanlıydı. Yeni bir defter araladığını hissediyordu. Rabbinden hayırlı olmasını niyaz etti. Fakat az sonra, kendisini kimin önerdiğini merak etmeye başladı. Nasıl o an sormamıştı, aklına neden gelmemişti? Onu tanıyan ve önerecek olan, böyle itibarlı bir şirketle bağlantısı olan kim vardı ki?
🍂 Görüşme yapmak, anlaşmaya varmak, işe alım için imzaları atmak adına şirkete gelebilmişti sonunda. Girişteki hanımefendiden kaçıncı kata ve nereye gideceğini öğrenmişti. Odanın kapısını tıklatıp içeriye girdi, selam verdi, kendisini tanıttı içerideki adama. Karşılıklı oturdular ve tanıştılar. Bir süre görüşüp konuştular, gerekli imzaları attılar. Yeni işi için hayırlı olsun diledi adam, Engin'e. Başka bir şehirde yaşadığını bildiğinden, kalacak bir yer bulup yerleşmesi için bir hafta müsaade etti. Bir hafta sonra başlamasını kararlaştırdılar. İyi günler dileyip odadan çıktığında yirmilerinin sonlarında bir adamın "Engin Bey?" diye kendisine hitap edip yaklaştığını fark etti. Ses çok yabancı gelmese de çıkaramadı. Genç adam gülümseyerek karşısında durdu ve elini uzattı. - Hoş geldiniz. Ben Gökberk. Telefonda görüşmüştük. Sesin neden tanıdık geldiğini anladı Engin. O da tebessüm ederek genç adama karşılık verdi. Uzanan eli sıktı dostça. - Hoş bulduk, teşekkür ederim Gökberk Bey. - Nasılsınız? - İyiyim çok şükür, siz nasılsınız? - Ben de iyiyim, teşekkürler. Size çalışma alanlarını gezdirmek, etrafı tanımanıza yardımcı olmak ve ofisinizi göstermek isterim. - Tabi, çok sevinirim. Çok teşekkürler. - Buyrun böyle, Gökberk'i takip eden Engin, genç adama şimdiden ısınmıştı. İyi anlaşacaklarını umdu. İçinden geçeni fark etmiş gibi, Gökberk ona doğru eğildi ve bir sır verir gibi alçak sesle konuştu. - Valla Engin Bey, sizin gibi genç soluklara ihtiyacı vardı bu firmanın. İyi ki geldiniz. Pek genç yok etrafta, olan da pek benimle anlaşamıyor. İnşallah sizinle iyi anlaşırız. Gencin yakınışına güldü ve "İnşallah," dedi. - Beyza Hanım sizi öyle bir anlattı ki, tanışmayı iple çektim açıkçası. Onun anlattığı gibiyseniz, kesin güzel bir ikili oluruz! - Beyza Hanım? Engin, şaşırarak sordu Gökberk'e. Gökberk'se Engin'in Beyza'yı soruşuna şaşırmıştı. İkisi yakın değil miydi, neden tanımaz gibi sormuştu ki? Oysa Beyza'nın genç adamı anlatma şeklinden, yakın olduklarını düşünmüştü. - Beyza Hanım, arkadaşınız. Üniversiteden tanıştığınız hani? Engin'in adımları durdu, yürümeyi kesti. Aniden balyozla vurmuşlardı sanki gövdesine. Şaşkın, bir o kadar da arzu doluydu, onunla yeniden karşılaşmak arzusu. Tıpkı en son mezuniyet gecesi vedalaştıklarında hissettiği gibi, çarptı yüreği. - Sizi bize öneren ve tanıtan da Beyza Hanım'dı. Amcasını ikna etmesi kolay oldu. Eh, Beyza Hanım'a çok güvenir amcası. Onun güvendiklerine de. Gökberk konuşmaya devam ederken, yeniden yürüyorlardı. Engin sessizleşmişti. İçindeki gürültü sebebiyetti sessizliğine. - Teklifi kabul etmenize de çok sevindi kendisi. Bir odanın kapısı önünde durdular. Gökberk, kapıyı tıklattı. Ardından bir kaç saniye bekledi, içeriden ses gelmesine gereksinim duymadan açtı. Engin'e eliyle önden buyurması için kapıyı gösterdi. Engin içeriye girerken, tanımadığı simalarla kaşılaşmayı bekliyordu. Bu sebeple aklındaki düşünceleri bastırmaya çalışmıştı. Fakat karşısında gördüğü sima, genç adamı afallatırken, düşüncelerini de iyice darmadağın etti. - Engin, hoş geldin. Önce tebessüm ettiği için hafifçe kısılan gözlerine, ardından başındaki gri örtüye dokundu Engin'in bakışları. Haddinden fazla kızın yüzünde bakışlarını oyalamanın doğru olmadığını bildiğinden, gözlerini kaçırdı ve odada rastgele bir yerlere baktı. Bu esnada da üzerindeki pileli uzun siyah etek ve uzun siyah ceketi fark etmişti. Ona bu hâlin nasıl yakıştığını biliyor muydu acaba. Fiziken değildi kastı, bir inanış ve tutum olaraktı. Zar zor "Hoş buldum," dedi Engin. Beyza, arkasında bir yere baktığında Gökberk'in varlığını hatırladı genç adam. - Gökberk, teşekkür ederim. - Ne demek Beyza Hanım. - Buyrun, ikiniz de oturun lütfen. Beyza'nın daveti üzerine karşılıklı konulan koltuklara yerleşti iki genç adam. İkisi yan yana oturmuş, Beyza karşılarına oturmuştu. Gökberk'i uzun zamandır tanırdı Beyza. Kardeş ve arkadaş gibi görürlerdi birbirlerini. Aynı zamanda sınırlarını korumayı ve ilişkilerini seviyeli tutmayı da başarırlardı. Gökberk'in ona hanım diye etmesi de bunun işaretlerinden biriydi. Saygı duyardı Beyza'ya. - Bir şey içmez misiniz? Gökberk hemen "Kahvenizi içeyim," diye atılınca Engin gence ayak uydurup "Ben de kahve alabilirm," dedi. Gökberk, aniden heyecanla ayağa kalktı ve "Dur ben söyleyeyim kahveleri!" diye atılıp kapıya koştu. Kapıyı açık bırakıp koridora çıktı, görev yerinde bekleyen kızın yanına koştu. Kızla konuşacak diye kahvelerini nasıl istediklerini sormamıştı bile Engin ve Beyza'ya. Aklına gelmiş miydi ki, kız 'kahveler nasıl olacak peki' diyene dek. 'Hepsi orta olsun,' deyip orta yolu seçmişti onlar adına. Gökberk kahveleri söylerken, Beyza ve Engin bir kaç dakika yalnız kalmışlardı. Açık kapıdan Gökberk'in sesi işitiliyordu. Heyecanlı olduğu kadar, cesur olmaya çalışan Beyza, kendisine engel olamayıp Engin'e doğru kısa bir bakış attı. İki yılda daha fazla olgunlaşan yüz hatlarını oturup incelemek istedi ama artık doğruyu yanlışı daha iyi bildiğinden, istediğini değil, yapmasını gerekeni seçti. Genç adamın kucağında birleşmiş ellerine indirdi bakışlarını ve yüzük göremedi parmaklarında. Zaten soruşturduğu kadarıyla evlenmediğini biliyordu, doğru öğrenmişti demek. Öyle umdu. - Kader yeniden güzel işler yapmak için yan yana getirdi bizi. Engin, Beyza'dan duyduğu cümle üzerine gülümsedi. Az evvel onu buraya işe alınmasına yol açanın Beyza olduğunu Gökberk'ten öğrenmemiş olsa, belki ona katılırdı. - Kader mi, sen mi? - Her ikisi de. Sonuçta buradasın. Buradayım. Ve bizi bekleyen hayırlı bir işimiz var. Engin meraklanmıştı. - Ne işi? - Aslında, bir değil. Ama ben ikincisini sonraya saklayayım. İlkini söyleyeyim. Bu sırada Gökberk geri gelmiş, koltuğuna oturmuş, arkasına yaslanmıştı. Sessizce iki arkadşın diyaloglarını dinledi. - Somali ve Burkina Faso'da birer proje geliştirmek istiyorum. Sponsorlarımız hazır. Amcam, kendisi bu şirketin sahibi olur, bizi destekleyecek. Babam ve bazı dostları da öyle. Bir yer inşa edeceğiz. İçerisinde yetimhane, derslikler, gölgelik, çeşme ve oyun alanı olsun istiyorum. Kendimce ayrıntılar düşündüm, hayal ettim. Uzun zamandır üzerinde düşünüyorum. Sen de dahil olmak üzere, bazı ekip arkadaşları düşündüm bu projeyi kağıda dökmek için. Bu çalışmada benimle birlikte yer alır mısın Engin? Bu harika bir düşünceydi ve büyük bir adımdı. Büyük şeyler zor olsa da, sona erdiğinde vereceği mutluluk ve ferahlık da o çapta olacaktı, biliyordu. Karşısında oturmuş kendisinden cevap bekleyen hanımefendiye baktı bir anlık. Ona ve gayretin hayran kaldı. - Bu da soru mu? Tabiki. Onur duyarım. Ağırbaşlılıkla gülümsedi Beyza. - Hayırlı olsun ve hayırlara vesile olsun öyleyse. - Amin. -Amin. Kahveler gelince hepsi sustu. Tek tek tepsiden fincanları alırlarken, Engin bu hızlı gidişata hayret etti. Önce iş, sonra Beyza, şimdi Beyzayla bir iş. Bir haftada bir çok yeniliğin içinde bulmuştu kendisini. Bundan memnundu. Bir o kadar da çekiniyordu. Sonuç olarak, yeniliklere alışmak zaman alacaktı. - Diğer hayırlı iş neymiş peki? Engin'in sorusu, Beyza'nın hafiften kızarmasına sebep olmuştu. Dikkati kahvesinde olan genç adam bunu fark etmese de Gökberk net bir şekilde tanık olmuştu. Utanmış mıydı Beyza hanım? Heyecanlanmış mıydı yoksa? Bir şeyler vardı ama... - Dedim ya, sonra konuşuruz onu. Beyza'nın cevaptan kaçınması üzerine üstelemedi Engin. Kahveleri içerken Gökberk onları soru yağmuruna tutmuştu. Önce nasıl tanıştıklarıyla alakalı bir kaç şey sormuş, sonra rotayı kendisinin de ortak olduğu projelere çevirmişti. Yarım saat kadar sonra Engin müsaade istemişti. Gökberk, kalacak bir yer bakacağı için bir hafta sonra işe başlayacağını öğrenmişti Engin'in. Kendisinin de tek başına kaldığını, isterse ev arkadaşı olabileceklerini söylediğinde Engin bunu göz önüne alacağını ve düşüneceğini söyledi genç adama. Vedalaşıp ayrıldılar. 🍂 7 ay sonra Engin artık alışmıştı buradaki hayatına. Bir yandan firmada çalışırken, öte yandan Beyza'nın tasarladığı proje için çalışmışlardı bu süreç boyunca. Kağıt üzerinde bir proje haline gelmiş, fiili çalışmalara da yavaş yavaş başlanmıştı. Zaten para olduktan sonra gerisi daha kolay ilerlerdi, Allah'ın izniyle. Bugün Beyza kendisini aramış, sponsorlardan birine projenin gidişatı ile ilgili bilgi vermek için Gökberk'in adamla buluşacağını, ama acil bir işi çıktığı için gidemediğini, müsaitse Engin'in gidip gidemeyeceğini sormuştu. Adamın boş zamanını zar zor bulduklarını, bu sebeple ertelemek istemediklerini belirtmişti. Beyza kendisinin bir başka sözü olduğundan, gitse bile gecikeceğinden bahsetmişti. Engin de müsait olduğundan, kabul etmişti. Şimdi karşısındaki orta yaşlı adamla çay içiyorlardı. Bir yandan da proje hakkında konuşuyorlardı. Adam içi rahat bir şekilde memnuniyetini belirtti Engin'e. Ardından önlerindeki tatlı bitene dek, genç adama kişisel bir kaç soru sordu. Klasik nerelisin, neler yapıyorsun sorularıydı bunlar. Böylelikle bir sohbete girmişlerdi. Sevmişti adam Engin'i. Yiğit bir genç olarak görmüştü. Mekâna koşarcasına girdi Beyza. Geciktiğini zaten biliyordu ama en azından sponsorluklarını yapan bu adama yüz yüze bir kez daha teşekkür etmek ve görüşmek istemişti. Babasının arkadaşıydı sonuçta, ilgilenmediğini düşünsün de istemezdi. Hatrı vardı. Engin'in de gayet güzel halledeceğine emindi, sadece kendi adına da minnetini belirtmek ve adamı görmek istemişti. Etrafa bakındı, tanıdık iki simayı buldu ve yanlarına doğru yürüdü. Masaya yaklaşırken, iki adamın gülüştüğünü gördü. "Ne ara kaynaştınız da kaynattınız?" diye geçirdi içinden, gülümsedi. Zaten bu adam birine ısınınca hemen içindeki şen şakrak - matrak kişiliği özgür bırakırdı. Yaşından gençti ruhu. Enginle de iyi anlaşmıştı demek ki. Beyza, selam verdi iki adama. İkisi de onu gördüğüne şaşırmıştı. Masaya buyur ettiler ve selamını aldılar. Adamı daha rahat görüp karşılıklı iletişim kurabilmek için, Engin'in yanındaki sandalyeye oturdu Beyza. Soluklandı biraz. Kendisine de çay söyledi. Ardından adama proje hakkında ne düşündüğünü sordu. Aldığı tatmin edici cevaplar gönlüne su serpti. Adama destekleri için yeniden teşekkür etti. Adam, desteğinin daimi olacağının sözünü verdi. İş konusu kapandıktan sonra kısa bir sohbete girdiler. Adam, "Bu genci sevdim Beyza, iyi ki Gökberk yerine gelmiş bugün," dediğinde Engin mahçup oldu, Beyza ise tebessüm etti. Engin'i seviyordu, bunu çoktandır biliyordu ve sevdiğinin aldığı övgü onu da mutlu etmişti. - Sahi, evli miydin sen Engin? Engin, adamın sorusu üzerine "Hayır," deyip kısaca yanıt verirken peşinden gelecek bombadan habersiz, rahattı. - Sizin gibi ışıl ışıl, özü sağlam gençler neden bekâr anlamıyorum? Bu Beyza da öyle, bizim kız Bâde de. Engin konu sebebiyle biraz çekinip "Nasip," diye geçiştirmek istedi. - Engin, evlenme niyetin varsa seni kızım Bâde ile tanıştırmak isterim. Bir görüşmenizde sakınca olmaz herhalde? Ne dersin? Bu teklife Engin'den çok şaşıran ve gerilen biri varsa o da Beyzaydı. Adamın hızı da hayran olunasıydı ayrıca. Karşısında oturan her iki genci de şoke etmişti. Engin ne diyeceğini ve ne yapacağını bilemez halde duraksarken, Beyza yanında oturan genç adama tedirgince baktı. Ardından kendisinin de beklemediği bir şey yaptı. "Olmaz!" diye atıldı ortaya. Engin daha da şaşırabilirmiş gibi şaşkınca, adamsa nedenini sorarcasına baktı genç hanıma. Kendisinden açıklama beklendiğini bildiğinden, devam etti Beyza. "Önce Engin'in görüşeceği başka birisi var." Adam "Öyle mi, bilmiyordum. Öyleyse o iş olmazsa yeniden konuşuruz bu mevzuyu," dedi hiçbir şeyden habersizce. Engin bir yandan adamın teklifi geçersiz kılındığı için memnun olmuş, öte yandan Beyza'nın davranışına ve söylediklerine takılı kalmıştı. Acaba durumunu anlayıp onu kurtarmak için mi böyle söylemişti yoksa Engin'in bilmediği başka bir şey mi vardı? Eh, cevabı adam gidene dek alamayacaktı. Yaklaşık on dakika sonra adam müsaade isteyip ayrıldığında Beyza yapması gereken açıklamanın farkında olarak heyecanlı ve gergin bir havaya bürünmüştü. Adamı uğurladıktan sonra sandalyelerine gerisingeri oturduklarında, Engin sandalyeyi biraz kendisine doğru çevirdi. "İşte başlıyoruz," diye düşündü Beyza. - Benim bilmediğim ama görüşeceğim kim varmış? Beyza'nın mahçup bakışları sağda sola dolaşıyordu. Sonunda Engin'in yüzünde durdu. Ertelemenin anlamı yok diye düşünerek cesaretini topladı. Sakince söz aldı. - Buraya ilk geldiğin günü hatırlıyor musun? Sana, bizi bekleyen iki hayırlı iş olduğunu söylemiştim. Engin bunu çok net anımsayarak başını evet anlamında salladı. - İşte birisi de-- şey birisi de kişisel bir mevzuydu. Engin, parçaları birleştirdiğinde resmin tamamını görmüş, cevabını almıştı. Bu durum sevdalı kalbini sertçe çarptırsa; karşısında Beyza'nın renkten renge girişini, mahçup ve utangaç bir şekilde söylemek istediklerine yol yapmaya çalışmasına gülümsemek istese de; anlamamış gibi yaptı. Beyza'nın sonuna dek gitmesini istiyordu. Bu haline keyifle ve aşkla tanık olmak istiyordu. - Ne mevzusuymuş? İkisi arasındaki bağlantı ne? Engin net bir cevap duymak için üstelerken, Beyza cesaret kırıntılarını oradan buradan yavaş yavaş toplamaya çalışıyordu. - Hayırlı bir iş işte ikisi de, aynı şey. Engin, açıklama ister gibi, daha net konuşması için bakışlarıyla teşvik etti karşısındaki genç hanımı. Bir çırpıda söylemeye karar verdi Beyza. Bu kadar çekinecek ne vardı canım! Dövmeyecekti ya adam kendisini! - Benimle evlilik görüşmesi yapar mısın Engin? Alacağı tepkiyi kaçırmamak için genç adamın yüzüne ürkekçe bakıyordu Beyza. Engin, yüreğine yıllar önce o mührü vuran genç kadının cesaretine hayran kalmıştı. Gülümsedi. Gülümsemesi gittikçe büyüdü, dudakları aralandı ve dişleri göründü hatta. Beyza, bu gülüşle almıştı cevabını ilkin. Sonra sözcüklere dökülmüştü kendisini şaşırtan kısım. Bu kez cesaret gösteren genç adam oldu. Ve bir adım da o attı. - Şimdi olabilir mesela? Hayırlı işlerde acele etmek gerek demişler sonuçta. Utanarak gülümsedi Beyza. Başını salladı kabul ederek. - "İlk soru benden öyleyse," dedi Engin. Beyza kendisine böyle bir adım attığına göre, kalbinde Engin'in yeri vardı. Enginse, kalbinde ona ait mühim bir köşe olduğunu çoktandır biliyor, sessizce muhafaza ediyordu. Madem durum buydu, sessizliğini sürdürmesine de gerek yoktu. - Tabi, istediğini sorabilirsin. - Beyza, benimle evlenir misin? (yazar: yavaş ol be Engin kız nefes almayı unuttu. Duruyorsun duruyorsun, birden gazı köklüyorsun sljfdk) 🍂
Böyle başladı ve devam etti Engin ile Beyza'nın hikayesi. Mesele yalnız başlamak değil, sürdürmekti elbette. En güzeliyle sürdürmek. Onlar da çıktıkları yolu en güzel şekilde sürdürmeye çalıştı. Kendilerinin hayatına olduğu kadar başkalarınınkine de önem verdiler. Güzel işlere, projelere katkıda bulundular. İmza attılar, ömürlerini birbirleriyle birleştiren bir imza ve başkalarının ömrüne güzellik katan onlarca imza. Engin, nereden geldiğini hiç unutmadı hayatı boyunca. Beş kardeşiyle, maddi durumu pek iyi olmayan bir ailede büyümüştü o. Annesi ve babasının çabalarını asla göz ardı etmedi. Kendisini bugünlere getirmek için uğraştıklarını her daim hatırladı, minnetle andı onları. Ailesinin elini bırakmadı. Kardeşlerine destek olup onlara iyi bir abi olmak için elinden geleni yaptı. Öte yandan, Beyza'nın ailesine de bir oğul oldu. Sevildi, saygı duydu, değer verdi. Onları da aile bildi. Beyza da Engin'in ailesini aile bildi, kardeşlerini çok sevdi. Öyle ki Beyza'nın en çok kardeşlerini sevişini sevdi Engin. Ta ki kendi yavrularını sevişine şahit olana dek. Üç kızları oldu. Üç melek. Onları çok sevdi her ikisi de. Evlatlarını iyi ve hayırlı yetiştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Yanlışları olmadı değil, oldu elbet ama ders almayı bildiler. Değişmeyi, iyileşmeyi, gelişmeyi bildiler. Sadece evlatlarına öğretmeyi değil, onlardan öğrenmeyi bildiler. Selametle. |
0% |