Yeni Üyelik
1.
Bölüm

١ - G Ü

@sukunettekelimeler

Yedi adam biri bir gün
bir aşk gördü
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından°

Günlerden öyle bir gündü. Gri bulutlar gökyüzünde bağırıyor, kimi zaman bir ışık huzmesi de yağmur damlacıklarıyla düşüyordu yeryüzüne.

İnsanların bir çoğunun zihni karman çormandı gri bulutlar gibi. Kimin yüreğine de yayılmaktaydı grilik. Onlara inat, geleceği aydınlatacak, kalplerine karalar değmemiş olanlar da vardı.

Âsım Enes, yavaş yavaş boşalan sınıfa baktı önce, sonra da dışarıya. Yağmur deyim yerindeyse 'bardaktan boşalırcasına' yağıyordu. Allahtan hava durumuna bakmıştı sabah ve şemsiye almıştı yanına. Üniversitenin boş koridorlarını sakin adımlarla geride bırakıp çıkış kapısının önüne dek gelmişti. Onu durduran şey ise kapıya yaslanmış ve dışarıdaki yağmuru seyreden kızdı. Mihrimah. Suratına aptal bir gülümseme yayıldı ve anlık bir dürtüyle kızın yanına doğru yürüdü.

"Güzel yağıyor."

Mihrimah, yanından gelen sesi duyunca kafasını çevirip baktı; Âsım Enes. Daha evvel tanışmışlardı. O da kendisi gibi tıp öğrencisiydi. Yanında onun varlığını hissedince biraz heyecanlanmıştı. İşte başlıyoruz sevgili kalbimle yarışa.
"Evet ama, umarım biraz yavaşlar."

Âsım Enes, bu cümle üzerine kızın etrafına bakındı ve ulaştığı sonuç üzerine güldü.
"Artık havalar yağışlı olacak, yanında şemsiye taşımanı öneririm."

Mihrimah dışarıdaki yağmurdan gözlerini ayırmadan konuştu :
"Çok yağmadığı sürece ıslanmakta sakınca görmüyorum. Hoşuma gidiyor hatta."

"Sen yine de yanında taşı, yağmura göre kullanıp kullanmamakta karar verirsin."

Mihrimah başını salladı.
"Doğru.. Ben artık gideyim. Yağmur biraz da olsa yavaşladı. İyi akşamlar ve teşekkür ederim."

Cümlesini bitiren kız çoktan kendini yağmurun altına atmış, ayakkabıları her adımda sulara bastıkça ses çıkarıyordu. O da ayakkabıkarını ve yerdeki yansımalarını izliyordu. Hızlı hızlı yürüyordu çünkü küçük kuzeni Hamza'nın doğum gününe yetişmesi lazımdı.

Bir kaç adım sonra yağmurun kafasına vurması kesilince refleksle başını kaldırdı yukarıya doğru. Şemsiye.

Âsım Enes şemsiyenin sapını aralarında tutuyordu. Mihrimah şaşırmış, ne dese ne yapsa bilemiyordu. Daha önce böyle veya benzeri bir durumda bulunmamıştı hiç.

"Şey.. gerek yoktu gerçekten."

Âsım Enes önüne bakıp yürümeye devam etti. "Yağmur biraz falan dinmemişti henüz."

Evet dinmemişti aslında. Fakat Mihrimah hem acelesi olduğundan, hem de onun yanında nasıl davranacağını bilemediğinden bir nevi kaçmak istemişti. Yağmurdan kaçmadım ama doluya tutuldum diye geçirdi içinden.

"Doğru. Ama siz ne tarafa gidiyorsunuz? Engel olmayayım."

Mihrimah'ın sizli bizli konuşmasına içinden göz devirdi Âsım Enes.
"Aynı otobüse bineceğiz, sen önce ineceksin. Bir kaç durak sonra da ben ineceğim."

Mihrimah şaşırmıştı. Nereden biliyordu ki bunları bu çocuk? Kendisi fark etmemişti demek yakın yerlerde oturduklarını. Yakında oturmasına sebepsizce sevindi.
"Öyle mi? Peki o zaman."

Durağa geldiklerinde yaklaşık beş dakika beklemişlerdi otobüs için ve sonunda geldiğinde ikisi de bindi. Tek kalan boş koltuğu işaret etti Âsım Enes.
"Gel böyle."

"Siz oturun, teşekkür ederim."

Âsım Enes suratını üzülmüş bir çocuk gibi yaptı. "Lütfen."

Mihrimah, onun suratının haline gülmeden edemedi. Suratındaki gülümsemeyle beraber boş koltuğa oturdu. Kalbinin hâlâ varlığına alışamadığı adam ise hemen yanında dikiliyordu. Camdan dışarıyı izlerken her zaman olduğu gibi camın buğusuna parmağı ile bir şeyler çizmeye başladı. Bir kaç bulut, yağmur, yıldızlar, ay, güneş..

Âsım Enes, camın buğusundaki şekillere bakıp gülümsedi. Elini uzatıp Mihrimah'ın çizdiği güneşe göz ve gülümseyen bir ağız ekledi. Mihrimah, güneşe çizilmiş gülümseyen surata baktı ve o da istemsizce gülümsedi. Suratındaki tebessüm yol boyunca peşini bırakmamıştı.

İneceği durağa geldiğinde ayağa kalktı ve Âsım Enes'e döndü :
"Teşekkür ederim." deyip hızla otobüsten indi ve eve doğru yürümeye başladı.

Âsım Enes kızın peşinden gülümsedi ve onun kalktığı yere oturdu. Az önce onun çizdiklerinin üzerinden parmağıyla tekrar geçti ve telefonuyla fotoğrafını çekti.

"Asıl ben teşekkür ederim." diye mırıldanıp otobüsün ineceği durağa gelmesini bekledi.

☁☁
💧💧

Mihrimah olup bitenleri kavrayamıyordu. Okulda arada bir rastladığı ve her rastladığında kalbinin hafifçe sinyal verip kendini rahatsız ettiği adam, şu sıralar sürekli karşısına çıkıyordu. Şemsiye olayından sonra şimdi de kitapçıdaydı ve o da buradaydı.

"İkisi de güzel kitaplar gerçekten ama bence, önce şunu oku." deyip sağ elinde tuttuğu kitabın üzerine parmağı ile dokunmuştu ve "ben burdayım" diyordu.

"Aslında ikisini de okudum. Gerçekten güzeller. Ben bir arkadaşıma hediye edecektim ve seçmekte kararsız kaldım."

"Kitaplarla arası iyi bir arkadaş mı bu?"

"Pek sayılmaz."

"O zaman kesin bunu al."

"Imm.. bence de." deyip diğer kitabı rafa koydu. O biraz daha bakınırken Âsım Enes kendi alacaklarını alıp gitmişti. Gitmeden evvel de iki parmağını alnına götürüp selam vermişti gülümseyerek. Şu yaptığı basit hareket Mihrimah için büyük bir şeydi, bilmiyordu...

Kasaya gidip kitabın ücretini ödedi. Tam çıkacakken adam onu durdurdu.
"Hanım efendi!"

"Buyrun?"

"Bu da sizin, buyrun."

Adamın uzattığı poşetin içine baktı. Az öncekiyle aynı yazardı ve kalın-pahalı kategorisinde olduğu için alamayıp okumadığı bir kitaptı.

"Şey, bu benim değil ki?"

"Az önceki arkadaşınız sizin için olduğunu söyledi."

"Olmaz, ben bunu alamam."

"Hanım efendi , arkadaşınız kitabın ücretini ödedi. Verecekseniz kendisine geri vermelisiniz. İş benden çıktı."

"Peki, teşekkürler." deyip poşeti çantasına koydu ve kitapçıdan çıktı. Şemsiyesini açıp durağa doğru yürümeye başladı. Neydi şimdi bu? N'apmaya çalışıyordu ki Âsım Enes?

Bir yanı bundan mutluluk duyarken diğer yanı "kendini kaptırma" diyordu. Kendisini kaptırmamalıydı. Sonra yanılabilir ve üzülürdü.

Eve gittiğinde kitabı açıp karıştırdı biraz. Bir şiir kitabıydı. Rastgele bir sayfa açıp karşışına çıkan ilk cümleleri okudu :

hüzne erken başladım, ah, tuzlu kaldı içim
sahiller kayboldular esrarlı sözlerle bir
acı bitti, yine de yetmiyor suya gücüm
her şiir batar suda, susmam bunun içindir

Ertesi sabah kitabı vermek üzere Âsım Enes'in dersinin olduğu sınıfı arıyordu. Arıyordu ama ne diyeceğini de bilmiyordu henüz. Sonunda onu bulduğunda neden hiç bir sınıfta olmadığını anlamıştı. Merdivenlerden yukarıya yeni çıkıyordu daha.

Yanına gidip elindeki poşeti ona uzattı. Ne diyeceğini bilmese de en azından bu şekilde kısa yoldan anlatabilmişti.

"O senin, neden bana uzatıyorsun?"

Kararlı olduğunu göstermek için onun gözlerine çevirdi bakışlarını Mihrimah.
"Hayır, bunu kabul edemem, çok teşekkür ederim."

Âsım Enes tekrar suratını üzgün ve tatlı bir role bürüdü. Otobüste de aynısını yapmıştı. Mihrimah gülmesine engel olamadan "Sürekli böyle yapıp çocuk gibi insanlara bir şeyleri kabul ettirir misin?" deyiverdi.

Âsım Enes de her gülüşüyle karşısındaki kızın kalbine biraz daha girdiğini fark etmeden güldü. Ellerini teslim olur gibi yapıp havaya kaldırdı.

"Tamam, itiraf ediyorum, genelde yaparım bunu. Ha bu arada, işe yarıyor her seferinde."

Mihrimah cidden nasıl davranacağını bilemiyordu.

"Altı üstü bir kitap ya. Hadi çek şu poşeti aramızdan."

Mihrimah poşeti tutan elini indirdi. Onun için altı üstü bir kitap değildi ve olamazdı çünkü kitaplar çok değerliydi. Hatta bir ara en yakın arkadaşı Esin'le "Bu seferlik kitaplar benden olsun diyen biri çıkarsa karşıma, onunla evleneceğim." diye dalga geçmişlerdi.

"Kantinde oturalım mı biraz?"

Âniden gelen teklif karşısında eli
ayağına dolaştı. Karşıdan gelen Esin'i görünce dersi olduğu aklına dank etti.
"Şey, benim dersim var az sonra. Tekrar teşekkür ederim."

"Mihrimah, teşekkür etmeyi bırak."

Başını sallayıp "Tamam.." dedi, "Ben gideyim artık."

"Görüşürüz o zaman." deyip ellerini cebine soktu ve duvara yaslandı Âsım Enes.

"Görüşürüz."

Esin, arkadaşının koluna girip onu hızla çekiştirmeye başladı.
"Şey acaba niye görüşecekmişsiniz? Noluyor Mihrimah? Âsım değil mi bu? Seninki? "

"Şşş kızım sessiz olsana ya! Duyacak çocuk. "

"Tamam tamam susuyorum. Anlat."

*

°|A.Cahit Zarifoğlu|

Loading...
0%