@sukunettekelimeler
|
Anılar defterinde gül yaprağı Ayrılıkla başım belada
İki hafta olmuştu. Tam tamına iki hafta; Âsım Enes onu bir boşluğa, acı dolu bir kuyuya atalı. Zilin çaldığını duyunca gömleğinin koluna gözyaşlarını silip yataktan çıktı ve kapının önünde durup delikten baktı. Hazal ve Furkan kapının ardındayı. Açıkçası onları burada görmeyi beklemiyordu. Kapıyı ardına dek açıp, içindeki tüm kırılmışlıklara rağmen , karşısındaki iki güzel kardeşi için gülümsedi gülümseyebildiğince. ''Hoş geldiniz. Buyrun içeriye gelin bakalım.'' ''Hoş bulduuk.'' diye neşeyle gülümseyip elindeki poşeti Mihrimah'a uzattı Furkan. Hazal da sarıldı sıkıca ve üzerindeki feracesini çıkarıp askıya astıktan sonra hep beraber içeriye girdiler. ''Kusura bakmayın biraz dağınık ortalık.'' deyip koltuğun üzerindeki battaniyeyi katladı Mihrimah. ''Sorun değil yenge. Sonuçta çat kapı geldik, hata bizde. '' Mihrimah, Furkan'ın hâlâ kendine yenge demesinden olup biteni bilmediği sonucunu çıkarmıştı. Kullandığı sözcük, yarasını deşmişti. Elindeki battaniyeyi kenarıya koyup karşısındaki mutlu çifte gülümsedi. ''Ben de yardım edeyim.'' deyip ayağa kalktı Hazal hemen. ''Bu daha iyi bir fikir bak , hem ben de yalnız kalmamış olurum sizi beklerken.'' deyip Furkan da ayağa kalktı. Mutfağa geçtiklerinde Hazal ve Furkan sandalyelere yerleşirken, Mihrimah da raftan fincanları çıkardı. ''Hasta mısın yenge? Rengin solmuş, ölü gibisin. Ne bu hâl?'' Mihrimah artık emindi Furkan ve Hazal'ın haberi olmadığından. ''O zaman? Kötü bir şey mi oldu?'' Mihrimah sessiz kaldı. Furkanla Hazal bu sessiz kalıştan kötü bir şey olduğunu anlamışlardı. Mihrimah'ın gözyaşları firar etmişti. Furkan dayanamayıp ayağa kalktı ve Mihrimah'ın yanında dikildi. ''Kahvenizi yapayım.'' deyip cezveye uzattı elini Mihrimah. Furkan kaşlarını çattı. Hazal, Mihrimah'ın koluna girip ''Furkan haklı, hadi.'' deyip mutfaktaki bahçe kapısına doğru yöneltti onu. Üçü yan yana oturdular ve Mihrimah bunu kelimelere dökmekten duyduğu acıyla dudaklarını araladı. Bakışları Furkandaydı. ''Ne!'' Alayla güldü Mihrimah. Hazal, Mihrimah'a destek vermek ister gibi elini tutup başını omzuna yasladı. Furkan ise hâlâ şaşkındı ve inanası gelmiyordu. ''Anlamıyorum valla ya! Aklımı kaybedicem sanırım. Onu biraz olsun tanıyorsam abim asla böyle bir şey yapmaz. Seni gerçekten seviyo--'' Sert bir çıkışla Furkan'ın sözünü kesti Mihrimah. Furkan sakinleşip Mihrimah'ın karşısında diz üstü çöktü. ''Sorun değil.'' Furkan, gergin ve hüzünlü ortamı dağıtmak üzere ayağa kalktı ve ellerini birbirine vurdu. Mihrimah hafifçe gülümsemeye çalışarak Furkan'a baktı. Furkan da gülümsedi. Bunun üzerine hepsi gülmeye başladı. ''Öyle miymiş? '' deyip merakla baktı Furkan'a, Hazal. Furkan göz kırptı. Furkan'ın hazırladığı kahveyi içip bir kaç saat sohbet ettiler. ''Tekrar gelin tamam mı? Böyle evde canım sıkılıyor zaten yalnız oturmaktan. Giderken de dikkatli olun.'' ''Geliriz tabi. Sen de gel canın sıkılınca, hep bizi bekleme tamam mı?'' Hazal'ın cümlesine gülümsedi. ''Tamam.'' ''Görüşürüz o zaman. '' dedi Hazal. ''Görüşürüüz. '' ''Görüşürüz yengem benim.'' Furkan'ın yine kullandığı kelime üzerine yorgun ama gülümseyen gözlerini ona çevirdi Mihrimah. Furkan bir şey unutmuş gibi suratını büzdü , Mihrimah'ın yanına gidip kulağına doğru hafifçe eğildi ve fısıldadı. Mihrimah yavaşca başını sallayıp onayladı. ''Tamam.'' ☁☁ ''Mihrimah, bunu yapmak istediğine emin misin? Sırf Âsım'a kızdığın ve kırıldığın için bunu yaptığını düşünüyorum. Lütfen vazgeç.'' Esin'in haklı olduğunu bilse de kabul etmeyecekti. ''Kararlıyım, gideceğim.'' ''Bari birdahakine git. Hem o zaman ben de seninle gelirim, aklım sende kalmaz.'' Telefonu kulağından çekip hoparlöre aldı ve yanına koyup saçlarını yapmaya başladı Mihrimah. Telefondan Esin'in oflama sesi duyuldu. Ne dese vazgeçirememişti Mihrimah'ı. ''Yoo anlıyorum. Sadece umrumda değil.'' İki ay geçmişti ve Mihrimah içindeki kırgınlığın büyük kısmını öfkeye dönüştürmüştü bu süreçte. Her şeyi boşvermiş bir kafayla yaşıyordu ve Esin bu durumdan rahatsızdı çünkü bu şekilde arkadaşının başına bela almasından korkuyordu. Bir zamanlar Hazal'ın Furkan için korktuğu gibi, Mihrimah'ın Âsım için korktuğu gibi, şimdi Esin onun için korkuyordu. Öfkesi uğruna, sırf Âsım'a inat, o bunu bilmese dahi gidecekti çünkü mitinge benzer o şeylerden birine, her ne haltlarsa. ''Daha bir şey demiyorum sana yani Mihrimah. Bu gidişin gidiş değil. Dikkatli ol. Kendine dikkat et. Ve ortalık karışınca ortamı terk et.'' ''Tamam Esincim. Hadi kapatıyorum ben, görüşürüz.'' deyip telefonu kapattı ve kulaklığını takıp evden çıktı. Dinlediği şarkının sözlerine dikkatini verdiğinde alayla güldü ve şarkıyı değiştirdi. Did you lose what won't return? Park alanına yaklaştığında müziğin sesini biraz kıstı ve kalabalığa göz gezdirdi. Arkalarda bir yere geçip çimlerin üzerine oturdu ve müzik dinlemeye devam etti. İstemeyerek bir yere götürülen çocuklar gibiydi durumu aslında. Ortamdan kopuk ve kendi halinde. Sadece bedeni orada. Kalabalığı uzun süre seyredince bir kaç ay öncesine geri dönmüştü. Zihinden iki cümle geçti. Dolan gözlerini silip çalan müziği değiştirdi. Kuşları dinlemeye giderken arabada çalan ve beğendiği müzik başlamıştı şimdi de. Bağıran ve slogan atan insanlara bakıp sıkıntıyla bir nefes verdi. ''Senin burada ne işin var? '' Tanıdık gelen ses üzerine başını kaldırıp yanında dikilen Berkcan'a baktı. ''Ne var? Gelemez miyim?'' ''Git burdan. Birazdan bizimkiler gelecek ve emin ol burda olmak istemeyeceksin. Uzaklaş uzaklaşabildiğin kadar.'' Mihrimah kızmıştı. Kaşlarını çatıp ayağa kalktı. ''Burada işlerin karışabileceğini biliyorlar hepsi, ille birinin söylemesine gerek yok.'' Mihrimah alayla güldü. ''Mihrimah git şuradan! Söz dinle de git. Bak anlamıyorsun, işler iyice sarpa sardı. Herkes yakında harita açıp bu ilçeler benim diyecek. Ve az sonra burası cidden kötü durumda olacak. Sana zarar gelsin istemiyorum.'' Berkcan'ın gözlerinin içine baka baka az önce kalktığı çimlerin üzerine tekrar oturdu Mihrimah. ''Beni düşündüğün için tekrar teşekkürler.'' deyip konuşmanın bittiğini belli edercesine önündeki kalabalığı ve elinde mikrofonla bir şeyler söyleyen adamı seyretmeye başladı. Berkcan ''Yarım saat içinde gitmeni öneririm.'' deyip yanından uzaklaştı. İçine sıkıntı dolmuştu. Evet gitmeliydi belki ama bu insanları burada bırakıp giderse vicdanından kaçamazdı. Ayağa kalkıp tuvalete gitmek için kabinlerin olduğu yöne doğru yürüdü. Âniden karşısında biri dikilince toslamamak için son anda durup bir adım geri gitti ve başını kaldırdı. Başını kaldırmasıyla da kalbindeki yaraya biri tekrar bıçak sokmuş gibi hissetmişti. Boğazı düğümlenmiş, bakışları onun suratında takılı kalmıştı. ''Hemen buradan gidiyorsun.'' Âsım Enes'in dudaklarından dökülen cümleler içindeki yaranın verdiği acıyı değil de, yarayı açana duyduğu öfkeyi çoğaltmıştı. Onu görmemiş ve duymamış gibi yanından geçip yürümeye başladı. Âsım Enes öfkeyle kolundan tutup onu durdurduğunda hızla kolunu kurtarıp kaşlarını çattı. ''Bak, benim yüzümden burada olduğunu biliyorum. Şimdi lütfen buradan git, benim için.'' ''Senin için hiç bir şey yapmam. Kararlarımı da verecek yaştayım gördüğün gibi.'' Âsım Enes elini sitresle saçlarına daldırıp çıkardı. Gözleri dolmaya başlayınca daha da kızmıştı Mihrimah. Sinirle dişlerinin arasından konuştu. Âsım Enes'e bu cümle ağır gelmişti. Sesini yükseltti. Mihrimah hırsla karşısındaki adamın gözlerine baktı. Diyecek bir şey bulamadı Âsım ve susup arkasını dönerek yürümeye başladı. Mihrimah ise yanından uzaklaşmakta olan adamın arkasından bakıp peşine gidip gitmemekte kararsız kaldı. Herneyse deyip hâlâ mikrofonla bir şeyler anlatan adama baktı. Sahneye doğru yürümeye başladı hızlı adımlarla. Adamın yanına çıkıp mikrofonu kendine vermesi için elini uzattı. Adam ne olduğunu anlamasa da mikrofonu ona vermekte sakınca görmedi. Onun da bir şeyler söylemek isteyen bir yoldaşı olduğunu düşünmüştü. Mihrimah mikrofonu alıp dudaklarına yaklaştırdı. ''İstihbaratımız şu ; yaklaşık yirmi dakika içinde hepimizin buradan uzaklaşmamız gerektiği. Bu kez farklı bir boyutta kargaşa çıkacak ve lütfen hepiniz evlerinize gidin. Kimseye zarar gelmesini istemiyorum.'' Mikrofonu adama geri vermeden önce son bir cümle daha söyledi. Sahneden indiğinde suratını öfke kuşatmış bir şekilde karşısında duran adama baktı. Berkcan'a. Sonra da ona nazaran daha sakin ve duygularını yüzünden okuyamadığı adama baktı. Âsım Enes'e. ''Ne yaptığını sanıyorsun sen Mihrimah?!'' ''İnsanlık vazifemi, Berkcan. İyi akşamlar size.'' deyip yanlarından geçti ve kendini dikkate alıp dağılan kalabalığın arasına karıştı. Herkes gitmiyordu, zaten o da herkesin gitmeyeceğini biliyordu. En azından kavgaya gürülteye girip ülkeyi kurtaracağına inananlar hariç diğerleri gitmişti. İçi rahattı. Eve doğru yürürken fazlasıyla yorgun hissediyordu. Henüz on dakika yürümüştü ki gelen otobüsü durdurup bindi ve boş bir koltuğa oturup camdan dışarıyı seyretmeye başladı. Otobüslerde anıları dolu olduğundan rahat edemiyordu. Uzun zamandır hava güneşli ve sıcaktı. Yağmur ara ara yağıyordu. Mihrimah'a Âsım'ı hatırlatan yağmur. Eskiden çok sevip mutluluk duyduğu artık içine hüzün kırıntıları serpen yağmur. Eve vardığında hırsla odasına girip çekmecesini açtı ve hâlâ orada duran kurusa da güzelliğini kaybetmemiş kırmızı gülü eline aldı. Parka gittikleri günden kalmaydı... Pencereyi açıp çiçeği akşam yağmurunun sırılsıklam ettiği sokağa fırlattı. °|A. Cahit Zarifoğlu| |
0% |