Yeni Üyelik
14.
Bölüm

١٤ - L E R

@sukunettekelimeler

Bu nedir böyle gün mü günsüzlük mü
Hangisine kapıldık nerelere atıldık°

Başını göğsüne yasladığı adamın dudaklarından dökülen satırları dinliyordu, son bir aydır olduğu gibi. Sevdiği adamın içinde yer edinmiş ve onu kemiren tüm o hisleri biraz olsun unutabilmesi için çözüm olarak bulduğu yöntemlerden biriydi. Kendine kitap okuyordu.

Filistinli komutanın hayatını kaleme aldığı satırları okuyorlardı. Hayatı öyle ibret alınasıydı ki. Esir düştüğü zindanda yazmıştı bu satırları. Asım Enes, komutanın eşine yazdığı şiiri okurken istemsizce duygulanmıştı ikisi de.

''Gözlerim yaşlı, kalbim ise mahzun,
Sevgilimin ve evlatlarımın ayrılığına
Gönül ve yasemin olan Fâide
Tutuklu kalbimin ışığı sensin.
Her daim güzel yüzün mütebessim
Kalbinde sevgim gömülü
Sen hayatımsın, gözlerimin yaşı,
Reyhanların en güzeli, gülüm
Sana olan sevgim her zaman güçlü ve metin
Lanetli düşman aramıza ayrılık ekse de
İsmin ve sevgin her daim benimle''°°

Asım Enes şiiri okumayı bitirdiğinde biraz durakladı ve derin bir nefes alıp bakışlarını dışarıda batmakta olan güneşe çevirdi. İçinden şükretti sevdiği kadın yanında olduğu için. Allah'a şükretti. Sonra da ayrı kalanlar için dua etti. Kitabı daha önce okumuştu Asım Enes, bu ikinci okuyuşuydu.

Asım Enes devam etmek üzere dudaklarını aralamıştı ki Mihrimah aniden kitaba uzanıp çekerek kapağını kapattı. ''Sonra devam edelim.'' deyip kitabın arasından düşen kağıdı aldı ellerinin arasına. Asım, onun dolu gözleriyle karşılaştığında alnına küçük bir buse bıraktı. ''Olur.''

Mihrimah oturduğu yerde aşağı doğru kayıp başını Asım'ın dizlerine koydu. Elindeki kağıdı açtı ve sessizce, gözleriyle okumaya başladı.

Lacivert göğün altında
Serpiştirilmiş yıldızlarla
Bir kelime düştü hatrıma
Ve yine sen varsın aklımda
Bir yıldız, yalnız
Aynı sen
Sonra cılız bir ışık beliriyor
Onun etrafında...
Kim demiş konuşmaz yıldızlar?
Hepsi senin adını fısıldar
Ben duyuyorum işte
Gönlümde duruyor yankılar
Duyuyor musun sen de? 07.07

''Bunu sen mi yazdın?'' dedi bakışlarını yukarı doğru kaydırıp Asım'a bakarak.

Asım Enes, parmaklarının altındaki saçlarla oynamaya devam ederken yanıtladı onu. ''Evet. Aklımda sen vardın.''

Mihrimah heyecanla konuştu bu kez. ''Tarihe bak, o günden aylar sonra yazmışsın.'' Kastettiği gün, onu bıraktığı gündü.

''Aylar sonra da, günler sonra da, yıllar sonra da; hep aklımdaydın zaten.''

Mihrimah'ın dudaklarına bir gülümseme yerleşirken kağıdı sıkıca bağrına bastı. Bu, kendine yazılan ilk şiirdi. Aslında o öyle sanıyordu, Asım'ın diğer satırlarından habersiz. Elini uzatıp Asım'ın boştaki elini yakaladı ve avcuna bir öpücük bırakıp şiiri tekrar okudu.

☁☁
💧💧

Asım Enes'in tefonunun alarm sesiyle uyandılar ve iki gün önce planladıkları etkinliği uygulamaya koymaya başladılar. Etraf henüz karanlıktı. Ellerini yüzlerini yıkayıp üzerlerini giyindikten sonra akşamdan hazırladıkları yiyecek ve battaniyeleri alıp evden çıktılar.

Karanlık sokakta yürümeye başladıklarında Mihrimah, Asım'ın koluna girdi. Etraf bomboştu, buna sevinmişlerdi. Az sonra karşılarına çıkan nöbetçiyi görünce durdular. Nöbetçi ''Bu saatte nereye böyle!? Yoksa kaçıyor musunuz!?'' deyip elini beline koydu ve şüpheyle süzdü onları.

Mihrimah suratındaki ciddiliği bozmadan cevap verdi. ''Evet kaçıyoruz! Hem de seni bırakıp!''

''Hem de beni bırakıp ha! Çok kırıldım, çok darıldım. Kimsesiz kaldım. Ne yapacağım şimdi?!''

''Amma duygu sömürüsü yaptın be Samet! Gören duyan da ciddiyiz sanacak kardeşim. Hadi bizi oyalama, işimiz gücümüz var.''

Samet kötü bakışlarını Asım'a yöneltti. ''Sokak lambasının ışığı altında ne romantik konuşuyorsun öyle abi! İşi varmış, heh! Eğlenmek iş sayılıyorsa benim yaptığım ne? Bak izin vermem size, rapor ederim görürsünüz. Unuttunuz herhalde bu gece ben nöbetçiyim.''

''Unutmadık tabi aslanım. Sayende biraz eğleneceğiz ya zaten. Hadi bak, hava biraz aydınlanmaya başladı. Biz gidelim artık. Görüşürüz.''

Samet başını sallayıp gülümsedi Asım Enes'e. Mihrimah da ''İyi nöbetler efendim.'' deyip gülümsedikten sonra Asım'ın adımlarına ayak uydurarak yürümeye devam etti. Gölün kenarına geldiklerinde ellerindeki poşetten piknik örtüsü niyetine kullanacakları örtüyü çıkarıp yere serdiler ve üzerine oturdular. Mihrimah, akşam Asım Enes ile birlikte yaptıkları keki ve poğaçayı çıkarırken, o da diğer şeyleri örtünün üzerine koyuyordu. Güneşin doğmasına daha vardı. Ağaran tanyeri eşliğinde kahvaltı yapıp sohbet ettiler. Güneş doğmaya başlayınca yiyecekleri toparlayıp örtüyü de katladılar ve poşetlere geri doldurdular.

İkisinin de özlediği şeyi yapacaklardı şimdi, yüzeceklerdi. Mihrimah üzerindeki elbiseyi çıkarmadan suya doğru yürürken, Asım'ın bir çekincesi olmadığı için tişörtünü ve atletini çıkarmıştı. Zaten dizlerinin altına gelen şortuyla geldiği için başka da bir şey yapmasına gerek yoktu.

Mihrimah bileklerinden yukarı doğru yükselen serinliği hissederek yavaş yavaş ilerliyordu. Ta ki Asım Enes koşarak arkasından gelip, onu bileğinden yakalayıp peşine çekene dek. ''Enes dur dur! Yavaş ya üşüdüm!''

Asım Enes gülerek onu biraz daha ileri çekelediğinde suyun boyu Mihrimah'ın belinden yukarıya dek geliyordu. İlerlemeye devam ediyordu genç adam, gülerek.
''Asım Enes! Benim boyumla seninki arasındaki farkı hatırlatmam gerekiyor sanırım!''

Duyduğu cümle üzerine Asım durdu ve arkasına dönüp Mihrimah'ı süzdü hızlıca. ''Ah, doğru. Af edersin.'' deyip hiç beklemediği bir anda suratına su sıçrattı. Mihrimah gözlerini sıkıca yumup suratını buruşturduktan sonra elinin tersiyle yüzünü silmeye çalışarak gözlerini kocaman açtı. ''Bunu sevmediğimi biliyorsun! '' diye bağırıp omzuna vurmak için Asım'a doğru atıldı. Asım Enes gülerek geri kaçarken ''Suyun içindeyiz Mihrimah, farkındaysan.'' deyip bir kez daha az önceki hareketini tekrarladı. Mihrimah kaşlarını çatıp ''Görürsün sen.'' dedi ve hoşlanmadığı bir şeyi başkalarına yapmaktan hoşlanmasa da intikam uğruna Asım Enes'e su atmaya başladı. Aralıksız attığı için Asım'ın ''Dur, dur.'' diye yakarmalarını işitiyordu son bir kaç dakikadır. Yine de umrunda değildi.

''Sen görürsün şimdi!'' diye mırıldanıp suratına atılan suya aldırmadan Mihrimah'a doğru yürüdü Asım Enes ve iyice yaklaştığında çevik bir hareketle eğilip bacaklarından kavradı kızı. Sırtından aşağı sarkan Mihrimah, elleriyle sırtına yavaşça vuruyordu ''Ne yapıyorsun, indir beni.'' diye. Asım Enes de onu duymazdan geldi ve indirmek yerine biraz daha ileri giderek ''Hazır mısın, şimdi atacağım seni.'' dedi.

''Hayır, sakın! Atma sakın, boğulurum bak!''

Asım Enes konuşurken alayla gülüyordu. ''Boğulmazsın, yüzme biliyorsun. Hem ben varım. Baktım ki boğulacak gibisin, kurtarırım seni. Üçe kadar sayıyorum, derin bir nefes al.''

''Hayır Asım Enes! İndir!''

''Bir,''

''Yaa sakın atma!''

''İki,''

''Lütfeen. Beni seviyorsan!''

''Üç!''

Mihrimah derin bir nefes alıp korkuyla gözlerini yumdu fakat beklediğinin aksine suratı ve boynuna su değmemiş, basınç olmamış, kısacası suya dalmamıştı. Gözlerini yavaşça araladığında Asım Enes'in boynuyla karşılaştı. Bakışlarını yukarı doğru kaldırdığında gözleri bulmuştu aradığı adresi. Uzun süre misafir olmaya niyetli gibiydi.

''Seviyorum.'' dedi Asım ve gülümsedi. Mihrimah bir şey anlamamıştı. ''Hı? Ne?''

Asım Enes, elinin belinde olmasından yararlanarak sarıldı ve göğsüne dayadı Mihrimah'ı. ''Seni seviyorum.''

''Ben de.'' diye yanıtladı Mihrimah ve ileri geri sallanmasına sebep olan dalgalara bıraktı kendini.

Güneş bulutların arasından çıkıp görüldüğünde sudan çıkıp getirdikleri battaniyelere boydan boya sarındılar ve dönüş yolunu tuttular.

☁☁
💧💧

Öksürerek uyandı uykusundan Mihrimah. Üç gündür öksürüyordu ve halsizdi. Şimdiyse epey üşüyordu. ''Asım,'' diye mırıldanıp az ötesindeki adamı dürttü parmağıyla. ''Asım?'' Sonunda uykusundan çekilmişti o da. ''Hıım?'' diye mırıldanıp gözlerini hafifçe araladı.

''Ben çok üşüdüm. Başka bir battaniye daha getirir misin?''

Asım Enes tek kolunun üzerine hafifçe doğrulup ''Üşüdün mü?'' diye bir cümle kursa da sorudan çok anlam verememeydi onunkisi. Elini Mihrimah'ın alnına uzattı. ''Sen ateş gibisin.'' deyip alnındaki elini suratında gezdirdi. ''Cidden ateş gibisin.''

Asım Enes'in uykusu dağılmıştı bile. Oturur pozisyona geçip Mihrimah'ın üzerindeki örtüyü çekti. ''Ya üşüyorum diyorum, açmasana üstümü!'' diye azar işitse de kaale almayıp üzerindeki kazağın uçlarını kavradı. Kızın üzerindeki kazağı da çıkarıp gelişigüzel kenarı attıktan sonra mutfağa doğru yürüdü ilaç bulmak için.

Bütün gece Mihrimah'ın ateşini düşürmekle uğraşmıştı. Alnındaki bezi alıp teknenin içine koyduktan sonra elini yanağının üzerine koydu. Suratına doğru yaklaşıp dudaklarını alnına bastırdı. Neyse ki sonunda epey düşmüştü ateşi. Kızın üzerine ince bir çarşaf örtüp artık uyumak üzere yatağa geri girdi.

Bir kaç gün içinde ateşi ve öksürüğü geçse de, mide bulantısı ve halsizlik peşini bırakmıyordu Mihrimah'ın. Mutfaktan gelen koku dolayısıyla suratını buruşturup pencereyi sonuna dek açtı. İçeriye şiddetli bir rüzgar misafir olmaya başlamıştı. Rüzgarın karşısında durup gözlerini yumdu ve dışarıdan gelen toprak kokusunu içine çekti. Uçuşan saçları suratına vuruyordu.

Gözlerini açtığında bakışları istemsizce komodinin üzerindeki telefona kaydığında etrafı saran yemek kokusunu unutup oraya doğru yürümeye başladı. Telefonu eline alıp takvime girdi. Tam bu sırada içeriye Asım Enes girmiş ve rüzgar dolayısıyla açılıp kapanarak gürültü yapan pencereyi kapatmıştı.

Mihrimah telefondaki bakışlarını, kendine doğru gelen ve yanına oturan Asım'a çevirdi. ''Baksana,'' dedi telefonun ekranını ona doğru çevirip. ''Üç ay olmuş biz evleneli. Hem de tam üç ay.''

Sesinde biraz hüzün de vardı. Gözlerinin ta içine baktı sevdiği adamın ve ona da bulaştı hüznü. ''Yakında hepsi bitecek değil mi? Kazanacağız değil mi Asım? Okulumuza, evimize ne zaman geri dönebileceğiz?''

Asım Enes kolunun altına aldı onu ''Az kaldı, Mihrimah. Yakında inşallah.''

Mihrimah yanağından aşağı doğru yol almış su damlasını elinin tersine silip derin bir nefes aldı ve gülümsedi. ''Olsun, az kalmasa bile sorun değil. Sen yanımdasın ya, o yeter bana.''

Asım Enes de gülümseyerek karşılık verdi sevdiği kadına. Suratını avuçlarının arasına alıp alnına bastırdı dudaklarını. Yanağındaki gözyaşı izine de sıra gelecekti ama Mihrimah'ın aniden midesini tutup lavaboya koşması buna engel olmuştu. Asım Enes de peşinden gidip kapının eşiğine omzunu dayadı ve elini yüzünü yıkayan karısına baktı. ''Mihrimah, iyi misin?''

İyiyim dercesine kafasını sallayıp elindeki havluyla suratını kuruladığı sırada Asım Enes dibinde bitmişti. ''Normal bir hastalığın bu kadar uzun sürmüş müydü hiç?'' derken kızın elindeki havluyu alıp hemen yanındaki askıya astı.

Mihrimah hayır anlamında başını salladı bu kez. ''Benim bünyem sağlamdır. Ya da ben öyle sanıyordum.''

Asım Enes elini ensesine götürüp hafifçe kaşırken çekingen bakışlarını karısına yolladı. ''Şey diyeceğim, acaba sen...yani..''

Mihrimah boş bakışlarıyla kocasının bakışlarını yakalamaya çalışsa da adam itinayla yeri seyrediyordu. ''Ben ne Asım? Yoksa bilmediğim bir hastalığın belirtileri mi bunlar? Ölüyor muyum yoksa?''

Asım Enes gülerek Mihrimah'ın bakışlarını yakalamasına izin verdi. ''Hayır tabiki, Allah korusun. Ben şey diyecektim, ölmek değil de doğmak olmasın mesele?''

Mihrimah gözlerini devirip elini Asım'ın yanağının üzerine koydu. ''Daha açık konuşacak mısın yoksa yanaklarını sıkarak koparayım mı canım?''

Asım Enes gülümsemesini genişletirken Mihrimah'ın yaptığı hareketin aynını ona yaptı. ''Yani diyorum ki, küçük bir mucizeye gebe olabilir misin, canım?''

Mihrimah içinden ''açık konuşmaya zorlamak yerine anlasaymışım keşke'' diye kendine söylenirken aynı anda kızarmakla meşguldü. Gözlerinin takılı kaldığı harelerde oyalanmaya devam ederken ''İnşallah'' sözcüğü döküldü dudaklarından. Asım Enes de bir ''İnşallah'' sözcüğünü ona armağan ettikten sonra bileğinden tuttu karısını. ''Hadi gidiyoruz.''

''Nereye?''

''Baba olup olmadığımı öğrenmeye.''

☁☁
💧💧

''Hadi Samet hadi! Beş dakikaya geliyorum dedin kaç saat oldu!''

Samet ayakkabılarını ayağına geçirip bağcıklarını bağlarken bir yandan da Asım'a tatlı tatlı cevap verdi. ''Tamam ya geldim işte.''

''Arabayı sen sür, ben karımla ve çocuğumla arkada oturacağım.''

Samet gözlerini devirip küçük bir kahkaha attı. Tam bu sırada aklına geçen hafta evin kapısının hızla yumruklanması ve tedirginlikle kapıyı açması geldi. Kapıyı açtığı gibi Asım Enes üzerine atılıp ona sıkıca sarılmış, sırtını bir güzel dövdükten sonra alnından öpmüştü. ''Baba oluyorum Samet!'' diye bağırması ise hâlâ kulaklarında çınlıyordu Samet'in.

Merdivenlerden inen Asım Enes'in hemen arkasından inerken bir yandan da ona laf yetiştirmeye başladı. ''Baba değil çocuk oluyorsun bence sen abi. Çocuk gibi sabırsız oldun iyice. Bir de çocukların annelerinin dizinin dibinden ayrılmaması gibi Mihrimah ablanın yanından ayrılmıyorsun.''

Asım Enes arabanın arka tarafına geçerken dudaklarından çıkan kahkaya engel olamadı. ''Bak Sametciğim, sen kaşınıyor musun ne? Hatırlat akşam dönüşte, bu tür kaşıntıların ilacı var bende.''

Samet arabayı çalıştırırken aynadan Asım Enes'e kırgın bir bakış attı. ''Aşk olsun ya! ''

Mihrimah yalnızca son iki diyaloğa şahit olduğundan dolayı ne olduğunu anlamamıştı. ''N'oluyor size bakayım yine?'' diye ikisine de kısa süreli bakışlar attı. Cevabı veren Asım Enes olduğu için bakışları da onun üzerinde durmuştu. ''Ne olacak, bizim eşşşek kadar büyümüş Samet'imiz, daha mini mini olan yeğenini kıskanıyor.''

Mihrimah istemsizce gülmeye başlarken Samet de itiraz etmekle meşguldü. ''Ne kıskanması ya, çocuk muyum ben!''

''Hadi hadi, beni mi kandıracaksın?'' diye arkadan Samet'in omzuna hafifçe vurdu Asım Enes.

Samet suratının asılmasına engel olamadı. ''Evet kıskanıyorum ne olmuş? Papucum dama atılacak.''

Mihrimah ve Asım Enes aynı anda birbirlerine bakıp tebessüm ettiler. ''Biz senin papucunu dama atar mıyız hiç koçum?''

Samet aldığı yanıtın tersleme değil de böyle bir cümle olmasına sevinerek gülümsedi. ''Sorun yok. Papucumu dama atsanız da alışırım.'' dedikten sonra solan gülümsemesiyle kısık sesle mırıldandı. ''Zaten kimsem yok, size de yük olmaya gerek yok.''

Ortam sessiz olduğu için Asım Enes de Mihrimah da duymuştu bu mırıldanmayı. Mihrimah gözlerinin dolmasına engel olamazken, Asım Enes kaşlarını çattı. ''Saçma saçma konuşma Samet. Sen kimsesiz değilsin ve bizim kardeşimizsin. Ne yükünden bahsediyorsun!''

Samet acı geçmişinin ağlarına yakalanmıştı. ''Öyle işte, boşversene.'' deyip gazdaki ayağını biraz bastırdı.

Mihrimah ağladığını ele veren sesiyle ''Yedi ay sonra yeğeni olacak, hâlâ kimsem yok diyor! Şunu kulaklarından tavana assana ya Asım Enes! Aklı başına gelsin.'' diye söylendiğinde Samet de Asım Enes de gülümsemişti.

''Haklısın abla, kulaklarımdan tavana asılmayı hakettim sanırım az önce.''

''Hakettin tabi!''

Yaklaşık on dakika bir sessizlik olduktan sonra Samet kendini durup dururken insanları huzursuz ettiği için suçlu hissetmişti. Onların gerçekten de kendilerine aile olduklarına karar kılıp yüzündeki gülümsemeyle arabayı durdurdu ve arkasına döndü. ''Bir dakika bir dakika! Çok büyük bir sorunumuz var. Şimdi ben amca mı olacağım dayı mı?''

Asım ''Amca!'' Mihrimah da ''Dayı!'' diye aynı anda cevap verince hepsi bir gülmeye başladılar.

Samet arabayı tekrar çalıştırmadan önce ''Beni bu kadar çok sevdiğinizi biliyordum. Çok duygulandım. Hem amca hem dayı olurum ben, siz merak etmeyin.'' deyip onlara sevgi dolu bakışlarını yolladı ve arabayı sürmeye devam etti.

Merve'nin tarif ettiği yerde durdular. Buluşmak için adres vermişti onlara. Mutlaka gelmelerini söylemişti. Üçü de arabadan indiklerinde Mihrimah kendini bir an üç ay öncede buldu. Babasını gördüğü, Asım Enesle evlendiği gün geldikleri yerdeydiler.

O küçük kulübeye doğru yürümeye başladılar. Merve yarı yolda onları karşılamıştı. ''İçeri gelin, size bir sürprizim var. Sanırım şu sıralar aldığınız en güzel haber bu olacak.''

Asım Enes huysuzca ''Biz en güzel haberimizi geçen hafta aldık zaten.'' dedi.

Merve merakla ''Neymiş o haber?'' deyip cevap bekledi. Bir süre sessizlikten sonra cevabı veren Samet oldu. ''Şey ben hem amca hem dayı oluyorum da.''

Merve anlamamışçasına Samet'e baktı. ''Nasıl yani?''

''Yani Mihrimah ablamla Enes abimin bebekleri olacak.''

Merve'nin suratına içten olduğu belli olan bir gülümseme yerleşti. ''Çok sevindim. Hayırlı olsun. Benim sürprizim de bu bebeğin masumluğunun hatrına önünüze çıktı belki de.''

Asım Enes kulübeye doğru yürümeye başladı. ''Görelim bakalım neymiş senin bu sürprizin? '' derken kapıyı ittirip içeriye girdi. Karşısında gördüğü adamla donakaldı. Bir an başının döndüğünü hissettiğinde duvara tutunmaktan kendini alamadı. ''Na-nasıl olur?'' diye mırıldanıp öylece adama bakmaya devam etti.

Mihrimah, koridorun ortasında dikilen adamı gördükten sonra ortaya çıkan Asımdaki değişimi fark etmişti. Zaten donup kalmasından ötürü bir şey olduğunu anlamamak mümkün değildi. ''Enes, iyi misin? Ne oldu, bu adam kim?''

Mihrimah karşısındaki adama baktı. Uzun sakalları, uzamış saçları vardı. Gülümseyerek onlara bakıyordu. ''Ben Abdullah,'' dedi adam, Asım Enes'e doğru ilerlerken. Mihrimah ise isminden çok ne sıfatla sevdiği adamı bu hale soktuğunu merak ediyordu. ''Abdullah? Yani?''

Asım Enes'in dudaklarından inanamıyormuşçasına döküldü cümle. ''Yani, benim öldürdüğüm adam.''

Mihrimah şaşkınlıkla büyüyen gözlerini önce Asım'a sonra da öldürdüğünü söylediği adama çevirdi. ''İyi de bu adam hiç ölmüş gibi değil? Merve, bize büyü falan mı yaptın?''

Samet en aklı selim kalmış kişi olarak araya girdi. ''Demek ki adam ölmemiş, Mihrimah abla.''

Asım Enes'in gözleri dolarken hayatında bir kez gördüğü ve hiç tanımadığı adama sarılırken buldu kendini. ''Allah'ım çok şükür, ölmemiş. Ölmemişsin. Katil değilim, katil değilim...''

Adam geri çekilip kendine gelmesi için Asım Enes'i sarsarken ''Evet, katil değilsin. Sana o sıfat yakışmaz zaten.'' deyip gülümsedi.

Asım Enes, Merveye dönüp ''Gerçekten öyle güzel bir süpriz ki, ama nasıl? '' dedi ve daha fazla ayakta durmaya dayanamayacağını hissedip kenarıda duran sandalyeye çöktü.

Merve işin nasılını anlatırken, o içinden binlerce kez şükür ediyordu.

°|A. Cahit Zarifoğlu|
°°|Abdullah Galip Bergusi|

Loading...
0%